..BİR KALP KIRIKLIĞI, BİR İTİRAF..

Ve kendini gerçekleştiren kehanet hayatımın tam ortasında, kalbimin merkezine aldığım insanın kalbimi parçalamasıyla gerçekleşti.. Fotoğrafta gördüğünüz yer; benim 10 yıllık hayatımın mabedi, kimsecikleri götürmemiştim oraya, kimseciklerin aşkını taşımadım oraya, benim bu şehirdeki evim orasıydı çünkü ve ben evime, kalbime gelip geçici olan kimseyi almadım.. Zaman içinde yaşadığım ilişkiler, hayatıma giren insanlar olsa da hiç kimseyi mabedime almayacak kadar kalbime sadık kaldım.. Ta ki fotoğrafta gördüğünüz adam bir öpücükle merhaba diyene kadar.. Romantik bir hikaye bekliyorsanız maalesef dün benim yaşadığım hayal kırıklığını bugün siz de yaşayacaksınız.. Çünkü bugün sadece gerçekler ve yüzleşmeler olacak.. Olmak zorunda çünkü son 3 ay yıllar içindeki beni, yıktığım ya da yapmaya çalıştığım her şeyin hayatın zorlamasıyla dönüşmek zorunda kaldığı bir ay oldu.. Eylül ayı ise bir bebeğin ciğerini yakan ilk nefes gibi, yeniden doğuşun, sancılı bir doğumun uyanışı oldu.. Kendimi; geçmişin hikayelerine, kayıplarına, travmalarına, benden çalınanlara kısaca aynı hikayelere maruz bırakmayacağım.. Dünde değil bugünde yaşayacağım.. Suçlamaları bırakmak, suçluluk hissini bırakmak, birine yapmadıkları yüzünden kızmayı bırakmak, sürekli üzüntü ve kaygılı yaşamak büyürken öğrendiğim bir reçeteydi. Beni bu yaşa getirdi, kanattı, acıttı ama hayatta tuttu. Artık bana bir faydası yok. Şimdi kendimi yeniden dizayn ediyorum, çünkü insan olmanın eksikliği olduğu kadar mucizeleri de var.. Neyse, gelelim bugünümüze..

Son 4 yılım kendimi irdelemekle, kendimi ilmek ilmek oymakla geçti. Ve bir drama rüyasından uyanmayı seçtiğimde yılların birikimlerini de bırakmam gerektiğini de anlamıştım. Anlamak yetmezdi, seçimler yapmam, sorumluluklar da almam gerekirdi. Geçen sene de bir gecede bu şehirden giderek ilk adımımı atmıştım. Buraya gelişim sadece sevdiklerimle güzel anılar biriktirmek olmuştu doğum günümde.. Hayat hiç beklemediğim bir yerden karşıma çıktı ve yıllar sonra aşık oldum.. Hayatın benim için tek sürprizi bu olmadı, geç buldum erken kaybettim.. Aramıza yine yollar, yine saatler girdi. Bense öyle yürekten merkezime almışım ki gönyem kaydı resmen. Ben bunu kontrol edemezken, karşımda da çokta orta yolu bulmaya hevesli birini göremememin kırgınlığı ilk zamanlardan içime işledi. Yine de vazgeçmedim. Sadece ben değil aslında karşımda da vazgeçmek istemeyen birinin varlığı kırgınlığımın elbette önüne geçti.. Ama gemi su almıştı bir kere.. Yaşanılanları değil de dediğim gibi yüzleşmeleri konuşalım, çünkü ben dünkü ben olmamayı, bilinçli bir ben olmayı seçtim günler önce.. Ve bundan vazgeçmeyeceğim.. Gelin biraz da kendimize çeki düzen verecek, geleceğe not edeceğimiz, aslında en çok konuşmak istediğimin hiçte bu satırları okumayacağını bilmenin verdiği engellenme gerçeğiyle birlikte gerçekte olanı konuşalım.. Konuşalım ki artık bir şeylerin kıymetini kaybetmeden anlayalım, konuşalım ki artık beklentiler sevginin önüne, güven kırgınlıkları aşkın önüne, iletişimsizlikler arkadaşlığın önüne geçemesin.. Tabi burada kritik nokta iki tarafın bunları istemesi ve buna emek vermesi.. Ve emek vermeye değen insanlar için başlıyoruz..

İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına derler ya izninizle ben kendime gerçekleri batırarak başlıyorum..

Çoğu konuda kendini bilerek ilerlemeye gayret ederken bunları biraz fazla benimsemişim; tek başınalık, her şeyi kendim halletme halim, yaralarımı kendim sarma gibi gibi. Elbette bu beni yeniden ayağa kaldıran bir iç güdüydü. Bir yanım her insan gibi sırtımı güvenle dayamak, yalnız savaşmamak isterken bir yanımın artık buna pekte inancı kalmamıştı.. İstiyordum ki öğrendiğim, araştırdığım, edindiğim her tecrübe bir parmak şıklatmasıyla hemen hayatımı değiştirsin. Çünkü çok yorulmuştum, çok yıpranmıştım, çok bunalmıştım bu kadar savaş verip sonucunda savaş meydanından ganimetle değil de bir mağlubiyet ordusu, birçok kayıpla ayrılmaktan.. O işler öyle kolay olmazdı ama bunu da biliyordum. Düşünün yıllarca kök salmış, hücrelerinize işlemiş, doğduğunuz evden büyüdüğünüz çevreye kadar her dinamiğin tek tek sağlamlaştırdığı bir bağlanma stiliniz var diyelim ki mesela kaçıngan bir bağlanma. Bu bağlanma stiline sahip olduğunuzu anladınız fark ettiniz, ilişki dinamiğinin derin bağ kuramama, duygusal yakınlık anında hemen kendinizi korumaya almak için uzaklaşmayı seçme gibi gibi iç güdüsel tepkilere alışık olduğunuz için ilk tepkileriniz bu olur. Bu durumun derinlerine inerdik lakin bugünkü konumuz kişisel gelişim değil. Karşınıza da kaygılı bağlanma stiline sahip biri geldi. Ki doğanın dengesi budur, sizde ne yoksa ona çekilirsiniz ya da sizde ne fazlaysa o konuda eksikliğini çekeni bulursunuz.. Kaygılı bağlanmadaysa durum tam zıttı; fiziksel ve ruhsal olarak daha derin bağ kurmak, daha çok iletişimde olmak, açık iletişim ve güvende hissetmek ister.. Bu iki zıtlığın yolu bellidir aslında; kaygılı bağlanan güvenli bağlanan birini bulmalı, kaçıngan bağlanan kaçıngan bağlanan birini bulmalı böylelikle kaçınganlar yüzeysel bağ kurarken kaygılılar da güven dolu ilişkilerinde mutlu olur. Bu bize söylenen formül. Peki ya AŞK? Peki ya bağlanma stillerine rağmen birbirini seçenler ne yapmalı? Bir konuda anlaşalım ki benim bu hayatta derinden inandığım tek hakikat aşk; işinize, ailenize, sevgilinizle aşkla adım atmak bağları güçlendirir, geçmişin yaralarına şifa olur. Ama asıl nokta bunu seçmek.. İnsanın bunu seçmeyi istemesi.. Lakin son birkaç ay içinde anladım ki sadece istemek yeterli değil, işte kendime iğne batıracağım ilk nokta burası.. Karşımdakini analiz etmeye, yaralarını görmeye, bağlanma stilini anlayıp ona anlatmaya, eksikliklere, iletişimde sadakatli olmaya, sevginin her şeyden üstün olmasına, kırılınca sürekli telafi edilmesine beklemeye öyle odaklı olmaya başladım ki güzelliklerin tadını çıkarmayı unuttum. Şimdi sıra çuvaldızda; tamam ben bunları unuttum, ama ben bu noktaya nasıl geldim! Bak yaralarım bunlar dedim, kaygılarım aklımı gölgeliyor dedim, şeffaflık ve dürüstlük benim için önemli dedim, korkularım stresimi artıyor dedim. Bunları derken aslında benimle açık iletişimi seçmenin, kaygılanınca sevgi dolu bir cümlenin beni anında rahatlatabileceğinin, meşguliyete rağmen gelen birkaç saniyelik arama ya da bir hoş mesajın beni ne denli mutlu edeceğini anlatmak istedim.. Lakin biriken kırgınlıklar, yaşanan iletişim kazaları derken artık yapılan şakalar bile güldürmekten çok sinirlendirmeye başlamıştı..

Mesela sadakat konusunda öyle net ve keskin bir çizgiye sahiptim ki bu konuda yara almaktan korkmayı tercih ettim ve bana güvenli bir alan yaratılmaması korkularımı daha da tetikler hale gelmişti. Halbuki karşımda da zamanında aldatılmış, bu konuda yara almış, ihanet etmenin aslında kendini zehirlemek olduğunu, ihanet edilenin de ne kadar yara alabileceğini hayatın tokatıyla öğrenmiş biri olduğunu bilmeme rağmen tek düşündüğüm şey yaralanmamak olmuştu.. Elbette yarası olan yara açmamak kadar, yara açmayacağının güvenini de hissettirecek davranışlar göstermeyi seçebilirdi, ama işte bu onun seçimiydi. Ben de yaralanmaktan korkmak yerine duygularımı ifade edip neyi istediğimi net bir şekilde ifade edebilir ve onun davranışlarını eleştirmek yerine gözlemlemeyi seçebilirdim. Gerçekten sadakate değer verdiğini göstermeyi kim seçmek istemez ki zaten, kim sevdiğini güvende hissettirmek istemez ki ve kim gerçekten güven hissinin huzurunu yaşamak istemez ki..

Bir de şu kaybetmeden kıymet anlamamak işi var.. Sadakatime, aşkıma, şeffaf oluşuma öyle güvendim ki bu dönemde bulunması en zor şey olduğunun bilincinde olmakta beni bu konularda biraz keskinleştirdi.. Halbuki karşımda da kendince öğrendiği sevme diliyle bana bunları vermek için çabalayan birinin olduğunu anlamam zaman aldı.. Eylül ayına girmeden ilk kabullenmemi bu konuda yaşadım aslında. Keskin sınırlarla krallık inşa etmenin bana bir faydası olmayacağını ve ben demenin beni yüceltmeyeceğini anlamak.. Ağustos ayının ilk iki haftası bu idrakla geçse de davranışa dökebilmem ağustos sonunu buldu.. Ay bu benim kendimle derdim ne zaman biter bir bilsem.. Neyse, devam.. Zaman kimin kimi kaybettiğini, kimin kimi kazandığını gösterir. Bense zamana ve hayata güvendiğim kadar insanın gayretine de güveniyorum. Ben bilinçli yaşamayı seçtiğim kadar, bilinçli sevmeyi de seçiyorum artık.. Zamana ve hayata bıraktığım tek şey geleceğin önüme getireceği mucizeler. Mesela eğitiminizi düşünün ben nasılsa kazandım der, okula gitmez ve size verilen görevleri yerine getirmezseniz hayat size ”bu nasılsa kazandı hadi bunu mezun edelim” demez. Gayretiniz, çabanız ve emeğiniz doğrultusunda bir başarı kazanırsınız..

Gelelim günün şimdilik son yüzleşmesine.. Gönül isterdi ki değeri anlaşılan, emeğinden vazgeçilmeyen, köprüleri yıkmadan iyileşmek mümkün olsaydı..

Ben o köprüye bir hayalle çıktım, o köprüye bir aşk hikayesi anlattım. Mabedimi ve köksüz medeniyetimi aşka açtım.. Toyluklarımla zorladığım anlar da oldu, beklentilerimle yorduğum zamanlarda. VE KELİMELERİM! İnsanlara şifa olsun diye kullandığım kelimelerimi sevdiğimi yaralamak için kullandım. Elbette yaralandığım yerden, yaşadığım kırgınlıklardan, içinde boğulduğum kaygılardan doğan bir hırçınlık hayliydi bu. Hiç beklemediğim bir hayal kırıklığıyla güne başlamak bana yetti. Sevdiğim insanlara hep derim bazen kendi doğrularına rağmen önemli olan karşındaki kişinin kırgınlığı olmalı, bazen kendine rağmen sevmek ilk seçim olmalı, bazen koşullar sevgini ve sadakatini sessizce sınadığında ilk seçimin hayatındaki insandır. İşte bu bazı anların toplamı sevgiyi sağlamlaştırır.. Kırmak olmasa da niyetim kırdım, yetersiz hissettirmek değilse de niyetim dilim niyetimin önüne geçti kimi zaman.. Bunları açık yüreklilikle yazıyorum çünkü kendimi bilmezsem herkes olurum. Herkes gibi suçlayan olurum, seçimlerimin sorumluluğunu anlamayan olurum. Ve o hayalini kurduğum derin bağlar kurmaktan kilometrelerce uzaklaşırım.. Hatalarımla varım, hatalarımın arkasına sığınmak yerine bir daha aynı hataları yapmayan olanı seçiyorum. Sürekli analiz ederek doğru davranışlar sergilenmeli diyerek, eleştiren olmak yerine karşımdakini olduğu haliyle sevme cesareti gösteren olmayı seçiyorum. İnsanım; biliyorum ki her gün yeniyi, güzeli ve sevgiyi yeniden seçebilmek hakkım var. Dünkü hayal kırıklığı yaşayan insanı değil, bugün yeniden aşka şansa veren insan olmayı seçiyorum..

Kolay olmayacak, zorlandığım anlar gelecek, belki hatalarım da olacak. Yine de her gün yeniden seçen olacağım. Şimdi elimde kalan; sağlam bir sadakatimin oluşu, sevgimi göstermekten ve dünyaya anlatmaktan vazgeçmeyecek oluşum, hatalarımın farkında olsam da yanlış yapmamayı seçiş oluşum. Kalbim kırık evet ve fakat vicdanım rahat.. Yanlış yapanı kalbinin ekmeğini yemesine bırakıyorum, yorgunlukları ve kırgınlıkları geçmişin hikayelerine bırakıyorum. Bırakabilmeyi öğreniyorum; kaygılarıma tutunarak güzel duyguları yaşamaktan beni alıkoyan geçmiş yaralarımı, korkularım yüzümden yaşayacağım huzurdan beni alıkoyan geçmişte beni yaralamış insanların enkazını, kendi kendime zulüm ettiğim vazgeçme hikayelerimi…

Zaman insan olmanın yarattığı hataları sarar, insanın gayreti ve çabası hataları telafi edip kaybetmeye yüz tutmuş bağları daha güçlü ve sımsıkı olarak bağlar, her gün yeniden seçebileceğimiz yeni bir gün.. Ve ben kalp kırgınlığı ve hayal kırıklığıyla uyandığım bugünde, o köprüye fısıldadığım gerçekleri yaşamayı seçiyorum..

..SEVGİLERİMLE..

Yorumlar

Yorum bırakın