
Kalp kırıklığı rehberine bir günlük ara veriyoruz.. Biz payımıza düşen kalp kırıklığını ve yas sürecini sağlıklı ve sevgimize sadık kalarak yeterince yaşadık.. Şöyle bir düşünüyorum da kibriyle ben diyen birinin zaten beni, sevgimi, sadakatimi, anlayışımı ve aşka verdiğim emekle değeri anlamasının mümkün olamayacağına kanaat getirdim.. Sanırım anlamam gereken buydu.. Yıllar önce yaşadığım ilişki yıkımından sonra kendimi bulmaya adadığım zaman içinde hep cevap aramaya harcamışım zamanımı, enerjimi, neşemi.. Hayat aktı, zaman değişti, koşullar daha da sertleşti. Bense sessizce bir köşede o sahneyi izledim durdum. Yetmedi kendime geçmişten hikayeler anlattım. Kırgınlıklar, yaralar, bir o kadar da mutluluklar yolda olmalar.. Hayat yıllar sonra aşkla beni taçlandırdı ve sessizce köşemde durmama izin vermedi beni dansa davet etti diye düşündüm, doğum günümde.. Hayli heyecanlıydı kalbimde.. Hiç olmaz sandığım biri, hiç hissetmem diye yüz döndüğüm duygularla, ay bir de geçmişten gelen dostluğun ve birbirine güvenin oluşu da işin içine girince o köprüye, mabedime yani büyülü bir aşk hikayesi anlatma cesareti göstermem kaçınılmaz oldu.. Bir de yaralarımı bilen biriydi ya hah dedim biz birlikte bir cennet inşa ederiz hem de ailelere, insanlara, koşullara, mesafelere rağmen..
O iş pekte öyle olmadı. Gökyüzü tutulmaları mı dersiniz, tanrının bir planı var da onun için mi yaşandı bu yıkım dersiniz ne derseniz deyin sonuç ve gerçekler pek değişmeyecek.. Hayli kırıldım, hayli yoruldum.. Kavga, tartışma, hatta anlaşılamama bile göğüs gerebileceğim şeylerdi de güvenimin, sevgimin ve inancımın bu denli derinden kırılması beni oldukça sert bir düşüşe geçirdi.. Lakin anladım, kabullenmek zor evet, ama anladım..
Sizin köklerinize değil de çiçeklerinize aşık olanlar sonbahar geldiğinde ne yapacağını bilemezler.. Bu söz öyle net anlatıyor ki yaşadığım mevsim geçişini. Köklerimi bilmeyen (şansa bakın ki tam da eylül ayında) çiçeklerim dökülünce sonbaharda gittiği yerdeki çiçeklerin heyecanını yaşamayı seçti.. Kişisel gelişim zırvalarını duymaktan sıkıldım, zaten yeteri kadar farkındalık yaşamanın yükünü taşıyorum daha fazla alacak kotam kalmadı.. İşte bu da bir gerçekle yüzleştirdi beni; bilmek yetmez, yapmak gerekli. Bildiklerini dünyaya anlatmak gerekli..
Peki ben şimdi n’apıcam? Hep kırıl, üstüne mutluluklarını izle, ardından başarılarını alkışla, kendini köşede tut. Tamam ama hayat beni dansa niye kaldırdı o zaman? Madem ayağıma basacaktı neden sahneye çıkardı? Nedenler, nasıllar mıydı asıl sınavım?
Bendim, ben. Kendi şeytanlarımı serbest bıraktım aşka kendimi bırakınca. Yeniden zincirlerini kırmalarına izin verdim aşık olunca. Çünkü benim için hakikatin gerçeği aşktı. Hep söyledim.. Kendimi ne kadar iyileştirmeye çalışırsam çalışayım, kendimi ne kadar bilirsem bileyim, kendi hakikat inancıma kalbimi açmadan kendi gerçeğime ulaşamayacaktım.. Hakikat inancımı merkezime almadan kendime temas edemeyecektim.. Lakin aşka kalbimi açarken kalbimin korktuğu, aklımın kaygı duyduğu ve zincirlere vurduğum şeytanlarımı da serbest bırakacağımı düşünmedim.. O kadar emindim ki aşktan ve sadakatten ortaya saçılan karanlığın beni yakalayamayacağından o kadar emindim ki kendimi büsbütün bir hakikate teslim etmiştim.. Aslında aşk kazanabilirdi ve o karanlığın içinden elimi tutup beni çıkarabilirdi, tek taraflı olmasaydı.. Ya da ben kurtarıcı olarak aşkı görmeseydim.. Başka bir versiyonla bakalım bugün hikayeye.. Ya gerçekten aşıksa, ya gerçekten aldatmadıysa, ya gerçekten sadece hayatına bakıp özlem duyuyorsa ve sadece ikimizin yolculuğunda yüzleşmesi gereken başka şeyler olduğu için bir yol ayrı yaşandıysa? Ben hep içsel keşfin dışsal seçimlerimizi etkilediğine inanırdım. Bu ne demek peki; sadakati her gün seçen olduğum için bu konuda keskindim, her şeyin önüne aşkı koyduğum için en sonunda kendimle ilişkimin arasına girdim, geçmişin hikayesini öyle irdelemeye daldım ki bugünü es geçtiğim çok oldu..
Son haftadaysa öyle derinden kırıldım ki ne kadar yazarsam yazayım şuan kendi içimde sıkışıp kalmış haldeyim.. Harekete geçemiyorum, başladığım işi bitirmekten zorlanıyorum, hevesle ve heyecanla başladığım şeyler konusunda karşılaştığım zorluklar tüm hevesimi kaçırıyor,, Peki ama dünya bana karşı değilken ben neden disiplin konusunda irademi bu kadar zayıf kıldım? Hayatına girdiklerimin benden sonraki mutluluğunu daha nereye kadar alkışlayacağım? Daha ne kadar bu döngü beni kırmaya devam edecek? Ben döngüyü kırana kadar! Anladım, fark ettim, görüyorum da.. Lakin bu dersi almam için bu kadar derinlerden mi kırılmam gerekiyordu? Olan oldu, hayırlısı böyleymiş mi demeliyim?
Biraz önce yukarıda demiştim ya aşka kalbimi teslim ettim lakin yanında da karanlığı da serbest bırakmışım diye. Aslında konu bu.. Dualite hali, ikililiğin denge kurma hali.. Yani diyor ki sen karşındakinin potansiyelini görüp başarabileceklerine güvenirken, onun sana maddi sunuşlarını değil manevi desteğiyle birlikte bir şeyler inşa etmeyi dilerken, yaralarına şifa olmayı seçerken, koşullar ne olursa olsun onu seçerken ve inatla kalmaya çalışırken kendini nereye koydun! Bırakman gereken bir şeyde bu! Ailesi bile mesafeli sevmiş, bir fotoğrafla onay beklemeye çalışmış sense bunların altına saklanan küçük çocuğu görmüş ve kalbinle sarıp sarmalaya çalışmış olabilirsin. Peki ya senin içindeki küçük kız çocuğu?
Kendini emek emek büyüten sen, sence bu kırgınlığa izin vererek sevgi konusundaki şeffaflığının el üstünde tutulacağını mı sanıyordun? Sen ondaki potansiyeli görüp birlikte bir cennet inşa ederiz derken, kendi potansiyelini sahne arkasında tuttuğunda dünya seni alkışlayacak mı sanıyordun? Sen kendine yeterince kırıldım, yara aldım ben anlarım yarayı da yara alanı da diyerek kalbinden geldiği gibi dürüstçe yaşarken bu dürüstlüğün karşısında takdir göreceğini mi sanıyordun?
UYAN! Sen sadakatlisin diye takdir görmeyeceksin, istikrarlı olduğun zaman hayat sana sadakatinin karşılığını verecek. Sen aşkı en saf haliyle yaşıyorsun diye hayat sana layık karanlığına bile karşı koyacak olanla gelmeyecek, o aşkı yaşamayı seçerken aynı zamanda kendine olan sevgiyi de verebildikçe sadece çiçeğini değil kökünü de sevenlerle taçlanacak.. Bir hakikat yolcuğu içinde defalarca kırıldın ve yaralı bereli de olsan ayağa kalktığın için kimse vay be demeyecek, çünkü hikayeni sadece kendine anlatmakla yetineceksin.. Hayat seni daha kaç kere kıracak, hem de kalbinden. Bu sorunun cevabı yine sende.. Her aldanışının sebebi vazgeçtiğin ilk kişinin kendin olmasında saklı.. Her bekleyişinin sebebi karşındakilere verdiklerinin kendinden çaldığın oluşunu görmeyişinde saklı.. O da o kadar seviyor, o kadar gösterebiliyor kabullenişinde olamadıkça onlar o kadar sevecek sense kendini sanki sevilmiyormuş hikayelerinde yeniden bulacaksın..
UYAN! Bu kıran diğerleri gibi değil. Bu giden diğer gidişler gibi de değil.. Diğerlerinde toydun, arıyordun, kaybolmuştun, yalanları affetmiş, kırılsan da tek başına halletmeyi seçmiştin.. Bu sefer ya yaralarını en derinden saracak kadar kırgınlığını şeffaflıkla görürsün, ya da yine kıracak olanları seçmeye devam edersin.. Kim olduğunu bulma yolculuğun en kritik dönemeci bu. Bunu biliyorsun, çünkü hayat defalarca viraja getirdi seni.. Şimdi görmek zamanı..
Hayatın hakikati aşk dedin, aylar önce. O hakikati yaşama cesareti gösterip kalbini aşka açtığında hakikatin içinden karanlığı da ışığı da serbest bıraktın. Zincirlere vurulmuş şeytanını da.. Her kırılışta dünyaya diş bileyerek, ertesi gün aynı şeyleri seçmeye devam ettin, serbest kalan şeytan seni sindirene kadar.. Şimdi asıl diş bileyeceğin kişi kendinsin.. Asıl savaşı dünyaya ya da kendine değil kendi şeytanına açman gerektiğini görmek zorundasın.. Bu sefer de alamazsan virajı yıkımının sonucuna bir köşede aynı sonlarla yakalanacaksın.. Büyük yeminlere gerek yok, aslında başlamak için hiç olmamıştı da.. Çünkü hatırla; bu yıla girerken tatlı bir sohbetle, yeni yaşına girerken hiç tutmadığın bir dilekle girdin yeni yaşına..
Yeterince anladın, dinledin, okudun, fark ettin. Şimdi dünyaya anlatacak bol bol hikayelerin var.. Kendini bilmek, bulmak için yeterince aradın. Şimdi olduğun yerden inşa etmek zamanı.. Kalbinin kırıldığı yerden değil, aşkla inandığın yerden başlamak zamanı..
Cennetini kurmak için yeterince cehennemden geçtin.. Şimdi köksüz medeniyetinin kadim krallığını köklendirme ve baharda kaybolan çiçeklerle değil de her bahar açacak çiçeklerle taçlandırma zamanı.. Bunun ilk adımıysa orada olmak, olabilmek, olmayı istemek.. Başkasına verdiklerin rehberin olsun; sadakatin, önceliğin, aşkın, güvenin, neşen, istikrarın.. Şimdi bunları kendi hikayende canlandırma zamanı..
Ve zamanı geldiğinde, sesini çıkaracak kadar güçlendiğinde, tüm dünyaya hikayeni anlatmak için tam da bugün ilk adımı atmak zamanı..
..SEVGİLERİMLE..

Yorum bırakın