
Saatlerdir ekranla bakışıyorum.. Yaşanılan kırgınlıklar, öğrendiğim şeyler sonucu yaşadığım hayal kırıklığı, hayatımın belirsizliği derken dün gün kaçtığım o şeyin kıyısına hayat beni itekledi. Aslına bakarsanız zaten o kıyıya kadar defalarca itildim hayat tarafında. Çok karmaşık bir başlangıç olduğunun farkındayım, izin verin nefes alayım kahvemden bir yudum içeyim başlayacağız..
Bugün biraz yavaş ilerleyecek bu yazı, en azından ben yazarken hayli nefesler alacağım, siz okurken bir çırpıda bitirebilirsiniz elbette.. Nereden başlayacağım konusunda bile hala düşünüyorum.. Kırılma noktalarından sonraki duruşun, hayatın sana karşı kim olduğun sorusuna cevabın olacak..
Günlerdir kırık kalbimin, birkaç gün önce kalbimi kıran kişinin hayatına çokta güzel devam edişinin öğrenmenin verdiği hayal kırıklığının üzerimde kurduğu hakimiyete teslim olmam gerektiğini anladım.. Çok düşündüm, yazdım, çizdim, çok sustum, bekledim.. Nedenler, nasıllar, niyeler. Bu süreçte önüme çıkan her şeyi okudum, dinledim. Acaba hayat bir cevap sunar mı diye. Sundu.. Onun nasıl da içi rahat devam edişinden tutunda benim niye bunları yaşadığıma dair çok şey sundu. Tabi yaşamakla, anlamak arasında biraz fark var. Ne kadar idrak edersem edeyim kalbimin kırgınlığı belli ki bir süre daha devam edecek.. Neyse biz gelelim kendi gölgemizin karşısına çıkmaya..
Bir haftadır en çok üzerinde durduğum konu karşımdakinin sevgisizliği, vermediği değer, konu başkaları olunca zamanını enerjisini bol bol harcarken ben olunca nasıl da cimri oluşu, bunları nasıl göremeyişi, yalancı arkadaşlıklarını bile kaybetmekten korkarken nasıl olurdu benim sevgimi güvenimi bir çırpıda harcayışı, ailesi ablası yanında değilken ben vardım nasıl bunu görmez deyişlerim, ona yük olanları taşırken en ufak şeyde benden nasıl da kolay vazgeçer demelerim. Yani okuduğunuzda bile içinizi karartan bunca sorguyu düşünün ilişkim boyunca ve bittikten sonra içimde taşıyan beni. Yetmezmiş gibi güle oynaya devam ettiğini öğrenmem de tuz biber oldu, bu durum da sorularımı arttırdı; ya bunu nasıl yapar, hiç mi sevmedi, aşığım seni kaybedemem derken yalan mıydı tüm bunlar, nasıl bu kadar kolay vazgeçebildi blah blah blah.. Soruların öznesi karşı taraf, soruların yarattığı ağırlığı taşıyan ben. Peki neden?
Yıllar önceki ilişki bitişimden ve sonrasında yaşadığım süreçten sonra kendimden çok emindim. İlişkilerimde ne istiyorum, hayattan ne bekliyorum, sınırlar konusunda nasıl da bu kadar esnek olmuşum gibi birçok konuyu kendimle konuştuğum ve tek tek kendimi hesaba çektiğim bir süreçti.. Yazıların çoğunu okuyan biriyseniz hem o süreçleri hem de yakında olanları zaten biliyorsunuz. Okumadıysanız da maalesef şuan o konulara giremeyeceğiz. Çünkü asıl hikaye, geçmişin yarattığı kaostan benim neyi görmem ve kimi seçmem gerektiğiyle değişecek bir hikaye.. Yazmak kolay elbette, fakat hem bunu anlama yolunda hem de şuan anladıklarımı hayata geçirmek yolunda hayli zorluklar olacak. Çünkü ikinci kez doğmam gerektiğini artık görüyorum.. Peki bu kalp kırıklığıyla yeniden hikaye yazmanın arasındaki köprü ne? Hatırlar mısınız bir mabedim var, bir köprü, yıllarca kimseyi götürmediğim sonrasında var olan aşka inandığım kişinin elinden tutarak götürdüğüm o köprü, o köprüde bana verilmiş sözler. Peki söz vermenin kolay olduğunu söylediğimde, arkasında duracağından emin olduğunu sanan kişi ne oldu da benim mabedimde beni yaralamayı seçti? Hikayenin büyüsüne kapıldığı ve anlık heyecan içinde olduğu için miydi tüm bunlar? Yoksa bir gerçekliği var mıydı? Maalesef cevabını onda saklı. Ve artık cevabının önemi kalmadı.. Gelin şimdi sebebine bakalım..
Hem son ilişkide sınırı aşan dengeyi bozan konulara bakalım, hem daha geçmişle örüntülü hale getirelim, hem de neden başa döndük onu çözelim. Çünkü kader bir kere daha fısıldıyor. Eğer yine düşersem, çözemezsem bu döngüyü kapatamayacağımı artık anladım.. Hem gökyüzü olayları, ne bilimsel okumalar, hem ilmin sundukları derken birçok farklı açıdan bir cevap aradım. İşte şimdi gelen cevabı sindirmek zamanı..
Ben yıllarca yüzeysellikten uzak kaldım, bulduğumu sandığım adamsa hep yüzeysel ilişkiler yaşamıştı. Konuştuk ne istediğimi bildi, derin bağlar kurmak istediğini söyledi. Uzatmayalım buraya kadar tamam. Devamında ben zamanımı, ilgimi, enerjimi tamamen ona aktarmaya başladım. O da başlarda kendi sınırlarını korumaya çalışsa da aslında ilişki için bu kadar sert sınırların olmasının sağlıklı olmadığını gördükçe yavaş yavaş sınırlarını genişletmeye başladı. Ama bununla kalmadı.. Ailesi, çevresi, bir kafede kahve sırasında rahatça numarasını isteyen birine telefonunu uzatabilmesi ve bu durumu ben niyetini anlayamadım gibi savunmalarla geçirmesi, geleceğe dair aldığı kararlarda benimle şeffaf paylaşımlarda bulunmaması, aldığı kararların hep ben merkezli oluşu bana kendimi hem çok değersiz hem de bu ilişkide görünmez olduğumu hissettirmeye başladı.. Bu cümleler başta suçlamalar gibi dursa da sakin kalın açılımını yapacağım. Çünkü asıl mesele kendi gölge yönlerimle yüzleşmek.. Mesela aile konusunda eski ilişkimde asla dememe rağmen öyle derin kırılmıştım ki hah dedim yine bir aile meselesi girdi işin içine kesin yine bu ilişki iki kişilik olmaktan çıkacak, e o kişiyle de arkadaşlığının olması durumları daha da net aynı konular dedirtecek şekilde kaygılandırdı beni. Aslında hemen gardımı aldım çünkü yine aynı yerden yaralanmak istemedim, karşımdakinin bu gardı görüp sevgiyle indirmesini bekledim, birinci çinko! İkincisi çevresindeki kişilerin yalan söylediğini, hayatlarındaki insanlara ihanet etme potansiyelinin olduğunu biliyor olmasına rağmen, bir de bizim ilişkimizde etkileri olmasına rağmen onlara net sınır çizmeyişi. Bu durum beni hep al işte günün sonunda beni ve aşkımı değil, onların ne kadar kötü olursa olsun onları seçecek kaygısını doğurdu. Nitekim karşımdaki kişinin ”ben bir seçim yaptım ve sorumluluğunu alıyorum” diyecek cesarette olmasını beklerken sürekli bu konudan kaçması hem kaygılarımı tetiklemeye devam etti, hem de ilişkimde kendimi seçilen olmayan hissettirdi, oldu mu size ikinci çinko! Ve şu numara olayı, kahve içerken siz sevgilinizi masada bekliyorsunuz o rahatça ona temas etmek isteyene buyur diyor, bakın olayın detayı önemsiz tek bir gerçek var burada, o da yaptığı şeyin güvenimi yerle bir edişi. Bense bekledim, gözünün önünde durdum beni görmedi bile buna rağmen konuşmasına izin verdim o masadan gitmedim. Ondan bunu kendisi yaşasa zaten aldatılmış biri olduğu için ne kadar güven kırıcı olduğunu anlamasını beklerken, benim sadakat konusunda ne kadar net olduğumu bildiğini fark etmesini beklerken sadece savunmalar duymak zaten yıkılan güvenimi daha da yerle bir etti. Bense gitmedim o masadan, gidemedim. İnanmayı seçtim çünkü, hem de en değer verdiğim şeyin ”güvenin” yıkılmasına birebir şahit olmama rağmen. Alsın size üçüncü çinko! Burada kalmadı da, meğer okuldan kabul almış, gitme planları yapılmış, bense bekle allah bekle işte.. Şimdi tabloya bir bakalım, kimseyi suçlamadan, kendimize de haksızlık yapmadan.. Ben istedim ki yaralarımızı birlikte saralım ama birbirimizde yara açmayalım. Ben istedim ki güven ve sadakat konusunda net duruşlar sergileyelim ki olabilecek fırtınalarda sarsılmayalım. Ben istedim ki sen kaçıngan ben kaygılı, yok sen ailenden böyle gördün ben ailemden bunu öğrendimleri yıkalım biz olmayı seçelim, seçelim ki tetiklenmeler olduğunda birbirimizi hırpalamadan bir çözüm bulalım.. Şimdi bir de karşıya bakalım; özgürlüğü kısıtlanmasın, bir sorun çıktığı zaman sorumluluk almasın, zaten ailesiydi eğitimiydi onu meşgul ediyor bir de benimle meşgul olmasın, güvenimi mi kırmış kalbim mi kırılmış duygusal davranmak yerine beklentisizce yaşayıp devam edeyim. Gittiği yerde yenilerle keyifle kahve mi içmiş anlayış göstereyim blah blah blah. Ben kendi gölgemle yüzleşirken bir zahmet siz de kendinizinkiyle yüzleşin ya da yüzeysel yaşamaya devam edin artık bunlara zamanım yok.. Peki madem ben zamanında ilişkilerde ne istediğimi biliyordum, madem ben gerçek bir aşk hikayesi yaşamak istiyordum da, karşımdaki apaçık bir şekilde ben derin bağ kurabilecek biri değilim, denedim elimden gelen bu kadar derken onu fazlasını yaşayabileceğimize ikna etme çabam niyeydi? Tamam romantik anlamda ilk kez biri bana gelecek hayalleri kurmanın mümkün olduğunu gösterdi, tamam zaman zaman kendi sınırlarını aşmayı denedi bunlar beni şevklendirdi. Çünkü onda gördüğüm potansiyele çok inandım. Onun yapabileceklerine de çok inandım. Ha bu arada kariyer anlamında yapıyor, ailesinin bile yarım ağızla takdir ettiği bir erkek çocuğunun daha da fazlasını yapabileceğine çok inandım. İyi de ben kimim ki? Ona ailesinin veremediği sevgiyi, ablasının göstermediği yakınlığı, arkadaşlarının veremediği eğlenceyi ve samimiyeti, çevresinin sunamayacağı sadakati sunmak için çırpınmamın nedeni ne? Hele de bunları inatla görmemeyi seçmiş birine üzerine anlatarak anlatmam çabam niye? Ayyy işte içimi sıkıştıran o gerçeklik tam da burada yatıyor..
Onunla bir kahve sohbetinde bana demişti ki ”sen malum kişiye özgüven vermişsin, onu çok yüceltmişsin, Fatoş her şeyi halleder bilincini oturtmuşsun, babasının ona verdiği cezada bile onu aydınlatmaya çalışmışsın” cümleleri geldi aklıma. Senden sonra o özgüveni bulamamışlar, babasının hala sözüne itaat ediyor demeler. O zaman kendimce demiştim ki ben sevdiğim adamın yanında durur, dünyayı karşıma alırım. Gerçek olan neyse, sevgiyle sadakat ile sarıp sarmalarım. Ama baktık olmadı biten bitti herkes yoluna devam etti demiştim. Peki hem bu cümleleri kuran, hem de bizzat kendisi de aynı döngüleri yaşayan bu adam bana aslında neyin dersini verdi? Ve maalesef şuan çevresinde ona gerçekleri söyleyecek kimsenin olmaması beni neden kırıyor?
İşte gölge, işte yüzleşme, işte maalesef kendimi dengeye getiremezsem hayatın beni yine kıracağı nokta burası.. Mesela ben arkadaşlarımın ilişkilerinde özellikle kadınlara karşı hep dikkatli olmaları gerektiği konusunda net konuşurum, sakın kırma derim, bir sadakatsizlik yoksa problem çözen sen ol derim. Nitekim arkadaşlarım da bana karşı mümkün olduğunca şeffaf olurlar, pohpohlamak yoktur aramızda. Hal böyle olunca herkes böyle olmalıymış gibi beklentiye girmek benim takıldığım ilk çukur oldu. . Gelelim aile konusuna; ailemin sınırlarımı geçmesine izin vermem, sonuçta herkes ayrı bir bireydir, sağ olsunlar ailem de öyle baskıcı ya da yorucu yaklaşmazlar bu benim şansım bu cepte dursun. Daha önce aman evlenmem, aman aileler işin içine giremez gibi sert konuşup hayat tarafından da al bakalım nasıl oluyormuş gibi bir ağız payı alınca bu konuda sert bir duvarım oldu. Karşımdaki insan da buluşmalarımızda bile aranınca giden, sürekli bahaneler bulan yapıda olunca tetiklenmem kaçınılmaz oldu, ama buraya dikkat. Bana derdi ki bak her aile dinamiği farklı, şuan böyle olması bizim için de iyi aslında izin ver ben halledeyim. Tamam çok güzel ve inanmayı seçtiğim bir duruş olsa da bir yandan tetiklenmiş kaygılar bir kere gün yüzüne çıkmıştı, istedim ki bunu da görsün. O anlamamı bekledi nitekim ben de anlaşılmayı bekledim, hele de geçmiş ilişkide yaşadığım aile konusunu bildiği için daha da derin bir anlayış bekledim desem yerim lakin bu da takıldığım ikinci çukur oldu. Çünkü anlayış göstermek için çabalasam da en ufacık bir konuda hiddetlenebiliyordum, ta ki bir valiz için onu yollara düşürdüklerini görene kadar. Şaşırmıştım, ama ondan o farkındalığı görünce hah dedim ya aslında o da farkında. O gün onun ve aile konusunun aydınlanma yaşanmasını beklemek yerine günübirlik tatil modunda onla yolda olmanın tadını çıkarmayı seçmiştim. Tabi maalesef bu sevinç uzun sürmedi.. Ve nitekim mesafeler ve yeni hayatı işte beni, bizi bitiren o son vuruş.. O yola çıkmadan yaşanılan kırgınlıklar, o yola giderken yaşadığım terk edilme ve yola çıkmadan bir gün önce elini bırakmak istemiyorum deyişinde yeniden aşkı seçiş. Tam bir duygu lunaparkı yaşadım, o da yaşamıştır bilmiyorum.. İlk zamanlar yoğunluğu, tanıştığı insanlarla ilgili sorduğum sorulara verdiği kaçamak cevaplar, zaman farkı derken işler düğümlendi aslında.. Ben oradaki hayatına beni dahil etmesini bekledim, o yaşadığı hayata kendisi adapte olmayı istedi. Ben saatlerce konuşmak başka ama meşguliyet arasında insan birkaç saniye de olsa zaman bulamaz mı dedim o çok meşgulümlerle öteledi. İnsanlar kahve içelim dediğinde beni tanıştır heyecanı duyarken o iki gün konuşmamayı seçti. Ben orada kimlerle neler yapıyor derken o hesap sorma demelere başladı. Ben yahu bir saniye seni seviyorum demek kimsenin dikkatini dağıtmaz ki derken o bu durumu alana müdahale olarak görmeyi seçti. Kısaca kendisi göremedi belki ama birisi de durup ona ”yahu kız uzakta hele de şöyle bir dönemde aşkla, sadakatle, şeffaflıkla seni bekliyor beklerken de tek görmek istediği senin bu ilişkiye değer verişin, huzurlu bir ilişki istiyorsan senin de adım atman gerekli be evladım” dememesi, kendisinin bunları düşünmeyi ve görmeyi seçmemesi yetmezmiş gibi öğrendiğim kadarıyla bunların tam aksi konuşmaların yapılması ve yapılan konuşmalara onun izin verişleri beni içten içe kırarken onu da oradaki yeni kişiye hazırlıyormuş meğer.. İşte aldığım en büyük ders bu oldu..
Meğer dengeme bozan hep buymuş.. Tamam sevdiğim zaman sonuna kadar giderim bu hiç değişmedi. Hatta yıllarca kendimi masaya yatırıp irdelediğim zamanlarda önce bunu böyle yapmamalıyım diyerek insanlara sert duvarlar örmeyi denedim, sonra baktım ki ulan o da bana uygun değil ben hakikaten hesapsız kitapsız seviyorum, stratejiyle falan uğraşamam ama hep kırılıyorum başka bir yol bulmalıyımları düşündüğümde anladım ki kalbimi hak edenlere açmalıyım. Yine seveyim tamam ama kendi dünyama o sevgiyi ziyan etmeyenleri dahil etmeliyim demiştim. Hakikaten de öyle yapmıştım.. Fakat ilişkimde dengeyi bozan bunu yapmayı sürdürmememdi.. Ben dememdi.. Biz dediğimiz yerlerde bizi göremediğim anlarda kalkıp gitmemdi.. Aldatılma korkuma boyun eğip acabalarla beni bir başıma bırakmasına izin vermekti. Güvenimi inşa etmek için ona zaman tanımamamdı. Çünkü hemen olmalıydı.. Kırgınlık mı var hemen çözülmeliydi, sorun mu var hemen konuşulmalıydı, işin içine aile ya da üçüncü kişi mi girdi hemen doğrusunu yapıp beni rahatlatmalıydı, beni seçmeliydi beni.. Yahu tamam da izin vermedin ki be kızım.. Korktuğun ne varsa yaşarken, kaygıların seni boğarken bir durup demedin ki ulan ne oluyor!
Aslında son hamlesiyle yaptığı seçim zaten ilişkimiz içerisinde de her defasında yaptığı seçimken, ben de aynı ilişki içinde yaptığım seçimi ilişkim bittiğinde de yaptım.. O yenileri seçerken, hayatındakileri seçerken, bunu zaten ilişkimizde de defalarca yapmışken ben de aynısını yaptım. Hep onu seçtim, onu beklemeyi seçtim, sevmeye devam etmeyi seçtim, inanmak için bir sebep verir mi acabaları seçtim.. O yüzden onun kısa sürede devam edebilmesini öğrenmenin yıkımını seçtim..
Halbuki bana hiç düşünmediğim şeyleri de düşündürdü; mesela yurtdışı konusunda hiç düşünmezken bir heves verdi içime, kendimle zaten yeterince yüzleştim derken aslında ilişkiler konusunda nasıl da korkularım ve kaygılarım varmış onu gösterdi. Ha bir de bir gün lunaparka götürmüştü beni ham de sadece gözümdeki bir bakıştan anlayarak, sessizliğimin arkasındaki isteklerimin duyulmasının beni ne kadar mutlu ettiğini gösterdi aslında. En ağırıysa yetersiz hissettiğim konuların yüzeye çıkmasını sağladı. Evet kalbim sızlıyor yazarken bile; tamam çok okurum, çok anlarım da bunların eyleme geçmemiş olmasının önemi olmadığını gösterdi aslında.. Bir de son cümlesi; sen kimsin ya, işte asıl vurulduğum yer burası oldu. O bunu kibirden söyledi, o bunu onunla kendimi kıyasladığımı sandığı için aslına bakarsanız beni ne kadar da küçük gördüğünü anlatırcasına söyledi, o bunu kafasında aslında beni sürekli kendisi ya da çevresindekilerle kıyasladığı için söyledi, farkında olmadan öfkeyle aslında gerçekten beni hayatında yanına koymadığını karşısına aldığını gösterdiğini anlatırcasına söyledi. Ama haklıydı, o bunu sorarken haklıydı yanlış olmasın. Çünkü ben kibirle bakmadım kimseye, küçük görmedim kimseyi de. Sevdiğim insanla rekabet etmem ben onun yanında olurum karşısında değil. Ama belli ki o beni hiç olmaması gereken bir yerden izliyormuş meğer.. İşte günlerce yüzeyde sorguladığım; nasıl yaparlar, aldattı mı acabalar, hiç mi sevmedilerin altında yatan gerçekle bu sayede yüzleştim.. Çünkü hep sevilmeyi, onaylanmayı, güvende hissetmeyi istedim onunlayken. Halbuki bu süreçte aynama yaptığımı fark etmedim bile. Onun kendi içindeki bağ kuramayan tarafını, ailesi tarafından mesafeli sevilmiş olmasının yarasını, geçmişte yüzeysel ilişkilerde yaşayamadığı derinliği, sorumluluk almanın sadece işle güçle olmayışını aynaladığımı fark ettim aynı zamanda.. O da bana aynalama yaptı; hakikaten kimdim ben! Ne cüretle ona doğruları göstermeye çalıştım, kimim ki ona istemediği sevgiyi sadakati sunmak gibi bir yüce gönüllülük yaptım, o istemezken niye merkezime aldım mesela.. İşte aslına bakarsanız dengeyi bozanda buydu bu ilişki de.. Sanki en sadık benmişim gibi, en iyi ben severmişim gibi bir yüce gönüllükle davranmak.. Hani benim hayatım, hani kendi sınırlarım, hani kendi gerçekliğim, nerede benim öz benliğim..
Sürekli vermenin kendimden çalmak olması yetmezmiş gibi ilişkilerimde de boğduğunu yeni anlıyorum. Hepimizin bir süreci var, bense hayatımdaki insanın yolculuğuna eşlik etmekle yetinmeyip yaralarını ben sarayım, hayatında hep ben olayım diye çırpınmaktan sadece ilişkimin dengesini değil kendimle olan dengemi de alt üst ettim aslında.. Çok derin bir yerden kırılmanın verdiği en büyük ders bu oldu; yetersizlik hissettiğim şeyler, harekete geçememe nedenlerim, bekleyen olmayı seçmemin nedeninin, ilişkimin ben tarafından bozulmasının nedeninin neler olduğunu görmek biraz ağır geldi.. Ben sevmek, sevilmek varken niye savaşıyoruz diyordum da görmem gerekeni gözden kaçırmanın bedelini kalbimin kırılmasıyla ödedim. Ben sadakatsizlik, yalanlar olmasın da geri kalan her şey telafi edilir derken aslında bazı kırgınlıkların ne denli yara açabildiğini gözden kaçırmışım.. İşte en önemlisi de bu, karşımda ben diyen birini değil biz diyen birini bulmayı arzularken, ben de bizden kırıldıkça bir hayli uzaklaşmışım.. Şimdi anlıyorum artık bazı şeylerin neden önemini yitirdiğini..
Ben ilişki konusunda kaygılandıkça, korktukça istediğim o sadakat, güven zaten inşa edilemeyecek. Ben içten içe yetersiz hissettikçe karşımda da bunun böyle olduğunu davranışlarıyla gösterenden başkası olmayacak. Ben yaralara çekildikçe karşımda yaralayandan başkası olmayacak.. Halbuki yıllar önceden bu yana hep bu konular üzerinde durdum, ama işte hayat bana Mali’m vesilesinde tekrar sordu ”sen kimsin”.. Onun ne niyetle sorduğu kendi aynasındaki yansıması, bu sorunun bende yankısıysa benim aynamdaki yansıma oldu.. Hakikaten sadece okumak, empat olsan da bir köşede durup arenaya çıkmamak, bilmek yani, yeter mi? Yetmez, haklıydı.. Manevi olarak kendimi ne kadar yetiştirirsem yetiştireyim, arenaya çıkmadığım sürece, kendi gölgelerimden kaçtığım sürece, aşkın büyüsüyle birlikte zinciri kopan şeytanımla (korku, kaygı, keder) yüzleşmediğim ve onu alt edemediğim sürece hayat bana bu soruyu her sorduğunda karşılığında benim yerime cevap vermeye devam edecek.. Yıllar evvel bu soruyu sorduğunda kabuğuma dönmüştüm, yıllar sonra bu soruyu duyduğumda kahvemi yudumlayıp sevdiğim dam aradığı için heyecanla telefonu açmıştım.. Meğer beni arayan aşkım değil, gölgemmiş.. Çok acıttı, lakin anladım..
Sen kimsin sorusuna cevap veren ben olmadığım sürece hayat hem bu soruyu sormaya hem de cevabını gölgemle vermeye devam edecek.. Ve her seferinde kırgınlığımın yerini hayal kırıklığı alacak.. Birçok ders verme şekli var hayatın, bir kısmını farklı şekillerde yaşadım; çocukluğumda, ergenliğimde, kısacası büyürken. Lakin hiçbiri kalp kırgınlığı kadar bana kendimi sorgulatmadı.. Belki de hayatın ironisi buradadır, belki de en sağlam krallığı inşa etmek isteyeni, en derinden kırması gerekiyordur..
Şimdi sırada yüz yüze geldiğim gölgemle bir satranç masası kurmak zamanı.. Birkaç ay önceydi son satrancımı oynayıp, son hamlemi yapıp, masadan kalkışım.. O kendimle olan son savaşımdı. O savaşta kılıçları bırakmak yıllarımı alsa da bitmişti, aşk sayesinde.. Şimdi sırada oynanacak bir oyun daha var, aşk yüzünden. Serbest kalan gölgemle.. Bakarsın bir sonraki satrancımızı da aşkla, aşk için oynarız, kim bilir.. With me luck..
..SEVGİLERİMLE..

Yorum bırakın