..KENDİ GÖLGENLE YÜZLEŞMEK, GELİŞME..

Rüyalarım berraklaşmaya başladı, dengeme yavaş yavaş gelmeye başladım. İçim başka dışım başka durumunu yavaş yavaş dengelemeye başlamak bile benim için büyük bir adım.. Karşıma geçmişteki kendimi aldım; 7 yaşlarımdaki ben, 16 yaşlarımdaki ben, 21 yaşımdaki ben, 25 yaşımdaki ben, 27 yaşımdaki ben, 29 yaşımdaki ben ve 31 yaşımdaki ben..

Masa ben dolu, benliklerle dolu.. Bu yüzleşme işi oldukça zorluyor beni, bizi, benliklerimi.. Normalde içime döner, sorgularım, ataklar gelir, zamanla da yıkılan yıkılır, kalan sağlar benimdir der bir şekilde devam ederdim. Şimdiyse sanki bugünüm dünümü dava ediyor. Son kalan kırıntıları da, kırgınları da temizlemek istiyor artık ruhum.. Bu sefer derinlerde kalanlarla temas ediyoruz çünkü.. Her yıkımda her kırılmada biraz daha derine dalmıştık. Şimdiyse dibe vardık sanırım..

Çünkü her geçen gün hatırladığım şeyler yüzeye derinlerden çıkan sızılardan ibaret. Artık ayırt edebiliyorum.. En önemlisi de fark ettiğim şu ki; karşımdakinin hep kendini kenara çekip, yanlış yapmadan, telafisi olmaz seçimler yapmadan vicdanıyla kalbiyle düşüp bir anlığına olsun hatrımı, değerimi, aramızdaki bağı daha da zedelemeden daha sağlam bir yerden başlamaktı aslında. Ben bunları bir köşede beklerken neler gördüm; geçmiştekilerde benden sakındıklarını başkalarına bollukla sundu, son ilişkimde de beklediğim küçücük bir güzelliğin bile karşılığı olmadığı gibi yüzeysel olanlara seve seve verildiğini duymak oldu.. Artık yetti, küçücük jestlerle, tatlı sözlerle dünya ayağıma serilmişçesine mutlu olan bir ben vardı. Verilmediği gibi daha da çalındı benden.. Yetmedi! Başkalarına büyük büyük jestleri, heyecan dolu hareketleri zevkle yapmalarını alkışlamaktan bıktım..

İyi tanıdığımı sandığım, onun ruhunda gördüğüm dediğim şeylerin aslında yaralarımdan tanıdık olduğunu yeni anladım.. Aslında canımı birden yakmayışının, beni yıkan bu hayal kırıklığının zaman alışının; zaafımı ortaya koyduğumda, bir cümlemin yarım kalışında, bir boşluğumu keşfettiğimde heyecanla anlatma çabamı yok sayışımda, bir hayalim var dediğimde bakarız deyişlerinde, ben kendimi güvenle bırakmak isterken en güvendiğim yerlerden tek tek kırışlarınla aslında anladım ki senin içindeki karanlık benim sesini duymam gereken içimdeki çocuğu boğuyormuş.. Sen çocukluğunda annenden, babandan, çevrenden nereden vurulduysan oradan vurdun bana da. Keşke bu vuruşların seni iyileştirmiş olsaydı. Derin bağlar kurmanın o kadar da korkutucu olmadığını, çocukluğunda okşanmayan başının, takdir edilmeyen yanlarının yetişkinliğinde hıncını benden çıkarmak yerine keşke seni tam da bu gördüğüm yerlerinle ve olduğun gibi sevdiğimi anlayabilseydin.. Lakin anlıyorum; sen senden çalınanların yerine onları senden çalanların yerine beni suçlamayı, cezalandırmaları seçerken bir şeyi göremedin. Hedef aldığın bendim de içindeki karanlığın kaynağı sebebi ben değildim.. Aslına bakarsan senin mesafeyle sevilmiş, görülmemiş çocukluğun benim ihmal edilmiş, duyulmamış çocukluğuma denk geldi.. Aslında sen bana o duyulmamış, ihmal edilmiş çocukluğumun gürültüsünü hatırlattın. Bense hatırladıklarımla maruz kaldıklarım arasında bir yerde acaba o da benim gördüklerimi görür mü, anladığım gibi anlar mı, ona açtığım yaralarıma basmak yerine yaralarımıza rağmen orada olmayı seçebilir mi diye beklemişim.. Ben beklemişim beklemesine de sen gelmeyi, ne kalmayı, ne anlamayı seçmişsin. İki hafta olacak neredeyse başlarda olan kızgınlığım dindi, sorgulamalarım yön değiştirmeye başladı, çünkü yeniden anlamaya başladım.. Özellikle iki şeyi net anladım; birincisi sen beni zehirlemeseydin ben iyileşmesi gereken derin yaralarımı şifalandırmam gerektiğini anlayamayacaktım, ikincisiyse sevgi herkesi iyileştirir yanılgısına yeniden düştüğümü unutmuş olacaktım.. Ve en önemlisi gölgelerimin serbest kalan yönleriyle rastlaşmayacaktım.. Ruhumu bu kalp kırıklığının son darbesiyle öldürmeseydin, yeniden doğmam için yaşadığım sancıdan sağ çıkıp yeniden doğamayacaktım..

Artık anladım; iyiliği hesaplı, egosu defolu, sevgisi yaralı, maskesini de gerçek yüzünü de gördüğüm, bile isteye canımı yakanın, içimi döktüğümde döktüklerime basıp geçenin neden hayatıma farklı suretlerle geldiğini.. Artık anladım; kirlenmiş vicdanlarını beyaza boyayanın, olanı yok sayıp kolaylıkla olmayanları varmış gibi sunanın, sevgim zaafım olduğu için yalanlarıyla gerçeğini maskeleyenin, en ufak tökezlediğimde hemen ortadan kaybolanın, sözleriyle kaybedemem seni seviyorumların hemen ardından ilk benim elimi bırakanın, bendeki sevgi güven sadakatin sendeki anlamlarının yüzeysel oluşunun, yüzeysel bağ kuranın neden farklı isimlerle geldiğini.. Anlıyorum artık; başın okşandığı kadar şefkatsiz, sana inanılmadığı kadar yalancı, duygularının anlaşılmadığı kadar empatisiz, sesinin duyulmadığı kadar öfkelisin.. Ama keşke sen de şunu anlayabilseydin; ben senin yaralayarak iyileşebileceğin kişi değildim, kırdıkça güçleneceğin kişi de değildim, günah keçinse ben olmadım hiç,. Ne yazsam az, dilerim iyileşirsin, benimse artık seninle hastalanmaya niyetim kalmadı..

Öyle küçük küçük şeylerle mutlu olan bir ben de kalmadı artık. Çünkü her defasın da hayat bana o küçücük şeyleri bile muhtaçmışım gibi istetti. Hem de daha büyüğüne layık olmama rağmen. Oysa kendimi buna değer görmekmiş mesele.. Kendi değerimi görmemmiş.. Derinlerde yatan yetersizlik kaygımın, çocukluğumda sesimi çıkaramadığım o anın fısıltısının, yara almış sevgimin, defalarca kırılmış güvenimin gürültüsü oldun.. En çokta bunların için teşekkür ederim.. Kendimi nasıl da yermişim, nasıl da hiçe saymışım, nasıl da karşımdakinde gördüğüm potansiyel parlasın diye çırpınırken kendi hikayeme devre arası vermişim.. Kırgınlığım ne kadar derinse bu sefer yüzeye çıkan sevgimde o kadar derin olacak, inanıyorum..

Çünkü kaçmıyorum yaralardan, korkmuyorum geçmişin hikayelerinden, kaygılanmıyorum artık emek verdiğim şeylerin yıkılmasından. Yaşarken yutkunması zor bir hikayeydi, yazarken nefesimi daraltan bir hikaye oldu, lakin yeni bir hikayenin huzurunu aş eriyorum artık.. Çünkü görüyorum, anlıyorum, hayatın tadını yeniden alacağım biliyorum.. Ve anlıyorum neden isimler farklı olsa da suretler değişse de bana hep beni gözünü kırpmadan yaralayanın geldiğini, neden gelip kırıp hiçbir şey yokmuş gibi mutlu mesut devam edebildiklerini, neden geride bana sadece soruları ve yarım kalmışlıkları bırakabildiklerini.. Ben el ele görelim yaşayalım derken neden en ufacık tökezlemede ilk eli bırakılan olduğumu..

Şimdi o masada oturduğum sevgili 7 yaşım; seni duyuyorum, sana yaşatılanı biliyorum ve sen de bil istiyorum artık savunmasız ve güçsüz değilsin. Sevgili 17 yaşım; hiç sevgilin olmadan geçirdiğin ergenliğinde bile ben aşka inanıyorum derdin, şimdi duyuyorum sesini ve hatırlıyorum hayattaki hakikat arayışını ve yeniden dansa davet edecek cesaretimizi keşfediyorum sayende.. Sevgili 21 yaşım; heyecanlı, ele avuca sığmayan yanım iyi ki gitmişsin burnun dikine iyi ki durmamışsın yerinde senin sayende ne de güzel anılarımız var.. Sevgili 25 yaşım ay o ne durgunluktu öyle, depresyonla ilk temasımızdı, kısa sürdü sandık ayağa kaldık, arada bir yanıldık ama olsun, artık o ilk temasın bana verdiği gücü hatırlıyorum sayende.. Sevgili 27 yaşım; zihnimin bizi ele geçirişi, depresyonumuzun hayatımıza çöreklendiği, ilişkimizde yaşadığımız ayrılığınsa hayatımıza darbe vuruşunun enkazıyla kendimizi neredeyse yitirdiğimiz ah o aylar, haftalar neydi öyle, yaşarken bitmeyecek sandığımız, kendimize duvarlar ördüğümüz, artık asla diyerek sınırlar çizmeyi öğrendiğimiz o inişler o çıkışlar, omzundan öpüyorum senin, zordu ve başardık seninle gurur duyuyorum.. Ve sevgili 31 yaşım; başardık, aşık olduk, kendimizden kaçmadık, hayat arenaya davet ettiğinde tereddütlerimiz olsa dahi uzatılan eli tuttuk, şimdilerde ”yok be o eski hayal kırıklıklarının ödülü bu aşk” inancı yüzünden büyük bir hayal kırıklığı yaşasan da yine de seninle gurur duyuyorum, kaçmadın hem kendinden hem de o aşkla gelen gölgenden, elbette karşında da dimdik duran bir aşkı yaşamayı arzulardın biliyorum ama bir şeyi daha biliyorum eğer bu kırgınlık olmasaydı kendine değer veren bir sen kalmayacaktı geriye..

Yani sevgiyle, anlayışla, el ele güvenle, birlikte öğrenilebilirdi elbette. Ama bu sadece benim yolculuğum değil, sadece öğrenmesi gereken ben değilim. Hepimizin alması gereken, yüzleşmesi gerekenler var. Kaçmayana, cesaret eden, yakıp yıkmak yerine yapmanın sorumluluğunu alana ne mutlu.. Ben bu hikayede payıma düşeni geçmişte yaşadıklarımı hatırlayarak, yaralarım kanayarak, hayal kırıklığıyla bir başıma kalarak aldım.. Beklerdimler, isterdimler yerini artık biliyorumlara bırakmaya başladı.. Kendimi yok sayarak yetersizlik duygumu nasıl da beslemişim öyle, en çok ben sevdim diyerek kendimden azaltmışım da bana verilmeyenlerin başkalarına sunulmasını nasıl da buruk bir yarım kalmışlıkla alkışlamışım öyle.. Halbuki severdim kendimi, bilirdim en orijinal halimi, ne de güzel neşe saçardım aileme, arkadaşlarıma aşkıma öyle. En çokta kendi ışığımdan kısmışım, karşımdakinin gölgesi için..

Kibirden uzak bir sevgiyi, güvenle sarmalanmış bir aşkı, huzurla çevrelenmiş bir hayatı seçmek varken hep yaralar, hep çırpınmalar, hep savaşlar dahil olmuş hikayeme. Ama ben öğreneyim diye, ama öğreten olayım diye.. Geçmişimdekilerin hikayesinin neye evrildiğini öğrendiğimde ilk söylediğim kimsenin mutsuzluğu benim yaşadıklarımı değiştirmez ki ben sadece anlayış beklerdin, bir hata olduğunda telafisi olsun isterdim derdim. Olay sadece bu değilmiş, anladım ki alınmayan ders kendini her an yeniden ortaya koyarmış insan için.. Son ilişkimde hem yakın sandığım bir dostumu, hem aşkı doyasıya yaşayacağıma inandığım bir adamı, hem de birlikte büyürüz ümidiyle önce mabedime sonra çocukluğumun geçtiği sokağa götürdüğüm oyun arkadaşımı kaybettim.. Belki de artık her şeyin yıkılması gerekirdi.. Sadece kendimle yüzleşmek yetmedi belki de, tüm gölgemle yüzleşmeliydim. Hayatta anlam yüklediğim ve kendime sakladığım, kahve anlarım, köprüm, çocukluğumun sokaklarına bu aşkı dahil ederek gelecek inşa ederim derken belki de bunca yüklediğim anlamların da yıkılmasına ihtiyacım vardı bilmiyorum.. Daha bugün bir arkadaşımın enişteyle gelin daveti yüreğimi hala sızlatabiliyorsa belli ki hala zamana ihtiyacım var demektir.. Lakin bir şeyi daha gördüm; ben aşkı hayatımın tam merkezine almış, tüm dünyamda haykırmış, cesarette cesaret demişken, sadece geleceğime değil geçmişime de dahil etmişken elbette en çok canı yananın ben olması çokta kaçınılmaz bir sondu.. Karşımdakiyse beni çevresinden gizleyen, biz dışında herkesi herkesi seçen, en ufacık ağırlıkta konu ben olsam da olmasam da ilk elini bıraktığının ben olmasıysa onun neden rahatlıkla, kendini sorgulamadan, sorgulama yapmadan devam edebildiğini gösteriyor aslında.. Neyse, o onu yaptılar ben bunu yaptımlar kısmını kalp kırıklığı rehberinde bıraktık. Bu kısım kendimizle, gölgemizle yüzleştiğimiz kısım..

Herkes fıtratı neyse öyle seçimler yaptı, herkes sevme şekline göre var olmaya çalıştı.. Bense artık -mışlarla, -mişlerle değil gerçeklerle devam etmeye çalışıyorum.. Ne istediğini bilmenin de yetmediğini öğrendim bu yüzleşme sayesinde. Kendimi de unutmamalıydım, sınırlarıma da sahip çıkmalıydım, tamam sevince merkezime alan biriyim bunda hem fikiriz de o merkezde kadim kral olacak cesareti gösterecek olanın elinden tutmalıydım. Kral olması için çırpınacağım değil.. Gerçi ne yalan onda gördüğüm buydu, yoksa yıllarca uzak durduğum ilişki konusunda köksüz medeniyetimin kadim krallığını neden yeniden aşka açayım ki.. Ama yetmezmiş onun da kendini o tahta layık görmesi gerekirmiş, istemesi gerekirmiş, benim gördüğümü görecek kadar sorumluluk alması gerekirmiş,.

İnsan kendi istemediği sürece önünde olsa göremezmiş derler. Bu hepimiz için geçerli, benim de göremediklerim vardı.. Kırılan yerlerde açıldı ruhumun kapısı bu sefer daha temkinli..

Önce gölgemle olan mevzunun dibini temizlemeliyim. Sonrasında niye böyle, nasıl olduları bırakmalıyım.. Çünkü bazen öyledir, dümdüz öyledirler. Sana vermekten imtina eder ondan sömürenlere bol bol verirler. Bazen bile isteye kıradabilirler.. Bazen düşünmek istemeyenler olacak, yine sorumluluk almaktan kaçanlar da çıkacak.. Sen seni bil yeter.. Sen seni bul yeter.. Çünkü en derin yaran sevgiydi, en sağlam sandığın yerin güven konusuydu.. Kendini yetersiz ve değersiz görmen onların suçu değildi, eski hikayelerin çoğunu temizledin şimdi sıra burada. Geç yok, kaybettimler yok. Zaman gösterir kim neyi kaybetti, kim neyi kazandım. Şimdi bir sen var elinde.. Kibirden haylice uzak, suçlamalarla sorgulamalarla kaçmak yok, ha bir de artık maneviyatını doyurmakla yetinmek yok. Bu dünya diplomayı alkışlar, bu dünya başarıya hürmet eder. Sen iyiymişsin, sen kendinle yüzleşecek cesareti sunmuşsun, aman yaralarını kendin sarmışsın, vay efendim hayatındakilere sevgi vermiş, hem sadakatli seçimler yapmışsın dünyanın seni bunlar için alkışlayacağını sanma. Hatta hatırla 4 yıl kadar önce yaşadıklarından sonra da kalktın ayağa, kendini bulma yolculuğuna çıktın, yine sevdin, bak sevildin de ama hayatın sana alkışlattığı sahneye çıkarıldın mı hayır, o sahnede alkışlandın mı hayır. İşte bunu da hatırla, onlar yoluna bunları kazanarak devam etti, etsinler zaten ben kırılsam da başarana takdir sunarım. Ama sıra sen de hem de büyük bir farkla, sen kendini bulmuş, tanışım, bilmiş ve yüzleşmiş olacaksın. Diplomamı gerekli alınır, kariyer mi gerekli yapılır. Lakin ayağa kalkacaksın.. yetersizliğinin gölgesinde kalarak değil, gerçekliğinle yüzleşerek bunu yapacaksın. İşte o zaman gerçek seni bilenler olacak yanında aynı senin yanlarında olmayı seçtiğin gibi. İşte o zaman kendiyle yüzleşme cesareti gösterenlerle buluşacak yolun aynı senin kendinle yüzleşme cesareti gösterdiğin gibi. Ve işte o zaman bunlarla yetinmeyip kendini inşa edenlerle kesişecek yolun aynı bugün senin kendini inşa etmeye başladığın gibi..

İçinde ne varsa dışında o var, yeryüzünde ne varsa gökyüzünde o var.. Bu dualiteyi hatırla.. dün hayatına girip gidenler, gitmeden bugün hala hayatında kalanlar herkesin bir sebebi vardı, hala var.. Arkadaşların arasında elenenler olduğu kadar kalanlarda var neden; çünkü yalan yok, ihanet yok, senin sınırlarına saygısızlık eden yok. Zaten bunların olduğu her arkadaşlık kendiliğinden bitmişti. İşte bu senin yansımandı, arkadaşlıklarında dürüstlüğü, yanlarında olmayı seçmeyi, konu ne olursa olsun onları pohpohlayan değil gerçeği anlatan, bunu söylemeyi seçen sendin, o yüzden sana kalan arkadaşlıklar bunlarla çevrili. Aşkta da öyle olmadı mı; ihanet etmedin lakin edenler yalan söyleyenler gitti seni acıttı ama gitti, aynı sevgi frekansında olmayanlar gitti.. Sonradan gelene şükretme sebebinde buydu ya hatırla; ben sadığım ve sadakate önem veren geldi demiştin, ben aşığım ve bana aşık olan geldi demiştin.. Şimdi gidildiyse bir sebebi var, zaman gösterecek belki sebebini öyle kaygılarınla hemen balıklama atlamak yok aman aldattılar, aman başkalarıyla güle oynuyor demeler yok artık.. Herkes kalbinin ekmeğini yer.. Hatırla geçmişinde sana yapılanın haberini bugününde bir kahve eşliğinde öğrendiğin anları..

Ve artık bırak ben demeyi.. Ben’le varılan tek yerin neresi olduğunu hatırla.. Kaygılarla inşa edilen, korkularla yıkılır. Sen sevgiyi hakkıyla yaşayansın, ama yetmez. Sen sadakati kalpten seçensin, ama yetmez.. Sen emek verip sürekli fedakarlık yaparken karşındakinin sorumluluk almasına izin vermezsen kendinden eksilirsin. Sen en sadık benim dersen hep güven kıranlarla yetinirsin.. Kendini bulman yetmez, bilmen yetmez.. Bunlarla inşa edeceğin bir krallığın olmalı.. Olmalı ki içi boş kariyer, eğitim başarılarıyla takdir bekleyenler değil altı dolu başarılar kazanmış olanlar çevrelesin hayatını. Kendini yık, yeniden inşa et..

Tersten başlamak say bunu. Herkes maddiyatı inşa eder, sen maneviyatla başladın. Lakin hatırla dünya ilkini alkışlar, ikincisinin görünür olması için ilkini inşa etmelisin artık.. Yüzleşme ilk adımı tamamlandı. Farkındalığınsa ilk adımı atıldı.. Şimdi sence de sırada inşa etmek zamanı değil mi?

Kaybetmek ve kazanmak değil, yan yana olmak ve denemek.. Cesaretle, sorumluluk alarak, ben buradayım diyebilmek.. Diyebilenler için yol açabilmek..

Köksüz medeniyetimin kadim krallığı; daha sağlam köklerle, sonbaharda solmayacak çiçeklerle, mabedine verdiğin değeri hiçe saymayacakla, şeffaflıkla ve dürüstlükle, cesaretle ve sorumluluk alanla, huzurla ve inançla, sevgiyle ve güvenle, artık savaşmadan, çırpınmadan, görülerek, duyularak, sahiplenilerek yeniden başlayacağız ve bu sefer her mevsim bir düğün bir şenlik havasıyla geçecek.. Yeter ki yüzleştiğin yerden, kendi gerçekliğinle yeniden kalk ayağa..

..SEVGİLERİMLE..

Yorumlar

Yorum bırakın