
Veda zamanı.. Acıtsa da, kanatsa da, kırgınlıkların içinden geçip, buruklukların burun sızlatan kısımlarından canımı koparta koparta vedalaşma zamanı..
Bu kopanların yerine daha güzellerini seçme zamanı.. Önce gittim, sonra döndüm, şimdi yemekler yaptığımız evin sokağına son kez gidiyorum, hediye aldığım bankta son kez oturuyorum, 9 numarasının kapıda olduğu evden tamamlanma yaşandı diyerek çıkıp yeni evime, başlangıçlar yapacağım yeni sokağıma taşınma zamanı..
Ve bugün kendimle gurur duymanın, kendimi incindiğim yerden öpmenin zamanı.. Neler istedim, neler oldu, neler öğrendim, artık neler istiyorum ve ne yapmalı? Gelin biraz bunları konuşalım, güzel bir kahve yapın sindire sindire okuyun ve eğer aşkını da acısını da yas sürecini de hakkıyla yaşayıp en başta kendinize ve içinizdeki sevgiye sadık kalmayı seçtiyseniz bugün kendinize güzel bir hediye alın..
Önce ne istediğimle ve ne bulduğumla başlayalım, çünkü devamında yüzleştiğim gölge yönlerimi ortaya saçıp onlardan sıyrılıp yerine ne koyacağımıza bakacağız.. Ne istedim; saygı, sadakat, aşk, neşe, eğlence, birlikte dünyaya kafa tutabileceğim güçte bir cesaret istedim çünkü bunları temeli sağlam bir yerden verebileceğimi biliyordum. Lakin sağlıklı bir ilişkide bunlar zaten olması gerekenler; sadakat, güven, saygı olmalı ki ilişkiler kökten sağlam olsun buraya kadar tamamız.. Ben işin içine biraz romantizm katanlardandım; işte dünyaya kafa tutalım, yaralarmış travmalarmış bunlarla el ele iyileşelim en azından herkesin bunlara sahip olabileceğini bilelim, sürekli yeni anılar biriktirelim araya ne insanlar ne mesafeler giremesin, rutinler oluşturmayı da seven bir yanım var gel bize özel rutinler oluşturalım diyen bir ben. Tabi sonra, yıllar önce biten, beni affettiğim yalanlarıyla aileler konusundaki net çizgime rağmen gösterdiğim anlayışla vuran, üzerine de depresyonun çöreklendiği bir dönemden sonra uzun süren iyileşme sürecimde bunları çok sorguladım..
Takılmak için gelen de oldu, flört etmek isteyen de ama ben nettim. Ne yüzeysel ilişkiler kurarak egomu tatmin eden olmak istedim, ne de sıradan flörtlere ayıracak zamanım vardı. Ne yaralandım diye gelip geçici olanlara izin verdim, ne de zayıf düşmeme rağmen bana yakınlık gösterenlerin şefkatine sığındım. Anlayacağınız yas sürecimi de yaşadım, devamında kendimle de kalmayı başardım. Aslında iyi ki de yapmışım çünkü kendime ne istiyorum ne bekliyorum dememiştim 27 yaşıma kadar.. Sonrası malum işime baktım, arkadaşlarımla vakit geçirdim, arada bir şans vermeye çalıştığım insanlar oldu ama nettim istediklerim konusunda baktım uyuşmuyoruz kırmadan kırılmadan hemen o alandan çıktım. Tamam dedim ya aşk meşk işleri bu yaştan sonra bitti, e ben de mantıkla ilişki yapabilen biri değilim illa bir duygu beslemem gerek o da yok n’apalım dedim sağlık olsun.. Derken geldik mi yeni yıla, dedim ya rutinleri seven biriyim, hayata anlam katmayı pek bir severim yeni yıla dilekler dileyerek doğum günümde de mum üflerken senelerce hep aynı dileği dileyerek giren bir ben vardı lakin 2025 yılına hiçte böyle girmedim..
Mali’mle konuşurken girdim yeni yıla ”yaaa nasıl girersen öyle gider derler” dedim hatta, gittim aileme sarıldım ve huzurla uyudum o gün. Dilek tutmadan, kendime koca koca hedefler koymadan. Yeni yaşıma da şansa bakın ki aynı adamla girdim. Ve size bir sır vereyim ben evrenin bizimle konuştuğuna hep inanan oldum. Gerçekten de yeni yıla ve yeni yaşa öyle güzel girmiştim ki tamam dedim hayat bu sefer sessizce saracak beni derinden.. Derken nisan ayı yaptı şovunu ve aşk geldi hem de hiç çalışmadığım yerden.. Uzun uzun anlatacağım kısımlar bunlar değil yaşarken mutluydum, şimdiyse canımı yakan anlara dönüşen kısımlar buralardan geldi. Ben onunla yeni yıla yeni yaşa girmiştim de bir şeyi atlamıştım, o da şuan olduğu yerde ve şuan yaşamayı seçtiği yüzeyselliklerle girmişti yeni yıla işte aşkın görmemi engellediği dediğim kısım burası ya neyse sağlık olsun.. Rutinler oluşturdum emek emek, yine kaygılarımı yüzeye çıkaran aile, arkadaşlar ve bağ kurmaktan kaçan bir ilişkiyi koydum merkezime, inanmak istediğim her şeyin arkasında dimdik dursam da kendimle arama giren bu kör noktayı inatla göremedim. Aslında görememek değil de diyorum ya inanmayı istemek aslında.. E üstüne verilen emeği, geçirilen zamanı, yaşanılan anları da kolay kolay yok sayan biri olmayınca hayal kırıklığı yaşayanın ben olması kaçınılmazdı..
Ne de olsa benim çevreme dahil oldu, benim ailem biliyordu, benim mabedime girdi, benim hayatımın merkeziydi, yani kısaca benim hayatımın bütününde o vardı da ben onun hayatından teğet geçenmişim yeni anladım.. O yüzden yıkılan hayaller bana, yeni neşeler ona. O yüzden keyifle kahve içmeler tatil yapmalar yeni insanlara kolaylıkla kendisini açabilmek ona. Sorgulamalar, hiç mi sevmediler, ulan onca şeyi yok sayıp başkasına dokunabilmek nasıl mümkünlerin acısı bana.. Lakin şimdi idrak ettiğim de bu oldu. Tamam ben saygı, sadakat, sevgi temelinde bir aşk istedim de aynı zaman beni merak eden, beni hayatının önceliği yapan, sorumluluk alabilen, sadece öperken değil elimi de cesaretle tutabilen, iletişim kurmaktan kaçmayan, araya ne arkadaşlarını ne ailesini sokmayacak netlikte olan, her koşulda beni seçen birini de istiyormuşum.. Yani kariyer ve eğitiminde gösterdiği sorumluluğu, başarabildiği istikrarı ilişkimizde de yapabilecek güçte biri.. Bir de gölge yönlerimle yüzleşmemi sağladığı konulardan biri olan yetersizlik ve değersizlik duygusu var tabi. Sayesinde anladım ki kendimi bilmek yetmezmiş, ben başarmalıymışım da..
Eğitim ve kariyer konusunda cam tavan sendromu yaşatmışım kendime. Bu alanları o kadar boşlamışım ki aslında ilişkimde karşımdakini ne kadar yüceltir ne kadar gurur duyarsam duyayım kendimi yetersiz gördüğüm bu konularda bir adım atmamayı seçmişim.. Yani sadık biriyim evet lakin karşımdakine sadığım, peki ya kendime olan sadakatim! Karşımdakiyle gurur duyuyorum, onun başarılarını destekliyorum ve olacağı kişiyi de görebiliyorum tamam da peki ya kendimle gurur duyacağım başarılar! Ona bakıp hayal kurduğum gelecekte elinden tutup dünyaya meydan okuyalım tamam da peki ya benim kaybettiğim gücüm! İşte bunlarla da yüzleşmek bir hayli zorladı..
Ya ben kaygılarıyla, korkularıyla, yaralarıyla, travmalarıyla öyle yalnız kalmışım ki, diyecek olsam da aslında biraz da kendimi yalnızlaştırdım demek daha doğru olacak. Çünkü en büyük beklentim duyması, görmesi, adını koyduğumuz çocuklarımız için ciddi adımlar atması geleceğimizi inşa etmesiyken sadakatsizlik yaratacak koşullara net çizgi çekmesiyken, aşkını haykırmasıyken aynı zamanda bunları istemeseydi de. Bense o sırada işte sadece bekledim..
”Gör gününü”, ”sen kimsin ki” ve daha bir dolu cümleyle rahatlıkla kırabileni istemiyorum. Ben zaten gördüm, defalarca. Sadece onunla değil ondan öncekilerde de görmüştüm. Ben kibriyle bakan gözler değil, sevgiyle ruhumu gören gözler istiyorum. Ben kaygılandığım zaman kaçınganlığı ağır basan değil de yeri gelip kendisine rağmen yanımda durabilen birini istiyorum. Elbette her aile dinamiği farklı ben de bazı şeyleri öğreniyorum, en azından sevgimin önüne hiçbir şeyi koymadan öğrenmeyi tercih ediyorum, lakin yeri geldiğinde ayrım yapabilecek birini istiyorum. Ben kırgın uyumama izin vermeyen birini istiyorum. Yalan söyleyenlerin karşısında dimdik duran birini istiyorum. Meşguliyetini bahane etmeyen birini istiyorum. Ben araya koşulları, insanları sokmayacak kadar kendine güvenen birini istiyorum. Ben yaralarımı, duygusallığımı beni vurmak için kullanmayan benim hikayemi merakını gidermek için öğrenmeye çalışan değil de gerçekten anlamak istediği için soran birini istiyorum. Ben başkalarının ilgisiyle egosunu tatmin etmeye çalışan birini değil, kim olursa olsun gördüğü tek kişinin ben olduğumdan emin olmamı sağlayan birini istiyorum.. Kendini yetiştiren, sadece kariyer anlamında değil ilişki anlamında da sorumluluk alabilen, korkma ben varım demekle yetinmeyerek dimdik yanımda durabilen, ve haykırarak dünyaya ben çok aşığım dediğimde sesimin yankısında ben de çok aşığım sesiyle bana bütün hissettiren bir aşk istiyorum..
Demiştim ya size yıllar önce ne istediğimi bilerek yaşadım, kendime döndüm. Sonra da 2025 bir mucize gibi aşkı getirdi hayatıma diye. İşte dünyaya kafa tutabileceğim bir adam rüyası gördüm aslında. Yoksa yıllarca mabedimi kimseye açmamış ben niye elinden tutup gideyim mabedime.. Olsun.. Onun da sayesinde daha başka neleri istediğimi de anladım aslında. Hatta sadece istediklerimi değil, bizzat sana aşığım diyecek cesarette bir adamın ilişkimizde nasıl zorlandığını onun ruhunu görmeme rağmen bazen nasıl onu zorladığımı ve bunlara sebep olan gölge yönlerimin neler olduğunu da anladım.. Gönül isterdi ki hayalini kurduğumuz geleceğe birlikte adımlar atarken, aşkımızı çoğaltırken bunları el ele öğrenelim. Ama belki de asıl nokta budur.. O yüzeysel ilişkilerine, anlık tatminlerine aşinaydı, bense kaygılarımla kaybetme korkumla yaşamaya aşinaydım.. Ben ilişkimi merkeze koymaya çabalarken, onun merkezinde hep kendisi ailesi ve yeni insanlar vardı.. Yüzleşmenin sonuna geldim.. Çünkü yıllarca hem yaralanan, hem o yaraları sarmak zorunda kalan hem de hep yasını da, aşkını da, neşesini de karşıdakine sadakatsizlik yapmadan, sessizce yaşayan biri oldum.. Onlar hayatına devam ederken, ben alkışlayan oldum.. Bu döngünün sonu olmak zorunda.. Çünkü neye layık olduğumu biliyorum, lakin bilmek yetmedi, düşüncelerimle davranışlarımla da bunu ortaya koyabilmeliydim.. En başta ”ben” olmaktan çıkabilmeliydim; ben sadık biriyim, ben aşık biriyim, ben fedakarlık yapan biriyim ve daha fazla ben ben ben diyen bir benin, benliğin ölmesi gerekiyordu. İşte bu derin kırgınlık tam da oraya bastı ayağını, ta ki canı çıkana kadar..
En karanlık an aydınlığa en yakın andır derler. Kalp kırgınlığımın en karanlık anındayım, o karanlığa teslim olursam biliyorum ki bu döngüler kapanmayacak ve ben ne kadar aşk dolu, ne kadar sadakatli olursam olayım yaralanmaya devam edeceğim. O yüzden hem teşekkür hem veda zamanı.. Hem geçmişe, hem de son yaşadıklarıma.. El ele geldiğimiz köprüye, yemekler pişirdiğimiz evin sokağına, ilk öpüştüğümüz eve, kahvelerimizi yudumladığımız yerlere, şarkılar söylerken arabayla gezdiğimiz sokaklara, ben varken hep rahatça bulduğun otoparklara, hayatın hep yeşil ışık yaktığı caddelere, Hıdırellez zamanı dilekler yazdığımız çiçeklere, suya niyetlerimizi fısıldadığımız tatillere, gülümsediğimiz fotoğraflara..
Evren boşlukları sevmez, yeri boşalanı doldurur derler. Orayı yüzeysellik mi yoksa derinlik mi doldurur işte bunlar senin seçimlerinle ilgilidir. Ben derinliği, kendi derinliğimi seçiyorum. Çünkü inanıyorum, evren bu sefer sadece isteklerimi vermek için değil aynı zamanda beni bana yeniden inşa ettirmek için en güvendiğim yerden aşkımdan, dostluğumdan yaraladı. Bu yara şifalanacak..
Çünkü bu düşüş kendi içimde en sert yere çakılıştı.. Meğer ne çok siyah beyaz varmış hayatımda. Ne çok 1 ve 0 odaklı bir matematik denklemi kurmuşum. Bir doğruluk türküsü tutturmuşum içinde hep geçmişin hikayeleri anlatıp durmuşum aklıma, masal anlatır gibi.. İki yanım var, iki yönüm.. Birbiriyle kavgaya tutuştu bu hayal kırıklığının sonucunda.. Şeytan tanrıdan daha güçlüydü içimde, karanlık aydınlığa hep galip gelmişti evvelce.. Her kavgalarında anladım ki kazanan taraf benim hep en çok beklediğim tarafmış meğer.. Bu sefer kazanmak yok, kaybetmek yok.. Aç kalması gereken taraf var, beslenip güçlenmesi gereken taraf var.. Kendini bilen bir taraf var, kendini yeniden keşfeden bir diğer taraf var..
Zor bir eylül ayıydı.. Ve bugün yaşattığı zorlukla birlikte biten bir eylül var.. Eylül için çok beklemiştim, hayal etmiştim bu sonbahar aşkla geçecek diye. Hatırla; yeni yıla, yeni yaşa beklentisiz girdiğinde hayat neler getirdi, seni nasıl yeşertti, hatırla.. Eylül bitti, ekim içinse beklentim yok.. Bildiği gibi gelsin..
Şimdi izninizle bir süre Eylül ayına kadar olanları, eylül içinde olanları kabullenip, ekim ayına sessizce girmeye niyet ediyorum..
Artık geçmişin yıkıntılarını değil, bugünün gerçekliğini konuştuğumuz ve yaralayıp, yarı yolda bırakanları değil bir bütün hissettirip yarayı anlayanı konuştuğumuz yeni hikayelerde buluşmak üzere.. İzninizle son 1 aydır yazdıklarım kadar yaşadıklarımı da sindirip, yeni evimde, yeni sokağımda yeni hikayelerle geri dönmek üzere bir süreliğine ekim ayının belirsizliğine ve huzuruna teslim olmaya çekiliyorum.. Ne aşkta ne ayrılıkta kendimi yüzeyselliğe ve gelip geçici olanlara açmadım, bırakmadım o yüzden şimdi de aynı saygınlıkla kendi sessizliğimi duyma zamanı..
Kim bilir belki de yeni yıl gelmeden yeni hikayeler yazmaya başlatır hayat.. Kim bilir belki de bulmayı arzuladığım şey aramayı ve beklemeyi bıraktığım yerde çıkar karşıma.. Şimdilik bugüne kadar okuduğunuz yazardan buraya kadar, teşekkür ederim..
Köksüz medeniyetimin kadim krallığından, SEVGİLERİMLE..

Yorum bırakın