..GELİN BAŞTAN TANIŞALIM, BEN KİMİM?..

https://yildizlaraltinda.wordpress.com/wp-admin/post.php?post=99&action=edit ”TANRININ SÜRGÜNÜ” yazısını okuyup 2019’da ki bana erişmek isterseniz buyurun size link 🙂

Yıllar önce yaklaşık 2019 yılında ”tanrının sürgünü” diye bir yazı yazmış orada kendimi net, olduğum gibi, karanlığımla aydınlığımla saçmıştım ortalığa.. Şimdi 2025 yılında yeniden bir ben saçılmak istiyor ortaya.. Lakin o yazıdaki benimle, bu yazıyı yazan ben arasındaki farkı görmek için yazıyı okumakta fayda var. Kimmişim, kim olmuşum, gelin birlikte bakalım. Kim olma halimden kime evrilmişim, bana ne yapmışlar birlikte görelim..

Yazıyı şimdi okudum, ben bu değildim beni bu yapmışlar demenin sızısı çöktü yüreğime.. Meğer elinde bir kakaolu sütle kapıma geleni hemencecik affeden, yağmurda delilerce dans eden, bir müzik duyduğunda sesi açıp hemen eşlik eden, kaldırımlardaki boyalara basmak yerine sek sek oynarcasına neşeyle yürüyen bir ben.. Benden sizden biri yaratmayı nasıl başardınız?

Kırıla kırıla, yana yana, yarım bırakıla bırakıla, heveslerimi kursağıma tıka tıka öyle eksilmişim öyle eksiltilmişim ki ne kaldırımlardaki çizgileri görür olmuş gözüm, ne kahve ya da kakaolu süt alıp gelecek olanı heyecanla bekleme hissini hatırlar olmuşum. Çünkü ne o heyecanı yaşatacak olan zamanında gelmiş, ne kırgınlıklarımdan sevgiyle öpen olmuş.. Ne tuhaf değil mi, aslında beni mutlu etmek ne de kolay ve ne ironik bunu yapmayı istememişler bile..

Malum bir süredir yaşadığım kalp kırıklığının bir yas sürecindeydim.. Kendi alanıma çekildim, yaşamam gerekeni yaşadım. Hayatımda hiçbir ilişkimde, ilişkimin sonrasında sevgime, sadakatime leke sürmedim. Koşullar ne olursa olsun terk eden karşı taraf dahi olsa bunu ortaya sürüp kendimi dışarıdan gelen ilgilerin kucağına atmadım. Bu yüzden de istedim ki aynı saygıyı, sadakati, sevgiyi karşı tarafta da göstersin. Lakin anladım. BU konularda öyle nettim ki hem net olmayanların hayatıma gelmesi, hem de en çok güven ve sevgi konusunda neden yara verenin geldiğini daha iyi anladım.. İnsan zıttıyla sınanır derler ya hah işte tam o hesap.. Aslında giden, gitmeyi seçenin ardında sadakatle bekleyenin ben olmasının bir saçmalık olduğunu iki sebepten anladım; ulan zaten seni umursamamış ki sadakat göstermen niye değerli olsun, e hem gidip hem de kendisi sadakat sınavını verememiş ki yine niye üzülen sen olasın ki. Ama olmaz ben bu konularda doğru insan olduğuma inandığım için istedim ki sevdiğim adam da doğru kişilikte olsun. Halbuki zaten kalpten aynı doğrulara sahip olsaydık hayat bizi savurur muydu, hele de şu dönemde sevgiden, güvenden, sadakatten hangi ülke de olursanız olun bahsetmek bile zorken bunlara sahip birini gözden çıkarmayı göze alan için buna sahip olan bir ben niye sürekli üzülenim ki.. Eski yazılarımdan bazılarını okudum da o zamanlarda bile ne kadar derin yaşamışım kırgınlığımı, ama neşemi heyecanımı kaybetmemişim. Yaşamaktan korkmamışım o zamanlar.. Asıl mevzu 2021 itibariyle başladı aslında.. Yavaş yavaş beni tüketen bir ilişki, sonrasında hayatın içindeki yorgunluklar, korktuklarımın başıma gelmesi, depresyon, telafisi olmayan kırgınlıklar derken uzun süren bir kendini bilme, bulma arayışının ilk adımını o zamanlar atmıştım.. Bu kızı yeniden büyüteceğim dedim, o cehennemden yalın ayak geçecek kendi cennetimi inşa edeceğim dedim. Ben bunları derken elbette hayat ringde pek rahat vermedi.. Ben de geçen sene eylül itibariyle tam olarak hayatın arenasından çekilme kararı aldım.. Evimi, işimi, on yıllık deneyimlerimi, arkadaşlarımı, yalnız başıma kurduğum düzenimi, mabedim dediğim köprüyü bırakıp indim o arenadan.. Kendi dünyama çekildim, sorguladım, aradım, yaralarımı oydum kanatıp iyileştirmek için, indim de indim derine.. Peki madem bu kadar derinlerden ulaştım kendime ne oldu da bu son gönül kırgınlığı beni olandan daha çok dibe batırdı, ne oldu da kalbim bin parçaya bölündü bu kadar kolay?

Kolay değil aslında; yılların arkadaşlığı, ayların aşkı, kalpten ”bu adam geçmişin yaralarının armağanı” inancı, asla dediğim evlilik yuva hayalinin mimarı, paylaşılan anıların heyecanı, araya ne insanlar ne yaralar ne de kavgalar giremez biz birbirimize aşığız güveni. Yani anlayacağınız üzerime yıkılan şey sıradan bir ilişki değil, bugünümün aşkı ve geleceğimin hayali..

Günlerdir sessizliğimin sebebiyse sindirmek, anlamak ve cevap bulmaktı.. Yürüdüğüm onca sokak, okuduklarım, önüme çıkan onunla ilgili gerçekler derken kafam kalbim iyice karışmıştı.. Yine mi dedim, yine mi hem kırıp döken hem mutlu olup yoluna devam edip hayatını yaşayan onlar. Sonra içimden bir ses al kahveni git evine dedi, aldım kahvemi gittim; önümde diz çöküp parmağıma yüzük taktığı balkonun, İtalya tatilinin hayalini kurduğumuz, yemek rutinleri oluşturduğumuz, sohbetler ettiğimiz, onun gelişinde heyecanla kapısında bekleyip sürpriz yapıp sonunda hep heyecanla karşılama yerine azarlandığım o eve.. Uzun bir süre oturdum, düşündüm, düşledim. Sadece o değil, tüm ilişkilerimden anlık kesitler geldi geçti gözümün önünden.. O sessizlik halinde bana yapılanların karşısında ben kim olmayı seçmişimi düşünmeye başladım.. İşte idrak orada başladı! Kırıldıkça keskinleşmiş en çok kendime batmışım. Bitti demiş arkama bakmamışım lakin bitene kadar yaşadığım üzüntü bedenim aklıma derinden işlemiş. Son ilişkininde (2021 de biten) yarattığı enkazdan sonrası işler değişmeye başlamış.. Şimdi baştan tanışmadan önce bazı şeyleri daha kusmaya ihtiyacım var izninizle. Günlerdir kendimle kaldım, artık yavaştan geri dönmek zamanı, ama önce anlatmak zamanı..

Aslında o küçük kız çocuğunu mutlu etmek çok kalaydı, güvende hissettirmekte. Karşımdaki sadece bunu yürekten istemeliydi. Hep istemişim de olmuyor diye çocuk gibi küsmüşüm, peki neden olmadı gelin biraz buraya bakalım.. İnsan istediğinden çok neyse onu çeker derler. Kuantum, enerji, ilim derken artık neye inanıyorsanız o alanda yapın araştırmayı göreceksiniz. Peki bu ne demek, o konuda da yine iş sizde çünkü buraya yazacak kadar zamanımız yok. Direkt konuyu kendi olma halime getirmeyi tercih edeceğim, zaten olmuş olanlar durumu örneklendirmiş olacak merak etmeyin.. Başlayalım..

Neşemi toparlamıştım, kariyer konusunda aynı yere dönmeyecektim kararlıydım, aşk konusunda da her kalp kadar eşimi bulmak istesem de pek bir beklentim kalmamıştı.. Hayat işte, aşık oldum. O hikayeye dair her şeyi geçmiş aylarda yazdım, yaşadım da doya doya. Sonrasını da bir seri halinde paylaştım sizinle. O yüzden bu konuya dair sözü burada bırakıyorum. Gelelim benim olma halime.. Eylüldeki tutulmalar, ekimdeki koç dolunayı derken köklü dönüşüm dönemi olduğunu zaten gökyüzü söylüyordu. Ben de son yaşadığım 1 yıllık süreçten sonra zaten yeni bir olma haline geçeceğimi hissediyordum, tek hesaba katmadığım bunun bir kalp kırıklığıyla olacağı olmasaydı.. Aşk beklemediğim yerden geldi evet, lakin o zamanki ben neşemi toparlamaya başlamış, hayata karşı heyecan duymaya başlamış bir bendim. Hayatın hakikati aşk diyordum, ama böyle sıradan bir ilişki haliyle değil de sanki evrenin sırrıymış gibi bir aşktan bahsediyordum. Tam da bunu konuştuğum adamla heyecanlı bir aşka düşmek hayatın en sevdiğim sürprizi oldu elbette. Ay arkadaşlar kalbim öyle çarpmıştı ki tarif edemem. Hayatımda ilk kez bir adamın varlığı bana farklı bir huzur hissettirdi. Hani diğer ilişkilerimdeki benle alakası olmayan bir ben vardı, bu da bana gerçek aşk bu deme yolunda dayanak oldu aslında.. Lakin süreç benim için kalbimde olandan farklı ilerledi.. Gelelim yeni olma haline geçmeden, bunları konuşmadan son 1 ayda yaşadıklarımın idrak kısmına..

Ya ben 10 yıllık bir hayatımı geride bırakmışım, eğitimde kariyerde sıfırdan başlayacağım bir hayatın içinde kalmışım, evimi kapatmışım, düzenim tamamen yıkılmış. İstemişim ki aşkla gelen, aşkla anlasın, destek olsun. Onun belirsizliklerinde yanında dururken benim de hayatta yaşadığım zorluğun aslında onunkinden daha belirsiz oluşunu görsün istemişim o görmemiş ben içimden küsmüşüm. Güvenimi kırdığı yerden yılların bağına hiçbir şey zarar veremez naifliği ve değerini göstersin istemişim, olmamış daha da kırmış, ben biraz daha küsmüşüm. Araya giren mesafedir, ailedir, zamandır, yeni insanlardır derken biraz olsun bana bize ağzından çıkan değeri davranışlarıyla göstersin istemişim, ya bak ben yavaştan düzen kuruyorum ama bu kız hala yalpalıyor bir de üstüne ilişkimiz için çırpınıyor azıcık destek olayım desin istemişim, dememiş, ben biraz daha küsmüşüm. Ve son nokta, onun elinde tek kurşun vermiştim ve demiştim ki ben seversem beni bir kere kandırma hakkını veririm ister kullan ister kullanma, geçmişte kullanan kişiyi yakinen biliyorsun ister onun gibi ol ister olma bu senin seçimin demişim, ne büyük kumar ama, o da çekinmeden kullanmışta yaralanan yine ben olmuşum.. Yanında huzur istedikçe güvenim kırılmış, anlayış bekledikçe dışarıda tutulmuşum, kısaca gördüğünüz gibi ben içten içe küstükçe kendi hayatımın belirsizliğinde savruldukça, o sadece ben demişte işte bize tutunmak için çırpınıp çırpındıkça da batmışım dibe..

O evin önünde anladım; aldattı mı, başkasıyla mı, yine diğerleri gibi bu da mı beni yıkıp gidip mutlu olacak, peki ya ben ne olacağım derken en çokta ben kendimi yalnız bırakmışım.. Halbuki anlamam gereken şuymuş; bunca zaman bensiz olmayı sessiz kalmayı seçti, başkalarıyla ya da değil beni merak etmemeyi seçti, beni başkalarına bırakabilmeyi seçti. Bense aşkımda da sadakatliydim, sessizlikte de sadakatliydim. Ya dedim ayrılmadan başkasına giden onu aldatan insandan farksız olacak ona yaşatılanı bana yaşatmayı seçecek bunu nasıl anlamaz. İşte o neyi anladı ne yaptı bilmem de ben anladım; benim sınavım sadakat, aşk değildi ki, ben zaten bunlara sahibim, ben zaten bunları koşullara insanlara rağmen ortaya koyabilenim. Benim sınavım başkaydı; kırılan kalbimle yine o dipte bir özür bekleyerek onun mutluluğunu izleyerek kendimi karanlıkta tutmayı mı seçeceğim yoksa kendi elimden tutup sahip olduğum güzelliklerin farkına vararak yeniden ayağa kalkabilecek miydim, işte benim sınavım buydu.. Sadakat onun sınavıydı; öfkeyle kalkıp kendini dışarıdan gelen ilgiye bırakarak onu aldatan insanlardan farksız olmayı mı seçecekti, başkalarını dinleyerek sahip olduğu gerçek ve derin aşkı güveni yerle bir mi edecekti yoksa geleceğini inşa edeceği ilişkiye bu zehirli şeyleri dahil etmeden kendine rağmen, o hep bahane ettiği koşullara rağmen kalbini mi dinleyecekti.. Hatırladım sonra, son cümlem kalbini dinle olmuştu ona, bu tesadüf mü, hayır, tesadüf değil, peki o bunu görebilecek kadar kendiyle yüzleşmeye hazır mı?

İşte şimdi gelebiliriz yeniden tanışmamıza.. O kadar odaklanmışım ki; sadakate, güvene, şeffaflığa ben bunları ilişki içinde de ilişki bittikten sonrada verdiğim için istemişim ki benim için de bu yapılabilsin. İyi de geri kalan kısımlar; mesela kırgınlıklarla uyumam, mesela, neşemin üzerine çöken gölgeye izin verilmesi, mesela bir belirsizlik içinde savrulurken korkma ben varım denilmemesi.. Ben kendimi inşa etmek isterken, sürekli darbe alışımın beni darmadağın etmesi, o süreçteyse inandıklarımın da beni bile isteye yalnız bırakması..

Kimdim ben; kakaolu sütle geleni hemen affeden, bir kişiyle ilgili bir plan yaptığımda o kişiye darılsam bile o planı gerçekleştirmek isteyen içinde kalmasın isteyen, mesela mumlu müzikli küçük sürprizler gibi ya da görünce sen geldim aklıma hediyesi gibi.. İşte arabada şarkılar açıp dans edip müziklere eşlik eden, bir bakışımda fark edilenin ben istemeden yapılmasında kocaman sevinç yaşayan, aşık olunca sonuna kadar giden yeter ki arada aldatmak yalan olmasın her şeye herkese göğüs geren, çalışmayı çok seven (ki dönem dönem gününün 20 saatini çalışarak geçiren bir ben var karşınızda), meraklı, bir konuda heyecan duyduğunda o duyguyu en yüksekte yaşayan, sevdikleri için hep zamanı olan, canı gönülden dinleyen, güvenmeyi seçen, çat kapı gelindiğinde mutlu olan, kendi halinde kahve içerken olduğu yere gelindiğinde sevinen (ki şeffaf olmanın avantajı bu aslında biliyor musunuz sadece güven inşa etmekle kalmıyor, sevgiliniz size sürpriz yapmak istediğinde sizi nerede bulacağını biliyor, onun geçmişte aldatılma hikayesine karşı siz böyle olunca o kendini güvende hissediyor aynı zamanda sizin yanınıza gelmesi de sizi mutlu ediyor, anlayacağınız win win)..

Peki son 6 ay da kim oldum; aşık bir kadın oldum, hayatımda asla dediğim şeyi yaptım ve mabedime aşık olduğum adamı götürecek kadar kendime karşı çıkan oldum, ilişkide ne istediğimi biliyorum dememelerime rağmen işin içine aile kaygı güven kırgınlığı girdiğinde ben bu tarz konularda yaralanmak istemiyorum diyerek sınır çizmek yerine bak bunlar beni yaralıyor kırıyor diye anlatmak çabasına giren oldum, bana alan tanı dediğinde beni eskisi gibi sevmiyor diyerek kaygılanan oldum, çırpındıkça kaygıları artan, kaygıları artmasına rağmen görülüp duyulmayan birinin hele de kaygılarının olduğunu bilen tarafından inatla kaygıları tetiklenen birinin yaşadığı o düşünce ve yorgunluğu tek başıma yaşayan oldum, güvenimi kırıyor bazı şeyler dediğimde bunların değersizleştirilmesi sonucu güven konusunda daha da kırılan oldum, kırıldıkça kaygıları artan, kaygıları anlaşılmadıkça tek başına hem hayatının belirsizliğinde yalnız hisseden hem de hayaller kurduğu aşk tarafından hırpalanan biri oldum.. Sonunda da hem çırpınmalarım, hem kendi kendime feda ettiğim aşkım zamanım enerjim hayallerim neşem kursağımda bırakıldı ve kaygılarımla güven kırgınlıklarımla tek başıma kaldım.. Kırık bir kalbin ta kendisi oldum..

Peki şimdi ki olma halimle bakalım, kim olmak istiyorum, biraz da bugüne dönelim.. Aşkı doruklarda yaşayan bir kadınım, sadakat ve şeffaflık benim kadim krallığımın mihenk taşı ki zaten çok şükür ne birine karşı ne de benden gidenlere karşı kalbimde biri varken koşullara hatta zayıf hissettiğim anlarda bile sadakatinden ödün vermeyen biriyim. Zaten herkesin iyi bilir ki insanın omurgası en zayıf anlarında kendini belli eder, güçlüyken zaten kimse hata yapmaz ama zayıfken hayat öyle fırsatlar öyle koşullar çıkarır ki karşınıza kim olduğunuzla ilgili seçimleriniz asıl o zaman ortaya çıkar. E ben sadakat, aşka, güven, şeffaflık konusunda şükür ki omurgamı hiç eğmedim.. Ve istiyorum ki omurgası en zayıf anında bile dik duranlarla yolda olayım.. Belirsizliklerle dolu bir süreç içindeyim; işim yok, eğitim konularım askıda, kendime referans sağlayacak network ağlarımdan uzaklaştım o yüzden aslına bakarsanız maddi anlamda tam bir hiçlik noktasındayım, üzerine kalp kırıklığıyla birleşince biraz savrulmuştum.. Omurgam dik kaldı çok şükür bir de şu karşımdakilere sürekli yanlış yapmamaları konusunda müdahale etmemem gerektiğini anladım. Kaybetmemek için öyle diş sıkıyorum ki hayata karşı, hayatla sevdiğim insan arasına girmeye çalışıyorum sürekli. Aman hata yapmasın, ama yanlışı seçmesin, bunlar olmasın ki kaybetmeyelim aramızdaki sevgiyi. İyi de güzel kızım onlarında sen kadar istemesi gerek, senin kadar onlarında sınavdan geçmesi gerek, kim olduklarını göstermeleri gerek, göstersinler ki senin sahip olduğun sadakat, sevgi, güven konularında hayatında olmalılar mı gitmeliler mi bilmen gerek. Sense sıkı sıkı onlarla hayat arasında duruyorsun, sonra hırpalanıyorsun, sonra kırılıyorsun. Sen bunlara değer veriyorsun ve bunlara değer vereni istiyorsun tamam çok güzel, o zaman izin vereceksin gerçekten öyleler mi değiller mi göreceksin. İşte benim de en büyük sınavım bu biliyor musunuz; hem duygular konusunda tutarlı net birini istiyorum hem de sevdiğim kişi bu konuda yanlışa yönelmesin ki birbirimizi kaybetmeyelim diye onun savaşında da meydanda savaşıyorum. Bak, gör, anla.. Senin savaşında bırak meydana çıkıp yalnız değilsin diyeni, en azından sen yoruldun ama bak ben varım diyeni bile gördün mü hiç hayır. Sen bunlara değer verdin diye el üstünde tutanı gördün mü hiç hayır.. Göremezsin, çünkü sadece arıyorsun, ama hiç gerçeğe bakmıyorsun. Çünkü korkuyorsun güzel kızım gerçeklerin canını yakmasından, inandığın insanların gerçekliğinde inandığın gibi olmamasından, onu koyduğun kadim krallığının tahtında bulamayacak oluşundan korkuyorsun.. Kork, korkmak iyidir. Ama yüzleş, farkına var, kabullen ve yoluna devam et.. Zaten krallığında kalmak isteyen neler yapması gerektiğini biliyorken yapmamayı seçiyorsa inatla sımsıkı tutmak zaten canını yakmıyor mu, yakıyor. Zaten günün sonunda sana kim olduklarını gösterdiklerinde kırılıp heveslerinle kursağın dolu bir başına kalmıyor musun kalıyorsun, e o zaman kendini feda etmek niye be kızım..

Günlerce süren yeni bir ben olma hali, kimdim kim oldum durumları, benden sizden biri yaratmayı nasıl başardınız kırgınlığı, ben bu noktaya nasıl geldim sorguları, karşı taraf inşallah sadakatsizlik sevgisizlik yapıp aramıza başka şeyleri sokmaz korkuları, iyi de ben bunları yapmadım bana da yapanı istemem aydınlanmaları, yeni bir ev yeni bir sokak yeni bir ben olma haline geçmek dürtüleri derken günler sonra bugün bu yazıyı kaleme almaya karar verdim..

Çünkü çok bekledim, çok kırıldım, çok hırpalandım, çok savaştım. Geçmişte de bugünde de.. Kendimi merkezimden öyle dışlamışım ki köksüz medeniyetimin merkezine öyle sarsıcı birini almışım ki zaten kadim krallığımın yıkılması kaçınılmaz olacakmış.. Elbette onlar gibi değilim; öyle duygusuzca sevişmeler, alelade ilişkilerle yüzeysel bağlar içinde olup egomu kibrimi tatmin etmeler, insanların sözleriyle bana değer vereni hiçe saymalar falan pek benlik değil.. Bir zamanlar onlar gibi olsam dediğim oldu yalan yok, bu kadar derin duygular beslemek çok yaralıyor çünkü insanı. Ama şimdi anladım bunun ne kadar değerli olduğunu. Çünkü güven, sevgi, empati bir insanın hayatındaki insanda sahip olması gereken en değerli şey. Çünkü mesain biter, eğitimini tamamlarsın, yalancı ikiyüzlüleri görürsün ama bir yanın bilir ki hayatında sana güven veren, sadakatin sağladığı huzuru veren biri var ne kadar kavga edersen et eminsindir günün sonunda en çokta güveninin sevginin sağlam bir şekilde korunduğundan, görüldüğünden.. İşte ben öyle bir dostum, işte ben öyle bir aşığım, işte ben sevdiklerim için öyle bir yuvayım.. Meğer en kıymetlisine sahipmişim zaten. Ve bunu herkese açmak yüce gönüllülük değilmiş, zayıflıkmış.. Ben duygusal olarak verdiğimi hak ediyorum demeyi öğreniyorum artık. Ben en zayıf halimde bile omurgamı dik tutarken, karşımda omurgasını sağlam tutanı hak ediyorum demeyi öğreniyorum artık. Ha bir de insanlar birbirinin aynası derler, bunu da öğreniyorum; sadece onlar benim yaralarıma, travmalarıma, kendimle olan halime ayna tutmuyorlar ben de onlara tutuyorum, eğer bu ayna karşısında ben kendimi bilme yolunda kendime dönerken karşımdaki kibir yapıyor, suçu bana atıyorsa, sorumluluk almıyorsa bunun da suçlusu ben değilim aslında bunu da öğreniyorum.. Tabi bir de şu kırılınca çırpınan, kaygılanınca küçük bir kız çocuğu gibi parkta herkese küsüp kendi kendine oynayan halimi de anlıyorum, görüyorum ve kendi başımı sevgiyle okşamayı öğretiyorum kendime.. Bir de çok güzel sevildim, sevilince neşeli tatlı e biraz huysuz lakin yine de şımarık bir küçük kız çocuğu çıkıyor içimden onu hatırlamaya başladım.. Neşelenince nasıl parladığımı, güvenince nasıl huzurlu hissettiğimi, küçücük bir hediye de bile sanki önüme dünyalar serilmiş gibi nasıl da havalara uçtuğumu hatırlıyorum. Tam aksi olunca da yani güveni kırılınca hırçınlaşan, anlaşılamadığını görünce kaşlarını çatan, sevgiyi istemek zorunda kaldığında huzursuzlaşan o kırgın kız çocuğunu da şimdi anlıyorum. Neden sadakat, güven ve şeffaflığa bu kadar taktığımı da. Diyorum ya özümde deli dolu, gerçi şu sıralar sadece dolu, neşelenince dünyaya kucak açan, her zaman problemlerin bir çözüme olduğuna inanan, trafikte yeşil ışık yanınca ”bak hayat yol veriyor” diyen, benim yanımdayken park yeri bulursun diye enerjisine güvenen, şen şakrak o kadın bırakında kırılınca biraz huysuz biraz agresif olsun ya.. Kalbine sevgiyle sadakatle sizi almış, bırakında güveni kırınca huysuzlaşmaya hakkın olsun ya. Şu zamanda diplomaya, paraya, kariyere değer verenseniz hayat size sadece bunlara değere verenleri versin. Günün sonunda ben aşkla, sadakatle, güvenle dolu bir huzurun kolunda uyumayı istiyorum. Sizse o kağıt parçalarına önem verenlerle nasıl güveneceğim ki sorularıyla günün sonunda kendinizle kalabilirsiniz.. Seçim sizin, ben seçimimi zaten yaptım.. Ben bunların çabayla çalışmakla inşa edileceğine inanıyorum, hatta var ya o süreçte sizin için hep yanınızda olurum, yeter ki ben ben ben diyen bencillikten uzak, kibirden arınmış olun. Sevgimin sadakatimin değerini görün yeter demeyi istesem de bunu demek yerine, bunun zaten değerli olduğunu öğrenen biri olmayı da öğreniyorum artık..

Kendi köksüz medeniyetimin kadim krallığında yeni bir olma hali içine giriyorum.. Öğrenerek, anlayarak, her zamanki gibi kendine kalbine sadık kalarak, en çokta kendi merkezimde kalarak..

Artık beklentim kalmadı, kalbimdekinden de kalbime yeni gelecek olanlardan da. Çünkü anlam yüklediğim her yere, mabedime sızan bir aşkın, rutinlerime heyecanla değil de yıkımlar dahil eden bir ilişkinin bana öğrettiği biraz da bu oldu. Diğerleri gibi olmama sebebi bu aslında bu kırgınlığın.. Diğerleriyle geleceği hayal etmemiştim, mabedime almamıştım, rutinlerimle bir dünya inşa etmeye çalışmamıştım bu yüzden de yıkımı en sert aşk bana köksüz medeniyetimle ilgili en önemli dersi verdi.. Tüm ümidim kendimden.. Kendimle yenir yola çıkmanın zamanı geldi.. Geçmişte yaşadığım onca ilişki deneyimi, geçen sene ”yeni bir başlangıç zamanı” dememe rağmen indiğim arena, o süreçte olmuş olanlar ya da kursağımda kalanlar derken aslında hayat gerçekten de beni yeni bir bene hazırlıyormuş diyorum bugün.. Çünkü anladım ki yeni bir ben olabilmem için eski bene dair tüm tecrübelerim, yaralarım, travmalarım, üstesinden geldiğimi sandıklarım, kalbimden istediklerim, hayalini kurduklarım, kaçtıklarım, kaygılarım, korkularım önce üzerime yıkılmalıymış. Önce gölgemin hayatımı belirsizlikle ele geçirmesi gerekiyormuş. Zaten eylül, ki en sevdiğim mevsimdi, bunların hepsinin enkazında bir başıma kaldığım bir ay oldu.. Şimdi inşa etmekten önce kökten bir temizlik yaptım o sessizlik sürecinde. Toprağı havalandırdım, tohumları seçtim.. Kadim krallığımın artık köksüz olduğu eski ben yıkıldı.. Şimdi yeni ben medeniyetini kökleriyle inşa etmek istiyor.. O yüzden tohumları özenle seçiyorum..

Ben; neşeli, şen şakrak, şarkılara eşlik eden, yağmurda dans eden, kahvaltıda keyifle yumurta çırpan, kahve kokusuyla uyanmayı seven, kapısına çikolatalı sütle kahveyle gelindiğinde neşelenen, görünce aklıma sen geldin hediyeleri alan, hayatın içinde bir şey gördüğünde ya da ne bileyim bir şeye denk gelince bak ya buna denek geldim hayat bence bunları anlatıyor heyecanıyla arayıp soran, ölüm var ben öyle uzun uzun kırgın kalamam diyen, sorunları konuşarak çözelim diyen, bir kavganın tartışmanın yapılan güzel planlara gölge düşürmesini isteyemeyen, hatalarıyla barışmaya çalışan, öyle sert tepkilerle hayatından insan çıkarmaları yapamayan, bir şeylere anlam yüklemeyi seven, hayatın hikayelerine hayranlık duyan, rutinler oluşturmayı seven, oyun oynarcasına hayatı yaşamayı seven, çocuklar gibi derinden neşelenen, heyecanlanınca böyle dünyayı koşarak gezmeye heveslenen, anılar biriktirmeyi seven canım ben.. Kırılınca huysuzlaşan yine de kimsenin kırgın uyumasını istemeyen canım ben. Yeter ki sevgimiz zehirlenmesin geri kalan her şeyin illa ki bir çözümü bulunur, ama konuşularak ama zamana bırakılarak diyen canım kendim.. Çok eksildi neşen, çok dağıldı gülüşün, sağlık olsun.. Sevildiğin zamanlar da oldu, heyecan duyduğun sürprizler de, karşındakine doktor da oldun hasta da oldun.. Yine de en çok sevmeyi seçtin, vazgeçmeyi değil.. Sen seni hatırladıkça, sendeki sevginin derinliğini hatırladıkça, sen kalbindeki sadakate sahip çıktıkça aynı nisandaki sürpriz aşk gibi hayat yine sana heyecan duyacağın sürprizlerle gelecek. Ve bence bu sefer kalbin dengini tam da layık olduğu o maskesiz haliyle, derin bağları kurma hevesiyle, toprağa emek emek ekmeye başladığın o köklü tohumları talan etmeyecek naiflikte, o büyülü masallar dediğin hikayeleri yazdıranla bulacak.. Çünkü artık aidiyetsizlik, köksüzlük çöktü. Çırpınmalar, feda edilmeler, hak ettiğimi almalıyım beklentileri, sabredersem kazanırız zırvaları çöktü.. Zaten insan kalbinin ekmeğini yemez mi, zaten kalbin dengi kalbiyle her şeye herkese rağmen kavuşmaz mı, zaten aşkla ekilen tohum sonbahar da çiçek dökse de kökü sağlam olduğu için bahar da yeniden çiçek açmaz mı, artık bırak bahar da çiçeğine gelen sonbaharda çiçeğin döküldüğü için gitmeyi seçsin, sen zaten köklerinin değerli görülmesini isteyensin.. Kalbini bozmadan, kibirle davranmadan, sürekli hak ediyorum verilmiyor kırgınlığı yaşamadan yavaş lakin emin adımlarla yürü yeter..

Neşeni, ışığını, kalbini, sadakatini, sevgini, enerjini, zamanını, o tatlı kız çocukluğu şımarıklığını, ne de tatlı bir oyun arkadaşı olduğunu, bir parça sevgiyle koca dünyaya aşk saçtığını, o hayatın seninle konuştuğu dili absürt bulmamayı, kendin olma haline sahip çıkışlarını, gece uyku tutmayınca hadi dondurma yiyelim diyen tatlılığını, konu sevdiğin olunca dünyaya bile kafa tutma cesareti gösterişlerini, koşuşlarını düşüşlerini, tatlı sakarlıklarını hatırla.. Önce kendinle tanış, sonraya arenaya çık. Ve korkma sevmekten, çünkü o korkular o kaygılar eskilerin eseri, artık bunlara izin vermeyecek kadar güven dolu olduğunu hatırla, kalbine kalbindeki sevgiye güven güzel kızım..

Şimdi sana yeni bir sokaktan sesleniyorum, baştan tanışalım; yeni bir olma haline, yeni hikayeler yazmaya, köksüz medeniyetimin köklerini oluşturacak yeni tohumlar ekmeye ve kendinle yeniden tanışmaya var mısın?

..SEVGİLERİMLE..

Yorumlar

Yorum bırakın