
Kalp kırıklığıydı, katarsisdi, eşyalardı, evdi, sorgulamalar, kendinle yüzleşmeler derken bugün bir çılgınlık yaptım. Hep içimde olan şeylerin listesini çıkardı, zaten yaptığım bir liste vardı lakin o listede malum kişiyle ilgili yaptığım planlar vardı. O yüzden dedim ki benimle maceralar yaşamak yerine bensizliği seçmiş biri için fazla bile zaman ayırdım.. Korkular, kaygılar, yaralar, travmalar neredeyse uzmanlık alanım oldu. Hem kendi hayatım hikayemde, hem tanıştığım insanların hikayesinde derken derine ine ine magmaya ulaştım.. Buralara geleceğiz, ama önce bugüne gelelim.. Kalp kırgınlığıma, ev düzenine, kalbimi kıranla hatıraların yaşandığı sokaklardan kalktım bir kahve içmek için en sevdiğim yere oturdum.. Kadere bakın ki daha da geçmişten birilerini görünce ”lan dedim lan şunun gibi birisini bile kaybetmemek için titreyen insan beni nasıl da” dedim kendimi durdum girdim bilet aldım, erken kalkmanın yıllarca hep istediğim şey olup hiç başaramadığım bir hayat düzenim vardı buralara da geleceğiz ama şunu söylemek isterim ki hakikaten erken kalkmak yol aldırıyor..
Hemen bir liste yazmaya başladım; ben ne istiyorum, kaygılarım, korkularım, hayallerim, hayatımdakiler, hayatımdan gidenler liste öyle kabarık ki size bu konuda en az 3 hikaye çıkarırım, bizse bugünün hikayesine gelelim.. Tamam dedim bavullar evde hala yerleşmeyi bekliyor, e kalbimde kırık o da hala iyileşmek için zamanını bekliyor. Hah dedim işte bu; ben sadakatler sevgiyle aşkımın yokluğunda bile saygımı bozmazken karşımdaki beni sorularla, güven kırgınlıklarıyla bırakmayı seçmişken ben hala kalbime sadakat gösteriyorum, ama günler sonra ilk kez doğru bir cümle kurdum, ilk kez gerçek bir ben dedim.. Ben ilişkimde olduğum kadar ilişkim sonrasında da sadakatle ve sevgiyle süreci geçirecek kadar kendisine saygısı olan, sevgisine saygısı olan biriyim o zaman kalk gidiyoruz.. Şimdi dedim elimizde neler var; kalp kırıklığı, yerleşmesi gereken eşyalar, başlanması gereken yeni adımlar (malum 10 yıllık düzen, kariyer, kısaca her şeyi yıkmış koca bir belirsizlik içinde yaşıyorum), bir bu kadar da benim sevgimi besleyen ailem, arkadaşlarım var.. Bense tutturmuşum bir aşk diye, ben ona her şeyi belirli olduğu halde destek olurken benim yaşadığım zorlukları nasıl görmez, nasıl destek olmaz, aman şu mu bu mu diye düşünüp duruyorum..
Matematik basit, isteseydi yapardı, çünkü onun aksine çok daha büyük bir belirsizlikle tek başıma boğuşuyordum.. Tamam dedim aldım sırt çantamı, ee dedim başka ne var elimizde şuan; bir bilet, az da olsa bir miktar para, işsiz olduğum için bolca zaman.. Yaz kız yapmak istediklerini hem de o malum şahısla olan sayfaya yazdım istediklerimi. Baktım şuan ki imkanlarımla ilk neyi yapabiliriz annemle kahve date, yürü dedim gidiyoruz.. Yıllar önce daha doğrusu şu 4 yıl kadar önceki Fatoş’u tanısaydınız var ya sen bu değilsin seni bu yapmışlar derdiniz.. Aklına eseni yapan, hayattan korkmayan, otostopla yollara çıkan, yeni yerlere gitmekten çekinmeyen, her gününü dolu dolu yaşayan kadını kıra döke kendilerine benzetmeyi başardılar.. Neyse ki ben kendiyle derdi olanlardanım o yüzden kimseyi suçlamıyorum, seçim benim, sorumluluk benim der hatalıysam düzeltmeye çalışır, yaptığım seçimlerin arkasında dururu.. Canım kendim, bir tek bu noktada dünya seni onlardan yapamadı.. Gelgelim yol boyu düşündüm, yazdım, hayal ettim.. Ara ara gözlerim doldu elbette malum şahısla da ne güzel hayaller kurmuş, bunları tek tek yazmışım emek emek, bunlar da düşünce bulutuma karıştı elbette.. Ama kendimi hatırlamaya başladığım bir yol oldu.. Kimdim, kim oldum, kim olmak istiyorum..
Annem sağlık sebebiyle pek evden çıkamasa da benimle dolu dolu bir gün geçirdi, güzel de bir hediye aldı ki sen geldim aklıma hediyesini kim sevmez değil mi. 🙂 Yani o güzelim listeden anında bir şeyi yapmış olmanın mutluluğunu paylaştım bugün.. Peki diyecekseniz ki yazının başlığıyla konu ne alaka be kızım, hemen gelelim o konuya..
Çok kırgın dönemler yaşadım, arkadaşlık aşk derken.. Kimi zaman eyvallah dedim devam ettim, kimisiyse tetiklenmeler yaşattı kendimle yaralarımla baş başa çok kaldım.. Ve geldik bu son kalp kırgınlığına ve sebebi olan kişiye.. Benimki çocuksu güvenin, derinden sevmenin, gerçekten güvenmenin yarattığı bir hayal kırıklığıydı aslında.. Günün sonunda bazı şeyler nettir arkadaşlar; isteyen yapar, sevgi çaba emek ister.. Ve biliriz hepimizin sevgi dili başkadır.. Öyle bir zamandayız ki herkes her şeye sahip olmak,, sahip olurken de fedakarlık yapmadan emek vermeden tadını çıkarmak istiyor.. En azından bana denk gelen buydu; anla, dinle, göz yum, sorumluluk almak istemeyişini kendiyle yüzleşmek istemeyişini tolere et blah blah blah.. Ben kim olduğumu zaten biliyorum da hatırlamam gereken daha özel bir şey varmış..
Gerçekten sevildiğim, görüldüğüm, duyulduğum.. Onun aksine benim ailem yüzleşmek istediğim her konuda yanımdaydı, kendime inancımı kaybettiğimde dostlarım bana pohpohlamayla değil dürüstçe gelecek kadar samimiydi, ve ben ne zaman düşsem kalbimin ekmeği sayesinde öyle güzel ayağa kalktım ki aslında zamanla en çokta bunları unutmuşum.. Öyle telaşa kapılmışım, öyle yetersiz hissetmişim ki içten içe kendimi bende bir şey olmalıyım ben de biri olmayım demelerim başlamış.. Halbuki herkesin yolculuğu ve bir zamanı var derdim, kendi verdiğim akılların kendime tesir etmesine izin vermemişim mesela.. Karşımdakinin ailesinin vermediklerini ben vermeye çalışmışım mesela, neden, çünkü yara nedir bilirim demişim, görülmemek nedir bilirim demişim.. Ne büyük kibirmiş.. Kendimde en olmasından korktuğum şeydir önyargı ve kibir. Elimden kalbimde geldiğince de sınır çizerim bu konulara.. Başarılarım, hayata karşı duruşum konusunda bunları hayatımdan ırak etsem bile şifacı olma çabam kendimden eksiltmiş.. Tükenmeye giden bir yola dönüşmüş büyülü aşk hikayem.. Halbuki görmek isteyene zaten neşem, bereketim ışık saçar. Bindiğim taksi bile çok şanslısınız trafik doluydu gelirken yol bir anda açıldı dedi, iltifat beklenmeyen yerden gelince insan bir şaşırıyor ama gülümseyerek hatırladım o deniz kenarında hınca hınç dolu bir yerde denize sıfır park yeri bulduğumuzu, anıyı taksiciye anlatmasam da anın verdiği gülümsemeyle ”evet genel de park yeri bulmak, yeşil ışığa denk gelmek ve trafik olmaması konularında şanslıyımdır hayat bana yol verir” demekle yetindim.. Ve bu gerçek bir anda zihin kıvrımlarımda dolaşmaya başladı, dolaşırken veri akışı girdi devreye; koç burcu girdiği yere bereket getirir, senin duruşunda farklı bir enerji akışı var huzur veren, yaşam yolu rakamından dolayı sen şifacısın, çok güzelsiniz, waoaw kokunuz çok güzel, ne kadar neşeli ve ışıl ışılsınız vs. ,. Malum benim zihin kıvrımlarım biraz farklı ve çoklu çalışır.. Mazur görün…
Yarayı bilen biriyim, yaralıyı tanıyan biriyim. Nerede ailen, aşktan yaralanmış var çekerim kendime. Arkadaşlıkta da, aşkta da.. Çünkü yaralı biriyim, çocukluğumdan.. Anlamam zaman aldı, idrak halimse devam ediyor.. Fakat fark ettim ki ”niyet her şeydir” ve ”her nasip vaktine esirdir” son olaraksa ”kader gayrete aşıktır”.. Şimdi diyeceksiniz ki bu aforizmalar ne alaka, gelin birlikte yaşayalım aha etkisini.. Mesela arkadaşlıklarım konusunda yıllarca çok hassastım, kendimin ailemin bile önüne koymuşluğum çoktu kendi derdimi, hastalığımı düşünmeden yanlarında olduğum çok zaman oldu.. Yıllar içinde bu konuda dengeyi bulmayı öğrendim. Kendi krallığımda herkesi bir sofram elbette vardı, lakin kendi soframa sadece ailem gibi gördüklerimi almak konusunda net kararlar aldım. Çünkü sadece kendi zaman ve enerjim değil aynı zamanda bana gerçekten değer veren dostlarıma da ayırdığım zaman ve enerjiden çaldığımı anlamıştım. İşte bu yüzden de o alanda köklü değişimler yaptım, hayatta bu konuda beni nazikçe desteklemişti. Çünkü ben vedaları pek sevmem, ansızın gitmeler tam benliktir. Ama kimsenin hayatından çat diye gitmem gidemem, işte bu zıtlıklarla boğuşmamam içinse hayat tatlı hamlelerle beni destekledi. Ve krallığımın sofrasında olanlar, ailem gibi gördüklerim kendiliğinde kalırken yüzeysel olanlardan sessizce uzaklaşmıştım.. Gelelim aile konusuna, kediler sevgiyi almakla ilgilidir derler uzun uzun anlatmayı sevsem de konumuz dağılmasın diye merak edeneler araştırabilir. Peki konumuzla ilgisi ne hemen oraya gelelim; benim kedilere alerjim vardı, bırakın dokunmayı oturdukları yerle temas etsem kaşınmalarım başlardı. Tabi bu işin köküne mecbur ineceğiz gelin 4 yıl öncesine kısaca göz atalım; ailesinden kopamayan bir erkeğin, ben yalanı asla affetmem diyen bir benin sıkıntılı ilişkisi sonrasında tetiklenen depresyon sürecime..
Yılların içte birikmişliği, pandemi, mana kaybı, üstüne yıllar sonra iyi ki diyecek olsam da o zaman bir ”sen bu kadarını hak etmedin” özürünü beklediğim yıkıp giden bir ilişki derken zor bir süreç beni bulmuştu.. Terapiler, kendini bulma süreçleri, ilaçlar, e bir de geçirdiğim havale sonu ölümle burun buruna gelişim derken iyice kendime yöneldiğim bir zaman dilimi olmuştu.. O dönemde aile bağlarım, kök inançlarım, travma şifalandırmaları derken başlarda hasta olarak sonrasında da meraklısı olarak iyice içine girmiştim.. Hem bilimsel hem de ilim alanlarında oldukça fazla okumalar ve araştırmalar yaptım. Çoğu yöntemi kendi üzerimde denediğim bile oldu.. Bir gün aile evine geldiğimde annemin yeni doğan kedileri odama koyması, o kedilerle temasım ve temas etme sonrası kaşınmamış olmam sanıyorsunuz ki oha iyileştim dedirtti bana, elbette hayır, farkına bile varmamıştım alerjimin hafiflediğin, hatta alerjim olduğunu bile unutmuş gibiydim. Ta ki bir gün bir video karşıma çıkıp kedilerle ilgili; sevgi dengesi, anne sevgisi gibi şeyleri izleyene kadar.. Yani olay yaşandıktan birkaç gün sonra önüme bir videonun çıkması sonucu aha dedim aslında.. Bu olayında etkisiyle bu konularla iyice içli dışlı olmaya başlamıştım.. Ve artık emindim hayat kesinlikle fısıldıyor, peki biz duyuyor muyuz?
Şimdiyse yaşadığım yüzleşme bunların oldukça dışında.. Bana kaybolan zamanımı, yitip gidip enerji ve neşemi, bir kale gibi inşa edemediğim kariyerimi, ne kadar okursam okuyayım ben buradayım diyemeyeceğim eğitimlerimin olmamasını, kendimi her seferinde düştüğüm yerden kaldırsam da bunlar için çabalarken yitirdiğim şeyleri bana kim geri verebilir? Kalbimi kıranlar yoluna gönül rahatlığıyla devam etmişken ben açılan yaralarla kendimi dünyadan soyutlamışken, bana yapılanlar benden çalınanlar diye yazıp anlatırken bir köşede benden gidenlerin eksilenlerin yerini ne doldurabilir? Hiçbir şey, hiç kimse.. Ben ne kadar kalbimle seversem seveyim yaralayanların gördüğü kendi hikayesindeki kibirleri ve haklılıkları olacaktı zaten, çünkü öyle olmasalardı öyle kırmazlardı. Ben ne kadar kendimi iyileştirmek için tek başıma onca yalnızlık, sorun, belirsizlikle, imkansızlıkla bir başıma kaldım yine de düşmeden devam etmeye çalışıyorum desem de bunlar için kaybettiğim zamanı kimse görüp verdiğim sessiz savaş için kimse takdir etmeyecekti, zaten öyle olsa zamanımı neşemi çalmak yerine paylaşmayı seçerlerdi.. Şimdi söylesenize bana; birisi depresyonumu tetikledi ilişkiler konusunda aile travmaları bıraktı ben bunlarla boğuşurken hayat onun evlilik teklifini alkışlattı, ben kendimle sevgim sadakatimle yas tutarken o mutluluğunu sergilemekten hiç çekinmedi peki ben ne kazandım. Kendimi tanımaya, ne istediğimi bulmaya adadım kendimi doğru, o ağır depresyonda ehliyetimi diplomamı aldım doğru, ama yetmedi işte..
Son kalp kırıklığı peki arkadaşından daha ağır yaralar açtı, çünkü sadece aşka değil arkadaşlığı da ihanet etti kırdı ve gitti sonra ne oldu; o tatiline keyfine, Amerikan rüyasına keyifle devam etti, kurulan hayallerin yıkıntısının yası, hatta hakkı olmayan sadakati vermeye devam eden ben yine zamanımı, neşemi, enerjimi yitirdim kaldım.. Şimdi bunları kus ve yoluna devam et demek kolay, zaten kolay olanlar geldi çaldı gitti. Zorluğu yaşayanların kaybının hesabını kim verecek? Ben çok sordum, çok bekledim.. Tam 31 yaşımda belki kaçtığım, belki korktuğum, belki de hiç hesaba katmadığım bir gerçekle yüzleştim.. Ben ne kadar sadakat, sevgi, güven, şeffaflık dolu ilişkiler sunsam da bunu taşıyamayanların kolayca günah keçisi ilan edip yoluna gönülleri rahat devam edebilmelerine şahit olurken en çokta ben benden çalmışım. İnsan 20’lerinde olsa kolay bulur yolunu da 30 yaş daha derinlerden kırıyor inancı, başlanmasını daha zor kılıyor.. Hele de bunca belirsizlik içinde, imkansızlık dahilinde, üzerinde ağır psikolojik ve fizyolojik sorunlardan sonra.. Gönlüm çok kırgın evet ve hakkımı inanın helal etmiyorum, çünkü bu kadar kırgınlık hakkım olmamalıydı.. Bunu sızlanmadan, beddua etmeden söylüyorum. Kendimi affediyorum başta, çocuksu bir heyecanla kalbime herkesi denk görüp yoldaş bellediğim için.. Ailesi tarafından zamanında takdir ve sevgi görmeyeni daha bir sıkı sarıp sarmalayama çalışırken kendi çocukluğumu yalnız bıraktığım için, ablasıyla kıyaslanana kendisinin daha değerli olduğunu göstermeye çalışırken aslında içten içe samimiyetimi görmek yerine beni düşman bellemesine rağmen inatla anlatmaya çalışırken kendimi nasıl da yorduğumu görmediğim için. Beni diplomasına, kariyerine denk görmeyip yetersizmişim gibi davranarak kibirden kör olanları kalbimdeki sevgiye, ruhumdaki sadakate onları denk görerek aslında onların kibrini beslerken kendimi daha da değersizleştirdiğim için.. Kalbimi herkese ev yaptım doyup şahlanan yıkıp gitti en çokta tek başına ben kaldım enkazın altında.. En çokta bunları yapmalarına rağmen kendi zamanımdan çalmayı umursamadan beklemekle, onları gelirse affedebilmek için kendi kendimi oyaladığım için kendimden özür dilerim.. Benden giden neden mutluymuş gibi olup onlardan enerjimi çektikten sonra mutsuzluklarını, hatta duyduğuma göre bana inat evlenen bile varmış ben demedim bizzat arkadaşı demişti yanlış olmasın, sebebi ne biliyor musun ben gerçekten çocuksu sevgimle sarıp sarmaladım her zaman. Sözlerimle değil davranışlarımla sadakat gösterdim. Ama ne düştüğümde el uzatan oldu, ne bir hatam olduğunda yanımda kalan. Sen de insansın, çok yoruldun, her şeyi kendinden halletmek zorunda değilsin demediler.. Bakmayın bense içten içe beklemişim aslında. Hani böyle o büyülü aşk hikayesini yaşarım, dünyaya aşkımla kafa tutarım, ne olursa olsun güvenli bir limanım olur diye inanmayı istemişim. Son sevgilimse bu konuda oldukça destekleyiciydi.. Yani inanmamı sağlayacak kadar destekleyiciydi, bu inancın arkasında dimdik duracak kadar değildi. Olamazdı nasıl olsun ki; ona diploması olursa, ablasından daha iyi bir yere gelirse ailesinin onu takdir edeceğine inanan, çevresinde kadınlar ona ilgi gösterince asla ulaşılmaz biriymiş herkesi o seçermiş gibi hissettirten biri olarak yetiştirmiş birine dünyanın öyle bir yer olmadığını anlatmaya çalışmak ben hatamdı.. Hayatı boyunca kibrini beslemek zorunda bırakılmış, ilişkilerinde aldatılmış, arkadaşlık ilişkilerinde hep kendi aralarında gizli kıyaslamalar yaşamış birine gerçek aşkı, gerçek dostluğu, gerçekten onunda sevilebilir birisi olduğunu nasıl anlatabilirdim ki.. Keza o da bana kariyer ve eğitim konusunda önemli biri olmazsan dünya seni alkışlamaz kısmını anlatmadı mesela..
Ben daha romantiktim, o daha analitik. Ben sevgi iyileştirir inancına sahiptim hem de defalarca oradan kırılmama kandırılmama rağmen, o annesinden öğrendiği mesafeli sevgi normaldir inancını yıkamayacak kadar uzaktı sevilmeye. Ben gezelim, eğlenelim, anılar biriktirelim, rutinler geliştirelim hayalciliğindeydim o ise dünyadan takdir almak için meşgul olması sürekli çalışması gerektiğine inanıyordu. Ben sadakatin seçim olduğuna, insanlar ve koşullar sana sinsice gelir ona rağmen seçebilir misin asıl sadakat seçimlerle ortaya konur diyen taraftaydım o ise bir an iyi niyetli sandım, ben bunda yanlış görmeyim diyerek durumları kendine göre şekillendirecek kadar sadakatten yoksun biriydi.. Ben onun için içine doğduğum ülkeyi, kültürü, ailemi, arkadaşlarımı bırakıp sırf onunla yeni deneyimler kazanmak aynı zamanda onun hayalini kurduğu kariyer için ona destek olmak adına ve aslında onda aşık olduğum potansiyelini yaşamasına aşkla destek olmak adına Amerika’ya giderdim. O ise aşkla kariyer arasında seçim yapmak zorundaymış gibi hissedenlerdendi, sorumluluk bilinciyle görev bilinciyle yaşayan birine ben nasıl anlatabilirdim ki aşkın yük değil bir kaynak olduğunu.. Ben her şeyi yapmaya hevesli biriydim, o ise hep planlı yaşamayı seçen. Yıllar evvel arabasını bozulduğu yeri tatile giderken bana gösterdiğinde ben ona ”bak hemen şarkı açıyorum bu anıyı yıllar sonra güzel bir anıya dönüştürüyoruz” diyerek hikayeleri neşeyle dönüştürmeyi seven biriydim, o ise yıllar önce gece ben yolda kalınca sen bana araba göndermiştin diyerek hep geçmişi hatırlamayı seçen birisi (gerçi benimle ilgili güzel şeyleri hatırlaması elbette güzel de yeni hikayelere de yer açabilirdin be adam).. Yani o bana kariyer, eğitim önemli hep alkış alacaksın, almak için çok çalışacaksın bilincini nasıl anlatamadıysa ben de ona aşk, sevgi, şeffaflık, sadakat gelecek için kurduğumuz yuva hayallerinin temeli bugün sağlam atalım ki inşa etmek kolay olsunu anlatamadım..
Çünkü o dünyanın vazgeçilmezi olmak istiyordu, bense dünyaya birlikte meydan okuyabileceğim bir aşk.. Aslına bakarsanız bu iki güç bir arada köksüz medeniyetimin kadim krallığını yeşertebilir, hatta hayalini kurduğumuz gelecek için kök salmasını sağlayabilirdi.. Onun yerine tahtına emeksiz oturduğu krallığı yıkmayı seçti, bense o enkazın altında kalmayı ve beklemeyi.. İşte bir biletle çıktığım yolda kendimle en çok bu gerçekleri konuştum.. Kahvemi yudumlayıp ailemin verdiği sevgiye teşekkür ettim.. Aslında en büyük kaybım yola çıkmakmış onu anladım, yarın yeniden yola çıkmaz zamanı o yüzden.. Açılmayı bekleyen bavullarım, yerleşmeyi bekleyen anılarım, duvara asılmayı bekleyen fotoğraflarım var..
O elimi tutarken belki kayboldum, o elimi bırakınca kaybolmakla birlikte karanlıkta kaldım, ama onun aşkı sayesinde hatırladım; önce ifşa, sonra şifa, daha sonra da inşa.. Depresyonumla yaşamayı öğrenmek yıllarımı aldım, çocukluğumda maruz kaldığım şeyleri tanımlamak ve anlamak yıllarımı aldı, kaybetmek ve kazanmak, yapmak ve her yaptığımı sandığımda daha da derindin yıkılmak yıllarımı aldı.. Geçmişin kırgınlıklarına ve yaralarına değil sadece başarılarımın da hep geçmişte kalmasına izin verdiğimi anlamakta yıllarımı aldı.. Kendi iç dünyama döndüm, çıktığım her sandığım da meğer yeniden kırılıp dönmeye devam etmişim oraya.. Ve bugün, 5 yılın sonunda, yine bir kalp kırıklığının enkazında yolum ikiye ayrılıyor.. Eskiden bu İzmir mi, Denizli mi diye ayrılır olduğum yerde bir gider bir kalır sadece düşünürdüm. 🙂
Şimdiyse anlıyorum ki yol ayrımım bundan daha önemli bir noktada.. Kendimi yetiştirmekle, şifa aramak ve şifa olmaya çalışmakla kaybettiğim yıllarımı defalarca ifşa ettim.. Her ifşa bir şifayla, her şifa bir inşayla, her inşa bir yıkımla gerçekleşti.. Nisanda şifam olan aşk, eylülde yıkımım oldu.. Ekimse yeni bir ifşa getirdi kalbimi akıtmama dair.. Şimdiyse idrak ediyorum tanırının neden zar atmadığını, bana aşkla gelen dünyaya kafa tutmak mı istiyorsun o zaman o dünyanın sahn esine çıkacaksın denmesiymiş. Aslında aşkım da yapmak istediği buymuş, bense perde arkasında beklemeye beklerken de usulca bir aşk yaşamaya inat etmişim.. O bana sahneye çık demiş, ben korkuyorum demişim. Halbuki sudan da korkuyorum ve hala yüzme bilmiyorum, ama korkma ben varıp deyip bana suda takla attırdığındaki mutluluğu ve özgürlüğü tarif edemem, sonrasında bir heyecanla kendime makarna alıp su yuta yuta yüzme çabam ne de güzel bir andı o öyle.. Sadece kendi cesaretim değil, aşkın da elimden tuttuğunda bir olma halindeyken aslında ne de güzel meydan okuyabilmişim o korkulara.. Hele sonrasında o hiç cesaret beklemediğim adımla deniz kenara masa kurma talebini sesli söyleyen ve denize sıfır yemek yeme hayalimi yaşatan ey aşk.. Artık korkmuyorum.. Tamam tamam korku ve kaygılar hala var, köklü olanı bir anda değiştirme hayalinde kapılmıyorum elbette, ama artık anlıyorum.. Bir olma halinin, biz olma halinin benim şifam olduğunu.. Bugüne kadar gelen ve giden herkese, gelip kalan herkese, seven ve vazgeçen herkese bir teşekkür aslında..
Aşk, sevgi, dostluk, sadakat, güven gibi soyut kavramlara öyle sıkı sıkıya tutunmuşum ki başarı, kariyer, eğitim gibi somut konuları hiç dolduramamışım. Ne yapalım 20’ler de yaptıklarım yanıma kar kalsın, yaşadıklarımsa yaşatanların omzuna kalsın.. Tastamam 5 yıl sonra ilk kez bu konuları düşünmemi aşkla, sevgiyle, güvenle değil de kırıp dökerek, yaralayarak, yıkıp giderek hatırlatanın da canı sağ olsun.. Elimdeki kılıcı bırakıyorum, düne ait yorgunluk hikayelerimi de bugün olduğum şehrin denizine bırakıyorum, temmuz da adayken suya fısıldadığım hayallerimi bugün suya bıraktığım ağırlıkların yerine seçiyorum.. O hayaller biriyleydi evet, yine de gerçekleştirilebilir, çünkü aşka ve kalbime inanıyorum.. Ben bu değildim beni bu yaptılar hikayelerini azat ediyorum. Ben bu olmayı seçtim, yeniden seçebilirim kim olduğumu diyebilmeyi istiyorum..
Kalbime ve kişiliğime yeterince yatarım yaptım, elbette yapmaya devam edeceğim. Çünkü ne yaralar, ne travmalar ne de bana yaşatılanlar beni tam olarak tanımlıyor.. Şimdi biraz da aç bıraktığım yerlere yatırım yapma zamanıdır belki de, beni ben yapanı bulma zamanıdır.. Beni bana aratanlarla sorgulatanla yeterince yol yürüdüm, beni bana bulduranla yürüme zamanıdır belki de..
Önce ifşa; yazdıklarım yaralarımın ifşasıydı.. Sonra şifa; anlattıklarım kadar sustuklarım ve beklediklerimden umduklarımdan bulamadıklarım karşısında yüzleştiğim gerçekler şifamdı.. Sonra inşa; bana gerçek sevgiyi aradığım güveni veremeyecek olan herkese ve her şeye sıkı sıkıya tutunmayı bırakmak, karşımdakine değil kalbimdekine sadık kalmayı seçmek ilk adımdı..
Kalbimin sevgisiyle sınandığım 30 yıllık savaşım bitti, kalbimin ekmeğini yiyeceğim yeni bir yaşam hikayesi başlasın artık..
..SEVGİLERİMLE..

Yorum bırakın