..GELİN BAŞTAN TANIŞALIM, PEKİ YA SENİN HİKAYEN?..

Kendimi bildim bileli kendi hikayemi, hikayelerime eşlik edenleri, hikayelerimde etkisi olan kişileri durumları olduğu haliyle anlatmaya gayret ettim. İşin içine giren kırgınlıklar, kursakta kalan hevesler, yarım kalmışlıklar, sorgulamalar derken zaman zaman odağımız hikayenin gidişatını değiştirdi. Bugün olduğum kadın, bugüne geldiğimde olmak istediğim kadından kilometrelerce uzakta şu sıralar..

Yaşadığım her şeyden ders çıkarmaya, olanları analiz etmeye, aman tetiklenmeler geldiyse bunları bir çözeyim demek ki burada benimle ilgili bir şey var demeye öyle döndüm ki yüzümü bana bunu yapanların, bile isteye kıranların yoluna mutlu mutlu devam ederken her kırılışımda içime dönen benim geldiğim yer yaşadığım en büyük hayal kırıklığı oldu aslında.. Son zamanlarda yaşadığım hayal ve kalp kırıklığı da bunun üzerine cila geçti.. Kalbini açanın yara almasıyla, o kalbe sahip olanın gözünü kırpmadan yaralaması arasındaki ironi bana bir süre daha ağır gelmeye devam edecek.. Şimdi gelin biraz da sizin, daha doğrusu bana bunları yaşatanların hikayesine..

Mesela hep bir babasıyla problemi olan erkekler, bir o kadar da annesine düşkün erkeklerle yollarımın kesişmesi. Bu bir problem değil, herkesin ailesiyle ilgili muhakkak bir yarası vardır. Her birimiz muhakkak onlarla bir döngü içine gireriz, onları olduğu gibi kabullenip sorumluluğu alanlarsa yavaş yavaş içsel aydınlanma yaşamaya başlarlar. Bu konuda birçok araştırma var, sorumluluğu eline almak isteyen o noktalarda araştırma yapabilir ya da ailesini suçlamaya devam edebilir seçim sizin.. Beniyse ilgilendiren kısım şuydu; kendim bu konularda öyle derin araştırmalar öyle net aydınlanmalar yaşadım ki hayatımda bu konuda bir sevdiğim bir şey yaşadığında hemen ona sanki terapistiymişim gibi anlatmaya, anlamasını beklemeye çalışmak oldu.. İstenmeyen iyilik karşılığında nankörlük ve kırgınlıklar getirir, çünkü denge daima kendi kuralına bağlı kalır. Burada ben çok iyiyim onlar anlamıyorlar demiyorum, aksine sanki her yarayı ben iyileştirmeliyim hissinin bana ne büyük bir kırgınlık olarak döndüğünü yeni yeni anlıyorum.. Mesela bir arkadaşımın aile konusunda kendini sorumlu hissetmesi, sürekli onların istediklerine koşulsuz kabulü benim nezdimde ebeveyn-çocuk rolünün tersine dönüşüydü hatta psikolojik ve kültürel olarak da böyleydi, ben hemen durumu anlatmaya onun bir birey olduğunu görmesi gerektiğine inanarak konuşmaya başlardım. Hem de karşımda bunları öğrenmek isteyen bir öğrenci yokken.. Hatta ironik olacak kendisi pdr okurken.. İlişkilerimde de böyle oldu aslında.. Ben yaralı insanı gözünden hisseden bir yapıya sahibim demeyi istesem de biliyoruz ki yarası olmayan kimse yok. Kimileri bunu kamufle edebilirken kimisi ne yaşadığını bile fark etmiyor, zaten üstünde de durmuyor bu konularda, kimileri de benim gibi işte yara söz konusu olunca kalbini sonuna kadar aralıyor..

Peki neden aile konularında bireyselleşme yaşamış olanı değil de yaralarına hizmet edeni çekiyorum hayatıma? Çünkü artık biliyorum, aynı yerden yaralıyız. Yaralar birbirinin aynısı olmasa da yara aynı.. Lakin ben hep bir şifa olma çırpınışa girip kendimi hemen feda edeceğim bir role giriyorum.. Mesela bir plan yapıyoruz bu plan karşımdakinin hayatındaki birileri sebebiyle erteleniyor ya da bozuluyor, bu ben de hemen değersizlik önemsizlik hissini tetikliyor, yani tetikliyormuş bunları da yeni anlıyorum. Ya diyorum ben planlarımı ona göre ayarlıyorum, her küçük detayı hesaplıyorum diyorum nasıl olur karşımdaki bunu yapamaz nasıl olur da yok koşullar yok ailesi yok arkadaşı daha öncelikli olabilir diyorum. Bunu demekle kalmıyorum, öne sürdüğü sebepteki kişi diyelim ki arkadaşı eğer o kişi yanlış ve yalancıysa kızgınlığım daha da artıyor, böyle biri yüzünden nasıl benimle olan zamanın yitirilmesine göz yumar kızgınlığı başlıyor.. Yani demem o ki karşımdakinin hikayesinde var olan bir durum anında aklımı işgal edip beni sarsabiliyor..

Bugüne kadar statü ve eğitim anlamında kendini yetiştirmiş, yetiştirmeye özen göstermiş insanlarla ilişkilerim oldu; mühendis, avukat, öğretmen, hem mühendis hem kendi işini yapan gibi hem alanında uzman hem de eğitiminde. Karşımdaki kişisel hayatında aynı başarıyı göremeyince kızmalarım da meşhurdur ha.. Mesela avukat olan; babasının gölgesinde, kendi kararlarından uzak bir hayat yaşarken ben bunu bir türlü anlamlandıramazdım. Hatta son ilişkimde bana kişiyle ilgili söylenenler hala aklımda ”sen onu babasının oyun yaptığında uyarmıştın, sen ona özgüven vermiştin, senin varlığın sayesinde özgüvenli duruyordu, son gördüğümde şöyleydi böyleydi” cümleleri ve daha fazlası.. Peki çok güzel ben bunları verebilen biriydim, sen bunu görebilen birisin peki karşımdaki neden göremedi? Göremezdi, çünkü görmeyi istediği bu değildi. Bense inatla buralarda duvar örmüştüm, çünkü aile ilişkiye girerse ilişki bozulur inancım vardı, nitekim öyle de oldu.. Benim inancım gerçek oldu, oldu olmasına da karşı taraf durup bu konuda kendince bir aydınlanma yaşadı mı, elbette hayır, aksine sorun çıkaran ve anlayış göstermeyen ben oldum, suç bana atıldı, hatta sonrasında öğrendim ki suçlamak konusunda yapmadığım şeylerle bile itham edilmişim. Peki neden? İşte aynalama yapmak bu kadar ince yapıya sahip, onlar bana aynalama yapar ben sorgularım, ben onlara aynalama yaptığımdaysa onlar suçu bana yıkar kendilerini haklı görür, sorumluluk almaz ve yollarına devam ederler. Peki kazanan kim, bence onlar.. Baksana ben hala yaralarlar, şifalarla, farkındalıklarla yaşarken onlar işinde çalışıp, eşleriyle tatillerdeler..

Benim aklımı yoran kısmını buraya kadar geldiyseniz yaşayanlardansınız.. Aklım zaman kavramını alt üst eden, sürekli sebep sonuç arayan, analizlerle baş başa kalan bir dizayna sahip. Kalbimse kendi kırgınlıklarıyla mı ilgilensin, yaşadığını mı anlamaya çalışsın, kendini mi şifalandırsın, benim hayatta kalmam için ritim mi tuttursun o da ne yapacağını şaşırmış halde..

Biz hikayelerinize devam edelim.. Hayatımdan onca insan geçti, kırıldığım, ağladığım, bazen sadece sessizce yoluma devam ettiğim, kimi zaman sorgulamadığım, kimi zamansa sorgulamalardan başımı kaldıramadığım onca veda.. Şimdi herkesle olan hikayeme bakıyorum da yıllar evvel bir arkadaşıma şunu demiştim ”bak bir gün yollarımız ayrılacak, ben insanların hayatına onlarla ilgili bir şeyler göstermeye girer görevim bitince giderim bunu veda olarak algılama aksine yollarımız kesişecekse yine kesişecek sadece bugün bu kadar yakın olmamamızın bir nedeni var..” Sanıyorum 2019 yıllarındaydı, kendime yüklediğim bu misyonun altında eziliyorum artık. O zamanlarda yaralayıcı bir ilişki içindeydim. Hem sürekli tetikleniyor hem de doğal olarak tetikliyordum. Tabi bunu 5 yıl sonra söylemek kolay çünkü ilişki bitti, herkes yoluna gitti, ondan kalan yaralar iyileşti. Gel de şimdiki kalp yarası için söyle derler insana, ki oraya da gelecek sıra.. Dualite dengesinin varlığını görmezden gelerek söylediğim bu söz benim kalbimi delik deşik etti inanır mısınız.. Sadece öğreten değil aslında en derinlerde öğrenen benmişim.. Ailesiyle yarası mı var hop anla, dinle, üstüne vazife olmamasına rağmen anlatmaya, göstermeye çalış.. Bir arkadaşı yalancı, ikiyüzlü ya da sadakatsiz mi hop hemen anlatmaya başla ‘bak insan çevresinin toplamıdır, bak sen düzgünde olsan olsan onun seçimleri sana da etki eder, bak karısına sevgilisine buna yapan kişi senide yanlışa sürekler’ anlat anlat dur.. Yahu anlat, göster bunda bir sıkıntı yokta ya karşındakinin hikayesinde daha o farkındalık zamanı gelmediyse, boşuna mı diyorlar vakitsiz söz baş uçurur diye.. Mesela Mali’yle olan arkadaşlığımız boyunca yıllarca ailesi arkadaşlarıyla ilgili saatlerce süren sohbetlerde ondan hep ”sen kaybedilmemesi gereken birisin, seni kaybeden kendi kaybetmiştir, çok anlayışlısın, çok fedakarsın, ilişkide bunları yapacak kadar değer verensin, değerli bir insansın” cümlelerini yıllarca duydun.

Şimdi gel buradaki ironiye, ne oldu da sevgili olduğumuzda 4 yıldır bunları söyleyen adam son 2 ayı seni kaybedecek seçimler yapmaya adadı ve sorunlar karşısında problemleri çözmek yerine seni kaybetmeyi göze aldı.. Alın size son bir hikaye daha.. Kalp kırıklığı serisinde yüzleşmeler yaşadık bunları hiçe saymadan ele almaya gayret edeceğim hikayeyi. Çünkü suç ve suçlu arayacak olursak ben sevgimi, sadakatimi, güvenimi, ilişkideki fedakarlığımı ortaya koyarım terazi asla dengeye gelmez.. Yıllarca bu kadar değerli olduğumu söyledi çünkü ondan beklentim olmadı, saatlerce kendini yaşadıklarını anlattı çünkü karşısında onu yargılamadan dinleyen birisi vardı, hediyelerle güzel cümlelerle gönlüne iyi gelmeyi seçiyordu çünkü onunla çıkara dayalı bir ilişkin olmadı.. Peki aşkta neyi kaybettik? Onun hikayesinde yüzeysel ilişkiler, aldatılmalar, aile konusunda ağır sorumluluklar, ablasıyla yaşadığı içsel kıyaslar, çevresinde kurulamayan derin bağlar, tek başına kendini ayağa kaldırmalar vardı.. Benimse o ilişkiye adım atana kadar yıllarca emek verdiğim işimden, evimden geriye bir hiç kalmıştı, tüm düzenim bozulmuştu, evimi kapatmıştım, tam bir belirsizlik ve yorgunluk içindeydim.. O hayatın onu benimle buluştuğu parka getirirken zaten gidecek olduğu hayatı kurma peşindeydi, bense ne istediğimi nasıl bir hayat yaşamak istediğimi bulana kadar biraz kendimle kalma sürecindeydim.. O ailesiyle ilgili sorumluluklarını görev bilinciyle yerine getirmeye çalışıyordu, bense aile konusunda bireyselliğimi net bir şekilde belirlediğim için kendi hayatımı nasıl kurmalıyım düşüncesindeydim.. Arkadaşlığın zaman içinde getirdiği güven, anlayış, yakınlık, paylaşımlar bizi birbirine çekerken bunu aşkla bozmaktan onu kaybetmekten korktuğum için adım atmaya çekinen bir ben vardı. Oysa ne olacaksa olsun ben seninle bir adım öteye gitmeyi denemek isteyen taraftaydı..

Onun bir adımı benim cesaretim bizi birbirimize yakınlaştıran ilk kıvılcım oldu.. Lakin aşkta ben sert ve netken o yüzeysellikle dolu geçmişi ve yaşadığı hayatın karmaşası içindeydi.. Hatırlıyorum da bana ”yıllarca anlaşmayı başardık yine yapabiliriz” cümlesi bana hep güç veriyordu.. Sonra tepetaklak gittik, neden, çünkü isteklerimiz ve ihtiyaçlarımız ilişkinin ötesine geçmeye başladı. Ben her seçimde aşkı öncelik yapsam da aynı şeyi görememe hali beni kırmaya başladı.. Hala anlamakta zorladığım konulardan birisi de bu aslında.. Kendi yolumuza gitmeye çalışmalar, insanların ve koşulların etkisini arttırması derken ya bir duralım biz niye hep sorunlarla boğuşuyoruz demek yerine ben kırılmaya o kırıp bunu görmemeye devam etti. Çünkü ben hayatımın belirsizliği, aklımın kaygıları ve ilişkimin yokuş aşağı gidişi arasında nefes alamıyordum. Oysa yeni düzeni, yeni insan bağlantıları, meşguliyeti, oradakilerin stresi derken benim boğulduğumu fark edemedi.. İşte asıl kopuş buydu; suya olan korkuma ”korkma ben varım sana bir şey olmaz” diye bana takla attıran ve korkumda yanımda olan adam, benim daha derinlerde boğuluşumu fark edemedi. Ben de aynı şekilde o boğulma haliyle, güven kırgınlıkları yaşarken onun sevgisini göremedim. Kalbimin kırgınlığının tarifi yok, yine de dün de dediğim gibi artık beklentim de yok.. Diğer hikayelerde olan benzer şeyler işte burada da oldu, diğerleri gibi kırdı gitti hayatına devam etmekte sorun görmüyor. Görmesine gerekte yok elbette. Ben sadece karşımdakinin kalbinden öyle emindim ki; hatta bir keresinde bir kişiyle ilgili konuşurken ”ben sendeki yerimden eminim kim n’aparsa yapsın yerimden edemez” gibi kendimden emin cümle bile kurmuşluğum var..

Karşımdakilerin hikayesine kalbimi ne zaman açsam onlardan bana sadece yara kalıyor. Ne zaman yaralarına şifa olmak çabasına girsem daha büyük bir yara açılıyor içimde.. Ne zaman derinden anlamaya çalışsam, anlaşılamamış ve yanlış anlaşılmak olmanın yalnızlığını yaşatıyor karşılığında hayat.. İşte denge tam da burada, ne zaman kendimi feda etsem yanıyorum, söndüğümdeyse bakıyorum ki uğruna yandığım hiçbir hikayede başrol olmamışım.. Senin hikayenle benim hikayem arasında hayatın kurduğu o köprüde ayaklarımı aşağı sarkıttım sadece bakıyorum.. Dengeyi kaybettiğim zamanlar olsa da bulmak için merkezi aradığım da oluyor. Anlamak için çırpınsam da anlaşılamamış olmanın kırgınlığıyla kendimi yalnız hissediyorum çoğu zaman.. Yani anlayacağın benim hayatımda senin hikayenin hep bir değeri oluyor da, bazen benim hikayemin duyulmaması beni derinden kırıyor.. Ben kendi hikayemde sevgiye, anlayışa, sadakate, yeni hikayeler yazmaya, anlamaya, dönüşmeye, birlik olmaya ne kadar yer verdiysem karşılığında kaygı, yalnızlık, anlaşılmama hali, suçlanma, muhtemel sadakatsizlik ve yorgunluk olarak dönüyor.. Peki senin hikayenle benim hikayem arasındaki dengeyi nasıl bulacağız? Yani ben hep kırılan tarafta mı olacağım, hep anlaşılmayan, dün en kıymetliyken bugün en görülmeyen ve terk edilen tarafta mı olacağım? Şuan, en azından son zamanlarda olanları göz önüne alınca bir başkasının hikayesinde sanırım yine başrol olan ben olamadım.. Am bu hali birlikte çözebileceğimize artık inanıyorum..

Çünkü günlerdir sessiz kalmamın, sorgulamalarımın, yüzeye çıkan kaygıların, kalbimi kıranın gösterdiği ve hissettirdiği sevgisizlik aynı zamanda bana bir umutta vermeye başladı.. Yıllarca kendimi başkalarının hikayesindeki kahraman, kendi hikayesindeki fedakar kurban olarak hissetmemin köküne indim sayesinde.. Yıllarca yaşatılanların izlerini, yaralarını yazdım.. Sonraysa anladım ki artık hikayemin o derinlerden de değişmesi gerekli.. Sürekli kahraman olma çabası haliyle feda olma sebebi yarattı. Çünkü bir hikayede her zaman bir kurban olmak zorundaydı, bense yıllarca o kurbanı kendim yapmışım.. Sonrada küsmüşüm herkese sessizce, onlar devam etmiş, merak bile etmemişte ben hep beklemişim bunca sevginin ve fedakarlığın acaba değeri görül mü, bir anlayan olur mu diye.. Dün tanıştık yeniden; bugünse birlikte hikaye yazmamızın benci yolunu koydum ortaya..

Çünkü artık feda edilen değil birlikte kahraman olunan hikayelerde olmak istiyorum. Çünkü artık kendi payıma düşen kırgınlıklarımdan doğan hikayeler değil, birlikte üstesinden gelinen hikayeler yazmak istiyorum.. Çünkü mabedime girip köprümde elime aşkla tutanın inandırdığı büyülü aşkı yaşayan olmak istiyorum, neden benim her hücreme sızmaya çalışıp sonrasında beni yarım bıraktı demeleri yazmak istemiyorum.. Artık yaşadıklarımı yazmak istemiyorum kısaca.. Artık yazdıklarımı yaşamak istiyorum, yaşayacak cesarette olanların hikayesini anlatmak istiyorum.. Yeni yıla nasıl girdiysem, yeni yaşa nasıl girdiysem aynı huzurla, sadelikle, neşeyle, inançla yeniden ayağa kalmak istiyorum.. Ve en çokta sadece benim hikayemi, senin hikayeni değil bizim hikayemizi anlatmak istiyorum..

Peki senin hikayende, bir köprü kurmaya ve bildiklerimizin aksine gerçek bir şey inşa etmeye yer var mısın?

..SEVGİLERİMLE..

Yorumlar

Yorum bırakın