
Ah benim şu tatlı kalp kırıklığım, hala nasıl da güzel sızlıyor.. Lakin bugünün konusu dünün kırgınlıkları değil, yarına nasıl uyanmak istediğimizle alakalı biraz..
Kabul ediyorum 2025 hiçte beklediğim gibi olmadı; sakin başladı, aşkla tanıştırdı, kırgınlıkla sonbaharı yaşattı ve zorlu bir 3 haftanın sonunda yeniden kalemi elime almaya karar verdirdi..
Bugün günler sonra ilk kez aşkı hissederek uyandım. Durun hemen heyecan yapmayın, öyle kalp kırıklığının hemen arkasına mucizevi bir aşk yaşamadım elbette. Hatta ironiktir ki kalbimi kıran adama olan aşkımın heyecanını hissettim yeniden. Peki neden, nasıl, onunla ilgili bir gelişme olduğu için değil elbette.. Sanki beni o ilk öptüğü 2 nisan gününde yaşadığım o heyecanı hatırladım, güne bunun heyecanıyla başladığım için de o hissi kaybetmeden hemen oturdum klavye başına..
Son bir ay sanki ruhum çekildi, kalbim öyle derinden kırıldı ki ne yazarsam yazayım tam olarak anlatamadım yaşadığımı, hep bir eksik kaldı yazdıklarım yaşadığım kırgınlığın yanında.. Çok bekledim, çok ağladım, kaygılarım sağ olsun onlarda peşimi bırakıp şu kızı bir rahat bırakayım demek yerine hep sorgulamaya itti beni.. Hayatımın belirsizliği, yendiğimi sandığım her şeyin üzerime yıkılışı, sevgiyle elimi tutmasını beklediğim tek adamınsa ben dışında herkese her şeye müsait oluşunun karanlığı içinde öylece kalmıştım..
Sürekli bir şeylerin farkına varmaya çalışmak, travmalarla yüzleşmek, insanların yaptıkları karşısında tetiklenen kimliğimi anlamaya çalışmak derken Junior Jung olma yolunda ilerledim.. Bir süreliğine bu duruma rest çekiyorum, gerçi bu kafanın dizaynı böyle lakin bende de bir inat damarı var bir konuda meydan okuduğumda o şey kaslarımı yırtsa da sonunu görene kadar durmam.. Mesela yeni bir karar aldım; artık farkındalık düzeyi yüksek, kendisiyle ve yaralarıyla yüzleşme cesareti gösterebilen, birbirimize aynalama yaptığımızda ben kadar ya da ben kadar olmasa da hakikaten bir saniye durup bunu anlayabilen insanlarla tanışana kadar artık kimsenin yarası, travması, iyi olsun yeter ki demeleri bir kenara kaldırıyorum. Ben kadar sevgiyi, sadakati, güveni ve şeffaflığı önemseyen birisi olmadığı sürece karşımdakinden onda zaten olmayan bu uyguları yeşertme girişimlerini de bir kenara bırakıyorum.. Böyle yazmak kadar kolay mı, elbette değil, neyse ki çocukluğumdan bu yana hayatın öyle sert yüzleriyle tek başıma kaldım ki zorluklar benim anavatan dilim haline geldi.. En büyük zaafımsa kendi kendini hayatımdan imha ettiğine göre yeniden ve bu sefer daha net sertliklerle arenaya dönme zamanı diyelim.. Vurulacak bir zaafımın kalmaması yaşadığım kalp kırıklığının bana bir armağanı oldu.. Birini merkezime aldım, ona sahip olmaktan kaçtığı sevgiyi, geçmişinde hiç sahip olmadığı sadakati verdim, ona bir taht sundum.. Kendi kalemi krallığımı kendi elimle işgale açtım, benim için bu bir işgal değildi, köksüz medeniyetimin kök salacağına inanmaktı. Neyse ki uyandım..
Eskiden kendimi kapatır özür beklerdim, ne özür gelirdi ne kalbimi sakinleştiren bir yaklaşım. O zamanlar anlamadığım şuymuş; birilerini kalpten sevmek, bir ilişkiye emek vermek, çabalamak güzel duyguları yeşertmek için, anlamlandırmak biriyle olan hayatını herkesin harcı değilmiş. Boşuna demiyorlar kişi kendinden bilir işi diye; kendi halime öyle inanmışım ki herkesin ben kadar feda edebileceğini sanmışım. Aslında ilk illüzyon bu değil hayatımda. Sevgi, saygı, sadakat, şeffaflık, güven, dürüstlük kavramlarında o kadar net çizgilere sahibim ki karşımda da hep bunlara değer veren olur sanmışım. Bakın bunları isteyen demiyorum, çünkü tam da bunları bekleyen insanlar geldi, lakin iş bunları vermeye gelince maalesef sınıfta kalmayan tek bir kişi olmadı..
İnsan zıttıyla sınanır derler ya hani, benim hikayemde kim armağan kim ceza tam olarak hikayeyi yaşarken anlamakta zorlandığım ilişkiler yaşadım. Son ilişkime kadar olan süreçteyse hayat karşıma hep kendi olma halimi ne kadar yetiştirdiysem o kadarını çıkardı aslında.. Son ilişkime kadar olan diğer ilişkilerimdeyse neden olmadığını daha net görmemi sağladı bir şekilde.. Ne onlar hayatımdan gittiğinde ne de onların yarattığı kalp kırıklığını yaşarken arkalarından kötü konuşma ihtiyacı duymadım mesela, onları dünyaya kötüleme ihtiyacı da duymadım onların biri hariç diğerlerinden de kötülüğümü isteyen olmadı zaten.. Ay bir tanesi özellikle hariç diyorum, ne ilişkide dik bir omurgası vardı ne de sonrasında dikleşmiş bir omurgası olmuş, kısaca hayat iyi ki dedirtmişti onunla ilgili, iyi ki bitmişte onun kendi kararlarını veremeyen hayatının bir parçası olmamışım.. Son ilişkimde de sanırım yaşadığım kaygılardan biri buydu, bazı seçimleri ve tavırları arkadaşına öyle benziyordu ki içimi ürpertiyordu bu.. Aile, arkadaş, gerçekleri konuşmak, kendini bilmek, ne bileyim ya biraz olsun insan ben ne yapıyorum acaba hatalı olabilir miyim demez mi hayatta işte bu konularda o kadar katıydı ki, neyse..
Bugün aşkı kalbimde yeniden hissetmemin kişiyle ilgisi yok, 3 haftadır beni merak etmeyen, bizim için çabalamamayı seçen, sürekli bahanelerle başkalarının varlığıyla ve konuşmalarıyla meşgul olan birini beklemekten vazgeçmekle ilgisi var.. Bu nasıl mümkün oldu, normalde ilişki biter ben yas sürecimi fiziken ve ruhen izole olarak atlatırım, muhtemelen bunun bir sebebi ola ki düzeltilecek bir ilişkiyse ayrılıkta bile sadakatimi korumak ve kendime saygımı yitirmemek aslında, haftalar geçer karşıdaki çoktan yoluna bakar bense kalan enkazları temizleye temizleye devam ederim. Ama önce onun devam ettiğine şahit olurdum, sanki benim mutlu olmam değersizmiş gibi!!! Peki bu sefer fark neydi? Ben, kalbim, duygularım, netliğim, bekleyişim ve elbette kendime olan saygım duruşu..
Öyle güzel sevmişim ki, öyle yürekten özlemişim ki sonunda anladım aslında.. Konu artık onunla ilgili değil. Benim sevme şeklimle alakalı, benim sevgime sahip çıkma şeklimle alakalı, benim sadece yanımdayken değil yanımda değilken de dimdik kalbimde olan insanı seçebilecek cesareti göstermemle alakalı.. Bu konuyu derinlemesine konuşmadan birkaç şeyi netleştirmek isterim, çünkü seven insanların belirli özellikleri olduğu kanısındayım; çabalamaktan gocunmayışları, öncelikle birbirlerine müsait oluşları, aralarına koşulları insanları sokmama gayreti, birbirlerini oldukları halleriyle ve gelecekte olacakları halleriyle her gün yeniden istemeleri ve en önemlisi günün sonunda küskün uyumamaları.. Yani demem o ki sadakat sadece yatıp kalkmak değil dışarıda milyonlarca insan var onlardan gelen davranışlara da net çizgi çekmek, çekebilmek. Çabalamak sadece birkaç güzel sözle ya da hediyeyle değil bazen kendi inançlarına rağmen karşındakini incitmemek için kendine bile karşı çıkabilmek. Ve sevgi öyle muazzam bir enerji ki aslında ne travma tanır, ne yara bilir, ne de öğrendiğin inançlar onun karşısında ses çıkarabilir, elbette istersen sevmeyi..
Bakmayın tek taraflı sevmek değil zaten öyle olsa ne bu kadar uzun sürer, ne de ben bugün kalbimde acıtsa dahi yer veririm.. Elbette karşılıklıydı; lakin diyorum ya sevme kapasitemiz kadar sevebiliyoruz, anlama limitimiz kadar algımızı açıyoruz, hayatımızda olmasını istediğimiz yere koyuyoruz sanki o da aynı yere koymuş gibi huncarca öncelik haline getirebiliyoruz.. İşte bir illüzyonda buydu benim için; öyle çok özlüyordum ki aynı derecede özlem duyulur sandım, öyle saf öyle sadık bir sevgi besliyordum ki aynı masumiyetle sarıp sarmalar sandım, öyle merkezime aldım ki beni de alır baş tacı yapar sandım.. Bu sanmalar karşısında göremediğim her davranış beni kırarken, kırgınlıkla verdiğim hep tepki sonucunda daha da anlaşılamaz bir iletişim kurulmaya başlamıştı.. Bir de üstüne kaygılılarım yavaş yavaş kontrolü eline almaya başlayınca işler çığırından çıkmıştı.. Tek beklentim anlaşılmak ve sevgisinin varlığını davranışlarında görmekti aslına bakarsanız. Onunda başka beklentileri vardı oradaki hayatıyla ilgili belki de benim içinde olmamı istemediği, bilmiyorum.. Ya da nasıl dahil edeceğini bilmiyordu, lakin istemek bilmesini sağlardı inancına sahibim o yüzden artık varsayımlarla kendimi daha da yaralamayacağım.. Çünkü istese yapardı, ben mesela bir günlük bir valiz götürme yolculuğuna istedim ve dahil oldum hem de sırf yalnız kalmasın ve gün onun içinde keyifli geçsin hem de bir tatlı anımız olsun diye.. Gerçi olay oldukça saçma bir olaydı bakmayın da, bana göre saçmaydı yine de bu düşünceme ve doğruma rağmen onun yanında olmayı ve bu saçmalığı güzel bir anıya dönüştürmeyi seçmiştim. İşte bu iş bu kadar, istemek ve yapmak..
Mesela bu üç haftalık süreci kalbime, kalbimdekine sadakatle ve sükunetle geçirmeyi seçtim, bunu istedim ve bu doğrultuda seçimler yaptım. Halbuki kırılan ben, kırgınlıklar ve kaygılar içinde yarım bırakılan ben, hiçbir şekilde bir telafi girişimine girilmeyen ben bunları sebep sunarak çok rahat yoluma bakar, koşullar böyleydi der, kalbimi zayıf kılan bu kırgınlık karşısında önüme sunulan ilgiye alakaya kendimi bırakıp egomu tatmin etmeyi de seçebilirdim.. Karşılığında da bunu yapana kızma hakkım olmazdı, oysa yapmadım, kalbimin kırgınlığı beni ne kadar zayıf düşürse düşürsün kendimi gelip geçici heveslere de, anlık heyecanlara da bırakmadım. İşte bugün bu aşkla uyanma sebebim bu, çünkü vicdanım oldukça rahat. Kalbim kırık ama rahat. Çünkü ben inanıyorum, kalbindeki kimse hayat sana onun sofrasında ekmek yedirir. Ve benim kalbimde sadakat sınavını vermiş, sevgisine sahip çıkmış, saygısını yitirmemiş bir kız çocuğu var ve o hakkı olan güvenle, huzurla, sadakatle, neşeyle kendi ışığını keşfederek o layık olduğu sofradaki yerini kazandı.. Şimdi o şöleni bulma yolculuğuna hazırlanıyor..
Hani derler ya bazen hayat bir gecede değişir diye. Temelde biliriz o geceye gelene kadar yaptığımız seçimlerin açtığı kapıdır aslında bu olan. Ama o an açılmıştır işte.. 2025 yılına kadar olan kısmı diğer yazılarda bırakarak şunu söylemek istiyorum; ben bu sene içerisinde battaniyemle otururken bir gecede bir öpücükle kalbimde heyecan duymaya başladım, sonra en sevdiğim mevsimde altıncı ayımızı kutlama hevesiyle beklerken bir kitap okuduğum an bir gece kalbimi yarım hevesimi kursağımda bırakan bir an yaşadım, o yüzden bu yıl bitmeden bir gece hakkım daha olduğuna inanıyorum. Bu sefer köksüz medeniyetimin kadim krallığının gerçeklerle kökler salacağı bir gece hakkım daha var bence..
Günlerdir buruklukla uyup uyanan kalbim bugün o saf aşkı yeniden hissettiyse bunun bence güzel bir sebebi var.. Uzun süreli bir okursanız bilirsiniz ben hayatın bizimle fısıldaştığına inanan biriyim.. Yeşil ışık görünce bak hayat bize yol veriyor diyen, merak etme ben gökyüzünü inceledim bu iş biraz zor olsa da olacak diyen, deniz tıklım tıklım dolu olsa dahi denizin dibinde park yeri buluruz merak etme sen diyerek hakikaten bulunduğu anları yaşayan, anısı olan şarkılara denk geldiği an şuan kesin diye cümleye başlarken cümlem bitmeden düşündüğü olan birisiyim.. O yüzden kalbime inanıyorum, benim bu yıl bitmeden bu hayattan iyi ki dedirtecek bir gece daha alacağım var bence..
Uzun zamandır sekteye uğrattığım rutinlerime özellikle de limonlu suyuma bugün itibariyle geri dönüyorum.. Bir de maşallah denilen fiziğime daha fazla yatırım yapmam gerekiyor o yüzden yogama da geri dönüyorum.. Burada şov yapıp size yok erken kalkacağım, yok hayatımı yoluna koyacağım, göreceksiniz ne eğitimler alacağım gibi büyük büyük konuşmalar yapmayı istesem de maalesef ki bu pekte benim tarzım değil.. Tamam farkındalıklar yaşama işine ara vermeye çalışıyorum da e bugüne kadar da epey bir kendimle yüzleşme yaşadım, insanın kendini bilerek konuşması gerek biraz da.. Limonlu su benim için bir tabu niteliği taşıdığı için sabah ilk iş onunla güne başlamak önemli o yüzden önce limonlu su.. Beden sağlığı da önemli olduğu için günde 10 dakika yoga da benim için önemli.. Geriye kalan kısım ise bırakıyorum kendiliğinden olsun.. Çünkü kendimle olan savaşın kılıçlarını eylül ayıyla bırakma kararı almıştım. Eylül bitmeden de hayatla sevdiklerim arasında kaybetmemeliyim savaşını zorla bırakmak zorunda kalışımı da hesaba katarsak ekim bizim için bir teslimiyet ayı diyelim… Bu yeniden başlamak içinse gayet sakin bir yol gibi geliyor bana, daha önce deneyimleyemediğim bir yol.. Öyle alışmışım ki kaygılı yaşamaya, öyle korkmuşum sevdiğimi kaybetmekten sakince yaşayarak ruhumun neşesini ortalığa saçmaktan alıkoymuş bu beni..
Halbuki ben zaten sevmek, anlamak, destek olmak, sadakat ve güven konularında yeterince kim olduğumu ortaya koymuşum.. Bunların değeri bilinsin, sevdiğim kişi bu sahip olduğu sevgiyi kaybetmesin diye çırpınmak meğer benim üstüme vazife değilmiş. Hem sunup hem de sunduğum şeylerin kıymeti bilinsin diye anlatmaya çalışmak ne büyük zulümmüş meğer seven için.. Kendi kendimi ne çok hırpalamışım meğer, sanki canımın kıymeti çokmuş gibi.. Anlamak isteyen anlar, yapmak isteyen yapar, sevmek isteyene hayat yol açar.. İnandığım şeyler bunlarken ben bu inandıklarımı göstermeye ne çok enerji harcamışım meğer.. İşte en çokta kalbimin sevgisinin sunduğu gücü hatırladım, dilerim o sevginin gücüne layık olanlarla sarmalanır artık hayatım.. Zıttım ile savaşım bitti benim.. Eskiden anlasam da kabullenemezdim bu gerçeği, neden derdim neden insan sevginin, güvenin, sadakatin değerini bir çırpıda kaybetmeyi seçebilir ki.. Seçemez, ben seçemedim. Hayatım boyunca da seçmeyeceğim.. Çünkü inanıyorum gerçek sevgi iyileştirir, gerçek sadakat kendisine saygı duyanların seçimidir ve hayat ne kadar fırtına koparırsa koparsın insanın kalbi doğruysa hiçbir savrulma onu yanlışın kucağına fırlatamaz.. Bir fırtına içindeydim, koca bir belirsizlik sisi çökmüştü hayatıma. İş, kariyer, eğitim aşk, arkadaşlık, ev, düzen, ben kimim, ne olacak, ben nasıl başlayacağım, nereden başlayacağım ve daha bir dolu çırpınış.. Şimdi görmeyi seçiyorum olanları, istemediklerimi net bir şekilde biliyordum da artık istediklerimi seçiyorum.. Bana değer veren bir ailem, konu ne olursa olsun bana gerçekleri söyleyecek kadar cesur arkadaşlarım, benim hayallerime ortak olan dostlarım, beni her gördüğünde heyecanla kucağıma koşan köpeklerim, kendi hedeflerinde bana yer veren arkadaşlarım yani anlayacağınız benim sevgime, sadakatime, güvenime önem veren insanlarım var..
Yeniden başlayacağım bir hayatım var.. Nereden ve nasıl hala bilmiyorum. Dedim ya ağır bir sis perdesi, her anlamda belirsizlik dolu bir süreçteyim. Ama görüyorum ki yalnız değilim, isterdim ki kalbimdekinin sevgisiyle verdiği güvenle onu da bana güçlü hissettirenler arasında yazabileyim, isterdim ki kırgınlıkla değil onun verdiği güçle kendimi daha da sağlam hissedebileyim, isterdim ki onun elimden tutuşunun verdiği güce güvenerek hayata karşı ayağa kalkabileyim.. Payıma istediklerim yerine ondan kalan kalp kırgınlığı, kursağımda kalan hevesler, onca hayalin yitişleri düştü.. Sağlık olsun.. Bazen de anlamak gerekir ki senin istemen yetmez, seninle birlikte isteyen birisi olmalı..
Bugün bu yazıyla bir adım atıyorum hayata yeniden, limonlu suyumu içerek başlıyorum güne.. Şimdi hamle sırası hayatta.. Peki sen kendi hikayenin neresindesin?
..SEVGİLERİMLE..

Yorum bırakın