
Güzel bir yolculuk, keyifli bir kahve sohbetinin ardından artık eşyalarımızı yerleştirmek için evimize geri dönebiliriz.. Öncelikle bugün en sevdiğim ve alışılagelmiş kahve mekanımda ve oturmayı hep sevdiğim masada kahvemi yavaş yudumlarla ve kokusunu alarak içmenin keyfini hissettim.. Şimdi gelelim bu örneğin altında yatan gerçeklere..
Sonunu bildiğim filmler, sürekli aynı mekanlara ve mümkünse o mekanlardaki aynı masaya oturmamın kendimi güvendirme hissettirmesine dair inancım bir bilimsel gerçekle değişti.. Hemen değişmese de bakış yönümü etkiledi.. Anksiyetesi olan, kaygılı yapıya sahip kişilerin alışılagelmiş davranış kalıpları arasında en çok görülen şeyler arasında bildikleri dizi/filmi defalarca izlemek, aynı yerlerde bulunmak gibi alışkanlıkları gözlemlenmiş.. Buraya kadar tamam. Lakin ben kendi başına eğlence mekanlarına gidip kendisiyle dans edebilen, kendisine bazı günler kahvaltı ısmarlamayı seven, yani gelen olarak yalnız başına da etkinlikler gerçekleştirebilen biriyim. Dört yıl kadar önce aldığım tanılar yaşadığım sağlık sorunları bir takım konularda beni hareketsiz kılmış, zamanımı kendi içimde aklımdaki dünyamda geçirmeme neden olmuş olsa da bu alışkanlıklarımı anksiyetimin üzerine giderek geri kazandım zaman içerisinde.. Beni en çok yıpratan şey ilişki kurduğum insanların kendi olma alışkanlığını kıramayıp, geçmişteki kötü tecrübeleri dolayısıyla ördükleri duvarlarla ilişki kurmaları üzerine bir de ailevi sevgisizliklerinin ve görülmemişliklerinin aşılamamış olmasıydı.. Kaçıngan yapıda olduğunu anladığım, bunu açıkça konuştuğum kişinin durumu bilinçli bir şekilde ele alıp ilişki konusunda farkındalıklı davranışlar sergilemesini beklemekse tam bir fiyaskoyla sonuçlandı..
Son 1 aydır yaşadığım duygu durum halime getirdiğim güncelleme sayesinde durumu iki taraflı ele alalım istediğim bir yazı bu.. Bunun ilk nedeni her şey zıttıyla mümkün diyen dualite evreni. İkinci nedeni hiçbir şey kendisi için var olmaz diyen felsefi yaklaşım. Ve üçüncü sebebiyse (ki 3 rakamını hep sevmişimdir, insana tuhaf bir huzur veriyor, bu yüzden üç nedende inceleyelim istedim) bütünü güzel kılan zıtlıklardır ve o zıtlıkların oluşturduğu uyumdur..
Kaygılı, yaralı, travmatize olmuş insanları mıknatıs gibi çeken bir yanım hep vardı. Yıllar içinde bu durumun sebeplerini yara ala ala anlayacak olan ben bugünlerde anlamakla kalmayarak idrakını yaşayıp bu durumu köklü haliyle dönüştürme sürecine maruz bıraktım kendimi.. Çünkü hem yara almak, hem yıllar içinde kendime bu kadar dönmek, hem de her şeyi yavaş yavaş iyileştirirken yiten onca zamana karşın son yaşadığım bu kalp kırıklığı gösterdi ki daha derinlerde şifaya ihtiyacı olan bir küçük kız çocuğu saklı bir yatağın altında.. Dönelim bu yapının köküne, öncelikle yıllarca derinlemesine iyileşmiş duyguların, alışkanlıkların, bakış açılarının bir anda şak diye değişmesinin zor olduğunu ve kalıcı olmadığını anlamak gerek.. Lakin zaman içerisinde gerçekten o konuya alan açmanın ve irdelemenin köklü dönüşüm yarattığı gerçeğini de bilmek gerek.. Ha her travma iyileşmek zorunda mı elbette hayır, ben bu konularda olayları abartanlardan olduğum için ayrımını yapmam bile biraz zaman ve bir hayli yara almama neden oldu..
Son dönemlerde birkaç kitap bu konuda neden aynı yerden evrensel bir çekim içinde olduğumu anlamamı bilimsel olarak sağlasa da insan yaşarken bir hayli zorlanıyor.. Bilmekle yapabilmek arasındaki fark bu, nitekim beyin yapabilmekle ilgili bir organken ve ben bunun bilincindeyken yine de bilmeyi yapabilmeye tercih ettiğim bir konudan ibaret olmuştu bu durum.. Tamam istemediklerimden emindim, yönümü istediklerime çevirmem gerektiğini de öğrendim, ardından istediklerimi düşünmeye ve bu konuda net çizgiler çekmeye başladım. E hayatta karşıma kalbime denk birini çıkarınca sandım ki bildiklerim ve yaşadıklarım yaşayacaklarıma ışık olacak tecrübelerden ibaret artık. Nitekim sanma hali olma halimi ezdi geçti..
Her düştüğümde kendimi kaldırmama karşı, yaralarımı her açtığımda bana silah olarak kullanılmasına karşı, yetmezmiş gibi kendi kendini iyileştirmiş biri olmama karşı karşımda tam da olmaması gereken kişiyi seçmiş olmam gösterdi ki hala zihnim bilmekle ilgileniyor. Çünkü yapabilmekle ilgilenmeye başlasaydım bana ”seni ben iyileştiremem” deme cüreti gösterene ”ben hasta değilim, olursam da kendi kendini iyileştirecek kadar kendinden emin biriyim” der onu bunu öfkeyle söylemiştir diyerek aklamazdım. Yapabilseydim eğer sadakata, şeffaflığa, güvene, rutinler oluşturmaya önem veren ben bunları veremeyecek kadar kendinden, sevgisinden emin olmayan, sadakat veremeyecek kadar kendine güvenmeyen biriyle yola devam edebilmek için onun anlamasını beklemezdim. Yapabilseydim eğer bağlanma stillerinden, yaralara kadar her halimle ve her haliyle empati kuran ve her zaman destek olmak için orada duran ben her önüne çıkanın ilgisine kapılacak kadar ilgi düşkünü birinin sadakati seçeceğine inanmaya çalışarak kendimi yormazdım. Yapabilseydim eğer anlarken, destek olurken, kendi hayatımdaki belirsizliklere rağmen ona kalbimi açarken sürekli yalnız bırakan, her seferinde ilk beni gözden çıkaran, ilişkiyi bir yük olarak gören, konu işi ailesi olunca sorgusuz hareket edip konu ben olunca bir güzel cümleyi kurmakta zorlanan biri için çırpınıp durmazdım..
Kaygılı insanların ortak noktası bu işte vermek, çırpınmak. Şanslı olanlar varsa bu durumu anlayan bununla empati yapan, sevgisiyle destek olan kişilerle sevgiyle huzurlu bir hayat inşa edebiliyor.. Benim gibilerse sevdiği için çırpınırken kendisi tükeniyor, sonra karşısındaki çaldığı enerji ve sevgiyle hiçbir şey olmamış gibi devam ederken tükenen tarafta kalanlarsa kendisini sessizce iyileştirmeye, yeniden inanmak için kendini toparlamaya çalışarak geçirir zamanını..
Gerçi benim için bilme hali bu süreci idrak edebilmem de eskiye nazaran daha net anlamamı ve görmemi sağlıyor.. Ama artık sığamıyorum olduğum yere, kalamıyorum oturduğum yerde, yapabilmek haline adım atmak istiyor artık ruhum.. Kırıldığı yerden daha da sağlam inanarak devam etmek zamanı diyor içim.. Biliyor musunuz hayatınızda arkadaş ya da sevgili olarak kaygılı insanlar varsa evren size bir nimet göndermiş demektir. Tabi kıymetini bilirseniz, ilmeyenler için ilişki çıkmaza girer ve en büyük zararı kaçıngandan çok kaygılı olan alır.. Aslında bu son yaşadığım kalp kırgınlığı birkaç şeyi de net görmemi sağladı.. Birincisi; benim gibi insanlar en ufacık detayları net görür, bunun temelinde bir tehlike var mı dürtüsü yatıyor yani zaten bilimsel olarak baktığınızda bu konuda size daha net fikirler verecek, kısaca kibrinize yenik düşmek yerine ve hemen ay ben mükemmelim diyor ya demek yerine bu durumun temelini anlayanlardan olursanız daha açık bir zihin yapısı geliştirirsiniz karşınızdaki insan için.. Ha tabi ama bu kaygı durumunu yönetebilirsem dünyamı mükemmelleştirmek için bir yol inşa edebilirim demek o da ayrı bir konu. En ufacık detayları görmek, sürekli sormak ve bilmeyi isteyerek aslında temel de güvende hissetmek isteriz mesela. Ki ilişkilerinizde şeffafsanız, kaygılı insanlar genel de öyledir, bu size güzel anlar da yaratabilir mesela bir örnek vereyim.
Derler ya gizem yarat her halini paylaşma kısaca taktik yap hah işte bu durum hiç benlik olmadı, mesela ben ilişkimde yaptığımı yazar uyanır uyanmaz hemen arar ya da mesaj atardım, ara sıra sevgilimde kahve içtiğim yere sürprizler yapmaya gelirdi ve bunu çok mutlu ederdi. Burada iki şeyi görüyoruz şeffaflık dürüstlükten önemlidir ve ilişkilerde sürpriz yapabilmenizi dolayısıyla birbirinizle anılar üretebilmenizi sağlar. Tabi bu bencesi, benim için şeffaflığın bir diğer güzel yanı aslında, bu olayı oyuna da dönüştürmek.. Elbette burada önemli bir konuda sadakat, birbirine sadakat sunan iki insan zaten şeffaf olabilmekte zorlanmaz, bu önemli çizgiyi de unutmamak gerek.. Gelelim ikincisine; duygularını ve düşüncelerini yönetmeyi öğrenmek hayli zor olabilir benim gibi insanlar için, zihin dağınıklığı ya da hiç beklenmeyen anda tetiklenmeyle yaşanan atak geçirme hali derken zaman zaman zorluklar olabiliyor. Benim gibi uzun süre kendisi üzerinde uğraşanlar bu atak hallerini kontrol altına almayı öğrense de bazen hayatınızdaki insanın bu konuda zorlanabileceğini göz önüne almalısınız. Mesela ben uzun zaman sonra son ilişkimde tetiklenmeler sonucu atak geçirirken karşımdaki kişinin ”amma duygusalsın, çok duygusal tepki veriyorsun” demeleri çokta yardımcı olmayan hatta aksine o an daha da kendimi daha da kötü hissetmeme neden olmuştu..
Halbuki hatırlıyorum ona bir gün mutfakta otururken demiştim ki ”bak ben kendiyle yaşamaya alışkın biriyim sana duygusal olarak açılırken, yaralarımı gösterirken amacım travmayla yaralarla ve geçmişin kırgınlıklarıyla yüklü bir ilişkinin dışında seninle yeniden ikimize ait bir sevgi dili kurmak ama karşımda bir duvara toslayınca bu sefer bende iki düşünce oluşuyor ya daha sert duvar örmek ya da tamamen kendimi kapatmak, çünkü bir kere açınca kendini artık eskiye dönemez insan” demiştim. Aslında anlatmak istediğim şey çok netti; hepimiz ilişkiler konusunda iyi ya da kötü tecrübeler ediniyoruz, aileden aldıklarımızı ekliyoruz üzerine ve bodoslama yaşıyoruz ben istiyorum ki bunları fark ederek birbirimizi kanatmadan aksine sevgiyle sarmalayarak bir ilişki inşa edelim.. Lakin sonuç şu ki bunu iki tarafta istemeyince bir taraf çırpınır diğeri çırpınanın enerjisi bitene kadar ilişkinin konforunda kalır, çırpınan tükenerek bitince beslenen rahatlıkla gider ve hikaye biter.. Tabi şimdi kaygılıyı övdük kaçınganı gömdük gibi oldu, hemen dengeyi sağlamak için gelelim anladığım üçüncü şeye. Kendimde en sevdiğim huylardan birisi de bu olabilir, yazar benim kalem benim elimde yine de hüküm verip ahkam kesmektense hikayeyi olduğu gibi anlatmayı seçiyorum, canım kendim.. Bu arada şimdi sadakat, güven ve sevgi temelli ilişkilerden bahsettiğimi belirtmekte fayda var çünkü bunları seçmeyen biri kim olursa olsun saygı görmeyi hak etmeyecek kadar değersiz benim dünyamda.. Gelelim üçüncüye; kaçınganların sevgi almayı tam olarak bilememeleri, geçmişlerinde de hayal kırıklığı yaşadığı bir ilişki de varsa bu konuda tamamen duvar örme hallerinin olduğunu, ailesinin mesafeyle sevdiklerini anlamamı da yine son ilişkim öğretti. Çünkü okumakla yaşamak ve birebir görmek hayli fark yaratıyor.. Karşımda arkadaşlık ve partnerlik ilişkilerinde hep yüzeysel ilişkiler kurmuş birisi varken bunu anlayabilmem hayli zordu. Çünkü ben yalan söyleyen, çıkarı için yanında duran ne bileyim içten içe kıyaslamalar yapan birileriyle arkadaşlıktan imtina ederken sırf aileler tanışıyor ya da uzun zamandır arkadaşız gibi savunmalar (bahaneler) bana mantıklı gelmiyordu.
Üzerine yaşadığı ilişkiyi böylelerine seçememek hiç mantıklı gelmiyordu. Ailenin ablasına gösterdiği onay ve imkanları ona sunmamaları derken anlayacağınız onun sevmek ve sevilmek konusunda derin bağlar kuramayış sebebini görsem de, onun anlattıklarını anlasam da kendi bilincimde hep ”e bak ben seviyorum, yanındayım, destek oluyorum” bunlar yetmiyor mu düşüncesi yankılanıyordu.. Aslına bakarsanız kendi içsel dünyamı anlamasını beklerken ben de onun bu alanını anlamakta hayli zorlanmışım.. Sorun olunca kaçması, ilişki konusunda sorumluluk almayışı hele de hayatında aldığı sorumluluklar konusunda istikrarlı biri olunca bana beni sevmediği için bunları yapıyor gibi geliyordu. Benim elimi tutup bir seçim yaptım sorumluluğunu alacağım derken aramıza diğer insanların varlığını o varlıklarının endişesini sokmasını bana değer vermiyor olarak düşünüyordum. Sessizliğinde güvenim sarsılıyordu mesela. Karşımdakine alan tanımak konusunda zorlandığım için iş Gordion Düğümü haline geldi, hayatta sonunda İskender’in kılıcıyla bir darbe indirdi aslında..
İşin özü şu karşılıklı sevgi, sadakat, yineliyorum şeffaflık, güven varsa çözülemeyecek hiçbir şey yok zaman içinde.. Herkesin bir bağlanma stili var, hepimizin derin yaraları, travmatize olduğu bir dolu an var.. Kimsenin travması başkasına bok gibi davranma hakkı tanımıyor.. Benim gibiyseniz size hayattan bir aşk diliyorum, sizi gören duyan bilen ve anlayan.. Değilseniz ve zaten bulduysanız o aşkı dilerim hiç dinmez bir heyecan ve neşe dolar hayatınıza.. Yıllar evvel ne istiyorum, ne istemiyorum dedim. Kendimi bildim, buldum dedim. O zaman başka kırılmış, kırılmakla kalmamış yoğun tetiklenmeler sonucu bedensel ve zihinsel bir çöküş yaşamıştım. Pes etmedim, kendi kendimi iyileştirdim ve inşa ettim. Depresyonumun en yoğun olduğu dönemde almıştım ehliyetimi, yemek yemeye bile halim yokken almıştım diplomamı.. O zamanlar zordu, yine de başardım kalbimi bozmadan kimseye gık demeden, ihanet etmeden kendimi inşa etmeyi.. Şimdi bir kırgınlık haliyle yine düştüm, lakin yine kalkacağım.. Bu sefer sadece ne istediğimi biliyorum demekle yetinmeyeceğim. Dedim ya bilmek başka yapabilmek başka.. Ben yeterince bildim; haddimi, kalbimi, yaralarımı, yaptıklarımı, bana yapılanları..
Sırf inandığım için yaralarımı açtığım kişinin seni iyileştiremem yaftası beni hasta yapmaz ama onun yaralarını bile göremeyecek kadar kör biri olduğunu anlamamı sağladı. Sırf sevgimden gurur murur tanımam ben taktik falan da yapmam dümdüz severim sevdiğim için de sonuna kadar giderim dediğim halde karşımda her fırsatta ilk yaptığı elimi bırakmak olan kişi benim sevgimi hak etmediğini, sevilmeyi taşıyamadığını gösterir işte bunu anladım.. Ben kimliğimi ifşa edecek cesaretteyken sırf öfkesine yenik düşerek beni olduğum halimle vurmaya çalışan kişinin derdi ben değilmişim de kibrine boyun eğen biriymiş olduğunu anladım. Bir valiz için kilometreler gidip kendi hayatını erteleyen birinin ilişkiyi yuva olarak değil de yük olarak görmesinin benimle ilgili değil de onun işine gelmeyen şeylerden kolaylıkla kaçabilen biri olduğunu gördüm.. Kısaca bildiklerim ve bugüne kadar yaşadıklarım hayata yetmemiş olacak ki yeni bir hayal kırıklığıyla bana bilmekle yetinmemem gerektiğini gösterdiğini anladım..
Suç yok, suçlu da yok.. Kendi oyuncaklarıyla parka ebeveynleriyle gelmiş iki çocuk vardı. Ben; oyuncaklarımı onunla paylaşmaya, evcilik oynamaya ve onun dışında kimseyle ilgilenmemeye çalışandım. O; oyun esnasından onu parka getiren ailesinin onu görüp görmediğini kontrol edip, parka yeni gelenlerin ilgisini çekmeye çalışıp, yoldan geçen eski arkadaşlarının o iyi oyun oynuyor mu oynamıyor mu diye kıyaslamalar yaparken beni göremeyendi.. Bazen doğru oyun arkadaşları buluruz, bazense bizi salıncaktan düşürenler sayesinde yeni ve daha büyük bir park keşfederiz.. Bir çocuk hiçbir zaman oyun oynamaya küstürülmemeli.. Kim bilir belki de hayatında kendini evinde hissettiği tek yer o parktır.. Siz siz olun, küstüren olmayın, kalbini kıran olmayın.. Küçük bir kız çocuğunun yarasına sebep olmayın..
Siz, siz olun. Tabi kendinizle yüzleşebilme cesaretiniz varsa..
..SEVGİLERİMLE..

Yorum bırakın