
one more move..”
Benden çalınan ne varsa başkalarına limitsizce verildi her seferinde. Küçücük bir jest, tatlı bir söz, bir 10 saniyelik arama beklerken ben bana sunulmayanı başkasına içtenlikle verdiklerini gördüm defalarca.. Sadakatle beklerken ben, bana söylenen beni kıran şeyleri umursamadan hemencecik başkalarına heyecanla gitmelerini izledim her seferinde. Ne zamanki bu sefer farklı dedim, bu benim yaralarımı bilir, kalbimin sevgisine kıyamaz dedim öyle bir kıydı ki ben ne yaptım demeden, ulan bu kadın zaten kırılmış bir kadın en azından benden yana yara almasın diyen olmadı.. Bana karşı demedikleri yapmadıkları ne varsa başkalarına bol keseden verdiklerini gördüm.. Benim yaralı sevgimi daha da kanatmayı seçmekten çekinmediler.. Sorularla, güvensizliklerle, belirsizliklerle bırakmaktan hiç çekinmediler..
Sonra ne mi oldu yaralar kırgınlıklar şifa bulması gereken travmalar bana kaldı, benden öğrendiklerini aldıkları ne varsa başkalarıyla gönül rahatlığıyla hayatlarına başkalarıyla devam ettiler.. Neden ben, ben size ne yaptık ki, sorularının döngüyü aynı kılan cevaplarından bazılarına örnekti yukarıdaki aynı tip insanların varlığı. Beni sürekli sevgimden, güvenimden, sadakata ve şeffaflığa olan inancımdan kırmalarının neleri.. Sorumluluk alamayan (daha doğrusu ilişki anlamın, hayatlarının geri kalan yerlerinde maşallah her yükü omuzlayan), ilişkiyi yol arkadaşlığı değil de yük olarak gören, ben buradayım cesaretinden yoksun, sürekli çevresinden onay bekleyen, ailesinden takdir görmeye çalışan, dışarıdan gelen ilgiyi aç sırf kibrini ve egosunu beslemek için dışarıdan ilgi görmeye çalışanlar.. Düşünün bu insanlar eğitimli, hatta birisi alanında doktora yapmak üzeri, kısaca diploma konusunda verdikleri emeği sevmek sevilmek konusunda veremeyecek kadar kalpleri kapalı.. Suçlayan, karşıdakilerin yetersizliklerini sıralayan bir başlangıç gibi duruyor olabilir lakin ilerleyen kısımlarda bu düşüncelerinizin sadece önyargılarınız olduğunu anlayacaksınız..
Zaten yazıya girişi bu şekilde yapma sebeplerimden biri de buydu; baktığınızla gördüğünüz aynı olmayabilir, peki siz gerçeklerle yüzleşmek ve gerçekliği yaşamak mı istiyorsunuz yoksa kendinizi boş bahanelerle haklı çıkarmaya çalışarak vicdan mı rahatlatmaya çalışıyorsunuz bence önce bunu düşünün.. Çünkü birinden net şekilde yarılmadan iletişimi kesmek ilişkiyi bitirmek değildir ve bu süreçte başkalarıyla yaşadığınız şeyler sizin omurganızı gösterir ve eğer birilerini soru işaretleriyle bırakıp anında başka ilgilere aç gibi saldırdıysanız tebrikler sizi aldatan insanlardan farkınız yok, ister inkar edin ister yüzleşin bu gerçek değişmeyecek.. Ya da sırf kibriniz egonuz dolasıyla birini bile isteye kırdınız ve kendinizce yine bahanelerle vicdan rahatlatmaya çalıştınız, zaten bu tip yapıdaysanız size gerçekleri söyleyen bir çevreniz yoktur daha ziyade pohpohlayan yüzeysel bağ kurduğunuz ve içten içe onay aradığınız bir çevre vardır, yine tebrikler seçimleriniz kimliğinizdir ve kabullenmesi en zor kimlik yapısı içi boş olan bu kendiyle yüzleşememe ve yine gerçeklerle yaşayacak cesareti gösterememe yapısıdır, ister kibriniz kaşınsın ister lan hakikaten bir durup düşüneyim deyin bu da sizin kendinden kaçan bir korkak olduğunuzu ve diğer kötülerden farkınız olmadığını gösterir.. Şimdi buraya kadar öfkelenmeden okuyabilenler sizler kendini bilme yolunun sağlıklı bireylersiniz tebrikleri, öfklenenlerse zaten hala kendiyle yüzleşememiş ve seçimlerinin sorumluluğunuz alamamış insanlar onlar zaten yazarı suçlayarak kibirleriyle hayatlarına devam etmek üzere yazıya devam edemezler.. Kalan sağlarla devam edelim çürükleri ve omurgası dik olmayanları eledik diye düşünüyorum..
Günlerdir aklımda sürekli bu cümle yankılanıyor, ”niyet her şeydir.” Bir yanım tamam anladım dese bile diğer yanım hiç susmadan bunu tekrarlayıp duruyor. Peki niye? Niyetimden emin olduğum kadar hayatta hiçbir şeyden emin olmadım, istesem de olamadım. Neden içim son 3-4 gündür sürekli bunu tekrarlıyor? Bu düşünceye cevap vermeyi bırakıp sorunun nereden doğduğunu, neden sürekli içimde yankı bulduğunu düşündüm biraz.. Yüzeye çıkanlar kadar, çıkmaya utananlar da oldu.. Hani şu haftalardır yaşadığım kalp kırıklığı ve sonraki süreçte sürekli bastıra bastıra dile getirdiğim sevgi, sadakat, şeffaflık gibi konular var ya. Sürekli ben bunları bol keseden verirken karşımdakiler niye güvenimi kırıyor, niye kırmaktan korkmuyor, niye benden sakındıklarını bol keseden başkalarını verebiliyor, kendilerini başkalarına kanıtlarken bana hissettirdikleri şeyler konusunda hiç mi durup düşünmüyorlar, bu kadın yeterince kırgın küskün bir de ben yara açıyorum demiyorlar gibi gibi bitmeyen bir iç hesaplaşma süreciydi..
İşte asıl düğüm burası, asıl döngü burası. Aynı tip insanları çekmek diye düşünürdüm ilişkilerde; karakter olarak korkak, ailesiyle bağlarının güçlü olduğu yanılgısında kendini kullandırtan, çevresinden onay bekleyen, kendini sürekli kanıtlama çabasında gibi örüntüler vardı hep. Kimisi mühendis, kimi avukat, kimisi hem mühendis hem şirket sahibi yani statü olarak kendini yetiştirmiş lakin sevmeyi öğrenememiş kişilerdi.. Hah işte bu noktada ben devreye giriyordum; sevilmeyi öğrenmeleri, birey olduklarını anlamaları, aile bağlarına değer vermekle o bağları boynuna tasma yapmak arasındaki farkı görmeleri, sürekli aldatan ve yalan söyleyen partnerlik ve arkadaşlık ilişkilerinin dışında da bir sevginin ve sadakatin mümkün olabileceğini görmeleri, kalplerindeki kibirden ve sürekli takdir onay bekleyip kendini çevreyle kıyaslayan kimliklerinden arınmaları ve yüzeysel bağlar yerine derin bağlar öğrenmeleri için.. Benim hayatımaysa onlar; işte bu saydığım niteliklere sahip olduğum kadar, bu niteliklerin dünya genelinde hele de şöyle bir dönemde bulunması en zor şeyler olduğunun farkına varmam, hak etmeyene çırpınarak verirsem kendimden azalacağı ve hatta bu nitelikleri yara ala ala öğrenmiş olmamdan dolayı özellikle net sınırlarla korumam gerektiğini öğrenmem için geldiler.. Yine de bu öğrenme hali yeterli değil çünkü niyet yankısı ortaya çıktığında ben zaten kendi içimde bu konularla yüzleşiyordum..
Ne zaman sevsem sevilmeyi öğrenememiş olanları seçen zihnimin en köklü hikayesi buydu, peki bunun niyetimle ilgisi ne? Çünkü yaralarımı şifalandırmam için yarası olanı bulmalıydım, çünkü sevgimin değerli olduğunu ispatlamam için sevgimle emek vereceğim birisini seçmeliydim. Çünkü sadakatin ve şeffaflığın kıymetli olduğunu kanıtlamak için bu konularda değer bilmeyen ve değer görmeyen kişiler olmalıydı.. Genelde de bu konular geçmişten, aileden yaralı konular olduğu için elbette aile konusunda bireyselleşmemiş olanlar olmalıydı.. Tam olarak kırıldığım yerden ışığın gireceği yer işte bu yara.. Yıllar önce benden çaldığını başkasına altın tepside sunan, hayatında bana onun evlilik teklifini alkışlattığı kişiden sonra bu döngüyü kırmak için hayatıma kimseyi almasam da son ilişkimde de o kişiden farksız birinin elini tutmayı seçmem biraz da buydu. Gerçi insan çevresinin toplamıdır derler, son seçtiğim partnerde gerçekten sevilmeye değer bir potansiyel görmeseydim o eli tutmazdım lakin kendisi arkadaşlarına benzemeyi seçti, saf ve sadakatli sevgi yerine. Bense onda gördüğüm potansiyeli nasıl yüceltebilirim hayaliyle baş başa kaldım, o ise alışık olduğu yüzeysel ve kendini kanıtlama çabası içerisinde olduğu çevreyi seçti, hikaye bu kadar..
En çok kırıldığım noktalardan birkaç bunlardı aslında; vicdanları hiç mi dürtmüyor o yaptıkları ve söylediklerinden sonra bu kız nasıl uyumuştur diye hiç mi sızlamadı diye, kalpleri bu kadar sevilmekten korkuyor falan filan. Onların yerine bile sorguluyorum, onların yerine bile ben yüzleşmeleri için çırpınıyor, neden, çünkü sevgim ve sadakatim değer görsün diye.. İşte niyet burada en net çizgi.. Görülmek, anlaşılmak ve değerli hissetmek niyetiyle elini tuttuğum yerden düşüncesiz sözlerle kırılmak, verdiğim sevginin değersizleşmesi ve yaralanmama rağmen bunu yapanların hiçte rahatsızlık duymadan devam edişini izlemek. Niyet etmekle o niyete bürünmek çizgisini ayırt etme, o ayrımı yapacak seçimler yapmak ve bu niyeti sağlıklı yaşayabilmek için buna değer olanları seçmek gerek.. Burada da niyetin temiz olması kadar o niyete uygun seçimler yapabilmek, yani öz irade devreye giriyor.. Şifacı olmayı seçmekle, o şifayı isteyenle bir olmak arasındaki dengeyi korumak..
İşte günlerdir içimde yankı bulan yapının kökü şifa isterken, o şifalı olma halini bol keseden karşımdakine veren benim, bendim.. Çırpınarak vermeye çalıştığım her şeyi kendimden çaldığımı anlamakla yetinmiyorum artık. Verdiği değeri, sevgiyi, sadakati geri çekiyorum. Çünkü en zayıf halimde bile niyetimi, duruşumu bozmamışken bunu beklemek kadar karşımda da bu duruşu ve netliği görmek hakkım.. Kimsenin maddi birikimi, statüsü ya da soyadıyla ilgilenmezken isteklerimin, ihtiyaçlarımın sevgi, sadakat, şeffaflık ve netlik olması ve bunlara sahip olmak hakkım.. Karşımdakinin sorunlardan kaçmasına, belirsizlik içerisinde bırakmasına, kaygılarımı bile isteye tetiklemesine karşı sürekli anlama çabam, empati çabam yüzünden kendimi yormayı bırakıyorum. İnanır mısınız onları anlıyorum, bunca kırgınlığıma rağmen anlamak onlara nefret besleyememe haline neden oluyor. Sevginin ne olduğunu bilmemeleri, sadakatin kıymetini görmemeleri, şeffaflık ve netliğin önemini anlayamıyor oluşlarını anlıyorum. Aileleri, çevreleri, kendilerini kanıtlama çabaları hepsini. İşte benim canımı yakanlara bile kolayca sırtımı dönemeyişimin üzerime lanet gibi çökme sebebi buydu.. Ben anlıyordum da iş beni anlamaya gelince hepsinde idrak yollar tıkanıklığı başlıyordu.. Ben onların yaralarını, geçmiş hikayelerini bilerek oralardan kırmamaya çabalıyordum da onlar bile isteye kanatmayı, yaralamayı seçiyorlardı..
Niyetimle bir olma halimden çıkıp kendimden çok onları anlamaya çalışmanın verdiği yorgunluktan sıyrılmayı seçiyorum artık.. Çünkü sevgimin değerini bilenler, sadakatimin kıymetini görenler, kendimle barışıklığımı takdir edenler ve bunu karşılıksız yapanlar da var dünyada, dünyamda.. Halbuki her şey net; seven kırmaz kıyamaz, sorunlar olsa da her problemin bir çözümü vardır yeter ki çözmek istensin, isteyen ben buradayım der diyebilir önünde dağ duramaz.. Nereden mi biliyorum kendimden! Koşullar ne olursa olsun, hatta hayat beni ne kadar kırarsa kırsın sadakatsizliği seçmedim. İlişkimde sorun olmasına rağmen dışardan gelen ilgilere kendimi kaptırıp zayıf anlarımda bile omurgamı dik tuttum. Sorunlara rağmen kaygılarla, kavgalarla tek başıma kalmama rağmen kaçmak yerine, yıkmak yerine çözmeyi ve elini tuttuğumun yanında durmayı seçtim. Ve koşar adımlarla sevgimi sunduklarımdan sadece 1 adım geri attım, geri bile adım atmadım beni kırıp, bilerek yaralamalarına rağmen o noktada durdum sadece. Görmek için durdum.. Gördüklerim yaşadıklarımdan daha çok kırdı. Meğer sıkı sıkıya ben tutuyormuşum bu bağın iplerini, benim sadakatin de, sevginin de, güvenin de benmişim kaynağı.. Tükenmiş olmam kadar normal bir şey olamazmış zaten.. Sonrası sorgu sual; hiç mi sevmedi, hiç mi merak etmedi, güzel şeylerin kurulan hayallerin hiç mi değeri yoktu, ben şimdi nasıl güveneyim, blah blah blah..
Şimdi teşekkür ediyorum; yıkanlara, kıranlara, yaralamayı seçenlere.. Çünkü onlar kim olduklarını beni kıra kıra göstermeseydi ben inatla onlara kalbimden, zamanımdan vermeye devam edecek kadar derinden bağlıydım.. Sadakat, sevgi, güven öyle pahalı ki bunları çarçur edecek kadar görmezden gelmiş karşımdakilerin neye değer verdiklerini, neyi hak etmediklerini..
Hayatımda gerçeği istiyorum artık; gerçek aşkı, gerçek dostlukları, gerçek sohbetleri.. Benim kaynak olduğumdan ziyade kendini bulmuş, kendiyle yüzleşme cesareti göstermiş kişilerin varlığını hissetmek kadar huzur veren bir şey yokmuş meğer bana.. Bunu yapamayanlara inatla ayna tutmaya çalışırken kendimi karanlıkta bırakmışım meğer.. İsteyen yapardı, keza başkalarına rahatlıkla yapabildiklerini görmek aslında cevapken ben meğer kendimi sadece beklemeye itmişim.. İsteyen zaman yaratırdı, keza rahatlıkla kahve ve tatil için başkalarıyla nasıl da plan yaptıklarını gördüm, bense nasıl bu kadar düşüncesiz olabilir nasıl güvenimi kırmayı seçebilirim demiş durmuşum.. Ben bunları derken onlar güle oynaya devam etmişte, ben bir küçük adımla hayalini kurduğumuz gelecek için umudumu beslemiş durmuşum. Yani elimi tutarken cimrisi davranılan sevgi, güven, sadakat konusunda elimi bıraktıklarında bile beklemeyi seçmişim..
İşte günlerdir içimde duyduğum niyet her şeydirin sesini açıyorum hayatımda.. Ve niyet ediyorum hayata karşı; elimi tutmaktan korkmayan, sorunlar karşısında birlikte çözüm arayabilen, kaygılarla korkularla tek başına bırakıp gitmek yerine aksine bunlara karşı yan yana durmayı seçen, bahanelerle kaçıp korkaklık yapan değil de koşullara rağmen sadakatine sahip çıkmayı seçen, insanlarla kıyaslamaya girip onaylanmayı takdir görmeyi bekleyecek kadar ilgi açı değil de kendini takdir etmeyi seçebilen, sevginin kıymetini bilen, belirsizliklere ışık tutabilen, güvensizlik yaratacak her insana her koşula ve her duruma karşı net çizgi çekebilen bir aşk yaşamayı hak ettiğimi artık daha net görebiliyorum.. O yüzden niyetimi, kalbimin ekmeğini yemeyi seçiyorum.. Beni bile isteye aç bırakan sofralardan kalkıyorum. Benden sakınan sevgiyi, saygıyı, sadakati, güvenini vermeyenlerin sofrasından kalkıyorum.. Beni yaralayan, bunu bile isteye yapan herkese teşekkür ederim.. Bana beni, niyetimi ve niyetimin kalitesinden dolayı hak ettiğim şeyleri hatırlattıkları için..
Ve teşekkür ediyorum yaralayanlara hem seçimleriyle hem sözleriyle; sen kimsin diye kibirleriyle, sevgisizlikleriyle beni bir başıma kaygılarla, belirsizliklerle ve sorularla tek başıma bıraktıkları için.. Çünkü bu kalp acısı bana sadece kim olduğumu hatırlatmadı, neye layık olduğumu, kendimi neye layık gördüğümü de hatırlattı.. Ve artık aşka daha kök salan bir yerden inanmamı sağladı, çünkü kırgın bir yerden nisan ayında söylediğim ”bence hakikatin amacı aşk” sözünü artık daha köklü bir yerden söylemem gerektiğini öğrendim sayelerinde..
Ben zaten benim; her seçimimle sadakatimi koruyan, sevgisiyle neşe saçan, şeffaflığıyla ilişkiye rutinlerde kazandıran, bir şarkıda tatlı tatlı dans eden, güldürmek için sebepler bulan ben.. Artık biliyorum ki kaynak benim.. Ve köksüz medeniyetimin kadim krallığına giden köprüye korkarak çıktığım aşkı o köprüde bırakıyorum. Benim kadim krallığımın değer yargılarına önem vermeyen, sevgi dilimi sevilmeyi bilmeyen halleriyle zehirlemeye çalışan, defalarca zedelenen güvenimin hikayesini bilmesine rağmen o güveni bile isteyen kıranı o köprüde bırakıyorum.. Çünkü köklü bir hikaye yazmayı da yaşamayı da hak ediyorum.. Sevgiyle, sadakatle, güvenle, şeffaflıkla.. Aşığım, aşık olduğum adama da teşekkür etmek istiyorum son olarak.. Çünkü beni yaralayarak, sorularla ve belirsizlikle bırakarak gitmeyi, kaygılarımı bile isteye tetiklemeyi ve güvenimi kırmayı seçti. Şimdiyse daha derinden anlıyorum, onu zaten anlıyordum da yetmedi. Yetmezdi ki tek taraflı anlamak, yetmezdi bir ilişki için tek taraflı sorumluluk almak, yetmezdi. Çünkü her gün yaşadığı Amerika rüyasına karşılık gerçek bir aşkı seçmek gerekirdi.. Çünkü sevilmek yetmezdi, sevmekte yetmezdi bir ilişkide önüne gelen koşullara ve yüzeysel ilgi gösterenlere rağmen her gün o aşk için sadakati seçmek gerekirdi.. Ailesine, kariyerine, eğitimine zaman ayırmak kadar ilişkisine de zaman ayırmak gerekirdi.. O bunu yük olarak görmeyi seçti, bense bunu kabullenmemeyi.. O yüzden en çokta ona teşekkür ederim, çırpınarak göstermeye çalıştığım, çırpına çırpına emek vermeye çalıştığım şeyin altında bir tek benim kalmam çok doğaldı. O yoktu ki ilişki de ilişkiden sonra da kalbiyle seçim yapsın. O beni hayatına dahil etmeyi seçmedi ki, ilişkiden sonra da devam edemeyerek çözüm yolu aramaya kalksın..
Yine de teşekkür ederim; doğum günüm için, teşekkür ederim ilk aşk öpücüğü için, teşekkür ederim fotoğraflarımı masana telefonuna koyarak beni mutlu ettiğin için, teşekkür ederim sana verdiğim kitapları okumayı seçtiğin için, teşekkür ederim en azından sevmeyi sevilmeyi öğrenmeyi denediğin için, teşekkür ederim aldatılmış olmana karşın bu zehri benim sevgime bulaştırmadığın için, teşekkür ederim kalbimin ritmini değiştirdiğin için, teşekkür ederim ”bak yeşil ışık yanıyor hayat yol veriyor, gördün mü deniz dibinde park buluruz demiştim sana, yaaa ben bu şarkıya bayılırım, bak şimdi diyelim ki Edis bana çok aşık tamam mı, ay valiz götürdük ama bize de günübirlik tatil oldu boşver ya senin posta kodun da 3 ve 8 var gördün mü ben sana demiştim sayılar ve anlamları var diye” diye başlayan hayat benimle konuşuyor dediğim her konuda beni gülümseyerek dinlediğin için, teşekkür ederim, bana sudan korkuyor olmama rağmen takla atma cesareti verdiğin için, teşekkür ederim tatil sabahı yola çıkarken açtığım roman havasında yadırgamak yerine eğlenceme dahil olduğun için, teşekkür ederim hayatımda ilk kez mabedim dediğim köprüye elimi tutarak beni aşkla götürmeye cesaret ettiğin için, teşekkür ederim çocuklarımızın fotoğraflarını yapay zekaya yaptırdığın için, teşekkür ederim asla dememe rağmen bana aile olmanın yuva kurmanın aslında korkutucu olmadığını anlattığın ve hissettirdin için, teşekkür ederim eski ilişkimde yaşadığım aileyle tanışma travmasına rağmen babanın en hassas zamanında benimsenin yanında olma ve seni yalnız bırakmama isteğime karşı travmamla tek başıma bırakmadığın ve yanında olma isteğimi gerçekleştirdiğin için.. Ve teşekkür ederim; yeniden aşık olmanın mümkün olduğunu hatırlattığın için..
Kırgınlıklar, yaralar, yüzleşmeler, kaygılar derken uzun zamandır kapalı kaldığım kendi zihin dünyam ve içine sıkıştığım kabuğum sevgiyle de dönüşebilirdi aslında. Kırılarak, yara alarak değil de sevilerek, güvende hissederek de ayağa kalkabilirdim aslında. Lakin payıma kalp kırgınlığı düştü, o kırgınlıkla baş başa kalarak öğrenmek düştü.. Sağlık olsun diyelim.. Olan oldu, olacak olan olacak.. Hakikatin kökü aşk ve ben hakikatin gerçeğini yaşamaya niyet ediyorum.. Çünkü niyet her şeydir..
..SEVGİLERİMLE..

Yorum bırakın