..KENDİNE MEYDAN OKUMAK..

Yazıya başlamak bile 8 saatimi aldı.. Kendi sesimi tam olarak 31 yaşında olmama rağmen bulamamış olmama şaşırmamam lazım aslında.. Aklımda yazıyı neredeyse yarılıyorken klavye başına oturmak, aklımı kelimelere, kelimeleri cümlelere dökmek hayli zor geliyor.. Son aylarda aslına bakarsanız nefes almak bile zor geliyor.. Travmalar, yüzleşmeler, farkına varmalar, anlatma çabası, anlaşılma çırpınışları derken aklımda her taş yerli yeri otururken hayatımdaysa tam tersine belirsizlikler kontrolü eli aldı yetmedi yerine oturttuğuma inandığım taşları da yerinden etti.. Kahramanlık hikayelerim, yaralarımla yaşadıklarımla yüzleşmelerim hepsi geçmişin gölgesinde kaldı resmen..

Peki onca şeye rağmen yıllarca yoluna devam edebilmiş, yarası olana kendi yarasına göstermediği hassasiyeti göstermiş, başını hep dik tutmuş, hayatın her zerresini neşesiyle yaşamış bir kadındım ben. Dünyaya meydan okumaya cesaret gösteren benden geriye ne kaldı? Kendimi onardım dedikçe daha da derinden kırmaları, gerçekten buldum dediğim yerden inancımı sarsıp aslında yanılsama olduklarını göstermeleri, yaralarımı gösterdiğimde bunu samimiyetle görmek yerine tam da yaralarımdan bile isteye kanatmayı seçmeleri.. Mücadelem dıştan içe döndü yıllar içinde..

En çokta depresyon dönemimi düşünüyorum da; yemek yemeye mecalim yokken diplomamı aldım, evimin altındaki markete bile inmeye halim yokken ehliyetimi aldım, ihanetlere yalanlara rağmen yeniden inanmayı seçtim. Kısaca hayatın yedirttiği yemeğin hesabını kimseye kesmemeye gayret ettim.. Ben hayatın sertliğine rağmen sevgiye inancımı kaybetmemek için savaş verirken bir yandan ne sertlikler yumuşadı, ne hayatımı kolaylaştıranlar çıktı yoluma.. Azala azala bittim. Bittiğim yerden çiçek açtıracağına inandığım bir aşk geldi hayatıma, hah dedim ya hayat bir kerede olsa güler be insanın yüzüne, bana da buradan çiçek açtıracak dememe kalmadı asıl ayazı oradan yedim..

Tamam dedim tamam. Aşk, kariyer, eğitim derken nerede zorluk var oradan güçlenerek çıktın, yine çıkarsın.. Çıkamadığım gibi daha da bitti içimdeki her bir inanç dolu zerre.. Dünün her hikayesi üzerime yıkıldı, yendiğimi sandığım her zafer meğer birer yanılgıymış gibi hissettirdi, gördüğüm hayatlar cevap aradığım sorular bana kendimi öyle değersiz öyle yetersiz hissettirdi ki daha önce hiç bu denli dibe batmamıştım.. Her zerrem hiçliğin varlığına büründü. Göğsümde bir mağlubiyet ordusunun varlığıyla kalakaldım köksüz medeniyetim kadim krallığında bir başıma..

Önce zaman tanıdım içimdeki yas sürecine, kalbim kırılmıştı hem de en güvendiğim yılların derinden kurduğuna inandığım bağla.. Ruhumun yorgunluğu, aklımın kaygılarıyla bir olup çöreklendi üstüme.. Daha önce hiç bu denli kaybetmemiştim inancımı.. Kendimi, hayallerimi, hayata fısıldadığım her bir duayı bir gece sisinde kaybettim.. Sesim hiç bu denli kısılmamıştı, hiç bu kadar çaresiz ve hareketsiz kalmamıştım hayata karşı.. Sımsıkı tutunduğum hayata beni bağlayan her bir ilmek ellerimi öyle derin kesiklerle kanattı ki istemeyerek bile olsa bırakmak zorunda kaldım. İşin ironisiyse sadece kanatıp yaralayanları değil, sıkı sıkıya inandığım sevgiyle büyüttüğüm sadakatle beslediğim çocuk masumiyetiyle emek emek büyüttüğüm şeyleri de bırakmak zorunda kaldım.. Dip ve hiçlik hayatımın her alanına, bedenimin her hücresine sirayet etti.. Emeği geçen herkese teşekkür ederim..

Hepimizin kırılma noktaları, hikayeleri elbette var. Kimimiz ayağa kalkar devam ederiz, kimimiz duyguları yok sayarak devam ederiz.. Benimse hayatımda sağlık, aşk, kariyer derken birçok anlamda kırılma noktalarım hayli fazlayken ayağa kalktığım ve devam ettiğim noktalar yaşadıklarımın karşısında daha az sanırım.. Kimimiz sever aldatılır, dağıtır kendini sonra toparlar bir yol çizer kendine hatta kimisi o çizdiği yolda o kadar katılaşır ki duygularını yok sayar kibrini besler ve gerçekten seven biri geldiğinde onu geçmişindeki zehirli ihanet yarası yüzünden yaralamayı seçer, aslında bilmeden ama aynı zamanda bile isteye. Kimisi hayattan yer tokadı, sorgular kendini lakin bir adım atar hayatta o adıma karşılık verirse oradan başlar toparlamaya.. Bir de benim gibiler var hayat farklı cephelerden aynı anda saldırır üstüne, hata yaptırır çoğu zaman, neyi tutsa elinde kalır, zamanla da bu döngü kendini tekrar eden bir hal alır.. Mesela ben ne zaman bu döngüyü kırdığıma inansam tam aksine kırılan tarafta kaldım.. Bir sınır var koşsam da yetişemediğim, ucuna kadar gelsem de geçemediğim, yaklaştım sandığımda bir illüzyon olduğunu anlamak zorunda kaldığım..

Tamam bu kendine acıma hali, dünyayla kıyas edip yetersiz hissetme hali yetti artık. Kulağımda panik atak geçirirken aşık olduğum insandan ”dünyada ne dertler var ya”, ya da beni yanlış anlamasına rağmen öfkesiyle ”sen kimsin, kendini ne sanıyorsun” cümleleri derinde yatanları ayyuka çıkardı aslında. Kendimi hayatım boyunca kimseyle kıyaslamayan ben, kimsenin mutluluğunda gözü olmayan ben, en zayıf anımda dahi sadakatsizlik yapmayan ve çevresindekilerin başarılarını alkışlamak için ayağa kalkan ben. Onların mutluluğunu görüp bana niye mutlu olmayı çok gördüler dedim, onların başarılarını görüp ben kendimle depresyonumla cebelleşirken benden çalınan zamanın neşenin vebalini kim ödeyecek dedim, benim sevgim şefkatim onların sunduğu yüzeysel Amerikan rüyasının yanında çok mu değersizdi be dedim. Elbette başarı, mutluluk benim ne yaşarsam yaşayayım kıskanmama sebep olmaz, çünkü ben kibrimi değil kalbimi besledim yaşanılan onca hezimete rağmen. Lakin kendimi sorgulamak hem de değersiz hissettirecek yerden, öyle her zamanki gibi farkındalık yaşayacak yerden değil, işte bu kendime yaptığım en büyük acımasızlıktı.. Sebep olan herkese kalbinin ekmeğini en kısa sürede yemesini diliyorum..

Sevgimle ektiğim tohumları kibirleriyle zehirlediler, sadakatle biçtiğim değere öfkeleriyle ihanet ettiler, şeffaflıkla yeşerttiğim filizleri yalanlarıyla ezdiler.. Köksüz medeniyetimi küçük bir çocuk heyecanıyla, hevesiyle emek emek inşa ettim de yetişkin akıllarıyla darmaduman ettiler.. Kızmıyorum, gönlüm kırgın yine de kızmıyorum. Onların aksine anlıyorum çünkü onları; sevgiyi koşullu öğrendikleri ailelerine, hep kıyaslandıkları içten içe kendilerini kıyasladıkları çevrelerine, yüzeysel ilişkiler kurup sevilmeyi öğrenemedikleri insanlara karşı hissettikleri güvensizlikleri, öfkeyi, kibri onlara yansıtmazlar çünkü. Aksine sevmeye hazır, kalbini açma cesareti gösterenlere yansıtırlar. Çünkü onlar fark etmese bile içlerindeki o küskün, o sevilmemiş çocuk fark eder sevgiyi verenin değerli olduğunu. Ama o kadar tanıdık değildir ki sevilme hissi o yüzden o sevgiyi yıkmak, o sevgiyi güveni vereni kırmak hayatlarında tutmaktan daha kolaydır. Çünkü ya yüzleşmek zorundadırlar kendi gerçekleriyle ya da alıştıkları yüzeysel hayata kaçmak zorundadırlar.. Ben hep anladım da anlaşıldığımı da, korksa bile sahip çıkmaya değer olduğuna inanmak istedim..

Elimde harabe dolu bir krallık kaldı şimdi.. Hayatı, hayatın zorluklarını göğüsledim, sevdiklerimle hayatın arasına bile girmeye cesaret ettim de bu savaşta yalnız oluşumu, yalnız bırakılışımı göremedim.. Kendimle hayatın arasında bir köprü kurmuştum mabedim dediğim, aşkımın elinden tutup o köprüye çıkma cesareti göstermiştim de elimi tutanın orada kalma isteği olmadığını göremedim.. Yani bir hayale, büyülü bir aşk masalına inandım da, yaşamaya gelince uyandım, uyandırıldım sert gerçekler tarafından..

Ben; sevdiklerim için cesurca savaşabilen ben, sevdiğim için herkese her şeye hatta kimi zaman kendine bile meydan okuyabilen ben, hayatın karşısında sevince dimdik bir omurgayla durabilen ben şimdi kendimle hayat arasında yıkılmış o köprüye bakakalan bir ben haline nasıl geldim!

Tam olarak sıfır noktasındayım, hiçliğin tam ortasındayım.. Eğitimde, kariyerde, maddiyatta tam olarak bir hiçim.. Asıl inşa şimdi başlamalıyken, onca okuduğum araştırdığım şeylerin ışığında asıl sevgiyi kendime vererek gerçekten kalbimin layığı olan bir hayat inşa edebilecek güce, inanca, saf ve gerçek sevgiye sahip olan ben şimdi kendim için niye adım atamıyorum? Sevdiğini yücelten, onun sorunlarına hep başka pencerelerden bakabilen, çözümler kraliçesi ben.. Kendime bir meydan okuyorum.. O köprüyü yıkan yalancı aşka bir meydan okuyorum. Beni yaralarımdan bile isteye kanatanlara da bir meydan okuyorum. Yani zihin kıvrımlarıma, aklımla yarattığım dünyaya, kaygılarımın tetiklendiği her bir travmaya, bedenimde iz bırakmış her yaraya tek tek meydan okuyorum..

Hayatın hep başka bir yüzü olduğuna inandım, neşemle ışığımla ve kalbimle hep orada oldum, herkes için. Değdi demedim, değmedi demedim, hak etmiyor demedim, kibirle yaklaşmadım, yaralamadım, yarası olanı kanatmadım.. Şimdi bu yaşımda, bunca belirsizliğimin telaşımın arasında, inandığım her şeyi ilmek ilmek yıkanların anısıyla, hayatı yaşanır kılar sevimli rutinlerimi değersizleştirenlerin yaşattıklarıyla yıkılan bir illüzyon halinden gerçek olan bir ben olma haline.. Bir yol haritası olur umuduyla okuduysanız bu yazıyı maalesef en azından bu öyle bir yazı değil..

İnancı yıkılmış, elinde hiçbir şansı kalmamış, maddi ve manevi büyük bir bitişin eşinde olan birinin hikayesinin başladığı noktadasınız.. Çünkü bu yol ayrımın en sert olanı. Ve biliyorum ki bunu yaşayan tek kişi değilim.. Bundan 1 yıl sonraki halimi bilmiyorum. Ama eylül ve ekim aylarında kaydettiğim, henüz izlemeye cesaret bulamadığım bazı videolar var. Kendimi not bıraktığım, beni yerle bir edenleri ve etmeyi seçenleri ve bir daha sırf sevgiye olan inancımdan dolayı da kendimi yitirmemeyi bana hatırlatması için kayda aldığım.. O yüzden dilerim ki o videoların ışığında önümüzdeki yıl eylül ve ekim de tam tersi istikamette mutlu, huzurlu ve kalbindeki sevginin değerinin bilindiği hikayeleri yazan bir kadın olarak yeni videolar çekeyim.. Sevgi, sadakat, güven, şeffaflık, anlayış kelimelerinin yüzeysel bağlar kuranlarla, kolayca elimi bırakıp gitmeyi seçenlerle değil de derinden bağ kurmaya cesaret edenlerle ve kim olduğumu ortaya her koyuşumda buna hayranlık duyanlarla olmayı armağan ediyorum kendime bu meydan okumayla.. Çünkü hayat defalarca gösterdi ki; birincisi sevgi herkesi iyileştirmez, ikincisi benim kalbimin o masum çocuksu sevgisini herkes hak etmez ve en önemli gerçekliğini gördüklerimin illüzyonu seçmeyi istemelerine karşı dik durmak sadece beni yorar.. Beni anlayacak, sevgimin kıymetini bilecek, varlığım uyandırdığı neşeye ve ışığa hayranlıkla bakacak ve bundan gocunmadan gurur duyacak nice insanlar var inanıyorum.. Aile ve dost konusunda şanslıyım ki benim değerimi bilen, omurgamın sağlamlığıyla gurur duyanlar var hayatımda.. Şimdi sırada kendimi seçmek ve aşkıma layık olanın gerçekliğini yaşamak..

İşte en büyük meydan okuman bu kendime.. Her yaralıyı şifalandırmak için zaman kaybetmemek, her sevilmemiş olanı sevmeye çalışarak kendimden çalmamak, sadakati seçemeyene gerçeği anlatarak sesimi yormamak, benim varlığım ve verdiğim güvenle huzur bulamayana kendimi anlatmaya çabalamamak, ve en önemlisi sevgimle emek verdiğim için yitip gitmesin kaybetmeyelim güzel olacak ve olmuş olan anları bağları çırpınışında bulunmamak.. Çünkü ben savaş meydanından kaçmam, ben karşıma çıkan zorluklardan da gocunmam. Asıl yorulduğum, yıllarımın neşemin enerjimin yitip gitmesine sebep buydu. Onlar mutlu olurken ben yaralarımı iyileştirmek zorundaydım. Sonrasında gelense yarası var demeden kanatmayı seçendi.. Şimdi onları seçimleriyle bırakmak zamanı.. Çünkü köre gökkuşağını anlatmaya çalışmak, o gökkuşağını nasıl emek emek gözyaşlarımla inşa ettiğimi anlatmaya sadece çırpınmakmış…

Sevgili kendim; köksüz medeniyetini talan edip yıktılar.. Bu ana kadarsa beklemeyi seçtin.. Şimdi sırada meydan okumanın en zor olduğu rakip var karşında, kendin.. Geçmişin hikayeleri, geleceğin hayalleri arasında kalırsan eğer bir şeyi hatırla; sen ne dününden ibaretsin, ne de geleceğinden sorumlusun.. Sen bugünün, sen gerçek olan kıymetini bilensin.. Hepimiz bataklıkta yaşıyoruz, bazılarımız yıldızlara bakıyor. Sen o yıldızları emek emek gökyüzüne taşıyansın, herkese ışık olsun diye.. Şimdiyse o yıldızlar ışık olsun yoluna..

..SEVGİLERİMLE..

Yorumlar

Yorum bırakın