..BEN ANNEM/BABAM DEĞİLİM..

”Vincit qui se vincit..”

Onca yıldır kendimle kavgam hiç bitmedi.. Ara verdiğim olurdu kendimle savaşımda, kendimi anladığım da olurdu, hatta herkese bol keseden sunduğum sevgi ve şefkati kendime sunmayı öğrendiğim zamanlarım da olurdu.. Hele şu son 4 yılım tamamen iç dünyamı, DNA’mı, yaralarımı ve travmalarımı ifşalamaya, ifşaladıktan sonrada elimden geldiğince şifalandırmaya çalışmışım zamanımı, enerjimi neredeyse tamamen buna harcamış biri olarak yaşamışım.. Hayatta bu konuda yanımda olacak olanı, kalbime iyi gelecek olanı değil de birbirinin aynı iki insanı çıkardı yoluma, aynalama yapmak içinmiş meğer. Ben avukatın sevgimi ve ona verdiğim değerimin, sunduğum özgüvenin kıymetini anlar sanıyorken yanıldığımı geçte olsa öğrenmiştim. Son gelen mühendis ise; kendime ne istediğimi sorduğum, hayatı ilk kez bu denli akışa bırakmaya başladığım yerden bulunca, kalbime denk sanışımın bedelini ise çocuk kalbimin en derin yerinden kırılarak ödedim..

Anlattıkça şifa olur dediğim gönül yaram için seri halinde yazı bile yazdım. Yine de ne geçti ne dindi.. Eylül ayında ara ara kendimle savaşımı kesin bir netlikle bitirdiğimi belirten kendime manifestolar yazsam dahi o kılıç, o zırh öyle işlemiş ki tenime her seferinde daha çok yapıştı sanki üzerime.. Kahraman bir devrimci olurum diye yaşadığım hayatımı korkak bir burjuvaya dönüşürken buldum aslında.. Hayata meydan okuyan, her yenilgiden bir zafer çıkaran bir ben vardı. Yıllar içinde nasıl bir yıpranmışlık, nasıl bir yenilgi silsilesi yaşadıysam yavaş yavaş sinmişim içime.. İçe dönmek derler ya, bir dönmüşüm içime bir daha da hayata dönememişim sanki yüzümü..

İrdeledikçe irdeledim içimi, deştikçe deştim her yaramı, ben deştikçe hayat daha da derine kesik attı sanki.. Hayattan alacaklıyım derken borçlu çıkmış gibiydim.. Şimdimde, bugünümde nefes alırken boğuluyorum sanki.. İşte, aşka, hayatta hezimete uğramışım da altından kalkacak ne isteğim var ne takatim..

İşte bunlar hep yaşadıklarımı hem yazarak hem de konuşarak önce kendime sonra hayata karşı sürekli sürekli anlattığım hikayeler haline böyle dönüştü.. Öyle tanıdıktı ki terk edilmek, yalanlara maruz bırakılmak, yalnız hissettirilmek, tek başıma hiç gelmeyeceğini bildiğim birini saatlerce bir bankta, bazense bir koltukta hareketsizce beklemek. Benim tanıdığım bu hikayeye hayatta tanıklık etti benimle.. Her hücreme zamanla, yaşanmışlıkla işledi bu hikaye.. Her seferinde kendini yeniden başlatabilmek içinse bana en bildiğim yerden tekme vurarak, tokat atarak bitiriyordu hikayeyi..

Biri geliyor, ben tüm sevgimle kucaklıyorum, tüm şefkatimi boca ediyorum onun üstüne, sadakat konusunda net sınırlar çiziyorum, bak diyorum her ne olursa olsun bana gerçeği söyle, sonra sorunlar baş gösteriyor ama ailevi ama çevresel hemen kalkanlarımı kaldırıyorum, alıyorum savaş gardımı, dolaşmaya başlıyorum aşık olduğum adamın sınırlarında, çünkü test etmeli diyorum. İçimde hiç bilmediğim bir kaynaktan yükseliyor o fısıltı, bakalım o da seni terk edecek mi yoksa aşkın için kalacak mı, en nihayetinde ben kazanıyorum.. Ne zafer ama; terk edilmekle, yara almakla ve sonunda yalnız kalmakla dolu bir zafer, sanki daha önceki hikayeler bu sonlarla dolu değilmiş gibi.. Çünkü terk edileceğime, aşkımın karşılığını alamayacağıma, karşımdakinin sadakat konusunda benim kadar yüce ve net sınırları olamayacağına inanıyorum tanıdık bir hikayeden.. Nitekim de karşımdaki kişi pes ediyor, ne beni anlayabiliyor, ne de ortada emek vermeye değer bir sevgi görüyor.. Her bir ilişki sonrası ben yıkılıyorum, onlar mutlu devam ediyor, hayatta bana onların mutluluğunun ya fotoğrafını ya da bizzat sokağımda el ele oluşunu gösteriyor, ve kendime yıllarca anlattığım nihai hikaye orada bitiyor. Ben o hikayeden kederi, acıyı, yalnızlığı, terk edilmiş olmayı, verdiğim sevginin karşılığı olmayışını, hiç sevilmediğimi ve benim neşemi enerjimi çalarak bana bir kırıntı halinde bile verilmeyen şeylerin başkalarına nasıl da bol keseden verildiğini izlemeye başlıyorum.. Yıllar içinde küçük değişim dönüşümler yaşasam da en temelde yatan yarayı, en derinlere kazınmış inancımı hiç dokunmadan büyütmüşüm içimde.. Ta ki aşık olana kadar..

Yıllar içinde elbette belirli sorgulamalar, dönüşümler, bakış açısında değişimler yaşasam da içten içe dünyaya karşı savunmasız kalan küçük kız çocuğunun asıl derinlerinde gizli kalmış korkularla yüzleştiren bir aşktı bu.. Neden diyordum neden, neden anlayamadı beni? Nasıl göremedi sevgimin değerini? Ben kendimi yıllar içinde yüzeysel ilişkilerden uzak tutmuş, kalbimi herkesten sakınarak iyileştirmiştim oysa, çok sorgulamıştım kendimi, hatta kendi içimde yaşadığım zaman yüzünden hayat akıp gitmiş ben 30 yaşıma gelmişim pencereden izler olmuşum hayatı. Benim bu savaşımı bilen bir adam nasıl olur da göremezdi kalbimin yorgunluğunu, yaralarını ve zar zor iyileşmiş olmasını..

Kavgalar, yanlış anlamalar, bıkkınlıklar, sonrası meydan okumalar, en güçlü benim diyen ego-kibir savaşları.. Sevmeyi güçlükle öğrenmiş iki çocuk hayata karşı kahkahalarla oyunlar oynamak, yeni oyunlar keşfetmek yerine birbirinin canını çıkarırcasına kavgaya tutuşmuştu resmen.. Ve sonrası malum o başka parka gitmeyi, o parktaki yeni çocuklarla oynamayı, mutlu olmayı seçti. Ben ise kaldım parkta bir başıma, salıncağa oturup gözümde dinmeyen yaşlarla ne oyun oynayabildim, ne parka gelenleri gördü gözüm ne de o parktan kalkıp gidebildim..

Çünkü kendime anlattığım bir başka hikayede buydu; ne zaman mutluyum diyecek olsam heveslerim kursağım da kalır zaten, benim için çabalayan kimse olmadı zaten, hep beni kırdılar gidip benden sakındıklarını başkalarına sundular, istediğim kadar gülerek başlayayım hayat beni hep kanatır zaten.. Ben kadar kendini köşeye sıkıştırıp cehennemin ateşine kendi iradesiyle yürüyen biri daha var mıdır acaba? Ben kadar kendini delik deşik ederek bilmeden hayattan kendini alıkoyan var mıdır acaba? Ben kadar hayatın sahneye davet ettiği, bir yanlış adım ya da bir çelme yüzünden anında sahneden kaçan var mıdır acaba?

Kendime ne mitler sundum, ne efsaneler anlattım, ne savaşlar verdim zaferler kazandım da hiçbiri kendimi yerle bir eden hikayem kadar güçlü olmadı.. Kendimi defalarca kaldırdım yerden de hiçbir zaferim yere düşmem kadar güç vermedi bana.. Nice insanların kalbine sevgi tohumu ekmeyi başardım da kendi kalbimi sevgimden mahrum edişimi yenemedim bir türlü.. Nice güzel aşk yaşadım da hiçbir yaşatılan aşk bende beni terk edenin yarattığı keder kadar iz bırakmayı başaramadı.. Çünkü kederle bitmeli, heyecanla yenisi başlamalı, başlayan hayaller kurdurmalı, sonra o hayalleri kursağımda bırakacak kadar sevgisiz olmalı, olmalı ki beni yapayalnız bırakıp içimdeki kırılgan kız çocuğu tanıdığı hikayelere geri dönmeli, keder ve ıstırap dolu cehenneminde evine saklanmalı, sonrası malum yana yana kül olana kadar yanmalı, ateş bile yakmaktan utanmaya başladığı an da bir küçük adımla hayata merhaba fısıltısıyla yaklaşmalı..

Sonra malum, ben bu cenneti inşa etmek için kendi cehennemimden geçtim temalı hikayeler yazmalı.. Çünkü hep derin anlamlar aranmalı, koca koca manaları olan hikayeler yaşanmalı, hep yanmalı neredeyse hiç sönmemeli, hep savaşmalı, hep koşmalı.. İş yaşamaya gelince korkmalı, sevgi konusunda benden farklı bir dil görünce kaygılanmalı, hemen onu hizaya getirmeli ki beni daha bir gerçek sevsin.. Yahu sevsin, sevsin de sanki biraz buna izin mi vermelisin ha benim güzel kızım..

Travmalarla, yaralarla öyle içli dışlı oldum ki bu işin okulunu okuyanlar ben kadar mesai yapmamıştır. Hep bir anlama çırpınışları içindeydim, her şeyi analiz etme çırpınışı.. Çünkü bilmeliydim, çünkü belirsizlik korkunçtu, zarar veriyordu, yaralıyordu.. Sevsin, sevmesin, yapsın, yapmasın ama bana yeter ki dürüst ve şeffaf olsun. Ben yeter ki gerçeği bileyim.. Çünkü içimdeki çocuk karanlıklara maruz kaldığı şeylerden, mutluyum diye adım attığı yerin kuytu köşelerinden öyle zarar görmüştü ki, attığı adım nereye çıkıyor orada kim var, o niye var bilmek istiyordu.. İşte masal dinleyerek uyumayı seven o küçük kız çocuğu yıllar içinde bu korku dolu hikayelere maruz kalmış.. Ne uykusunu tam uyuyabilmiş, ne yediklerinden tat alabilmiş.. Anlardaki heyecanlar, kısa kısa mutluluklar, birkaç tatlı sözle dünyayı kucaklama heveslerine tutunmuş durmuş..

Oysa hayat iki nefes arasında bir yerde hem herkesi sarıp sarmalayan, hem de kimsenin dünyasına dahil olmayan bir uzantıda yıllar içinde kendi bildiği düzende, kendi kurduğu dengede akmaya devam ediyor.. Ne yağan yağmurun, ne batan güneşin, ne de dönen dünyanın senin hikayene ihtiyacı var.. Oysa ben bu kanatan hikayeleri, kanatarak şifa bulduğum her yaramı dünyaya anlatmış durmuşum. Ben anlattıkça dünya öğürmüş, ben öğürmüşüm de yine de durmadan devam etmişim ben anlatmaya, dünya da dönmeye..

Şimdi daha da net görüyorum öğürdüm, midemi bulandıran hikayenin benim gerçekliğimi nasıl da gölgede bıraktığını.. Oysa çokta güzel sevilmişim, çokta değer görmüşüm, hiç gitmediğim yerlerde bile hikayeler edinecek bağlar inşa etmişim.. Bense kendi sokağımda bir kökü çürümüş bir cılız fidanı yaşlarımla yeniden yeşertme umuduna tutunmuşum. O cılız fidanı toprağa ekerken verdiğim savaşın değer kazanması için daha da savaşmışım, savaşmakla yetinmemiş hep anlatmışım.. Fidanımda fidanım diye.. Oysa kainat rengarenk fidanlar, yemyeşil ormanlar, bana yüzmeyi öğretecek okyanuslarla dolu..

Kalbimin en kıymetli aşkı, biricik dostlarım, sevgili ailem, beni her seferinde aynı heyecan ve kuyruk sallamasıyla karşılayan canım köpeklerim.. Sevginize minnettarım.. Bugüne kadar olmayı seçtiğim, kadınla gerçekliğimde olan kadın arasında bir köprüde sarkaç üzerindeydim. Bir tarafta, olduğum gerçekliğin ortaya çıkardığı aşk ve ışık saçan neşesi, diğer yanda dünyaya karşı diş bileyen kaygılı küçük bir kız çocuğu.. İkisine de hikayenizde yer açtığınız için teşekkür ederim..

Ben annem, babam değilim. Ben geçmişim değilim. Ben kaygılarım değilim. Ben zihnimin kıvrımlarımda beni yaralayan geçmişte yaşatılanların korkusunu uyandıran düşüncelerim değilim.. Bana ayna olan herkese teşekkür ederim. Benim hikayem de sevmeyi ya da kırmayı seçerek, benim hikayemde kalmayı ya da gitmeyi seçerek her iki durumda da bilmeden belki istemeden bana tuttuğunuz aynada yıllar sonra ilk kez kendimi görme cesareti gösterdim.. O yüzden en çokta kendime, benimle birlikte sevmekten hiç vazgeçmeyen içimdeki küçük kız çocuğuna teşekkür ederim..

..SEVGİLERİMLE..

Yorumlar

Yorum bırakın