
Neden kıymet verilmez sadakati seçen, kalbiyle seven, ruhuyla sarıp sarmalayan insan? Neden hep günün sonunda alkış alan şeyler kağıt parçalarından, statüden ibarettir?
Bu ve bunun gibi nice soruların yağmur gibi yüreğime yağdığı, günün sonunda da iyi ama onlar akıp giden hayatı yaşarken ben kendime bir koltukta duvarı izlemeyi mi hak görmüşüm demelerin aklımı yorduğu uzun bir yolculuktan ibaretti 2025 yılı.. Derin sorgulamalarının yanı sıra derin yüzleşmelerin de olduğu bir olma hali, oldurma hali içerisine giriş..
Ve sonunda kiminin aydınlanma, kiminin idrak dediği benimse zihin kıvrımlarımın dehlizine yolculuk dediğim o içsel hesaplaşma anında bir gerçeğimi daha fark ettim. Bir gerçekliğimi daha kuyruğundan yakaladım, onu derinden çıkarabilmek içinse bir direnme haliyle savaştım.. Meğer ne suç varmış, ne suçlu varmış.. İyi ama insan bu dönemde sevginin, sadakatinin eminliğini sunan birini nasıl bile isteye kaybeder, insan onu anlayanı anlamaya çabalayanı onun için emek vereni nasıl kolayca gözden çıkarır gibi debelenişlerimin tek ve gerçek cevabıyla baş başa kaldım.. Sen verdiklerinin kıymetini bilmezsen, sen kıymetli olanı çırpınarak ortaya saçarsan ne çırpınışların bir kıymet görür ne de ortaya saçtıklarının değeri anlaşılır.. Kabulü en zor karanlık buydu benim için..
Depresyon sürecim ve sonrasında deneyimlediğim her halim, yaşamıma etki eder her insan ve olay sonucunda içime dönmeyi huy edinmişim. Sanki ben bana sorgulamalarla döndükçe, ben o sorgulamaları yaptıkça dünya tevazuyla karşılayacakmış beni, bu kız kalbinin sevgisini sunuyor daha da kıymet vermeliyim diyecekmiş sanmışım.. Ben bu sanma haliyle bir koltukta duvarları izlerken kendime terapi uygulamakla meşgulken, dibimdeki pencereden hayat akıp gitmiş.. Ne doğan güneş ne de dönen dünya benim iyileşmemi beklememiş.. Ben nedenler, nasıllar arası bir yolda cevaplar ararken hayat fısıltılar eşliğinde akmış.. Sevgililer evlenmiş, dostlar kariyer inşa etmiş, yabancılar eğitimler almış kısaca o pencerenin dışında olanlar bir yere varmış ya da varmak için hep yol almış.. Bense hayatımın tiktaklarını durdurmuşum aklımın zamanına esir olmuşum..
Bugün yıllar sonra ilk kez okuduğum okuluma gittim, havasını soludum dersinde hayranlıkla dinlediğim birkaç hocamla sohbet ettim.. Sonrasında en sevdiğim termosumdan kahvemi yudumlamak için okulun bahçesine oturdum.. Müzik yok, ses yok, etrafta kimse yok. Öyle bir kendimle kalma halindeyken üzerime koşan bir mağlubiyet ordusu edasıyla düşünceler birinin üzerine basarak hücum etti.. Bedenim ve zihnim kendi kara kutularında kaydettikleri, yıllarca gizli tuttukları her şeyi bir anda gözlerimden ve ciğerlerimden dışarı fışkırttı sanki.. Kimdim ben, kim olmak isteyendim, kim oldum, bu nasıl oldu, ne yapıyorum, neden yapmıyorum, neleri seçmek için nelerden vazgeçmişim, hayat fırsat sunduğunda ben niye seçmek yerine yanından geçmeyi seçmişim, ne istiyorum, ne istemiyorum, neden istiyorum, nasıl yapacağım ve daha bir sürü şey..
İşte o geçmişin kayıtlarıyla geleceğin kaygıları arasında kaybolurken ben, omzumda bir el uyan diyen bir ses.. Uyanmak.. Dalıp gittiğim zihin kıvrımlarımda, öfkeyle valsa kalkmış bir ben olduğunu anlamamı sağlayan bir an. Şimdi bana bu yazıyı yazdıran, bu yazıyı yazdırmadan hemen önce nefesimi kesen atak halimi sakinleştiren bir gerçeklik anı.. Zihin geçmişin kayıtlarıyla dolu, bizi hayatta tutmak için o kayıtlarla sürekli konuşan bir geveze papağan aslında. Bildiği her şey dünün eseri, yarından bihaber, ki yarın değil onun için önemli olan bugün hayatta kalman sadece.. Bilinçse bir olma hali dünün korkularından ya da yarının kaygılarından azade bir var olma hali.. İşte ben bugün zihnimin bilincimle, gerçekliğimin inşa ettiğim kimliğimle arafında bir yerde yeniden nefes almayı öğreniyorum..
Bir inci gibi emek emek bulduğum ve ilmek ilmek şifalandırdığım yaralarımı, sadakatle ve güvenle temelini oluşturduğum sevgimi, kıymet verdiğim herkes için canla başla çabalayan özümü ve beni ben yapan kırılganlığımı bugün ilk kez nedensiz ve nasılsız görebildim.. Kaybetmeyi kolayca göze alıp, çabalarımı bir çırpıda yok sayanlara olan kırgınlığımın nedenini de bir o kadar net görebildim.. Beni ben yapan, emek emek büyüttüğüm ve ortaya cesurca sunduğum kalbimin bu denli kolay kırılması meğer onu değersiz kılacak olanlara ellerimle sunmam ve sunduklarımla kendimi tanımlaya çalışmamış bütün mesele.. Kendimi değil onları değerli kılmam ve o değere sahip çıkarlar inancıyla kendimi kandırmam, onlar telaşla terk ederken bu kırılgan sevgi imparatorluğunu benimse onlardan kalan boşluğa hüzünlü bir çocuk gibi bakakalmammış asıl mesele..
Sevgi benim hakikatim.. Sadakat ve güven o hakikatimin temelini oluşturan toprak.. Ben köksüz medeniyetimi bunlarla inşa ederken tahtına kendimi koymayarak geçirmişim dünümü. Dünümde ektiğim her tohum için sabırla baharı beklerken Eylül ayazı vurmuş bütün tohumu da bahara çiçekli bahçe bekleyen ben kuru toprakla bir çöl içinde yaşamış durmuşum.. İşte bu kendime yaptığım en büyük zalimlikmiş aslında.. Sonrası malum kırgınlıkları onarmak, yeniden tohumlar ekmeye çalışmak, açılan yaraları iyileştirmek vs. vs. .. İşte o koltuğa gömülü kalınacak günlerin seçimini böyle böyle yapmışım.. Arada kafamı kaldırmış, hayata karışmış, dünyaya iyi şeyler katmış, hayvanların başını okşamış, çocuklar için gönüllü çalışmalar yapmış, hayatının ekmeğini kazanmak için saatlerce ayakta çalışmış olsam da o her durumda hayata karışabilen kadından geriye bir enkaz kalana kadar kendimi bilmeyi, bulmayı öğrenmekte zorlanmışım..
Belli ki bir süre daha yarının telaşı kaygıları, dünün korkuları ve ezberleri kahve içmelerime eşlik edecekler. Yazılarımda mahzenim olacaklar.. Ama bugün bir şeyi daha görmemi sağladıkları için en çokta dünkü kendime teşekkür ediyorum.. Eğer dünümde bu savaşları vermeseydim, eğer dünümde bu kadar kaybolmasaydım bugümde sevginin, sadakatin, derin bağların, emek verilen her işin ve ilişkinin ne denli kıymetli olduğunu öğrenmezdim. Onlar gibi olur, kırıp dökerek kendimi düşünür, sadece kendi karnımı doyurur, kendi ismimi parlatırdım ve günün sonunda içimi huzur eden gerçeklere sırt dönecek kadar kendimden bihaber sıradan başarıları alkışlayanlardan onay bekleyenlerden biri olur çıkardım.. Bugün o kağıt parçaları, ismimin önünde beliren bir sıfat yok belki lakin en önemli şeye sahibim artık, kendime.. Gerçekliğime.. Yarın kim olacağımı bilmiyorum, ama kesinlikle artık kim olmayacağımı biliyorum..
Canlılığı öldüren, sevgiyi değersiz kılan, emek vereni yok sayan, bir çocuk masumiyetiyle parlayan gözleri görmezden gelen, dünyanın karanlığına rağmen ışık olmayı seçenleri göz ardı eden biri olmayacağım.. Kırıldım evet ama sırf beni kırdılar diyerek keskinleştirek kanatanlardan olmayacağım.. İhaneti gördüm evet ama sırf yalanı seçtiler diyerek öfkeyle ayağa kalkıp kandıranlardan da olmayacağım.. Karanlıkta kaldım evet ama sırf ışığımı ve neşemi çaldıkları için başkalarının emek emek belki de zorluklara rağmen biri olma yollarında engelleri olmayacağım.. Kısaca kendi etrafında dönen dünyanın, sırf benim yörüngem kaydığı için merkezine yolculuk yapmaktan korkan biri olmayacağım..
Herkesin bir hikayesi var ve ben dünyanın alkış tuttuğu yüzeyselliklerin gözümü kamaştırmasına izin verip o hikayeleri duymazdan gelen, kalbini değil kibrini besleyenlerden olmayacağım..
Çünkü bugünüme kadar olan yolcuğumda gördüm ki hayat büyük resmi küçük detaylarla oluşturan muhteşem bir ressam.. Ve ben o resmin içindeki her güzelliği, o güzelliğe değer katan her hikayeyi dinlemek isteyenim.. Bugüne kadar birçok insana yuva olmuş kalbim bir harabe değil bir saraymış meğer.. Anladım ki o saray, köksüz medeniyetinin kadim imparatorluğunda yeni hikayelere yuva olmakla daha da ışıldayacak..
Hikayesinde yer edindiğim, hikayemde yer edinen ve yeni hikayelerde kavuşacağım herkese..
..SEVGİLERİMLE..

Yorum bırakın