..KENDİ ŞEYTANINI VALSA KALDIRMAK..

Ölüm her hikayeye kendi bildiği noktayı koyar..”

Bugün niyetim benim değil de benden öte olanların hikayelerini yazmaktı. Aslında bu yazıda hem ben hem benden olmayanların hikayeleri olacak olsa da biraz buruk bir hisle klavye başında olmak savrulmalara neden olabilir. Şimdiden küçük bir uyarı olsun bu..

Günlerce aklımın odalarını tek tek açan, açılan her odada tek tek incelemeye alınan olaylar hikayeler içerisindeydim.. Ta ki bugün aldığım, aldığımız bir habere kadar.. Ölüm. Bilincinde olduğumuz yine de sanki bize hiç uğramayacakmış gibi savurganca yaşadığımız, kendi içinde tuhaf bir ironi barındıran ve var olan tek gerçek.. Bir tek insanoğlunun farkına vardığı, bizi diğer tüm canlılardan belki de ayıran tek gerçek aynı zamanda..

Aynı zamanda saplanıp kalma hali de bize özgü sanırım.. Mesela av olmak üzere olan bir geyik savaş/kaç/don modunu açar hayatta kalmayı başarırsa bir titreme haliyle o biraz önceki savaşçı halindeki enerjisini atar ve doğa içerisinde salınmaya devam eder.. Durup düşünmez; vay efendim aslan beni niye kovaladı, aman efendim onca geyik arasında niye beni seçti, ya ben kimseye karışmadan otluyordum ne günahım vardı da ben av oldum diye.. Koşması gerekirse koşar, durması gerekirse durur, beslenmesi gerekirse beslenir, uyuması gerekirse uyur. Aslında otomatik pilota aldığımız alışkanlıklarımız sayesinde hayatın büyük bölümü biz de böyle yaşarız..

Araba kullanırken mesela, mesleğimizi icra ederken ya da, alışkanlıklarımız doğrultusunda davranışlar sergileriz. Bu aynı zamanda beynin enerji tasarrufunu sağlar. Yeni deneyimler, yeni başlangıçlar esnasındaysa tasarruftan çıkardığımız enerjiyle yaşama karışırız.. Tabi bir de hayatın olağan akışında gerçekleşen durumlar, o durumların etkisi, o etki halinin bizim iç dünyamıza temas ederek bulduğu yankılar.. Ben o yankıların kimi zaman darmaduman ettiklerinden olmuşum bazı yaşlarımda.. Sonrasında da bir geyiğin tam aksine sormuş durmuşum; neden, nasıl, niye, ne yaptım ki blah blah blah..

Düşüncelerimiz duygularımızı, duygularımız davranışlarımızı, davranışlarımız kaderimize dönüşür döngüsünü artık her yerde duyuyoruz. Bu döngüyü kırma yolları yöntemleri, dönüştürmek ve değiştirmek üzere de bir sürü bilgi yığınına maruz kaldığımız bir dönemdeyiz.. Bu hem iyi hem yorucu, peki gerçek olanla yanılsama olanı nasıl ayırt edeceğiz? Bir geyik misali olanı olduğu yerde bırakarak huzurla doğaya dönmeyi nasıl başarabiliriz?

Benim için bunun yolunun şeytanlarımdan geçtiğini anlamam biraz zaman, bir hayli savaşma gerektirse de anladım.. Zihnimin kök salmış düşünceleri, o düşüncelerin etkisindeki duygular, o duyguların dürtüsel bir şekilde ortaya çıkışıyla yaptığım seçimler.. Bugünkü ben dünkü bana, dünde kalan her yaşıma onlarca şey söylemek istese de anladım ki söylemek yapmanın yanında etkisi az olan bir durum.. Oysa yapmak dünü iyileştirmenin bile bir yolu olabiliyor kimi zaman..

Bir de biz bunları yaşarken, deneyimlerken bizimle olanlar, olmayı seçenler var. Bir de olmamayı seçenler, gidenler var.. Bugün üst üste aldığım haberlerin duygu durumuma etkisiyle yapabildiğim tek şey derin derin nefes almak oldu.. Sadece duyduklarımın değil, duygularım sonucu ortaya çıkan duygularımın, o duyguları besleyen geçmişin ortaya çıkması kaçınılmaz oldu elbette.. Şairin dediği gibi ”yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın, bu şehir arkadan gelecek senin..”

Peki ya bizim dışımızdakiler, hayatımızdakiler, onların oluş halleri, onların etki alanları?

Tüm anahtarın elimizde olması gerçeğiyle, her kapıdan geçmeye gerek olmaması ironisi arasında sıkışıp kalabiliyoruz bazen. O bazenler arasındayken insan ne elindeki anahtarları fark edebiliyor, ne karşısındaki kapıyı görebiliyor.. Aklın odaları hayatın sokaklarından daha büyükmüş gibi geliyor insana. Oysa hayat sana rağmen değil, senin için akıyor gerçeğini hatırlamak gerekiyor bazen de.. Aklın odalarına açılan kapının bekçisi olmuş şeytanın karşısında o kapıdan korkmadan geçmek gerekiyormuş.. Bense valsa daveti tercih ediyorum artık.. Hayatın senkronunu yakalamanın yolu içimdeki virtüözün kendini bulmasıyla aydınlanacak çünkü artık biliyorum..

Hayatımıza eşlik etmesini kalpten dileklerimizle, hayatımıza kendiliğinden eşlik edenler arasındaki perdeyi aralamak gerek. Neşeni, hüznünü, günün içerisinde olan kırgınlıkları, heyecanı duymayı bekleyenlerle anlatmayı istediklerimiz arasındaki perdeyi de aralamak gerek.. Yaşanılanlara ve izi kalanlara rağmen sadakatle ve sevgiyle yürümeyi seçen birinin bundan sonraki yolu yoluna eşlik edenlerin, yoluna eşlik etmek isteyenlerin varlığıyla dolup taşmalı. Ölüm varlığını bildiğimiz, kimi zamansa ensemizde nefesini hissettiğimiz bir gerçekken kendimize yaşadım diyebilmenin bir yolunu bulmak gerek..

Ve anladım ki kalbimin sevgisi dünyaya ışık tutacak kadar güçlü olsa bile o sevgiyle ışık bulması gerekenler sadece hayatımda olanlarmış.. Herkese yetemeye çalışmak, herkes için orada olmaya çalışmak, en derinlerde kaybetmekten korkmanın verdiği çırpınmayla sürekli emek vermek aslında bana değer verenlerden, beni değerli görenlerden, sevgimin kıymetini bilenlerden sakınmakmış ışığımı, neşemi, sevgimi, varlığımın huzurunu ve güvenini.. Aklımın şeytanı ruhumun özgürlüğünü zincire vurmuş ve aşk o şeytanı yüzeye çıkarmış. İşte haftalardır çözmeye çabaladığım o bilmecenin anahtarı artık elimde.. Puzzle’ın kayıp bir parçasını daha buldum sayesinde..

Şimdi kemanımın eşssiz sesini yıllardır saklı tuttuğum kutusundan çıkarma zamanı.. Önce kırılan kalbim, ardından aldığım haberin yıkıcı gerçekliği için usulca birkaç nota akmalı tellerinden.. Ardından şeytanımı valsa kaldırıp serbest bırakmak zamanı ruhumdaki virtüözü..

Yeni deneyimlere eski duygularla giremeyiz. Geçmişin düşünceleriyle bugünü inşa edemeyiz.. Bu basit gerçeklik anahtarın ilk anahtarlığı.. Oscar Wilde’ın dediği gibi; gerçek nadiren saftır, ama asla basit değildir.. Bugün yeniden derin bir nefes almak zamanı.. Yani artık eve dönmek zamanı, hem aklen hem kalben..

..SEVGİLERİMLE..

Yorumlar

Yorum bırakın