
Hayat, sen plan yaparken başına gelenlerdir derler.. Geldi.. Planlardan azade her planı yerle bir edercesine geldi..
Sene başından bugüne 11 ay tamamlandı.. Bu tamamlanma hali içerisine; heyecan, hevesler, hayaller, aşk, tatil, hayal kırıklığı, ayrılık, yolculuklar, vedalar, ölümler tek tek işledi.. Nasıl başladı, nasıl devam ediyor, kim bilir son ay içerisinde nelerle nokta koyacak?
Ne yazmalıyım, nasıl yazmalıyım mı bilmediğim bir yazının başında sadece oturuyorum.. Aşkın hayal kırıklığı bir yanda, hayatın gerçekleri diğer yanda. Bense tam ortasında urgandan salıncak yapmış sallanıyorum..
Onca yalpalama içerisinde beni en çok içeriye, kendi ruhumun dehlizine döndüren şu son 2 haftalık yolculuk halinde olmam oldu.. Tüm yıl boyunca yapmadığım yolculuğu bu iki haftada yaptım. Kaç kilometre yol yaptım toplamda inanın bilmiyorum. Kaç kere farklı şehirlere giriş çıkış yaptım sayısını da bilmiyorum. Saatlerce yol gitmek, sürekli farklı şehirlerde farklı duyguların temasına girmek kabaran okyanusumu birbirine karıştırdı..
Ve haftaların sonunda evime dönmek için son bir yolculuk bileti aldığımdaysa gelen haber beni daha da derinden etkiledi. Daha 5 aylıkken yoluma arkadaş olan sevgili köpeğim, hem kamp hem yol arkadaşım o da bu seneyle birlikte gitmeyi seçmiş.. Bir veda edemeden, göremeden.. Tam 10 gün içerisinde hem büyük bir hayranlık beslediğim büyükbabamı hem de biricik yol arkadaşımın birini kaybetmiş olmanın tuhaf hissiyatıysa bana kaldı..
Tüm bir seneye bakıyorum sallandığım salıncaktan.. Tatlı bir telefon görüşmesiyle çekirdek ailemle sarılarak aynı zamanda öyle sıcacık bir halle girmiştim yeni yıla. Yeni yaşıma da aynı çekirdek çevremle ve sıcak tebessümlerle girmiştim.. İlk kez hayaller, planlarla başlamadım. Hayat nereye akarsa onunla akmaya varım ben deme haliyle girmiştim.. Öyle de oldu.. Aşkın sarhoşluğun, dostlukların sevinci derken En sevdiğim ay Eylül ayı bu sefer büyülü bir sonbahar olarak geçecek tarihe demiştim.. Erken konuşmuşum. Hayatı hesaba katmamışım.. Heyecanla bildiğim hayal kamyonunun tekerlerine gerçekliğin çivileri battı.. Aşkın elini tuttuğum köprüyü hayal kırıklığı bombaladı.. Anlam kattığım her parça, olay, rutinler tek tek manasını aldı geriye koca bir boşluk kaldı.. Ve son olarak hayatın tek gerçekliği ölüm, yaşam sadece iki nefes arası bir yolculuk bunu hatırla, dercesine tüm cüretkarlığıyla masaya yumruğunu vurdu..
Gerçekler hayallerle, doğrular yanlışlarla, yıllar emek emek iyileştirdiğim her yaram zamandan bağımsız yaralarla, karanlık aydınlığımla birbirine girdi resmen.. Hepsi bir eleğin içine girdi bir anda, al ele eleyebilirsen dedi sanki.. Kimim ben, kimdim ben, neyi severim, neyi severdim, ne istiyorum, neyi isterdim, heyecanım ne, merakım tutkum ne, hepsi kocaman bir soru işaretinin arkasına saklandı.. Korkularım, kaygılarım, yaralarım, travmalarım, bedenimdeki yılların izleri, ruhumda yer edinmiş yılların dersleri, aklımın dehlizlerinde odaları oluşmuş yılların düşünceleri hep bir anda iç içe geçti..
Ben ki telaşın küçük prensesi, kaygıların ve krizlerin ana kraliçesi.. Şimdilerin hiçim, hiçmişim sıfatıyla bütünleşmiş yegane insanı.. Meğer en büyük hayal kırıklığını kendime yaşatmışım, en büyük derslerimi kendi savaşımda almışım, en büyük acıların tadını kendi dünyamda sofraya koymuşum.. Herkese yetmişim, yetişmişim de kendime hep geç kalmışım. Soframdan herkes tok kalkmışta bir kendimi aç bırakmışım.. Aynada herkesin en güzel halini yansıtmışım da kendi aynamda kaybolmuşum.. Kader kederle bir paralellik yakalamış, ben de o çizgiyi kusursuzca çizmişim düzeni bozmamak için.. Her zaman değil elbette, neşemle karşı koyduğum zamanlarda olmuş. Lakin o kadar hızlı elimden çalınmış ki bu neşeli olma hali, sanki hayat hop dedik bir dakika sen buna çokta alışma dercesine kendini hatırlatmış..
Şimdi o salıncaktan bir sağıma bakıyorum bir de soluma.. Bir geçmişe bakıyorum, bir de geleceğime.. Bir hayallerime bakıyorum, bir de gerçekte yaşadığım hayatın tam gözünün içine.. Peki sevgili evimizin, biricik yazarı ne görüyorsun derseniz hemen cevaplayayım, kocaman bir boşluk.. Sorgulayan, hep bir cevap arayan, probleminde çözümünde kendisi olan bir ben inşa etmiştim. Yıkıldı.. Neşesiyle ışık saçan, baharı da yarayı da ışık hızıyla hayatına çeken, kimi zaman şifanın kimi zaman yaranın kendisi olan bir ben vardı. Yıkıldı.. İtibarını mirasla değil kendi emeğiyle inşa eden, hayatını tek başına kazanmış, her şeyin üstesinden bir şekilde gelmeyi başarmış, ya bir yol bulmuş ya da bir yol açmış bir ben yaratmıştım. Yıkıldı.. Kimsem, kim olduysam, kimi inşa ettiysem oydum.. Yıkıldı..
Büyükbabam hayatını kendi inşa etmiş, çektiği ağrıya rağmen ölüme bile takım elbiseyle gitmiş, ölümünde de sonrasında dimdik durmuş birisi. Çocukken dinlediğim hayat hikayelerinin yanında, bambaşka insanlardan duyduğum hikayelerin aydınlattığı bir hayranlık silsilesi oluştu içimde.. Nasıl dedim ya nasıl bir insan her yaşını dimdik yaşar, ölüme bile dimdik gider.. Ardından aynaya baktığımda gördüğüm suret bende bana karşı bir hayal kırıklığı doğurdu.. Hayran olduğum birinin kanını taşırken kendime biçtiğim kıyafet meğer ne renkleriyle ne de kumaşıyla oturmuyormuş üstüme..
Aynanın karşısında, bir hışımla yaka paça çıkarmaya başladım her kumaşı üzerimden.. Katman katman soydum kendimi.. Çıkardığım her parçada birçok hikaye, bir dolu yaşanmışlık, bir ton duygu, birçok düşünce sirayet etmiş sanki tenime. Tenimden ruhuma, ruhumdan kaderime.. Ağlayarak, öfkeyle çıkardıkça altından daha da eskilerden kalma kıyafetler öylesine yapışmış ki tenime yorulsam da, kanasam da durmadım. Duramazdım..
Eni sonu çıplak kalan bir ben vardı ayna karşısında.. Tüm ruhum karşımdaydı sanki.. Dünün hikayeleri gidince kim kalırdı ki geriye.. Benden bana ne kalmıştı şimdi? Beni yapan neydi? Şimdi beni ben yapacak olan ne?
Müdahale etmeden, içine dalmadan, kendimi boğmadan o halde bıraktım kendimi. İlk kez bırakabildim sanırım.. Ardından canım yol arkadaşımın, biricik köpeğimin son nefesini verişinin, kendini yaşanmışlıklarla ve yaşanamayanlarla birlikte 2025’te bırakmayı seçişinin haberini duymak.. İşte bu cümle hala devamını tamamlayamayacağım bir cümle..
Kalanların devam ettiği, gidenlerin başka yolculukları seçtiği, benimse arafında bir salıncak kurup kaldığım bir an içerisinde nefes almaya çalıştım sadece.. Hayat konuşur demelerim, gayretlerim, anlam arayışlarım, anlam yüklediklerim, anlamını yitirmiş olanlar öylece karıştı hayata..
Hani derler ya ”sen üzgünsün diye hayat durup sana yol vermeyecek” diye.. Yol vermediği gibi de aldırış etmeden devam edişini izledim günlerce.. Şikayet etmeden, dilekler dilemeden, isyana varmadan, anlamaya çalışmadan.. Hayat sana rağmen ya da seninle birlikte, akıyor.. Hayat sadece akıyor.. Ne güneş sen üzgünsün diyor, ne yağmur sen mutsuzsun diyor, ne günler senin yaşına bakıyor, ne de mevsimler senin duygularını önemsiyor.. Sense kendi dünyada ister alacaklı ol, ister verecekli ol, ister yetişememiş geç kalmış ol, ister tam zamanında varmış ol, istersen kucakla, istersen küs ve otur bir köşede.. Kim olduğunu seçtiğin haline uygun bir renkle gördüğün dünya var olsa da, senin gördüğünün dışında da renklerle devam ediyor..
Şimdi size bahar mı kış mı, bilmiyorum. Banaysa bir gün dört mevsim.. Şimdi size hayat sarı mı, bilmiyorum. Banaysa birbirine karışmış bir renk paleti.. Şimdi size gece mi gündüz mü bilmiyorum, banaysa gün batıyor mu doğuyor mu bilmediğim bir ağarma hali.. Öyleyse ayaklarımı sarkıttığım salıncaktan soruyorum, şimdi hayat size bir veda mektubu mu yoksa bir temiz sayfa mı başlangıçlar içim.. Çünkü bana hangisi, bilmiyorum..
..SEVGİLERİMLE..

Yorum bırakın