
Bir şeyin her şeyini, her şeyin bir şeyini bilin derler.. Bir konuda uzman olmakla her konu hakkında yeterince bilgi edinmek çağımızın ihtiyacı aslında.. Hız ve tüketim çağı, her anlamda.. İlişkilerde, işlerde, kariyerde.. Herkesin, her şeyin bir yenisi bir yedeği varmışçasına tükete tükete gidiyoruz bir yöne doğru.. Peki bizi biz yapan ne? Seçimlerimiz, alışkanlıklarımız, tutkularımız, arzularımız, çabalarımız, emeklerimiz, vazgeçtiklerimiz, kaybettiklerimiz ya da kazandıklarımız, DNA’mız, çevremiz, öğrendiklerimiz.. Listeye etki eden birçok faktör var aslında.. Bilim davranışlarımız, alışkanlıklarımız, beyin kimyamız hakkında özellikle son dönemlerde etkin bir çalışma alanına sahip.. Peki bunca bilgi içerisinde hala nasıl oluyor da mana kayıpları, kaygı bozuklukları, ilişkilerde çatışmalar halinde olabiliyoruz? Yani kısaca bu konulara erişim kolaylığımız varken, hatta benim kadar aşırıya kaçıp bilme zehirlenmesi yaşayanlardansanız, nasıl oluyor da birçok konuyu hala yoluna koymakta zorlanıyor insan?
Bilimi, araştırmaları bir kenara koyalım. İhtiyacımız oldukça alırız.. Anadolu’da derler ki, balın bile fazlası zehirler.. Peki bu gerçeklik benim ne işime yarayacak gelin konuşalım..
Bilim öğrenmenin aşırılığının erteleme davranışının bir göstergesi olduğunu vurguluyor. Beynin en ilkel iki görevinden biri yapabilmek, en önemlisiyse bizi hayatta tutabilmek.. Kara kutusuna her şeyi incelikle kaydetmesinin sebebi de bu.. Sizin iyi ya da kötü olmanızla, bir şeyin size iyi ya da kötü gelmesiyle ilgilenmeksizin sizin alışılagelmiş duygu, düşünce ve davranış kalıpları içerisinde hangileriyle hayatta kaldığınıza bakar ve yaşam örüntüsünü onun üzerine kurmamız konusunda edindiği verilerle bir döngü inşa eder.. Yani kısaca alışkanlıklarımız otomatik pilota dönüşür ve hayatımızda zamanın, enerjinin tasarrufunu sağlar aslında.. Bu gerçek şimdilik burada kalsın, gelin bilme aşkının yapamama haline nasıl dönüştüğüne bakalım..
Merak benim anavatanımın lisanıymış, bunu lise çağlarımda anlamıştım. Bir şeye merakım varsa, hevesim varsa önümde ki yol uzun gelmezdi, aşılacak dağlar keyifli bir macera hissi verirdi bana. Di’li geçmiş zaman konuşmalarımızın daha fragmanı bu örnekler.. Yapabilmek ve yaparken öğrenmek hayatımın ikinci lisansıymış.. Beni durduran, yapabilmekten alıkoyan ilk zaman dilimini depresyonla yüzleştiğim zaman yaşamıştım. Neydi, niyeydi, nasıl geçerdi derken o sürecin aslında benzini bitmiş bir araçla yola devam etmek çırpınışı olduğunu geçen seneye kadar anlamamıştım.. İlla çözmek gerekirdi çünkü, mantığıma oturması gerekirdi kabul edebilmem için. Kontrol sağlayabilmeliydim üzerinde, sindirebilmem ve hayatımda yer verebilmem için.. Depresyonunsa bunlardan azade bir anlamı varmış, hem yaşayan için hem de literatür için.. Yani hem fizyolojik bir gerçek hem de zihinsel bir sarmal..
En zoru alışkanlıkları değiştirmek, en zoru kendini bilmek ve bulmak, en zoru kendin olabilmekmiş.. Hayatın akışı rutinleri etkiliyor, siz isteseniz de istemeseniz de kendiliğinden dönüşebiliyor. Peki bu alışkanlığın iyi hissettiren ve değişimini istemediğiniz kısımlarının hayatın karşısında ve yaşanılanların zorunluluğundan sıyırarak nasıl diri tutabiliriz? Diyelim ki uyanır uyanmaz ve uyumadan önce birbirinizi görme ve birbirinizle konuşma rutininiz var ve bu hiç kaybolmasın istiyorsunuz. Ama hayat devreye girdi ve araya kim bilir mesafe ya da saat farkı girdi diyelim, birinizin gecesi diğerinizin gündüzü, o zaman ne yapacaksınız? Aslında hayatın bir sınama şekli gibi duran bu akışı biraz dışarıdan bakabilmeyi başaranlar için bir oyun haline dönüşebilir.. Biri güne güzel bir günaydınla başlarken, diğeri huzurlu bir iyi geceler edinebilir.. Ya da keyifli kahve sohbetlerinizin olduğu bir mekan var ve arkadaşınızla o mekanı o kahvenin sohbeti için ikinci eviniz yaptınız, ama arkadaşınız ya da siz farklı bir şehre gittiniz o kahve sohbetini edememe haline isyan etmenin bir kazancı olmadığını fark edenler için yeni bir oyun alanı daha oluşabilir.. Gibi gibi uzayıp gidebilecek bir liste..
Hayat kimi zaman bize rağmen, kimi zamansa bizimle bir ahenk içinde akar hissi var mı sizde de, yoksa ikisinden birini yoldaş edinip yaşayanlardan mısınız? Benim için, hayata aşkla bakarken benimle roman havası oynayan bir hayat varken, kalbimi kırdığı zaman bana en sevmediğim müzik listesini açarak beni pistten zorla indiren bir hayat akışı var aslında.. Kimi zaman bana rağmen, kimi zaman benimle birlikte.. Kimi zaman beni dansa kaldıran, kimi zaman da acıtacağını bilerek ayağıma basıp beni sahneden indiren.. Ya da kim bilir ben o sahneden kaçmışımdır, emin değilim..
Eğer alışkanlıklarımıza dikkat etmezsek kaderimizi etkilerler. Oysa en güvenli alanımızı da alışkanlıklarımız inşa eder.. Peki nedir bu alışkanlıklar, nasıl ediniriz, neden ediniriz? Daha doğrusu hayatımızın otomatik pilotu olan bu konu bu denli önemliyken nasıl olur da farkına varmadığımız o küçücük faktörler bu denli büyük bir fırtınaya sebep olabilir? Ve en merak ettiğim şeyse, ben bu kadar derine dalmışken nasıl olur da hayatı kaçırmama sebep olacak bu döngüleri emek emek inşa etmiş olabilirim?
Mesela veda etmek konusunda hala zayıfım, öyle arkamı dönüp gidemem, gidemedim. Gidenleri izlediğim de oldu, gitmelerini fark etmeden devam ettiğimde. Lakin gürültüler çıkaran bir gidişim olmadı hiç. Ya da veda ederek gittiğim de olmadı.. Bu durum kendi alışkanlığını oluşturdu yıllar içinde mesela.. Ya da şu harekete geçmek konusu.. Okudum, yazdım, anladım, anlattım bu durum öyle bir hal aldı ki oturduğum koltuktan dünyaya yön çizebilecek, yol haritası çıkarabilecek bir sürü külliyat oluştu elimde. Peki bu ne işime yarıyor. Hiç..
Yapabilmenin, yola çıkabilmenin de yollarını aradım, araştırdım. Her bireye özel harita çizebilecek bir gemi kaptanıyım da kendime bir faydam olamadı, henüz.. Belki dedim son bir çırpınış aklımın karmaşasını kusarsam parmak uçlarımdan ertesi sabaha bir mucize olur, şıp diye geçerim harekete.. Bir mucize, ne ironik.. Bu sene olan onca şeyden sonra her şeyin bir anda olabilme ihtimalini yaşadım da güzel olan şeylerin ömrü maalesef ki bahardan daha kısa sürdü.. Yine de içimde nokta kadar bir yerin mucize umudunu taşıması hala bitmedi. O nokta o hücrede dursun, biz olanlara daha doğrusu olanların yarattığı olmayışlara bakalım..
Bir uyuşma halinin verdiği belirsizlik silsilesi içerisinde vedalaşıyorum Kasım ayıyla.. Geçen sene neydi, nelerdi, bu sene ne oldu.. Bu sene içiresinde dahi nelere adım atıldı, ne yollar yürünme niyetiyle açıldı, neler yaşandı neler.. Şimdi iş buradan kırgınlıklara yönelmekle devam etsin istiyor içim. Çünkü ben çok kırgınım ya, ben baya baya kırgınım ya.. Ama bu kırgınlıklar ne olanın önüne, ne ölenin önüne set çekmiyor.. Hayat akıyor, zaman geçiyor ve geriye eğer bir anlık nefes alma şansı buluyorsan bir cümle süzülüyor dudağından ”ey zaman bensiz geçme”..
Geçmiş; zaman, hayat, olaylar her biri bir süredir bana teğet geçerek, temas etmeden lakin enkazıma enkazını yıkarak geçmiş. Geçmeye de devam etmiş.. Devam ediyor da.. Kendime yeni bir alışkanlık edindim ben de, uyan ve plank duruşuna geç. Bu kadar.. Nisan ayında hayatıma limonlu su girmişti, tam 7 aydır her sabah güne limonlu suyla başlıyorum artık. Şimdilerdeyse neden yaptığımı, niye yaptığımı düşünmüyorum, sadece duruşa geçiyorum bir 10-15 saniye bile olsa öylece duruyorum. Bu da hayatıma bu ayın son haftası dahil oldu.. Baktım da bilmek beni artık zehirliyor, aklım bildikleriyle yola çıkmamı zorlaştırıyor, ben de yapabilmek konusuna dair bildiklerimi durarak yapabilmeyi öğreniyorum..
Hayatın içerisinde eğitimine, kariyerine, kendine odaklanmış herkesi tebrik ediyorum. Yapabilmeyi başaranları da.. Bir zamanlar hayatını yapabilmek üzerine yaşayan bir benden, sadece duran bir ben yaratmaya katkıda bulunmuş herkese de çok teşekkür ederim.. Ben var ya gelmişin geçmişin içinde olmuş, içinden çıkmış herkese ayrıca teşekkür ederim.. Benden şimdiki ben yaratmakta etkisi olan olaylara, insanlara da çok teşekkür ederim.. Tatlı bir gülümse ve sohbetle girdiğim bu yılın içinde son düzlüğe girdim. Bu Aralık ayı içinse geçen senelerimde yapmayı sevdiğim, yeni yıl filmlerini izleme rutinimi bu sene aşık olduğum adamla izleyerek girerim hayallerinin yerini sadece Aralık ayına girmek aldı mesela.. Yani sevdiğim alışkanlıklara aşk serpiştirmek isteyen bir benden geriye sadece bir ben kaldı. En çokta bunun için teşekkür ederim..
Yapabilirimlerimlerim, bilirimlerle ne zaman yer değiştirir inanın şu aralar ben de pek bilmiyorum.. Ve artık, en azından bir süre bilmeyi de istemiyorum.. Aklın yerini bilinç aldığında işler değişecek, biliyorum.. Bilincimin uykusu, aklımın yorgunluğuyla yer değiştirecek elbet.. Bilim her şeyi ortaya koysa da benim için, hayatın da yoluna koyması gerekenlerin olduğu bir süreç. Bazı şeylerin ağırlığı altından kalkabilmek dileğiyle, şimdilik..
..SEVGİLERİMLE..

Yorum bırakın