
Ve sonunda yağmurda yürüdüm.. Ha bir de hiç çalışmadan girdiğim sınavın sonucu bugün açıklanmış. Tabi bir de yağmurda ıslanmış olmanın verdiği romantizmin yetkisine dayanarak bu yılın ilk salep/tarçın keyfini yıl bitmeden tam da şuan deneyimliyorum..
Peki bu üç cümlelik giriş bir yazıya dönüşecek kadar neden önemli, gelin bugün biraz dertleşmenin ötesinde, saleplerimizi yudumlarken sohbet edelim..
Hayatımda manası olan her şey işgal edildi bu sene; köprü, sokaklar, köksüz medeniyetim derken tüm rutinlerim ve mana yüklediğim her şeyi bir aşk uğruna işgale açtım. İşte benim hakikatimin gerçeği aşk diyen bir koç kadını zaten tam da böyle yapardı.. Ya da en azından ben aşkı bu denli sadakatle, şeffaflıkla, açıklıkla ve korkusuzca yaşamayı seçen biriyim.. Sonucu hayal kırıklığı olsa bile, yaşamaya değerdi.. Yaşatmayı seçemeyene kırgınlıklar dolu yazılar yazarak kendi dünyamda affetmeyi seçtim.. Lakin ben bugün bir şeyi hatırladım, birini hatırladım, bir anı hatırladım.. En dibe gömülmüş, sesini yıllar geçtikçe kaybetmiş, onu koruduğumu sanarken en ulaşılmaz yere sakladığım o sesi, o ritmi, o beni hatırladım..
Kendi dünyamda sevdiğim her şeyi oyuna dönüştürebilen, küçük rutinlerle hayata anlam katmayı seven, yazarak yaşayan ki çoğu zaman yaşadıklarını cüretkarca yazan, kendine küçük mabetler bulup inziva için kimi zaman bir şarkılık kimi zamansa bir kahvelik o mabetlere çekilen bir kadının kaybolma ve aylar sonra yeniden kendine bir adım bile olsa yaklaşma hikayesine hoş geldiniz.. İlk kez bir yazımı salep eşliğinde yazıyorum, size göre sıradan benim içinse devrim niteliğinde bir hareket bu. Merak eden için sebebini birazdan sohbetimizde anlayacağınıza inanıyorum.. Zaten anlamak istemeyene de bu kelimeler genel manada yersiz ve gereksiz gelecektir..
Yağmurda yüzümü göğe kaldırdım, ellerimi koydum cebime, açtım müziği, ıslana ıslana yürüdüm park boyu.. Aklıma hücum eden düşünceler ve anılar, müziğin kendi ritmini bedenime yavaş yavaş akıtması, yağmurun aylar sonrasında ilk kez içime kadar işlemesi derken uzun zaman sonra ilk derin nefes alışımdı sanırım.. Düşündüm, düşündükçe yürüdüm, yürüdükçe ıslandım, ıslandıkça fark ettim.. Kendimi, kalbimi, ruhumu, dündeki beni, bugünkü beni, çok daha derinlerde kalan verilen bir sözü..
”Ölene kadar dans edeceğim..” Söz vermek, mühürlemektir anlaşmayı. Bense kendime verdiğim sözden kilometrelerce uzağa gitmişim. Kendimle arama binlerce ağaç mesafe girmiş meğer.. O özgürce dans eden, sesi gür çıkan, dans edercesine yaşayan, hayatla oyun oynamayı seven bir benden geriye arta kalanlara bakıyorum bakıyorum da göremiyorum aynada suretimi.. Dünse hissettiğim fısıltı düne kadar olan tüm gürültüye küçük bir es verdirmeyi başardı.. Buradayım, duy beni diyen bir fısıltı yağmurdan daha derine işledi.. Tüm rutinlerim, mabetlerim ve aşk.. Hepsi saçılıverdi ortalığa. Neydim, ne olmak istiyordum, ne oldum?
Tamamen budanmış, geriye sadece kuru bir kök kalmış gibi hissediyorum. Tamamen çıplak, her şeyden soyulmuş, bir kalmış, tek kalmış.. O yürüyüş sonrası tutmayan uyku, aklın dehlizlerinden taşan düşünceler, görüldüğünden dolayı utanan duygular tek tek sesini kıstı sanki.. Ben olma halimin telaşını elime tutturan 2025 yaşanmışlıklarıysa, avucumun içinde kopmaya yüz tutmuş bir ip misali kalıverdi avucumun ortasında.. Kapatmadım avucumu, sıkı sıkıya tutmadım da. Öylece baktım. Donma halinden durma haline bir küçük adım.. Kendime verdiğim sözler, arkasında durmadığım hayaller, vazgeçmemek için çırpındıklarımın kendimden vazgeçişlerimin sebebi oluşları, evet dediklerimin hayır diyerek yakıp geçtikleri, hayır dedikleriminse aslında bir küçük evetle dönüşeceği büyülü masalları.. Ne seçtiklerim ne de vazgeçtiklerim kalmış elimde.. Peki ben hangisiyim; seçtiklerim mi, vazgeçtiklerim mi, gittiklerim mi kaldıklarım mı, sahip olduklarım mı budandıklarım mı?
Ve ses fısıldadı; ne oyum ne buyum, ne eksiğim ne fazla, ne ustayım ne çırak. Sadece yoldayım, yolda olanım.. Ruhumsa özlediği şey kendi ritmi.. Kendi ritmiyle dans edişleri.. O soğuk kış günlerinde, soğuğa aldırmadan odada son ses dans edişleri.. O küçük kızın kendi ritmiyle olan tutkusu..
Bulduğumu sandığım her an daha da kaybetmişim, kavuştuğum sandığım her an aslında daha da uzaklaşmışım, sarılmak istedikçe bir ağaç mesafe girmiş arama.. Aslında ilk gürültü depresyonun majör pençesini gırtlağıma geçirmesiyle çıkmış. Tabi 3 yıl bu görmek, anlamak, akabinde iyileşmesi için çabalamak, devamında iyileşecek değil de beraber yaşanacak bir yardım çığlığı oluşunu anlamak derken hayatta zaman da akıp geçmiş. Bir de üzerin son sene olanlar; Ben iyiyim sonunda anladım demelerimden arta kalanların aşkın gölgesiyle derinimde yatan korkuları, kaygıları bile isteye tetiklemesiyle yapayalnız bir sürece hayatın ve aşkın el birliğiyle çekilmiş oldum aslında.. Birçok duygunun da su yüzüne çıkmasıyla aynada bir ben bir de benden olmayanların hayaleti belirmişti.. Ve voila, 2025 bir hayran olduğum bir de yol arkadaşım olan iki canı da alarak aralık ayına yolcu etti beni, bizi..
Kalan sağlar kimindir bilemem, lakin benim değil artık onu biliyorum.. Aklım, kalbim, bedenim donma haline transit bir geçiş yaptı. Canım kendim bir fısıltıya kulak vererek oturduğun klavyenin başından o fısıltıyı özgür bırakarak kalmanı diliyorum şimdi.. Seni yaralarından, travmalarından, geçmişinden, hayal kırgınlıklarından öpüyorum. Ve en önemlisi o buruk gülümsemesini hayattan sakınmayan o küçük kızı sevgiyle ve şefkatle öpüyorum omzundan..
O yarım kalan dansı tamamlamak için kendi ritmini bulman gerektiğini anlamana hayli bedele sebep oldu, lakin sonunda anladın.. Dilerim anlamakla kalmayarak hayatın müziğine ve kendi ritmine yeniden kavuştuğun bir 2026 olur.. Sen hayatının maestrosu, kendi sahnesinin ışığı, her insanın hikayesinin istasyonusun.. Seni sen yapan ritmi yeniden keşfetmen dileğiyle..
..SEVGİLERİMLE..

Yorum bırakın