..EVE DÖNÜŞ BİLETİ..

”Her ikisi birden ol, çünkü her ikisi de olabilirsin..”

Yeni yıl, yeni yılın ilk gününe saatler kaldı ve yeniden başlama hevesiyle niyet edilen bir başlangıç aslında.. Savrulan, savruldukça evinden kalbinden kilometrelerce uzağa yuvarlanan bir küçük kızın yeniden eve dönüşü.. Eve dönüş yolunun, yolculuğunun hikayesi diyelim..

Neler yaşadık, yaşadıkça neler akıttık klavyeden, akan kelimeler dönüp dolaşıp büyüyerek nasıl daha da savuran bir rüzgara dönüştü, o rüzgara nefesiyle kimler eşlik ederek savrulmama daha da etki edenler kimdi, hadi kahvenizi ya da saleplerinizi alın önce biraz o gölgelerin, o savrulma hallerinin, o kayboluş yolculuğunun halinden konuşalım..

Aralık 2025 ayına kadar yaşadıklarım aklımı, aklımsa kalbimi bir kılıç darbesiyle defalarca delip geçmişti. Yeni yaraların yanında en çokta eskilerin görünürlüğü, görünür olmak isteyen her yaraya tuzla koşanları ve bunların karşısında tek başınalığı yaşadığım koca bir yıl oldu 2025.. Fakat savrulmalar bu sene başlamamış aslında, kalbimi ağırlığıyla saran hikayelerimi okuma cesareti gösterdiğimde anladım ki son 4 yılımı yazdığım defterlerimde gerçek hikayemin anahtarı gizliymiş.. Aslında 2021 yılında küçük notlar almak, an içinde yaşadığım duygu ve akabindeki düşüncelerimi akıtmak için yazmaya başladığım yeşil defterim ve o defterin son yaprağıyla geçiş yaptığım pembe defterim bana tanık olmuş geçmişte.. Hem de bana benden daha çok tanıklık etmiş.. Yaşadığım hayal kırıklıklarıma, kursağımda kalan nice heveslerime, sorgulamalarıma, çaresizliklerime, çözümsüz kalmış düğümlere, kayıplarıma, kendime hesap soruşlarıma, beni maruz bıraktıkları kırılmalara ve en önemlisi hayatın ben bunları yaşarken bana değil de onlara nasıl da güzel sebepler sunarak bana bu duyguları ve düşünceleri nasıl da tekrar tekrar yaşatmalarına izin verişlerine..

Filmlerdeki gibi kahraman hemen kendini gerçekleştiremiyor gerçek hayatta. Hayatta kitaplardaki kadar kolay bir giriş, gelişme, sonuç düzeninde ilerlemiyor. Bazen insan giriş bölümüne başlayamadan çoktan sonuçlanmışların içerisinde bulabiliyor kendini. Ya da bazen giriş, giriş, giriş ve çöküş oluyor.. Daha gelişime bile geçilemiyor.. Hevesle başlayıp hayal kırıklığıyla baş başa kalabiliyorsun, heyecanla ayağa kalkıp gerçeğin tokatıyla koltuğuna geri oturtulabiliyorsun.. Yani işin özün yapamayabiliyorsun, başlayamayabiliyorsun, hatta sürekli kaybetmeye başlıyorsun. Ve bu öyle bir hale geliyor ki sen küçük zaferler kazandım desen bile aslında çok daha büyük şeyler kaybedebiliyorsun.. İşte o defterleri okudukça, daha doğrusu okumaya çalıştıkça bazı soruların cevapları kendiliğinden belirdi.. Bir çırpınış hali içerisinde hep bir nefes alma çırpınışı hem de..

Defterleri kapatıp derin bir nefes alınca içimde koca bir öfke oluştu aslında.. Ulan dedim ulan, kıran mutlu, yapan mutlu, vicdan ve pişmanlık düşüncesinin emaresi olmadan devam edebilmişler. Herkes mi dengeye gelmiş, herkes yaralarını iyileştirmişte doğruyu bulmuş, sanki herkes düğümü çözmüş oh hayatta al demiş al sana başarılar, mutluluklar.. O kadar üzüldüm ki o kız çocuğuna, o kadar sarıp sarmalamak istedim ki o kız çocuğunu.. Hayal kırıklıklarına rağmen sevgiye inanışı, ihanetlere rağmen sadakatten vazgeçmeyişi, bahanelerle gelenlere rağmen yaşadıklarının sorumluluğunu almaya çalışması, ve çocuk kalbini açtıklarından bile isteye kıranlara rağmen yeniden denemeye çabalayışları.. Hele de en çok hayata öfke kustum, bir kere dememiş ki bu kız çırpınıyor ya, bu kız deniyor, omurgasını yıkmadan duruşunu bozmadan kimseye ihanet etmeden deniyor bir kere de ben çelme takmak yerine zorlamak yerine, onu habire kırıp dökmek yerine bir kere de hakkı olan sevgiyi vereyim o zaten yaraya şifa, boğulana nefes, kendine de yol olur.. Biraz da ona el vereyim, dememiş..

Çok düşündüm, ben mi anlayamadım bir tek bu düzeni, ben mi anlayamadım bir tek olanları diye.. Hep bir kuyruk yiyen yılan hikayesi gibi dönmüş durmuşum. Ya tamam uyanalım, şifalanalım da ulan hayatta dememiş ki kafanı sudan çıkarsın bir kere, çıkarabilsin bir kere o zaten kalbiyle yolunu bulacak dememiş.. Çok kırgın, çok kızgınım.. Yok alma verme dengesi, yok kök inanışlar, yok kuantum, yok evren, yok misal alemi, yok içsel uyanış ve daha neler neler.. İnmişim yahu zaten derine, açıp bakmışım her seferinde yüreğime.. Herkes mi bildi buldu kendini de işinde, aşkında, eğitimini de bu denli yol alabildi ya..

İşte 2025’in son demleri bu ayma halinin isyanının taşmasıyla son buldu.. Aralık ayına kadar katman katman soydu hayat derimi, ortaya çıkan her yarama göz göre göre tuz bastı.. Aşık oldum dedim yok olmaz o seni diğerlerinden daha derin kırmalı dedi, uyandım dedim yok olmaz senin uykun çok derin sen her uyandım dediğinde pişman olacaksın dedi, başarıyorum dedim daha başardım bile diyemeden yok olmaz ben sana bunu hak görmüyorum dedi, yetmedi sevdiğim iki canı da peş peşe alarak al bak dedi her alanda canın yandı ama bir bu eksik kalmıştı bunu da yıl bitmeden bir tat dedi.. Ne uçacak kanat kaldı, ne söyleyecek söz, ne bağıracak nefes kaldı, ne de yürüyecek güç.. Aklım dünyadan kayırdı beni; doğru ne yanlış ne, bunlar karma mı, bedel mi, yolculuğumun parçası mı, döngüler ne, hani iyileşmeye başlamıştım neden hep ayağa kalkıyorum dedikçe daha sert tekme atıyor ki hayat, yetti artık herkes mi çok buldu kendini de bu kadar tutunacak şeylere sahip, bir ben miyim göze batan, madem öyle bende görünmez olurum, al bakalım.. Ve daha nefes aldırmayan sorular, sorular, sorular..

Sonu gelmeyen sorular, cevap bulunamayan sorgulamalar, çözülemeyen düğümler.. Birikti, bulandı ve bedenim en sonunda kaldıramadığı için kustu.. Beden atmak istiyor da işte akıl öyle alışmış ki isyana, hikayelere tutundukça tutunuyor.. Bildiği yer zarar verse de oradan çıkmak istemiyor.. Zihin dünyasının gerçek dünyaya meydan okuma şekli bu sanırım.. Neden diyor neden, neden bir mesaj, bir arama gelmez, neden bir insan değer veriyorum demesine karşın o verdiği değeri göstermekten bu kadar korkar, neden biraz olsun karşısındakinin de sevgi dilini konuşmaya özen göstermez, kontrol olur mu sevgide, geri adım atılır mı dünya bu denli hızlı bir zaman harcama sürecindeyken!. İnsan sevgisini doyasıya yaşamak varken kadere ve zamana bırakıp kaçabilir mi o kişiyi? Demez mi hayat ”sen korkup saklanırken onun hakkı olan sevgiyi ben ona göğsünü gere gere verecek olanı çıkaracağım karşısına, yeter ki o istesin” diye.. İşte bu ve daha nice haykırışlar, aklın hiç susmadığı..

Öyle bir savruluş, öyle bir kaybolma hali ki bu artık yolun kendisine dönüşmüş.. Sürekli okumak, yazmak, anlatmakta anlatmak şeklinde tekrar eden döngülerle de bu kaybolma halini canlı tutmuşum.. Eee ben canlı tutarım da hayat bu halime karşılık vermez mi, seve seve verir, hatta hayat bana hemen karşılık verir pek bir sever bana karşılık vermeyi.. Bunu biraz sitemkar söylesem de aslında bir yandan da hayatın konuştuğuna inanan ve bu haliyle hayatı seven o küçük kızın büyülenmiş gözleriyle de söylüyorum bunu.. Hep bir ikililik hali, hep bir iki uç hali içerisinde ibre sürekli bir o uca bir bu uca gitmiş durmuş.. Ve sonunda 2025’e geldiğinde takvim ibre delilikle velilik arasında hiç durmadan öyle bir hızla git gel yapmış ki, sabahına veli uyandığım akşamına deli çıktığım çok gün dökülmüş yaprak yaprak takvimden..

Yaşadıklarımı yazıp, yazılarımı hikayelerimi evrene bırakarak devam ettiğim anlatma yolculuğunaysa kendiliğinden bir durma hali gelmişti.. Tek kelime düşmedi klavyeye, tek bir cümle akmadı dudaklarımdan.. Öyle ki konuşmayan, öpmeyen dudaklarım kurumaya yüz tutar olmuştu.. Bir yürüyüş esnasında, salep ve tarçın eşliğinde ki bu önemli, çünkü hayatımda anlamını yitirmeyen tek şeydi kahve, o yüzden o tek şeyi kendi elimle yıkarcasına söylediğim saleple geçmişime tanıklık edeceğim okuma yolculuğuna çıktım.. Her bir sayfayı okumaya içim dayanamadı, yaşarken nasıl dayandım bilmiyorum, kaskatı kaldım defterleri kapattığımda.. Bir süre hareketsiz kaldım, nefessizlik ve sessizlik.. Onca kırgınlığa karşı bir özür gelmemiş, onca yıkılmalara karşı ayağa kalkışa bir alkış duymamış kulaklarım, onca çırpınış bir teşekkür almamış.. Yetmemiş hayat şahit tutmuş onların mutlu mutlu devam edişlerine ve beni alkışlatmış karşılarında.. Ne büyük adaletsizlik!

Kainata karışan bir çığlık yükseldi içimden, evin yolu hariç her şeyi hatırlayan zihnimden ve kendi hariç herkese yuva olmuş kalbimden.. Ses tellerimi yoracak kadar yüksek bir çığlık.. Hani küçük aslanın annesine kendini kanıtlamasındaki kükreyişi gibi.. Cılız ama bir o kadar da güçlü bir çığlık.. Sanki üzerimde kat kat giyindiğim kıyafetler beni boğmuşta o çığlıkla hepsi yırtılmış gibiydi, sesimi kaybetmişim de o çığlıkla ses tonumu hatırlamışım gibiydi.. Sonra yürüdüm, sadece yürüdüm.. Rota yok, plan yok, yazmak yok, anlatmak yok, sadece yürümek var.. Nefes, adım, nefes, adım.. Akıl bir film sunsa da izlediğim tek şey yürüdüğüm yolun kendisi oldu.. Bilerek mi yaptım, isteyerek ve kontrol ederek mi yaptım, sonunda onca okuduklarım öğrendiklerim sayesinde mi başardım bunları. HAYIR.. Ben sadece yürüdüm.. Eve gelip kendimi koltuğa bıraktığımda, o koltukta sabah oturan kişiyle aynı mıydım, hayır..

Sonra kahvemi aldım, klavyemin başına geçtim. Ve sadece yazdım.. Dağınıklığı düşünmeden, sorulara cevap aramadan, travmalar yaralar, nasıllar niyeler, bunu neden yaptılar, hiç mi pişman olmadılar, kırılanların hakkını kim ödeyecek diyerek öfkelenmeler olmadan.. Parmağımdan ne dökülüyorsa onları akıttım şimdiye.. Benim savrulma yolculuğum 2020 gibi başlamış, 2025 ise kayboldum demelerimin yılı olmuş.. Şimdi bugünümden, şimdiden, tüm dağınıklığımla, tüm geçmişimle, tüm kayıplarımla hem bir bütün hem de hepsinden azade olmuş bir günden yazıyorum..

Belki de artık eve dönmek zamanıdır.. Belki de artık, eve dönüş yolunu bulmak zamanıdır.. Belki de artık artık o savruluşların, o kayboluşların sonunda kendini gerçekten bulmaya başlamanın zamanıdır.. Ben yıllar sonra ilk kez kendime diyorum ki, bu yeni yolculuğa seninle sevgi, şeffaflık, tutarlılık, güven ve sadakatle varım..

Peki sana soruyorum yeni yılda yeni günde haritayı koyup cebe, benimle birlikte eve dönmeye var mısın?

..SEVGİLERİMLE..

Yorumlar

Yorum bırakın