
”İlk görüşte aşk zamandan tasarruf sağlayabilir, fakat bazı sorunlara yol açabilir.”
”Nehri itekleme, o kendi akar.”
”Bazen milyonlarca kalp aynı anda kırılabilir.”
”Akli dengemiz; unutmanın kahrolası imkansızlığı ile hatırlamanın lanet zorluğu arasında korunur.”
”Özgürlüğün eşlik etmediği kararlar ve eylemler manasızdır.”
”Özgürleşmek için bağlandığımız ideolojilerden kurtulmadıkça özgürleşemeyiz.”
Kainata dışardan baktım, meğer onun gözü zaten benim üzerimdeymiş.. Bir bakışma valsinin orasındaydık..
İdeallerimiz, kendimize çizdiğimiz sınırlarımız, okuduğumuz ya da izlediğimiz şeylerden kendimize çizdiğimiz yollar, hayat mottolarımız derken yukarıdaki cümleler gibi kendimize bazı cümlelerle sınırlar belirleriz. Aslında en temel ihtiyacımız kendimizi anlatmak ve anlaşılmaktır.. Amaçlar belirleyebilir, hedefler koyabiliriz elbette. Bir türkü tutturup yola koyulabiliriz. Ya da inziva bahanesiyle kendimizi dünyaya kapatabiliriz..
Düşünceler silsilesinde kendi dünyamıza ait sandığımız her duyguya sıkı sıkıya tutunabiliriz. Mesleğimizden, arkadaş çevremize, günlük beslenme öğünlerimize kadar her şeyin temelinde karar mekanizmamıza etki edenleri fark etmeden öylece seçimler yapar, kendimizi bir sürece sokar ve sonuçlarına varana kadar koşuştururuz..
Araştırmalar yöneleceğimiz merkezin özümüz (ruhumuz) olduğunu söyler. Özüne doğru yola çık, karanlığına dal, kendini orada bulacaksın. Ah şu kelimler yaşanılanları ne kadar da basite indirgiyor bazen. Söylemek, yapmaktan dolay. Anlatmak yaşamaktan daha kolay..
İtaat eden birisi misiniz, karşı duran mısınız? Toplumun, seçimlerinize göre size uygun kelimeleri elbette olacak. Hatta sizler bile bunları benimsemeye başlayacak ve kendi fikrinizmişçesine sahip bile çıkacaksınız o etiketlere.. Peki ya sonra?
Topluma uyum sağlayanlar ve etiketleri kabul edenler erkenden uyuyabilecek, işlerine gidip gelecek, aile kuracaklar, hayat onlara doğru akacak. Peki ya uyum sağlayamayanlar, sağlamak istemeyenler? Farkındalığın acıyla delirteceği bir eşiğe gelecekler, anlaşılmadıklarını kabullenmek zorunda kalacaklar, uykularını idam edecekler, geceyle gündüzle ilişkilerini bozacaklar, genel kanılarla yaşamak zorunda kaldıkları her saniye boğazlarında dar ağacı ipinin hissiyatıyla günü bitirecekler. Derinlerde hazineler saklı olsa da, arayışta olanlar hazineye ulaşana kadar birçok şeyi feda edecekler ve birçok savaş verecekler. Ve sonunda hazineye kavuşmak sonucuyla değil onu keşfetmek arzusuyla süreci yaşıyor olmaktan yana olduklarını anlayacaklar.. Ya da teslim olacaklar.. Her acı delirtecek dozda ağır gelse bile herkes sonuna gitmeyi seçemeyecek kadar acı eşiğinin zayıflığına yenik düşecek…
Hiçlik, doruk noktasının zirvesi.. Zirveye ulaşanlar evcilleşmek zorunda bıraktıkları her hücreyi kesip atacak, artık kesip atmak acıtan bir eylem olmayacak.. Peki ya hala arayışta olup kaybolanlar? Ruhuna ulaşamayanlar? Dürtülerini kontrol edemeyenler?
Farkına var, haritayı çiz, yola koyul.. Gerisi kaderinle anlaşma imzaladığın noktaya gelene kadar tahminlerinin ve planlarının dışında gelişecek olan sürecin kendisi olacak.. İşte sanırım anahtar noktası burası.. Senin planların kadar, senin dışında da planı olanları gör, duy ve kabul et..
Teslimiyetin ruhumun özgürlüğüne ket vuracağı korkusu bende kontrol azgınlığı yaratmıştı. Kontrol arzusu güdülerimin beni ele geçirmesine, sinsice ruhuma sinmesine yol açmış, bilemezdim. Öğrendim.. Çoğu tedbir hayatıma acı ve zincir getirmiş, öğrendim.. Şimdiyse benim dışımdakinin planına teslim oluyorken geyikten daha sakin, aslandan daha cesurum öğreniyorum..
Özüm ehlileştirilemez, evcilleşmek tabiatına aykırıysa hastalanırsın çünkü.. Hastalandım.. Neye ihtiyacım varı kendimde aramaya başladım, şimdi bana ne faydası var diyerek devam ediyorum. İşte bugün sonuca vardım sandığım yer aslında sürecin bir parçasıymış.. Bir düşe sahip olmak, ona kavuşma arzusu hayatta tutuyormuş. Ona bir gün sahip olur muyum, bilmiyorum. Önemli olanın sahip olmak değil, sahip olma arzusunu yaşamak olduğunu biliyorum.. Ruhu evcilleştirilmez olanlara..
..SEVGİLERİMLE..
