Yazar: yildizlaraltinda

  • ..SOKAK AYNI, PEKİ YA HİKAYESİ?..

    Senesi dolacak işimden ayrıldım bugün, en azından ara verdim. Sektör senelerdir aynı olduğu için o konuya girmiyorum.. İşten çıkar çıkmaz, durdum, düşündüm, arkadaşlarla yemek yedim ve yürüyüşe çıktım. Senelerdir yürüdüğüm yollar, ayak bastığım kaldırımlar hala aynı. Peki benim her adımımda hikayesi aynı mı, işte şimdi onu konuşacağız..

    Tam 9 yıl.. Kampüsün her sokağında, kafesine, neredeyse her kafenin bir masasında anılar var. hangimizin yok ki.. İşte bugün bazılarını yad ettim.. Çamlık aynı çamlık, cadde aynı cadde.. Kimi zaman yapayalnız hissettiğim anlarda yorgun yürüyüş yaptığım çamlık, kimi zaman depresyonuma, kimi zaman yeniden başlangıçlarıma, kimi zaman arkadaşlarımla sohbetlerime, kimi zaman köpeğimle alelade yürüyüşlerime.. Kimi zaman hiç çıkmadım o caddeye, kimi zaman sadece orada yürüdüm.. Tartışmalarıma şahit olan bankta oturup bir sigara içmek geçmişin havasını ciğerine doldurur ya kimi zaman tam öyle bir andı işte.. Hayal kırıklıklarımı, heyecanımı, aşka ilk merhaba deyişimi, sırlarımı paylaşışımı duyan bir sokağın üzerinden vedalaşmak için geçtim bugün.. An an geçmişle, an an duygu ve düşüncelerimle..

    Bu şehre küçük bir kız çocuğu olarak geldim, şimdi bir kadın olarak yeniden kararlar vermek zorundayım.. Güzel insanlar, değerli hikayeler biriktirdim. Birçok güzelliğin parçası oldum; okuldayken, dernekteyken, çalışırken. Mezun oldum giderim dedim yeniden başlamak için, gidemedim. İttire ittire biriktirmeye devam ettim.. Zorlandığım her an gitmek istiyorum demelerim ne kadar artsa da gidebildiğim tek yer, aynı sokağın iki yan apartmanı ve bir semt ötesindeki işim oldu..

    Ait olmak konusunda sorunlarım var sanıyordum, asıl sorun vedalaşmaktaymış.. Hemen ait hissedip, benimsemek ata sporumken bırakmak ve gidebilmek en büyük sorunummuş.. Aklımda olanı gerçekleştirene kadar sonunu düşünmeden koşturup durmuşum etrafta. Hatalar, seçimler ve sonuçları, kırgınlıklar hiçbir şeyin önüne geçemez hepsi dünde kaldı diye diye kendimi çoğu zaman daha çıkmaza sokmuşum..

    Onca insan, onlarla paylaşılmış onca an hepsini olmasa da bir kısmını sindire sindire yürüdüm o caddeyi boydan boya. Tek bir veda her şeyi çözebilirdi belki de, bense her şeyde olduğu gibi bunda da sündüre sündüre anlamlandırarak öylece yürüdüm geçtim. Belki de vedalara bu kadar anlam yüklememek gerek. Belki de bu kadar keskin değildir nefes aldığımız sürece ettiğimiz vedalar.. Tekrar merhabası vardır belki de..

    Sahi bir ömre kaç yaşam sığar, kaç hikaye, kaç veda, kaç başlangıç, kaç hayal kırıklığı, kaç umut, kaç insan, kaç anlam.. Herkes böyle zorlanıyor mu diyorum, gidenlere bakıyorum kalanlara bakıyorum. Evet.. Ama yine gidebiliyorlar, veda edebiliyorlar, başlayabiliyorlar ve geliyor arkası.. Bense hayatın ipi sıkı sıkıya tutmaya öyle meyilli öyle bağımlıyım ki onun acısına inatlaşıyorum hiç kazanamayacağımı bilmeme rağmen.. Ama işte ben biraz da böyleyimdir, merak ederim ya sonu değişirse diye. Bir kumarbaz yanılgısıdır bu, her kaybedişte bir kere daha ümitle yatırır ve kazanan yine kasadır..

    Herkesin hikayesinin başlangıcını gördüm 9 yıl içinde devamını da.. Şimdi sızısını dindiremediğim bir kırgınlıkla yürüyorum, belki bir gün barışırız bu vedalarla.. Ne yazarsam yazayım, yaşadıklarımı anlatamayacak ve hep bir eksik kalacak o yüzden hikayeme eşlik eden herkese teşekkürler..

    En orijinal halimi yeniden inşa etmek için..

    ..SEVGİLERİMLE..

  • ..SEVGİLİ KIZLARIMA, SEVGİLERİMLE..

    Hepimizi zorlayan bir sürecin göbeğinde duruyoruz sevgili kızlarım.. Gönül işleri, iş yeri mobingleri, arkadaşlık konuları ve en önemlisi kendimizle olan savaşımız..

    Kimimiz ormanın aslanı, kimimiz evinin prensesi, kimimiz sokağın mültecisi, kimimiz kendini arayan bir gezgin. Yaşımız aklımızın erdiği andan itibaren kaç olursa olsun kendimizi tam anlamıyla anlayana kadar hepimiz aynı konulardan sınavlara giriyoruz. Kimimiz kimimizin yurdu olurken kimimiz kurdu olmayı seçiyor.. Gecenin sonunda kim tarafından anlaşılması beklersek bekleyelim en çok birbirimizde nefes alıyoruz aslında.. 

    Hikayelerinizi duydum, kimine şahit oldum, içine kendi yaşadıklarımı da ekledim. Öyle yalnızlıklar paylaşılıyor ki kadının dünyasında çoğu zaman kimse fark etmiyor yanında yürüyen kütüphaneyi, gizemli denizi..

    Hepimiz en temelde aynı şeyleri bekliyoruz; bir tutam ilgi, bir ölçek heyecan, eser miktarda saygı ve sunumu hazır etmek için gereken sevgi.. Kimimiz anne babasının yarasını taşıyor gönlünde, kimimiz aşkımızın sızısını hatırlıyor aklında. Kimimiz şimdilerde kendini tanıma ve geçindirmenin derdinde, kimimiz sevgi yırtıklarına bile tamam demek üzere. Neyiz, neredeyiz, neye layığız, nelere sınır çekmeliyiz, neleri başarırız diyemiyoruz çoğu zaman. Öyle bir maraton bizim yarışımız.. Doğduğumuz andan bu yana hepimizin rolleri belirlenmiş sanki, günümüzde bunların kalıbına tükürüp bu kalıpları yıkmak için savaşanlarımız da var, inatla bu etiketlerle yaşayanlarımız da.. 

    Kimilerimiz annelerinin kaderini yaşamaktan kaçarken, kimileri babalarının rollerini hayatlarında oynayan adamlara kaptırıyor kendini. Kimisi ucuz eğlencelerin peşinde harcıyor hayatını, kimisi hayatın pahalı yerinde tutunmaya çalışıyor yaşama.. 

    Öyle kolay tetiklenecek yaralara sahibiz ki görün diye çırpınanlarımız bile kendini görmezden geliyor kimi zaman. Neye elimizi atsak orada çiçek açtıracak potansiyele sahibiz biliyorum, yine de inatla bataklıkta yaşamayı evimiz sanıyoruz.. 

    Her şeyi yapabilmekle kalmıyoruz, her şeyin en özelini de yapabiliyoruz. Batırırsak bile hakkını veriyoruz elbette.. Bazılarımız güzelliğin, bazılarımız huzurun, bazılarımız kaosun, bazılarımız estetiğin, bazılarımızda hayatın tam anlamını temsil ediyoruz insanlar için.. Anlam yüklüyüz de anlayabilen var mı sahiden tartışılır.. Kendimize her gün nelerin sözünü veriyor, kendimizden her gün ne parçalar eksiltiyoruz yine en iyi biz biliyoruz. Kimimiz Lilly ve Marshall aşkını yaşamak istiyor, kimimiz Ted gibi bir arayışta, kimimizse Barney’nin eğlencesinde.. 

    Hepimiz bir sokağın kaldırımında dans ediyor, kimi zaman ağlıyor, kimi zaman dalgın dalgın yürüyor, kimi zamansa savaşlar veriyor.. Bugün birileri seviliyor, birileri üzülüyor, birileri mücadele ediyor, birileri tatilde, birileri de depresyonda.. Yine de duymaya ihtiyacı olanlar için bir kaç sözüm var..

    Kimi yaraların zaman zaman kanayacak ben buradayım demek için ya da içindeki irini atmak için o an izin ver kanasın belki de bir ağrının iyileşmesi için gerekli olan budur o an.. Kimi düşüncelerin sana yanlışlar yaptıracak korkma, belki de yıldızlara bakmayı öğrenmek için karanlığın yolundan geçmen gerekiyor.. İnsanlar etiketlerle bezeyecek seni kimi zaman, hemen inanma bir bak hangisi sensin hangisi senin uzaklaşman gerekenin eliyle yapıştırıldı.. Kimi zaman aşkı bulacaksın, kimi zaman dostluğu.. Güçlüsün diyenleri desteklercesine kan ter içinde kalmak için zorlama kendini, bazen en zayıf yanın senin en parlak yıldızın oluverir, izin ver.. Zaman zaman sürekli doğruyu yapmak zorunda hissedeceksin, hata yapma lüksün yokmuş gibi, bir bak etrafına hangimiz bembeyaz bir kağıt parçasıyız, hangimizin üzeri çizilmiş cümleleri yok hayatta.. 

    Hepimiz çiçeğiz demiyorum, dikenimiz olan da var, çamura bulanmış olan da var yaşamın içinde.. Kahraman olan da var zorba olan da, aramızda.. Herkes için iyi niyetle dileklerde bulunmuyorum. Kendini arama cesareti gösteren, kadın kadının yurdudur diyen, hayatın elinden tutan, hata yapmaktan korkmayan, özür dilemeyi bilen, yeniden başlayan, Atlas misali yükleri omzuna sırtlanan her kadın için iyi niyetli dileklerim var diyorum..

    İyi ve kötü diye adlandırılan duyguları tecrübe ettiğinde, kargaşa ortasından yapayalnız kaldığında, günahlarının ve sevaplarının toplamında seçimler yaparken, kimi zaman şeytandan yaratılsan bile meleklerin safından savaşırken yorulduğunda, anlaşılmayı beklerken anlaşılamayışında, sevgisiz hissettiğinde, güvenin yerle bir olduğunda, hayallerin suya düştüğünde nereden başlaman gerektiğini bulamadığında, annenin yaralarını sarmaya kalkıp daha da yaralandığında, pes etmeden önce dur ve bu yazıyı hatırla.. O an kimse olmasa bile buralarda bir yerde sana inanan birisi var..

    ..SEVGİLERİMLE.. 

  • ..SAHİ, NE ZAMAN VAZGEÇER İNSAN?..

    Olmaktan haz almayacağım birine dönüştüm. Peki ne zaman ve nasıl? Bizi sevdiğimiz şeylerden alıkoyan, eskiden neşelendiren şeylerden artık keyif aldırmayan, kimi zaman yılgın, kimiz zaman geri dönüşü olmayan yollara sokan tam olarak nedir? Büyümek mi, öğrendiklerimiz mi, kaçtıklarımız mı, ata aktarımlarımız mı, yoksa hepsinin bir sonucu mu? 

    Kendimle yola çıktığımdan bu yana savaşlarım daha sertleşti. İnsanın kendinden kaçmamak için verdiği savaş meğer ne de zormuş. Sevdiğin şeyleri yeniden öğrenmek, sevmediklerinin nedenini anlamak, yanlışlarda ısrar edişlerin temelini bulmak, bu ben bu döngüyü biliyorum ya diyerek o döngüden kendini uzaklaştırmaya çalışmak, yeni bir kimlik kazanmak. Her biri için müthiş bir dirayet ve sabır gerekliymiş meğer..

    Onca sorgulama ve yüzleşme arasında sıkışıp kalmışken, belki de asıl sormam gereken bazı soruları es geçmişim. Bunu da dün öylesine bir konuşmanın göbeğinde derin derin nefesler alırken anladım.. Yapmaktan keyif aldığım şeyler var mıydı, her yaşımda. Beni heyecanlandıran şeyler var mıydı, zaman zaman. Peki sonra ne oldu da yavaş yavaş hepsi çürüyüp yok oldu?

    Kronolojik gitmek alfabetik gitmekten daha çok iş görecek sanırım.. Birçoğumuzun üniversite için hayalleri vardır, benimki pek somut şeyler değildi. İyi bir insan olmanın her yönünü tatmak be öğrenmek önemliydi. Sadece iyi niyetli, yardımsever ve dürüst olmak, olmaya çalışmakla kalmadım elbette. Kimi zaman yanlış ilişkiler kurdum, kimi zaman ilişkilerde yanlışlar yaptım. Aslına bakarsanız insan ilişkilerim dışında herhangi bir şeye yatırım yapmadım demek daha doğru olur..

    Olmayı umduğumla, olduğum insan arasındaki uçurum git gide açılmış. Gölge yanlarım aydınlanmak istedikçe onları karanlığa tıkmak konusunda baya bir çaba harcamışım. Bu çaba enerjimin tüketiminde hayli rol oynamış.. Biliyor musun bu bastırmaların sonu kaçınılmaz; ani öfke patlamaları, duygusal yıkıntılar, ani tetiklenmeler, mevsimden hızlı değişen ruh halleri, bağımlılıklara yatkınlık, iyi gelenden uzaklaşmalar, karar mekanizmasının zayıflaması gibi yan etkileri var..

    Peki ama onca şey yazdım ve yaşadım bu savaşı kaybedecek körlüğe neden olan neydi? Neyden vazgeçtim de hırslar ve hayaller defterini okuyamaz hale geldim? 

    Son bir aydır kendimle yoğun bir yüzleşme yaşadığım konusunda hem fikiriz. Lakin bu bazı şeylerden hala kaçtığım gerçeğini değiştirmiyor. Buna hakkım var, olmalı. Sonuçta bir alim ya da bilge değilim bir insanım ve her şeyi anladığım ölçüde doğru yapmak zorunluluğum yok. öyle mi gerçekten? 

    Hayata gelmiş her canlının bir amacı olduğuna inanan biriyim. İşte çelişki burada başlıyor.. Kimim ve neyim sorusuyla kendimi oyalamak, kim olduğumu bulmak için yola çıkmaktan daha kolay. Kolay gibi görünüyor. Sorgular bitmez, yollarsa bir yerde tükenir ya yenisine başlarsın ya da oturup biraz dinlenirsin. Beyin kimyamı değiştirebilirim lakin yapısı aynı kalacak. Sorgulamak benim ata sporum evet, neyi sorgulayacağımsa benim seçimim.. 

    Bir türkü tutturmuşum aylaklanıyorum. Kendim savaştım kendim yenildim, yanlış.. Bana inan bir ailem, sevgisinden şüphe duydurtmayan dostlarım, koşulsuz seven köpeklerim var. Bir yerde hep ışık ve ses oldular hayatımda. Ben kabul etsem de etmesem de. Evet kendim savaştım, kendim yenildi, doğru. Ama hiç yalnız olmadım.. Güçlü olan insan temalı konuşmalar, başarıya gidenin yalnızlığıyla ilgili hikayeler sosyal medyada cirit atıyor. Tamamen yanlışlar diyemem elbette, ben de kaybettim insanlar çoğu seçimlerimde.. Ama hepsini değil.. 

    Hastalığın en karanlık anlarında başımı yorgandan çıkarmadan yaşamaya yeminli gibiyken kapıma kahve gönderen bir ailem, evden asla çıkmadığım dönemlerde sokağımda adımı seslen dostlarım, yere kapaklanarak ağlama krizlerine girdiğimde yüzümü yalayıp ben buradayım diyen sevgili köpeğim.. O dönemlere tekrar dönerek sebepleri arayacak olursak bu yazı manas destanına dönüşür. Bizimse bir kahvelik vaktimiz var bugün..

    Sıkılmak iyidir, insana olması gerektiği yerden uzaklaştığını hatırlatır aslında demişti bir yazar. Bakış açısı ne kıymetli bir erdem. İlaçlar kontrolsüz bırakılmamalı demişti kardeşim ne önemli bir yardım. Kaçma, savaşmak zorunda değilsin elbette ama kaçarsan kaybedersin demişti dostum ne kıymetli bir öğüt.. 

    Nerede kayboldum biliyor musun; kendime yeni eve çıkınca bir düzen kuracağıma dair söz vermiştim, hatta bu şehirde bu son denemem demiştim, sözümü de tutarcasına yeni kurallar belirledim ve denemeye başlamıştım. İlk aylar her şey yolunda gibi olsa da önce kendime verdiğim sözlerden uzaklaştım, sonra bana iyi gelecek gerçek arkadaşlıklarımdan uzaklaştım, sonra uykunun sağlıklı saatlerinden ve sağlıklı beslenmekten uzaklaştım. Zar zor toparlamaya başladığım sağlığımla büyük bir kumar oynadım. Sonuç, kasa daima kazanır.. 

    Yaş 27, kendime sarılmam gerektiğini anlamaya başlamışken seçimlerimi yeniden revize etmişken vazgeçtim. Yaş 29, ya daha da kaybedeceğim benliğimi ya da yeniden başlayacağım seçimlerimi revize etmeye.. Nerede kaybettim neşemi, enerjimi, heyecanımı, hayallerimi biliyorum. Kendinden kaçan, yine kendini aramak için döner durur kendi etrafında ama bilerek ama bilmeyerek..

    Ve ben bugün yeniden anlıyorum neye ihtiyacım olduğunu ve kim olmak istediğimi.. Şanışer’in dediği gibi ”umudum iyi biri olarak anılmak bir gün, tek isteğim eve dönmek ve anneme sarılmak şuan..”

    ..SEVGİLERİMLE..

  • ..YAŞADIKLARINI YAZMAYI BIRAK, YAZDIKLARINI YAŞA..

    Bundan birkaç yıl kadar önce sesine ve sözüne değer verdiğim birinin sözüdür bu başlık aslında.. Hep yaşadıklarını yazıyorsun biraz da yazdıklarını yaşamaya dene demişti. Bugün en absürt, en ironik isteklerimizi sıralayıp geri kalan işi evrene bırakalım..

    Mesela ben bugün neşeyle kahkaha attıracak bir mucize bekliyorum. Elbette sadece beklemekle kalmamak gerek. Hayatı pencereden izlemeyi huy edindiğim bir dönem olmuştu ve inanın bana fırsatlar size en fazla sokağınızdaki kaldırım kadar yaklaşıyor bu durumda. Mucize çok geniş bir kelime olduğu için bunu biraz açalım; yarınımı düşündürtmeyecek bir bolluk gelsin bugün hayatımıza, sevdiklerimiz koşulsuz bir şekilde ben buradayım desin, sesimiz daha neşeli çıksın bugün, sorunlar değil çözümlerle dolu bir gün olsun bugün, sanatta ve aşkta fırsatlar çıksın karşımıza, sağlığımız parlatsın gözlerimizi..

    Hayallerin verdiği pembemsi huzur hayatın karanlığını aydınlatsın bugün. Kimsenin kahramanı değil, kimseye zorba değil, kendimize yaşam kaynağı olduğumuz bir gün olsun. Öyle bir gün olsun ki; ne merkür retrosu alsın götürsün bizden birilerini, ne ülke şartları bunaltsın ruhumuzu, ne düşmanlık yıldırsın aklımızı ne de duygular çürütsün içimizi.. 

    Bugün yasaklayalım hayata dair geç kaldığımız ne varsa, gururun önüne çiçekler geçsin mesela, bir markette bir kırtasiye de bir kafede öylece aylaklık ederken aa bu tam senlik dediğimiz hediyeler verebilelim birilerine mesela. Şiir okumak klişe olmaktan çıksın bugün, kahveler alelade sohbetlere meze olmasın, rakının adabı yerine getirilsin, yemekler doymak için değil hayatın tadını almak için yenilsin bugün.. Geçmişe sünger çekmeden hatasıyla sevabıyla kabul görsün, yapılır bazı eşeklikler denilebilsin bugün. Hani diyor ya şair, oysa tanrı biliyor ne güzel uyanmıştık bugün, diye işte o gün bugün olsun mesela.. 

    Ruhumuzun travmatik yırtıklarından içeriye şifa sızsın içeriye. Aklımızın köhne ücralarında hoş müzikler çalsın bugün. Tarih tekerrürden ibaret olmasından yeni bir gün yazsın bizim için. Sadece sevgilisi olanlar değil, ruhunda aşkı yaşayanlar dans etsin sokağın hapishanesi olmuş kaldırımlarında ve başkaldırsın o dans esarete sebep olan her şeye. Deli miyiz yoksa dahi mi önemsizleşsin bugün.. 

    Hani diyete başlamak günüdür ya pazartesi, ya da kendimizi kandırmayı sevdiğimiz sıradan bir gün. Hah işte bugün kendi hayatımızın maestrosu olabilme cesareti gösterdiğimiz bir gün olsun, korkuyorsak yaşamaktan ve bunun için varsa geçerli sebeplerimiz ya da kendimize sunduğumuz bahanelerimiz hepsini bir tiyatrocu selamıyla karşılayalım bugün..

    Etiketsiz yaşam neredeyse imkansız hale geldi biliyorum, sadece market reyonlarına has değil etiketler bunu da biliyorum. İmkansızı başarırız diyemesek bile bugün etiketlere güncellemeler getirelim bugün. Sözlerimiz banyo pembeliğinin huzurunu hissettirsin, davranışlarımız ”intihar mı etsem yoksa bir bardak kahve mi içsem” diyen Camus’u hayata yeniden inandırmaya ikna etsin.. Deneyelim be kötüyü yaşamakta yaşatmakta, ama bilerek ama bilmeyerek zaten mümkün. Peki iyi olanı?.

    ..SEVGİLERİMLE..

  • ..KARAR VEREBİLME SANATI..

    Ne olmak istediğime karar verememekle kalmadım. Beni olduğum halime ulaştırabilecek her şeyi uykuya ve oyuna sattım. Hayatıma dokunmuş, hayatımdan gitmiş, hayatımın kenarında duran ve hayatımda olanları küçük küçük inceledim birkaç gündür. Durdum, düşündüm, baktım, aradım.. Seçimlerimi sorguladım. İçinde dönüp durduğum döngülerin bir haritasını çıkardım.. Şuan olduğum yerden içinde bulunduğum ruh halinden sıyrılmanın bir yolu olmalı desem bile içinde dolanıp durmaya devam ediyorum.. Her gün aynı yemeği yiyerek kabız olmak ve bu kabızlıktan sadece şikayet etmek benimkisi.. Yıllardır sağlığımın bile bozamadığı tek rutinim sabah uyanır uyanmaz yudumlamaya başladığım kahvem..

    Ara ara yürüyüşler yapardım, ara ara yoga yapardım, ara ara el işi hobileri yapardım. Diyorum ya ara ara. Bir elimde kalan tek şey kelimelerim işte. Durmaz yazarım, durmaz konuşurum.. Bu yol beni yıllar içinde nereye götürecek bilmiyorum. Ama yıllar içinde nereye getirdiğini biliyorum..

    Sahnede olma arzumun karşılığını çıkarmıştı karşıma hayat, bense aşkı seçip hayatı pencereden izlemeyi seçmiştim. Kendi işimin sahibi olma arzumun karşılığını çıkarmıştı hayat karşıma bense arkadaşlığı seçip hayatı balkondan izlemeye devam ettim. Kendi senaryomu yazmamın karşılığını çıkarmıştı hayat karşıma bense herkesin tersine işleyen bir saat diliminde çalışmayı seçip hayata yatağımla hasret gidererek devam etmiştim..

    Yani anlayacağınız herkesin önce kendini seç demesinin karşılığını çıkaran hayata karşı ben hep kendim dışında olanı seçtim.. Disiplin, eser miktarda hırs ve istikrar üzerine düştüğünüz konuda size başarı getirecek asıl formül. Bunu bilmek beni farkındalığı olan biri yapar, bunu uygulamaksa bilge yapar. Bense sadece fark etmekle kalmayı seçtim..

    Saat 17.03, yaşım 29, 20223 bitmeye yaklaştı. Kemanım masada, klavyem kucağımda, kitaplarım karşımdaki kitaplıkta, yoga matım dolabın yanında. Hepsi benim onlarla temasa geçmemi bekliyor.. Aylardır onlarla güzel bir düzen kurmak için kafamın içinde düzenli bir plan yaptım. Evet kafamın içinde.. Her şeyi kendiliğim yaptım, geri kalanları da kendim yapacağım yanılgısının yorgunluğunu yaşıyorum.. Hayallerin ve arzuların yeşerdiği kafamın içindeki dünya gerçek dünyayla uyuşmadıkça yorgunluğum artıyor.. İnsanın kendine savaş açması ne kolay, o savaşı kazanabilmesi ne zor.. Kendimle savaşmayı bir zaman önce bıraktım yanlış anlaşılmasın, kendimi kazanmak ve kendimi seçmeyi öğrenmek için savaşıyorum..

    Mucizeler olsun, güzellikler kendiliğinden olsun diye sızlanıyorum bir süredir. Babam güzellik istiyorsan onu almak için çabalamalısın diyor, annem kendini biraz akışa bırak aklını serbest bırak diyor, kardeşim beklesen de yola çıksan da daima seninleyiz diyor, arkadaşlarım yapabileceğinden şüphemiz yok diyor, düşman olanlar bile ayakta durabiliyor olmama hayranlıkla bakıyor.. 

    Duygu karmaşamdan nefes alamadığım çok zaman oldu, düşüncelerimin akın akın saldırdığı anlarda evden çıkabilecek gücü bulamadığım çok zaman oldu, seçimlerimin sonuçlarına katlanacak gücü bulamadığım da çok zaman oldu.. Çoğu zaman ne yemek yemek istedi canım, ne yataktan çıkmak istedi, ne de hayata karışıp gitmeye hevesim vardı.. Birikim yapabildiğim tek şey insanlardı birçoğu iyikim.. Duş bile almaya elim gitmezdi öyle yılgın savaşlar verdim.. Tam şuan bulunduğum yerden baktığımda dikiz aynasına; hatalarıyla pişmiş, kendini anlatmak için çabalamış, anlamanın verdiği yakıcı gerçeklikle yaşamaya çalışmış, herkese iyi gelebilmek adına kendinden harcamış küçük bir kız çocuğunun bir köprü üzerinde ayaklarını sarkıtmış senelerdir aslında tek istediği bulmak ve bilmek için çabalayışını görüyorum..

    İhtiyaçlarıma bakmadan savrula savrula yaşamayı bırakmaya kararlıyım bugün. Hayatı pencereden izleyerek mucizeler beklemeyi bırakamaya kararlıyım bugün. Hakkım olan sahnede olmak yerine o sahneye çıkanları izlemekle yetinmeyi bırakmaya kararlıyım bugün..

    Hakkım olanı beklemeyi bırakmaya, tırnaklarımla almaya kararlıyım bugün..

    Duygu ve düşünceler mağlubiyet ordusuyla üzerime gelse de, insanların sahtesi çıksa da yoluma, hayat beni aceleyle ittirip kaktırmaya kalksa da, kararsızlıklarımın sonucu seçimlerim beni ”acaba onu seçseydim nerede olurdum” desem de zaman zaman.. Bütün parçalarımın toplamıyla, hatalarımla, geçmişimle, geleceğimle, düşüp kalkmalarımla, savaşlarımla, sevişlerimle, olumlu olumsuz diye adlandırılan duygularımla, zaman zaman sesini kısamadığım düşüncelerimle, neşemle ve öfkemle.. Bugün kendimi seçmeye kararlıyım..                        

    ..SEVGİLERİMLE..

  • ..AKLA SANSÜR YASAKLANMIŞ OLSA..

    Her şeyin başı düşünce değil mi bir noktada.. Duygularımızın bile altını mı çizeceğiz üstünü mü çizeceğiz yönünü tayin eden düşüncelerimiz değil mi..  Davranışlarımızın iplerini elinde tutan duygularımızın asıl kontrolcüsü değil mi düşünceler..

    Aklımıza giren her fikrin doğruluğuna inanmak bizi aptal sürüsünün kurbanı yapar. Gereken araştırmalar bunu ortaya koyuyor. Peki duygularımız?

    Yaşadıklarımızın reaksiyonu haline gelen duygularımıza ne kadar güvenebiliriz? Aslında asıl soru bunlardan tam olarak arınabilir miyiz, arındığımızda neye dönüşürüz? İşte bugün manifestimizi bunun üzerine yoğunlaştıracağız..

    Mesela öfke.. İnsan ilişkilerinde, oynadığım oyunlarda, çalışma alanımda çoğu zaman aynı hatayı yapıyorum ve farklı sonuç bekliyorum. Karşımda Einstein olsaydı o ünlü sözünü tokat olarak yüzümü yapıştırırdı.. Aynı şeyleri yapıp farklı sonuç beklemek sadece aptallıktır.. 

    Mesela heyecan.. Küçücük bir hediye, tatlı bir söz, minik bir not beni dünyanın en mutlu insanı haline dönüştürebiliyor. Hemen ani kararlar verdiriyor. Ve hemen önemsiyorum yapanı.. Halbuki her insanın arkada bahçesinde duygularını ya da ruhunu katlettiği birileri vardır. Hiç oraya bakmıyorum.. Hislerim bana bazen aksini söylese de inatla sevgi ve güven duygusuyla sarmalıyorum insanları..

    Mesela üzüntü, kaygı ve yorgunluk.. Niye üçünü bir ele aldığımı söyleyeyim, öyle bir tutkuyla bağlılar ki  birbirlerine üçü de biri diğerinin elinden sımsıkı tutuyor ve asla bırakmadan yanında taşıyor.. Hayal kırıklığının yaşattığı üzüntü, sarsıcı bir kaygıya yol açıyor o da uykulu, bunalmış ve usanmış bir yorgunluk doğuruyor.. Hazinem hayal kırıklıklarıyla dolu. Zaten yılgın, yalnız, içerlemiş bir hazinem olmasa neyi yazabilirdim.. Yine de bir yandan minnettar ve umutlu olup hayal kırıklıklarının beni bulmasına sebep inançlarım var..

    Mesela utanç ve huzur.. Oradan bakınca ne kadar zıt dursalar da birinin varlığı diğerinin yoldan çekilmesine neden olacak kadar güçlü aslında.. Kırgınlıklarımızın kırıklarını aldırsak hayatın altın makasıyla, dengemizi bozan teraziyi hep yaralarımızın ağırlığında tutan tarafı hafifleten bir duygu değil mi huzur.. Bizi tatminsiz birer hazcıya dönüştüren kısmımızdan arındırmaz mı sükunetli ve sakin olmak..

    Karşılanmış, karşılanmamış, karşılanmayı bekleyen daha nice duygunun kuklasıysak aslen seçimlerimiz gerçekten özgür irademizin bir sonucu mu gerçekleşiyor? Hiç sanmıyorum.. Evet, öfkeliyken ve neşeliyken fark etmeksizin kahvemi içerim ben desek bile içiş şeklimiz, kahveden aldığımız tat bambaşka oluyor. Hatta bitiriş hızımız bile değişiyor. Hız, zaman.. Takası yapılamayacak kadar kıymetli bir yapı.. Ve biz bu yapıyı duygu ve düşüncelerle bezeyip kontrol ettiğimizi sanacak kadar aylağız..

    Yazarken ve yaşarken kendime sansür uyguladığımı fark etmem hayli zaman aldı. Bunun için kendimle konuşurken haklı sebeplerim olduğuna kanaat getirdim kendimle.. Ama düşüncelerime sansür uygulamaya kalkışımın hiçbir haklı yanı yok. Sebepleri var, haklı yanı yok..

    Aklın dünyasında cennet ya da cehennem yok, iyi ya da kötü yok, ahlak yok. Yine de ket vurmak vicdansal bir mastürbasyondan öteye geçmese de sırf iyi hissettirmesi ve utanç duymamak için kendime yaşattığım bir yanılsama aslında.. İşte bugün bu yanılmayı yıkacak kadar cesur, gerçekliğiyle yüzleşecek kadar inatçıyım.. Aklı ve duy6guları kontrol eden hayatının ipini eline alır derler.. Ben sadece ipi elime almakla yetinecek biri değilim.. 

    Bir şeyleri yap demek, yapabilen ya da bir şeyleri gerçekleştiren için oldukça kolay. Kimse yürüdüğü yolun haritasını vermez başlangıç ve bitiş noktasını anlatır ve bitirir. Bizse haritayı yeniden oluşturanlardan olacağız.. Adım adım..

    İlk işimiz bugün yaşadığımız her olayda aklımızda canlanan düşüncelere ve vücudumuzun reaksiyon vermesine neden olan duygulara bakmak olacak. Şuan ne hissediyorum bilmiyorum demek serbest. Bu noktada sanki şu duyguya daha yakınım diyerek nedenini anlamakla başlayacağız.. Bugün izinliyim, yani iş yerinin kendiliğinden doğan stresinden ve gerginliğinden uzağım. Hayatın önüme çıkaracağı sürprizleriyle o sürprizlere göstereceğim davranışlarla baş başayım.. Saat uyanmayı beklediğimden ötede bu yüzden geç mi kaldım güne telaşına düşecek gibi de olsam kendime küçük bir hatırlatma; zaman sadece senin somut algının yansıması o yüzden talaşa kapılma güneş daha batmadı.. Kahvemi aldım, yapmayı ertelediğim ne varsa geç kaldım deyip sızlanmak yerine bugün bir kez daha yapmak için adım atabilmemin şerefine..

    ..SEVGİLERİMLE.. 

  • ..NEYİ İSTEDİĞİNİ BİLMEME SANATI..

    Savurulup gitmenin tek bir iyi noktası var, sorumluluklardan kaçabildiğini sanarak kendini kandırmak.. 

    Potansiyelini gerçekleştirme, kendini bulabilme, ne istediğini bilip neyi istemediğine karar verme konularına epeyce kafa yoruyorum. Epeyce olmasa da zaman zaman kafa yoruyorum..

    Yazılarımda buna doğru evriliyor. Gerçekleşene değil, gerçekleşme ihtimalinin ne olduğuna dair bir evrilme bu.. Kutsal bulduklarımı yıkmanın hazzı, kurallarımın çerçevesine muhteşem bir tablo gibi duruyor. Tabi bu bir sürelik bir bakış açısının gördüğü. Son birkaç haftadır ne istemediğimden daha da eminim. En azından en kötü karar bile kararsızlıktan iyidir diyorum. Tabi iş karar vermeye gelince pek ortalarda göründüğüm söylenemez..

    Manifestler yaparak, planlamalar yazarak harekete geçebileceğimi düşündüm durdum. İşte olay da bu sadece düşündüm ve hep durdum.. Birçoğumuzun alışılagelmiş alışkanlıkları, gerçekleştirmeyi beklediği ama gerçekleşmese de çok koymayacağı hayalleri, uğruna hareket halinde kaldığı amaçları var. Birçoğumuz desem de ben o çoğunluk genelde karşısında kalanlardanım..

    Bugün güne güzel bir kahvaltı ve kahveyle başladım. Gerçi ben güne genelde hep kahveyle başlarım zaten.. Kendime verdiğim sözlerin gelişimine pek şahit olamayacak kadar disiplinsiz yaşantımı bugün burada sonlandırıyorum..

    Gerçi benim hikayelerimin gelişi ve girişi güzel olsa da finali hep zayıf kalırdı. İşte bugün buna da son veriyorum.. Kemana, yazmaya, kitap okumaya, yogaya ne zaman başlasam ve zorluk derecesinin ortasına gelsem her an bir sebep çıkar ortaya ve gelişimini engellerdi. İşte buna da son veriyorum..

    Kaslarım tam esneyecekken bıraktığım yogaya, ufkum tam genişleyecekken bıraktığım okumaya, aklıma ket vurmaya kalkıştığım düşüncelerimi sansürsüzce yazmaya, parmaklarım tam nasır bağlayacakken çalmayı bıraktığım enstrümanıma, hayatın sırrına tam erişecekken yaşadığım kayboluşlara bir vedadır bu..

    Düşmanlık güdenlerin mahallesinden uzağa, müziği duymayanların sahnesinden uzağa, dans edenlere deliymişçesine bakan gözlerden uzağa, iyiliğin art niyetçe kullanılmaya çalışılmasından uzağa, sevginin yoksunluğundan doğan nefretten uzağa, anlaşılmayanın dilini çözmeye çalışmaktan uzağa, anlamaya çalışanı hor görenlerden uzağa.. 

    Dostluğun sırt dayanağı olduğu yerin yakınına, müziğin hiç susmadığı yerin yakınına, hayatın dans etmeye kaldırdığı sahnenin tam ortasına, kalpten yapılanın samimiyetine teslim olunan yerin yakınına çıplak ayaklarla toprağa kendini bırakabilmeye, anlamaya, anlaşılmaya en yakın yere doğru..

    Neyi istediğim yaşadığım çevreye, travmaların gün yüzüne çıkışına, tetiklenen zihnime, yediğim yemeğe, içtiğim kahveye, sohbet ettiğim masaya göre değişecek belki. Hep.. Ama artık neyi istemediğimi bildiğim bir sahnenin maestrosuyum.. 

    Her şeyin birazına, bir şeyin her şeyine sahip olmaya doğru..

    ..SEVGİLERİMLE..

  • ..MAĞDUR EDEBİYATININ SON TÜKETİM TARİHİ..

    Alışılagelmiş alışkanlıklarımız, öğrendiğimiz kısa yollarımız, miras olarak aldığımız genetiğimiz sayesinde hayatın içinde yuvarlanıp gidiyoruz.. Kimi zaman dönüşüp değişiyor, kimi zaman direnç gösteriyoruz değişime..

    Sanırım benim en çok direnç gösterdiğim konu vedalar.. Vedalaşmayı, son hoşça kal cümlelerini bir türlü sevemedim. Sevdiremedim aklıma da kalbime de..

    Her gün, her an kendimizin bir parçasına ya da bir prensibine veda ediyor olduğumuzu unutuyoruz aslında. Yine de daha somut olana veda etmek soyuttan kopmaktan daha zor.. Kendimin savrulan versiyonunda en iyi haline geldim.. Kendime verdiğim sözlerden caydım, zorla edinmeye kalkıştığım alışkanlıkları bir çırpıda bıraktım, birikimleri bir saniyede yedim attım, aylarca verdiğim mücadelenin zaferini değil harabelerini kucakladım. İşte dedim, işte savrulmanın hakkını verdim.. Her an bir yerlerden başladım, doruğa varmadan bıraktım. Şimdi başlarda lanetim olan bilmiyorumların enlerindeyim.. Bir şeyler yapmalıyımdan bir şeyler olmalıyıma transfer olduğum savaşın sonunda, yine göğsümde bir mağlubiyet ordusuyla yapayalnızım.. 

    Nefes aldığımız sürece bir yerlerden dönebilir, hayatın keskin virajlarını alabiliriz gibi geliyor çoğu zaman. Son demlerin kelimeleri umut ve inanç koksa da bu yazıyı buruk bir tondan yazıyorum.. Kahvemi içmeyi bırakamadım, çayın devrim yaratacak gerçekliğine ulaşamadım henüz.. Aklım, ruhum teslimiyetin kıyısında aylaklarını sarkıtmış öylece manzarayı izliyor. Kanatlarına güvenip atlamalı mı, yoksa yakıp atmalı mı kanatlarını bilmiyorum. Bedenim günlük 20 saat mesainin yorgunluğuna kendini bırakıverdi.. 

    Sizi ayakta tutan şey ne ya; aileniz, dostlarınız, aşkınız, idealleriniz, hayalleriniz, yaralarınız, duygularınız, aklınız.. Tam olarak harekete geçiren potansiyelinize iten şey ne.. Onca video izliyorum, konuşma dinliyorum, sohbetler ediyorum Yine de kendimde o hırsı göremiyorum. Diş biliyorum hayata pazartesileri sonra da aman diyorum salıları kim bunca kızgınlığın peşinden koşturacak.. Hayaller kuruyorum geceleri; içinde gerilim var, hır gür var, şiddet gırla, başarı namına bir şey olmayan şeyler sonra sabaha kadar terleyerek uykumda atıyorum o öfkeyi aklımdan.. 

    Biliyor musunuz 29 yaşındayım ve aslında ne denli sevildiğimi ve sayıldığımı yeni yeni öğreniyorum. Hani drama üçgeninde mağdur, kahraman ve kurtarıcı rolünden bahseder ve hepimiz hayatımızın bir döneminde birilerine karşı bu üçünü de oynarız.. Beynim ne kadar serotonin salgılamamak için inat etse de ben de inatla salgılatmak için çabalıyorum.. Tabi şu son 1 yıldır.. Küçük yüzleşmeler yaşıyorum mesela..  Herkesin kurtarıcısı olmaya çabalarken kendime hep mağduru oynamışım.. Bir tatlı misafirle geçirdiğimiz birkaç saatlik sohbete en sert tokattı buydu sanırım.. Evet artık dolabın içine saklanıp dünyanın beni fark etmesini beklemiyorum belki ama yine de bir gözüm hep o dolaba saklanmak için bakınıp fırsat kolluyor.. 

    Her ne kadar değişim ve dönüşüme eskisi kadar direnç göstermiyorum desem de yaralarıma baskı uygulayan alışkanlıklarıma inatla tutunabiliyorum. İnatla 9 senedir yalpaladığım bu şehirde kalıyorum, inatla her sabah ciğerlerime baskı uygulaması için nikotinimi eksik etmiyorum, inatla sevdiğim sevildiğim kalbine aklına güvendiğim insanlarla değil beni anlık yoranlarla vakit geçiyorum. Kalıcı olacak, rutine dönecek güzelliklere tedirginlikle yaklaşırken beni savurmaya devam edecek yoracak anlık hazların peşinden gidiyorum.. 

    Potansiyelimin ne olduğunu bulamadım belki, ama artık bu dünyadan ne diye anılarak göçüp gitmek istediğimden eminim.. Hatta her şeye hata payı bırakıp, yüzde yüz eminlik olamaz bu hayatta fikrimin tam ortasında çelişki yaratacak tek eminliğim bu olabilir..

    Onca savaşın ortasında bir sanat eseri gibi dimdik, onca çirkinliğin içinde iyi bir insan olarak kalabilmek.. İşte ben buna gerçek delilik, sonsuz cesaret ve uğruna savaşmaya değer bir amaç derim..

    ..SEVGİLERİMLE..

  • ..ÇAY KOY YENİDEN BAŞLIYORUZ..

    Yaşanılan enkazın üzerine bir gayret düzen kurmuş ve bunu pamuk ipliğine bağlamıştım. Yaklaşık 5 ay bir şekilde bu düzeni kordum, kolladım. Ta ki beni tekrar sıfıra düşürecek hamleler yapana kadar..

    İşte benim çetrefilli hayat döngümün ana dili bu.. Ne zaman dağın zirvesine varsam kendimi boşluğa bırakıyorum. Dağa ulaşana kadar verdiğim çabanın, nefes nefes kalışlarımın, iş bileyişlerimin hiç değeri yokmuşçasına bırakıveriyorum kendimi..

    Mental ve fiziksel olarak yorgunluğum, savaştığım dönemlerden daha fazla. İsteksizliğim yoğun. Tek bir fark var mücadeleyi bırakmıyor oluşum.. Birkaç gündür kaybettiklerimi, başarmaktan vazgeçtiklerimi, yarım bıraktıklarımı, yaşımı düşünüyorum. Şimdi nereden başlasam ne yapsam olmaz ki diyor bir yanım. Diğer yanım başlasan da başlamasan da biyolojik yaşın ilerlemeye devam edecek diyor..

    Vakit ve nakit yanılgısı hepimizin bir nokta laneti, haklısınız..  Kendime bilmiyorumlardan birçok krallık inşa etmiştim.. Ne istediğimi bilmiyorumlar, ne yapmalıyımı bilmiyorumlarla geçen bir dolu zaman diliminin esiri gibi hissediyordum.. Neşe ve heyecan dolu bir yerden yazmıyorum bu yazıyı, aksine kırgın ve kızgın bir yerin tam göğüs kafesinden yazıyorum.. Ya o kafeste kendimi esir etmeye devam edeceğim ya da kanatlarımı yakıp özgürlüğümü yeniden inşa edeceğim..

    Arşa çıkmayı beklene kelimler, söylenmeyi bekleyen şarkılar, çalınmayı bekleyen notalar, çözülmeyi bekleyen bulmacalar, yaşanmayı bekleyen aşklar, keşfedilmeyi bekleyen topraklar arzularını dile getirdi bu gece.. İyileşmemi görmeyi bekleyen doktorlarıma, desteğini esirgemeyen aileme, inancını yitirmeyen dostlarıma sağlam bir teşekkür bu yazı.. Yapayalnız hayatta kalma mücadelesi verirken elini uzatan, ışığı yaratan ailem ve dostlarımın ”hiç yalnız olmadın biz hep buralardaydık” fısıltısı karanlığın eşsiz müziğine kapılıp gitmeme engel oldu.. Onca yaranın, sınıfsız travmanın, geri dönüşü olmayan kayıplar, yitirilen zamanın yanılgısından sıyrılmanın tam zamanı..

    Çay demlenmek üzere, kahvenin dertli masasından çayın devrim yaratacak sahnesine doğru bu ilk doğru..

    ..SEVGİLERİMLE..

  • ..ÇOK GEÇ KALMADAN..

    Hayatın akışında kalmak, duyguların kontrolünde yaşayanların en büyük sınavı haline gelebiliyor.. 

    Tam olarak 29 yaşımın yarısını bitirmek üzereyim. Yıllarca verdiğim savaşların, kazanılıp kaybedilenlerin peşinden koşup giden bir 29 sene.. Hala öğreniyorum, bu sefer sandığımdan daha derinleri keşfediyorum. Yaşanılan travma kökenini çocukluğumda bulup sorunu kökten çözmek için oralara kadar indim. Sorun sadece geçmiş dediğimiz bugünün katili olmaya meyilli zaman dilimde değilmiş.. Yarınımı inşa etmek için kaçtığım bugünün gerçeklerindeymiş biraz da..

    Hayatımda hiç birikim yapmadım, yapamadım. Hiçbir gönül ilişkimi tam anlamıyla sağlıklı yaşamadım, dolu dolu arkadaşlıkların sığ hatıralarıyla avundum. Birikim hesabımın maddi ve manevi yönü olabildiğince eksik.. Şimdi soruyorum kendime başlamak birikim yapmaya mümkün mü yeniden?

    Son 2 yılım tedavi, terapi, aydınlanma, farkındalık, öğrenme yoluyla ilerlese de şu son bir haftadır asıl gerçekliğin gün yüzüne çıkışıyla bocalamalar yaşıyorum. Yetersizlik duygusu, çaresizlik hissi, inadına savaşma hali arasında pinpon topu gibi sekiyorum.. Duygu durum bozukluğum direksiyonu ele aldı. Düşüncelerim savurgan bir hal aldı. Davranışlarım fiziksel yorgunluktan bitap düşmüş durumda.. Bir duş alıp bir kahve yapıp kendime gelmeden önce aklımın iltihabını akıtmam gerek..

    Tedavi sürecimin öncesi bilmiyorumlarla dolu günlerin ardında, tedavimin ilerleyen süreçlerinde bir şeyler olmalı demeye başladım, şimdilerdeyse bir şeyler olmalıyım demeler yankılanıyor aklımda.. Bir buhran silsilesinin tam ortasında, göğsümde mağlubiyet ordusuyla karşılıklı kahve içiyorum.. 

    Tolstoy gibi 80 yaşında bisiklet binmeyi öğrenmiş olmak neyin başarısı olur? Sadece bir şeyi yapmış olmanın hazzını yaşamak mı başarmış olduğumu hissettirir, peki ya o yaşa kadar denememiş olmanın ıstırabı?

    Yapmayı istediğim şeylerle, yapmaya mecbur hissettiğim şeyler arasındaki köprüdeyim. Karmaşa beni iki tarafa yürütmeyecek kadar baskılıyor.. İşte bugün bu iltihabın akışında bir şey fark ediyorum, belki de asıl cesarete iki taraftan biri seçmek değil de o köprüyü yakabilmektir..

    Sahi çok geç kalmadan mümkün müdür bazı köprüleri yakıp yıkabilmek?..

    ..SEVGİLERİMLE..

  • ..BAHAR ALERJİSİ VE AĞRILAR..

    Türlü enkazın altından bir şekilde çıkmayı başarmış, çıkmak için çabalamış herkese..

    Aylardır pamuk ipliğine bağlı olarak kurmuş olduğum düzeni bir haz peşinde yerle yeksan etmenin verdiği bunalım yetmezmiş gibi bir de üzerine bahar alerjisi eklendi.. Hayatta iyi de kötü de aynı düzeyde eşlik eder hayatımıza. Birisi üzerinize gelirken diğeri kenara çekilir ve sessizce sırasını bekler.. Bende tam 2 aydır puslu havanın tesiri var.. Her şey birbirini zincirleme olarak yok etti. Hayatımın altı da üstü de oldukça berbat bir haldeymiş, bahar temizliği gerekiyormuş. Ben bunalımın peşinde sürüklenmeyi seçtim, kısmen.. Bir zaman öncesine kadar pes etmek, kaçmak, hatalarımla bir lanet okumak doğru bildiğim tek seçenekti. Farkındalık, elinizden bu tarz basit ve yıkıcı seçenekleri alıyor.. Hatalardan ders çıkarmak ya da daha beterini yapmak, sonucunda neden sonuç ilişkisini kurup kabullenmek ya da savrulmaya devam etmek kalıyor elinizde..

    Yarın pazar. Savrulmaların, alt üst olmuş düzenin, puslu havaların son günü.. Bahar da, bayram da şenlik havasında gelecek. İstesin ya da istemesin…

    Bunca ödenen bedelin, uykusuz kalınan günlerin, tatilsiz yazların, aşksız günlerin bir anlamı ve değeri olmalı.. Hayat sunmuyorsa pencere ya da yeni bir kapı, inşa edilmeli bahçeler.. Aylarca içinde dönüp durduğum çıkmazın, mideme zulüm eden ilaçların, kayıpların, yorgunlukların, akan gözyaşlarının hayat vermese de hakkını kendim verme zamanı..

    ..SEVGİLERİMLE..

  • ..İSTEKLER VE İHTİYAÇLAR HİYERARŞİSİ..

    Sanırım bu dönem herkesin sınandığı birçok konu var.. Yalnız hissettiği, pes etmek üzere olduğu, görülmek istendiği, kaçmak istediği, mücadelesini verip sonucunun fiyasko olduğu konular..

    Yaklaşık iki haftadır iki işte birden çalışıyorum. Haftada bir kere arkadaşlarımı görüyor olsam bile yetmiyor. İçmek, deli dolu eğlenmek, etrafa güneşten daha çok enerji saçmak istiyorum. İsteklerim bunlarla sınırlı değil elbette. Düşünmeden hareket edebilmek, sevmeye sevilmeye vakit harcamak, kendimi kazandığım yerden başarmak, kaybettiklerimin sızısını değil keyfini sürmek, sağlığıma kavuşmak ve anıların ileride yüz güldüreceği tatillerle dolu bir döneme girmek istiyorum..

    Evimin kirasını ödemek, karnımı doyurmak, sevdiklerime destek olmak ve bunlar için yorgunluğa ve uykusuzluğa kafa tutan bir çalışma sürecinde olmak zorundayım..

    İsteklerimin peşinden giderek kaybettiklerimi, ihtiyaçlarımın farkına vararak kazanmaya çabalıyorum. Hayatın tekdüze olmayışı, kendi mizah anlayışının sertliği her ne kadar üzerime gelse de eskisinden artı bir fark var artık.. Akıllandığımı söyleyemem, durulmaksa hamurumda yok yani büyüyünce olgunlaşmış olmam gereken ne kadar konu varsa hepsinden sınıfta kalırım.. Sorun değil..

    Önceden anlık isteklerimin genel ihtiyaçlarım olduğuna inanırdım ve seçimleri düşünüp taşınmadan yapardım. Şimdi de pek aklı selim davrandığım söylenemez, sorun değil.. 

    Elimde bir liste var; geçmişte diş bilediğim, pes ettiğim, kaçtığım, görmekten gocunduğum gerçeklerle dolu.. Elimde bir liste var; bugünümde yaşamak istediklerim, başarmayı hak gördüğüm, sahip olmaya layık olduğum, bedelini ödediğim gerçeklerle dolu..

    Hayallerimin arzusu, gerçeklerin acı fısıltısına ne kadar kulak verirse o kadar iyi dost oldular.. Elimde bir liste var; yaşanmışlıkların şerefine kaldırılacak kadehlerle dolu.. 

    ..SEVGİLERİMLE..