
”Eski kitapları okuyordum, efsaneleri ve mitleri; Aşil ve altınları, Herkül ve yeteneklerini, Spiderman ve gücü, Batman ve yumrukları. Ve açıkçası kendimi bu listede göremiyorum.” diyor Coldplay..
Süper kahraman olmak için maskeye ve pelerine ihtiyacın yok.. Doğa üstü güçlere ihtiyacın yok.. Kendini bulmak için kas gücüne ihtiyacın yok..
Fethe başlaman gereken topraklar zihin kıvrımlarında, dönüşmeyi umduğun kişiyse aynaya bakıp ruhunu gördüğünde sana bakan kişi aslında..
İzlediğimiz filmler, okuduğumuz kitaplar bize aksini dayatıyor gibi gelse de aslında dönüşmeyi umduğumuz tek bir kişi var, kozamızı terk edebilme cesareti gösterdiğimizde kanatlarımıza kavuşacağımız kelebek versiyonumuz..
Zaten süper kahramanların proporsiyonu bana pek uygun sayılmaz.. Her gün aynı saatte uyanamam mesela. Her saniye ezberlenmiş duygular ve düşünceler arasında mekik dokuyamam. Her an dünyayı kurtaracak kadar müsait olamam. Sürekli tetikte kalamayacak kadar sıkılgan bir yapım var. Bir kadın olarak standart güzellik algısına da uyamam. Makyaj yapmam. Oje sürmem. Günde iki saat spor ya da squat yapamam. Düzenli değil dağınığım. Bu dağınıklık sadece masamda değil aklımda ve hayatımın her yerinde var olan bir gerçeklik..
Yazarken, konuşurken sürekli umut dağıtamam. Hatta çoğu zaman depresifliğim gerçekliğimin önüne geçer. Bazen konuşurken cümlenin başında ne dediğimi unutacak kadar konuyu uzatırım. Bazense Budist rahipler misali sessizlik yemini etmişim gibi ağzımı bıçakla bile açamazsınız.. Çok kızdığımda hayata diş geçirecek kadar bilenirim, ama sonucunda evimde kendimi film izlerken bulurum. Bazense dans ederek devrim yaparım..
Yıllarca dansımın ve müziğimin yanlışlığını fark etmeden oradan oraya savrulduğum oldu. Yakın zamanlardaysa müziği tamamen kapatıp kendimi dünyadan sakındığım günler yaşadım. Bugünse kendi sesimle maestrosu olduğum orkestramı kuracak enerji ve motivasyona sahip hissediyorum. Doktorlar bipolar diyor, beni tanıdıklarını sananlar dengesiz. Ailem ve gerçek dostlarımsa sahip olduğum ve muhtemelen hala benim göremediğim potansiyelimi keşfettiğim bir yolda olduğumu düşünüyorum.. Peki ben?
Sahi ben bir kahraman mıyım, yoksa sadece iyi bir insan mı? Bir düşman mıyım, yoksa canı yanmış sıradan bir insan mı?
Tonlarca cümlenin akıp gittiği, sayısını bilmediğim birçok yazı yazdım. Hepsi benim parmak izlerim. Geri dönüp hepsini okuduğumda göreceğimi bildiğim duygu ve düşüncelerin çoğunun karanlık, kızgınlık, öfkeyle yoğurulmuş, zaman zaman intikam isteyen, zaman zamansa sadece anlaşılmayı bekleyen bir kadın olduğunu ama en temelde savrulan ve kanatlarını arayan küçük bir kız çocuğunu yattığını biliyorum.. Bugün o kız çocuğuna yıllar sonra bizzat kendi sesimle sesleniyorum..!
Önce öteki olduğunu hissettirecekler ama bunla yetinmeyecekler. Vicdanını, merhametini lime lime edecekler ki ağzından sevgi dolu kelimeler değil kan kokusu çıksın. Aklınla oyunlar oynayacak kadar yetişkin değiller korkma, ama bunu bildiklerini için aklından şüphe etmen için ellerinden geleni yapacaklar. Bu yıllara mal olacak ve üzgünüm ki kaybettiğin bir savaş olacak. Çünkü senin için şüphe tek gerçektir ve lanetinde burada başlayacak. Maalesef gerçekliğin abdest bozduracak.. İlmek ilmek işlenecek onlardan biri olduğunu kanıtlayana kadar.. Hatta bu savaş öyle bir raddeye gelecek ki gırtlağın aklına hükmedecek ve onlardan olabilmek için yalvaracaksın. Üzgünüm ama onlardan biri olmak için belli bir aptallık seviyesi var ve sen o seviyeyi çoktan aştın..
Yılların sadece savrulmayla değil yalpalanmaya geçmeye başlayacak, tökezleyeceksin, hatta bazen bacakların sana hizmet etmeyi istemeyecek kadar yorulacak. Sende aklına denk olanı bulamadığın için pes etmenin doğru olduğuna inanacaksın. Korkma! O zamanlar için pes etmek sandığın Anka’nın yanışı olacak aslında. Yeniden doğa bilmen için önce yanman gerekli.. Ayrıca örümcek ağıyla sarmalanmış olan her yeri yavaş yavaş temizlemen gerek. Ve sen maalesef fazla aceleci ve fevrisin. Bu konuda hayat senin yanında olacak kırbaçlayarak da olsa sana sakinliği öğretecek..
Kendini okuduklarınla, izlediklerinle kıyaslayacak aynaya baktığında sadece bir hiç göreceksin. Üzülme! Varış noktanın başlangıcı aslında tam olarak burası. Çünkü prenses masallarında, pelerin takmış kahramanlarda bir yanlış olduğunu biliyor olacaksın. Senin hamurunda bundan çokta başkası var. Her kahramanın yoğrulduğu malzeme başka. Un, süt, yumurta ve kabartma tozu hepinizin ortak noktası. Kimisinde şeker kimisinde tuz olacak. Kimisi kremayla süslenecek kimisi çörek otuyla.. İşte o hiçlikte kendi çokluğunu ancak böyle göreceksin..
Ben kimim, ne ki potansiyelim sorularıyla öyle meşgul oldun ki bunları aramak için yola çıkacak enerjiyi ve inancı kendinde bulamadın. Bunların yanına da seni oyalayacak küçük hesaplı olaylar ve ve sebebi olan insanlarla çevrenince en ne duruyorsun öldürülen amacının helvasını yapsana.. Neyse ki sana inanmayı bırakmayan birkaç güzel insana sahipsin onlar sesini bulman için seni rahatsız edecek gerçekleri sesli söylemekten pek usanmayacaklar. Onların kıymetini iyi bil. Yaşadıkça bunun önemini göreceksin. Hiçbir kahraman yardım almadan bir savaşı kazanamaz. Bunu öğrenmen azıcık geç olacak ama yardım istemeyi öğrenmeye başlayacaksın..
En zoru kendi sesini bulup, kendi dansını inşa etmen.. Kozandan hayata uçarak gitmek için sabırsız olacaksın. Bunu yapma! Önce kanatlarını bul.. Evet hayatın depresif yanını görmekte bi dünya markasıyız, bu gerçeği değiştirmek pek mümkün değil. Ama unutma sen hep bir kontrol manyağıydın, bu gücünü kendi üstünde dene. Sonuçlarına inanamayacaksın.. Zamanın tik takları hayatın taktikleriyle pek ilgilenmiyor. Kendisinin tek derdi su gibi akıp yatağını bulmak. O yüzden zamanı bölerek yaşama, geçmiş ders alacağın, gelecekse tecrübelerinle inşa edeceğin bir yer, bugünse sahip olduğun tek an ona sahip çık..
Yazmayı, dans etmeyi, şarkı söylemeyi, parmaklarına işkence edercesine keman çalmayı, bir düşünceyi sonuna kadar savunmayı, yanlış olana gür bir tonla ses çıkarmayı seviyorsun. Hayatın anlamını sürekli başka yerlerde aramaktan vazgeç. Hiçbir şey dans ederken ki kadar tatmin etmeyecek. İki insanın arasından geçerken bile vals yapan birisin kendini kandırmaktan vazgeç.. Ha bir de kaçmak pek sana uygun bir seçim değil. İnan bana, son iki yıldır bunu birçok konu için denedin sadece alışkanlık olarak hayatına aldığın bir savaş taktiği ama pek başarılı olamadın. Kaçmak değil, savaşmak hep birinci önceliğin oldu. İkisini de yapma. Yeri ve zamanı kendiliğinden gelecek olan bu iki durum için kontrolcü olmaktan vazgeç..
Çabuk sıkılan, kendine pek inanmayan, olduğu kadardan olmadığı kadere bağlayan, sürekli bir pencereden hayata methiyeler düzen, dağınık, disiplinsiz, kuralsız kontrolcü ve yaşamın iplerini sıkı sıkıya elinde tutan biri olmaktan uzaklaş. Hayatı istediğin zaman evinin balkonundan istediğin zaman sokağın tam ortasından yakalayabilirsin..
Kendi sesinin fısıltısına kulak ver, bırak ruhundaki orkestra onun müziğini çalsın ve izin ver ayakların kendi müziğinde özgürce dans etsin..
”İşte istediğim tam olarak böyle bir şey..”
..SEVGİLERİMLE..











