Dün gece 3 gibi ağır bir mide ağrısıyla uyandım.. Kusmaktan nefes alamadığım dakikalar geçirdim.. Aklıma bir an geldi ve sonrasında yaşadığım durumu, bunu yaşadığım saati ve bu duruma geldiğim süreci düşündüm. Ama önce aklıma gelen anı paylaşmak isterim çünkü düğümün ilk açıldığı yer orası.. Kalbimi kıran beyle bir gün sohbet ederken arkadaşının karısının bir misafirlik sonrası geçirdiği mide bulantısı ve kusma anısını anlatmıştı ve devamın da kendisi demişti ki ”kız sadece kocasının destek olmasını beklemiş beklediğini görememiş” sohbetin detaylarından ziyade bu anının aklıma bir anda kusarken çağırışım yapmasının sebebine gelelim.. Ona demiştim ki ” iki evli çift oturuyor biri karısının yanında dururken diğeri durmuyor, durmayanın eşi gecesinde kusmalar ve ağrılar yaşarken diğerleri evlerine gidip huzurla uyuyor, buradan ne çıkardın” demiştim.. O gün seven insanın sevdiği kadının yanında olmasının verdiği gücü konuşurken dün gece yarısı mide spazmı ve kusmalarla uyanmam bana şunu gösterdi; bu kadar kırgınlığı, bu kadar ağrıyı, bu kadar yalnız bırakılmayı hak etmediğim bir sevgi taşımışım karşımdakine.. Neredeyse bir ay olmuş konuşmayalı, bense hala içimdeki kırgınlığı küçük prensin gülünü sakladığı gibi saklamışım içimde.. Onun neye layık olduğunu düşünmek, konuşmak hiçbir şeyi değiştirmez. Ama kendimin neye layık olduğunu bilmek çok şeyi değiştirir.. Ben bir sevgiye inanmanın, o sevgiyle hayaller kurmanın sefasını sürmeyi beklerken günlerce yaşadığım bu kırgınlık, bu yalnızlık ve sonunda bu kusma hali gösterdi ki kalbimi aşka açtığım insan ne kadar yanlışsa hayat onu değil beni kırıyor..
Neyi hak ettiğimi, neye layık olduğumu kibirden ve egodan uzak bir halde biliyorum.. Ama insan olmak bilmekle yetinmiyor olmayı gösteriyor işte.. Gönül sevdiğiyle yaşasın layık olduğunu istersen görünen o ki midem artık yaşatılanların ağırlığını kaldıramaz hale geldi..
Büyüleyici bir aşkı hak ediyorum, sadakatinden şüphe duymadığım ve güvende hissettiğim bir ilişkiyi hak ediyorum, midemi bulandırıp uykumu bölen değil de huzuruyla şifa veren bir birlikteliği hak ediyorum.. Çünkü kimseyi bile isteye kırmadım, kimsenin kırgın uyumasına izin vermedim, sadakatsizlik yaşamış olanın yarasını görmezden gelmedim, sırf inat uğruna hayallerin üstüne basıp geçmedim, anlamaya çalışmakla, denemeyi bırakmamakla elimden geleni yaptım.. Hayata çok inanmıştım bu aşk bana kalbimin ekmeği suyu oldu diye. Bu aşk bana içimdeki çocuğu hak ettiği sevgiyi verecek diye.. Karşımda da sevilmeye layık bir erkek çocuğu vardı çünkü.. Görülmek isteyen, takdir bekleyen, dünyanın onayını bekleyen bir küçük çocuk vardı. Ben onun içindeki kırılgan, kaçıngan çocuğu gördüm de o benim içimdeki çocuğun en çok kırıldığı yerden vurmayı seçti.. Hani derler ya yaraları travmaları başkaları açar ama iyileştirmek sizin sorumluluğunuzdur diye. Hah işte ben hem kendime hem ona iyi gelirim diye bir masala inandım, o dünyaya sesini duyursun aradığı takdiri bulmak yolunda ilerlesin ben bizi güçlü tutarım dedim. Dedim de hep kendi kendime demişim bunları..
Günlerce kendi içimde yavaş yavaş iyileşmeye çalışırken duyduklarım, kendi kendimi toparlamaya çalışırken aklımın önüme getirdikleri, dün gece de midemin artık olanlara dayanamayıp isyan bayrağını çekmesi derken sanırım artık bitirmenin ve yoluma gitmenin zamanı geldi.. Çünkü bu kadar gurur, kibir, ego bana fazla. Bunlarla bana gelen herkese net çizgimi çekerken sevdiğim insanın bana bu duvarları örmesi ve hiçbir şey olmamış gibi devam edebilmesi bana fazla geliyor.. Çok düşündüm, çok bekledim. Nasıl dedim ya nasıl yer, içer, güler, devam eder bir insan onu seven ona güven veren bir kalbi kırıp gidip.. İşte benim en büyük sorunum da bu, gerçi sorun değil kıymet bilene bir lütuf aslında.. Hep düşünürüm, çok korkarım kırmaktan. Sanarım ki bana gelen de imtina eder kırmaktan. Öyle olmadı.. Kalp kırıklığı rehberidir, başlamaktır, çözmektir, yavaş yavaş yaraları sarmaktır derken dün gece aklımda, beynimde, kalbimde aldı beni karşısına yok dedi değmedi.. Verdiğin sevginin karşılığı bu değil, o değil sen devam edebilmesin. Onlar zaten aynı, görememek senin suçundu, suç demeyelim de görmeyi istememek diyelim. Karısının mutlu olacağı şeyleri yapan arkadaşıyla değil de, karısının kusarak uyumasına izin veren arkadaşının yaptığıyla empati kuran birinin beni mutlu etmek yerine mideme ağrılar sokmasına izin vermek benim seçimimdi.. Tutunmak istemiştim çünkü; sözlerine, kurduğumuz hayallere, yaralarına rağmen kendini yetiştirebileceğine.. Yok bu kadarı yeter..
Ben kırgınlıklarımı yazarken, ben bu gönül kırgınlığıyla yaşarken buna izin veren umursamadan devam eden birine kalbimi vermek kendime yaptığım en büyük haksızlıktı.. Layık olmadığı sadakati sunmak o yokken bile, geleceğe dair kurduğumuz hayallere gölge düşmesin diye yaşamak kendi halimde kendimden çalmaktı.. Bana iyi gelecek belki de o hayalini kurduğum büyülü aşkı sunacak hayata karşı inatla ben aşık olduğuma sadakatle ve sevgiyle bağlıyım diyerek bir köşe de beklemek kendi kendimi hayattan alıkoymakmış meğer.. Kendimi sadece o varken değil o yokken de oyalamakmış aslında.. Onun bana vermekte cimri başkalarına eli açık olduğu zamanı, enerjisi, hatta şu sıralar duyduğum kadarıyla kendisi benimse kendi dünyamda hala leke sürülmemiş geleceğimiz için beklemem kendimden çalmak dışında bir işe yaramadı.. Ben zaten dünyaya duyurmuşken aşkımı, ben zaten her cephede vermişken sadakat sınavımı aşktan da sadakat sınavından da kalan birine karşı inanmayı seçmek kendime ettiğim en büyük haksızlıkmış meğer..
Neye layık olduğumu yazmaya ihtiyacım kalmadı, hatırlamaya ihtiyacım var.. Yok kendini sev, kendini bil, kendini bul demelerle de işim bitti artık.. O kadar takıntı yapmışım ki aşkta sadakati, şeffaflığı, sevginin her şeyin üstünde tutulmasını bu takıntım bana bunu veremeyecek olanları getirmiş. Bana yaramı kanatmak için, onlaraysa ailesinden alamadığı sevgiyi yüzeysel ilişkilerde bulamadıkları derin bağları ve çevresinden bulamadığı sadakati göstermek için.. Ben payıma düşen kalbim değerli ve bunu hatırlamalıyım dersini aldım, onlar ne yaptı bilmemem.. Gerçi hayat dersini alamamış, yaptıklarıyla yüzleşememiş olanların seçimlerini ve o seçtikleriyle kurdukları hayatın ne olduğunu gösterdi zamanla bana ama dedim ya bu beni ilgilendirmiyor artık..
Meğer gerçek sevgi en zor en yok olunan anlarda gösterirmiş kendini, kendi doğrularına rağmen karşındakini seçebilmekmiş, onun kaygılarını korkularını tetikleyen olmak kadar tetiklediğin yerde durabilmekmiş, ne kadar meşgul olursan ol zamanını verebilecek kadar kalbinde olmasıymış, hayat önüne kimleri getirirse getirsin onun bunun ilgisinden azade olup her gün sevdiğini seçebilmekmiş.. Sadakat, şeffaflık, güven, sevgi zaten olması gereken. Asıl mesele her gün bunları seçebilmeyi istemekmiş.. Yıllar sonra dün ilk kez masalla uyuttu babam. Küçük bir kız çocuğunun kırgın kalbine belki şifa olur diye..
Sadece ben değil arkasında dimdik durduğum aşkı aileme, arkadaşlarıma geleceğime anlatmıştım.. Onlarda benimle birlikte yaşadı bu kırgınlığı aslında.. Karşı taraf için hayat kolayca akar şimdi anlıyorum sebebini işte; o beni ailesine, çevresine, hayatına dahil etmemiş ki yokluğum onun için özlem duyacağı bir şey olsun.. O beni hayatında var etmemiş ki, o durup ben daha nasıl yüceltirim bu aşkı diyecek bir hayat düşlesin.. Ben geçmişimizin dostluğuna, bugünümüzün aşkına, geleceğimizin aile olma durumlarına karşın sevmişim, sevgimi akıtmışım..
Her gün yeni bir ben çıkıyor ortaya, zamanla da tamamen yeni bir olma halimle yeşereceğim.. Çünkü biliyor musunuz çok güzel severim ben. Her haliyle severim, zaman zaman zorlarım biliyorum da bu da sevgimden.. Her şey denilse de bir şey denilemez; aldattı, kandırdı, sevmedi denilemez.. Kıymetini bilenlere izin vermek yerine kıymet bilmesini beklediğim biri için kalbime de sevgime de yeterince haksızlık ettim.. Zor oluyor, onlar gibi yapamıyorum, öyle hemen takılayım yatayım kalkayım, gülüp eğleneyim. Herkesin kırgınlığını yaşama şekli farklı, herkesin sevgi dili farklı.. Bunu sevdiğim insanlar söz konusu olunca hazmetmek ve kabul etmek zor oluyor tabi.. Bir de geçen seneden bu yana insanları hayatımdan çıkartmak konusunda, kendi yolumda ilerlemek konusunda çok net bir ben çıkmıştı ortaya.. İşte aşık olunca bunu pek yapamadım; gururmuş, kaçmakmış, hemencecik bitirmekmiş, ders vereyimmiş, taktik yapayımmış benlik değil.. Ama bir şeyi fark ettim ki hayatıma giren insanların dikkatini çekmek, onları etkilemek oldukça kolay birkaç strateji yap hop düşür ağına. İşte ben bu insanlardan azade duruşu dik, kendinden emin, insanların niyetini anlayabilen ve koşullara rağmen güven zedelememeye özen gösterenlerle daha mutluyum.. Mutluluk değil huzur istiyorum demiştim mali’ye, sayesinde öğrendim ki en çokta mutluluğu hak ediyormuşum.. Geçen eylül ayından bu sene yaşayacaklarımı bilmediğim bir yola çıkmıştım. Bu eylül yaşadıklarımın beni yıkmasına izin vermeme sebebimse önümüzdeki eylül de kim bilir neler yaşayacağım düşüncesi.. Elbette artık daha net isteklerim var.. Aşkta..
Kendimi bildim bileli hep aradım; hayatın anlamını, kim olduğumu, gerçek aşkı, potansiyelimi, insanların hikayelerini.. Çok şey bulduğum da oldu, kaybettiğim de.. Bulduğumu sandığım da oldu.. Kimi zaman uzun sürdü, kimi zaman hiç beklemediğim yerden geldi cevaplar.. Bir adamın hayalini kurdum geçen sene, bu sene aşkı yaşadım sayesinde.. Bir aşkın hayalini kurdum yıllarca, en derin yerden kanatacağını bilmeden..
Biliyorum bu da bir sürecin parçası.. Ve inanıyorum zaman gerçekleri ve kalbimin yarası iyileştiğinde gerçekten sahip olduğu yuvayı bulacak.. Bu sadece aşkta değil artık, işimde, eğitimimde, hayatımın her alanında.. Çünkü içimde kırgınlıklarına rağmen, midesi yaşanılanları kaldıramayıp kusmasına rağmen, beklese de bulamamasına rağmen inanmaktan vazgeçmeyen bir küçük kız çocuğu var..
Artık o yatağın altına saklanıp dünyanın onu bulmasını beklemek istemiyor, o mutlu olduğu parkta oyun arkadaşlarıyla mutlu, huzurlu ve güvende oyunlar oynamak istiyor.. Şimdilik belirsizliklerle dolu bir süreç evet, lakin hayat sürprizlerle dolu, belki de hayatın bu katarsislerden sonra bana yeni bir ben olma haliyle gelmek gibi bir planı vardır kim bilir.. Güven için çırpınmak zorunda kalmadığım, şeffaflığımın karşılığını kaygılardan arınarak aldığım, sadakatin anlamını daha da derinden gösteren, aşkın hakikatin en kıymetli parçası olduğunu hissettiren, neşeme ve ışığıma ayna olan, ruhumu parçalayanlara rağmen bir bütün haliyle görebilen, dünyaya kafa tutabilecek cesareti birlikte güçlendirebileceğim.. Benden bize, bizden bana akan bir hayat..
Limonlu suyla başladığım bir ben olma halim vardı aylar önce ilk adımımı attığım, kırgınlıklar ve kursakta kalan hevesler araya girse de dün gece anladım ki bu kusma hali belki de artık yeniler için eskilerin gitme haliydi..
Hayat lineer ilerlemiyor, dolayısıyla bizlerinde hep dipte kalmayacağına inanmamı sağlıyor bu durum.. Bugüne biraz mola.. Yarına yeniden bir olma, biz olma haliyle görüşmek üzere..
Yıllar önce yaklaşık 2019 yılında ”tanrının sürgünü” diye bir yazı yazmış orada kendimi net, olduğum gibi, karanlığımla aydınlığımla saçmıştım ortalığa.. Şimdi 2025 yılında yeniden bir ben saçılmak istiyor ortaya.. Lakin o yazıdaki benimle, bu yazıyı yazan ben arasındaki farkı görmek için yazıyı okumakta fayda var. Kimmişim, kim olmuşum, gelin birlikte bakalım. Kim olma halimden kime evrilmişim, bana ne yapmışlar birlikte görelim..
Yazıyı şimdi okudum, ben bu değildim beni bu yapmışlar demenin sızısı çöktü yüreğime.. Meğer elinde bir kakaolu sütle kapıma geleni hemencecik affeden, yağmurda delilerce dans eden, bir müzik duyduğunda sesi açıp hemen eşlik eden, kaldırımlardaki boyalara basmak yerine sek sek oynarcasına neşeyle yürüyen bir ben.. Benden sizden biri yaratmayı nasıl başardınız?
Kırıla kırıla, yana yana, yarım bırakıla bırakıla, heveslerimi kursağıma tıka tıka öyle eksilmişim öyle eksiltilmişim ki ne kaldırımlardaki çizgileri görür olmuş gözüm, ne kahve ya da kakaolu süt alıp gelecek olanı heyecanla bekleme hissini hatırlar olmuşum. Çünkü ne o heyecanı yaşatacak olan zamanında gelmiş, ne kırgınlıklarımdan sevgiyle öpen olmuş.. Ne tuhaf değil mi, aslında beni mutlu etmek ne de kolay ve ne ironik bunu yapmayı istememişler bile..
Malum bir süredir yaşadığım kalp kırıklığının bir yas sürecindeydim.. Kendi alanıma çekildim, yaşamam gerekeni yaşadım. Hayatımda hiçbir ilişkimde, ilişkimin sonrasında sevgime, sadakatime leke sürmedim. Koşullar ne olursa olsun terk eden karşı taraf dahi olsa bunu ortaya sürüp kendimi dışarıdan gelen ilgilerin kucağına atmadım. Bu yüzden de istedim ki aynı saygıyı, sadakati, sevgiyi karşı tarafta da göstersin. Lakin anladım. BU konularda öyle nettim ki hem net olmayanların hayatıma gelmesi, hem de en çok güven ve sevgi konusunda neden yara verenin geldiğini daha iyi anladım.. İnsan zıttıyla sınanır derler ya hah işte tam o hesap.. Aslında giden, gitmeyi seçenin ardında sadakatle bekleyenin ben olmasının bir saçmalık olduğunu iki sebepten anladım; ulan zaten seni umursamamış ki sadakat göstermen niye değerli olsun, e hem gidip hem de kendisi sadakat sınavını verememiş ki yine niye üzülen sen olasın ki. Ama olmaz ben bu konularda doğru insan olduğuma inandığım için istedim ki sevdiğim adam da doğru kişilikte olsun. Halbuki zaten kalpten aynı doğrulara sahip olsaydık hayat bizi savurur muydu, hele de şu dönemde sevgiden, güvenden, sadakatten hangi ülke de olursanız olun bahsetmek bile zorken bunlara sahip birini gözden çıkarmayı göze alan için buna sahip olan bir ben niye sürekli üzülenim ki.. Eski yazılarımdan bazılarını okudum da o zamanlarda bile ne kadar derin yaşamışım kırgınlığımı, ama neşemi heyecanımı kaybetmemişim. Yaşamaktan korkmamışım o zamanlar.. Asıl mevzu 2021 itibariyle başladı aslında.. Yavaş yavaş beni tüketen bir ilişki, sonrasında hayatın içindeki yorgunluklar, korktuklarımın başıma gelmesi, depresyon, telafisi olmayan kırgınlıklar derken uzun süren bir kendini bilme, bulma arayışının ilk adımını o zamanlar atmıştım.. Bu kızı yeniden büyüteceğim dedim, o cehennemden yalın ayak geçecek kendi cennetimi inşa edeceğim dedim. Ben bunları derken elbette hayat ringde pek rahat vermedi.. Ben de geçen sene eylül itibariyle tam olarak hayatın arenasından çekilme kararı aldım.. Evimi, işimi, on yıllık deneyimlerimi, arkadaşlarımı, yalnız başıma kurduğum düzenimi, mabedim dediğim köprüyü bırakıp indim o arenadan.. Kendi dünyama çekildim, sorguladım, aradım, yaralarımı oydum kanatıp iyileştirmek için, indim de indim derine.. Peki madem bu kadar derinlerden ulaştım kendime ne oldu da bu son gönül kırgınlığı beni olandan daha çok dibe batırdı, ne oldu da kalbim bin parçaya bölündü bu kadar kolay?
Kolay değil aslında; yılların arkadaşlığı, ayların aşkı, kalpten ”bu adam geçmişin yaralarının armağanı” inancı, asla dediğim evlilik yuva hayalinin mimarı, paylaşılan anıların heyecanı, araya ne insanlar ne yaralar ne de kavgalar giremez biz birbirimize aşığız güveni. Yani anlayacağınız üzerime yıkılan şey sıradan bir ilişki değil, bugünümün aşkı ve geleceğimin hayali..
Günlerdir sessizliğimin sebebiyse sindirmek, anlamak ve cevap bulmaktı.. Yürüdüğüm onca sokak, okuduklarım, önüme çıkan onunla ilgili gerçekler derken kafam kalbim iyice karışmıştı.. Yine mi dedim, yine mi hem kırıp döken hem mutlu olup yoluna devam edip hayatını yaşayan onlar. Sonra içimden bir ses al kahveni git evine dedi, aldım kahvemi gittim; önümde diz çöküp parmağıma yüzük taktığı balkonun, İtalya tatilinin hayalini kurduğumuz, yemek rutinleri oluşturduğumuz, sohbetler ettiğimiz, onun gelişinde heyecanla kapısında bekleyip sürpriz yapıp sonunda hep heyecanla karşılama yerine azarlandığım o eve.. Uzun bir süre oturdum, düşündüm, düşledim. Sadece o değil, tüm ilişkilerimden anlık kesitler geldi geçti gözümün önünden.. O sessizlik halinde bana yapılanların karşısında ben kim olmayı seçmişimi düşünmeye başladım.. İşte idrak orada başladı! Kırıldıkça keskinleşmiş en çok kendime batmışım. Bitti demiş arkama bakmamışım lakin bitene kadar yaşadığım üzüntü bedenim aklıma derinden işlemiş. Son ilişkininde (2021 de biten) yarattığı enkazdan sonrası işler değişmeye başlamış.. Şimdi baştan tanışmadan önce bazı şeyleri daha kusmaya ihtiyacım var izninizle. Günlerdir kendimle kaldım, artık yavaştan geri dönmek zamanı, ama önce anlatmak zamanı..
Aslında o küçük kız çocuğunu mutlu etmek çok kalaydı, güvende hissettirmekte. Karşımdaki sadece bunu yürekten istemeliydi. Hep istemişim de olmuyor diye çocuk gibi küsmüşüm, peki neden olmadı gelin biraz buraya bakalım.. İnsan istediğinden çok neyse onu çeker derler. Kuantum, enerji, ilim derken artık neye inanıyorsanız o alanda yapın araştırmayı göreceksiniz. Peki bu ne demek, o konuda da yine iş sizde çünkü buraya yazacak kadar zamanımız yok. Direkt konuyu kendi olma halime getirmeyi tercih edeceğim, zaten olmuş olanlar durumu örneklendirmiş olacak merak etmeyin.. Başlayalım..
Neşemi toparlamıştım, kariyer konusunda aynı yere dönmeyecektim kararlıydım, aşk konusunda da her kalp kadar eşimi bulmak istesem de pek bir beklentim kalmamıştı.. Hayat işte, aşık oldum. O hikayeye dair her şeyi geçmiş aylarda yazdım, yaşadım da doya doya. Sonrasını da bir seri halinde paylaştım sizinle. O yüzden bu konuya dair sözü burada bırakıyorum. Gelelim benim olma halime.. Eylüldeki tutulmalar, ekimdeki koç dolunayı derken köklü dönüşüm dönemi olduğunu zaten gökyüzü söylüyordu. Ben de son yaşadığım 1 yıllık süreçten sonra zaten yeni bir olma haline geçeceğimi hissediyordum, tek hesaba katmadığım bunun bir kalp kırıklığıyla olacağı olmasaydı.. Aşk beklemediğim yerden geldi evet, lakin o zamanki ben neşemi toparlamaya başlamış, hayata karşı heyecan duymaya başlamış bir bendim. Hayatın hakikati aşk diyordum, ama böyle sıradan bir ilişki haliyle değil de sanki evrenin sırrıymış gibi bir aşktan bahsediyordum. Tam da bunu konuştuğum adamla heyecanlı bir aşka düşmek hayatın en sevdiğim sürprizi oldu elbette. Ay arkadaşlar kalbim öyle çarpmıştı ki tarif edemem. Hayatımda ilk kez bir adamın varlığı bana farklı bir huzur hissettirdi. Hani diğer ilişkilerimdeki benle alakası olmayan bir ben vardı, bu da bana gerçek aşk bu deme yolunda dayanak oldu aslında.. Lakin süreç benim için kalbimde olandan farklı ilerledi.. Gelelim yeni olma haline geçmeden, bunları konuşmadan son 1 ayda yaşadıklarımın idrak kısmına..
Ya ben 10 yıllık bir hayatımı geride bırakmışım, eğitimde kariyerde sıfırdan başlayacağım bir hayatın içinde kalmışım, evimi kapatmışım, düzenim tamamen yıkılmış. İstemişim ki aşkla gelen, aşkla anlasın, destek olsun. Onun belirsizliklerinde yanında dururken benim de hayatta yaşadığım zorluğun aslında onunkinden daha belirsiz oluşunu görsün istemişim o görmemiş ben içimden küsmüşüm. Güvenimi kırdığı yerden yılların bağına hiçbir şey zarar veremez naifliği ve değerini göstersin istemişim, olmamış daha da kırmış, ben biraz daha küsmüşüm. Araya giren mesafedir, ailedir, zamandır, yeni insanlardır derken biraz olsun bana bize ağzından çıkan değeri davranışlarıyla göstersin istemişim, ya bak ben yavaştan düzen kuruyorum ama bu kız hala yalpalıyor bir de üstüne ilişkimiz için çırpınıyor azıcık destek olayım desin istemişim, dememiş, ben biraz daha küsmüşüm. Ve son nokta, onun elinde tek kurşun vermiştim ve demiştim ki ben seversem beni bir kere kandırma hakkını veririm ister kullan ister kullanma, geçmişte kullanan kişiyi yakinen biliyorsun ister onun gibi ol ister olma bu senin seçimin demişim, ne büyük kumar ama, o da çekinmeden kullanmışta yaralanan yine ben olmuşum.. Yanında huzur istedikçe güvenim kırılmış, anlayış bekledikçe dışarıda tutulmuşum, kısaca gördüğünüz gibi ben içten içe küstükçe kendi hayatımın belirsizliğinde savruldukça, o sadece ben demişte işte bize tutunmak için çırpınıp çırpındıkça da batmışım dibe..
O evin önünde anladım; aldattı mı, başkasıyla mı, yine diğerleri gibi bu da mı beni yıkıp gidip mutlu olacak, peki ya ben ne olacağım derken en çokta ben kendimi yalnız bırakmışım.. Halbuki anlamam gereken şuymuş; bunca zaman bensiz olmayı sessiz kalmayı seçti, başkalarıyla ya da değil beni merak etmemeyi seçti, beni başkalarına bırakabilmeyi seçti. Bense aşkımda da sadakatliydim, sessizlikte de sadakatliydim. Ya dedim ayrılmadan başkasına giden onu aldatan insandan farksız olacak ona yaşatılanı bana yaşatmayı seçecek bunu nasıl anlamaz. İşte o neyi anladı ne yaptı bilmem de ben anladım; benim sınavım sadakat, aşk değildi ki, ben zaten bunlara sahibim, ben zaten bunları koşullara insanlara rağmen ortaya koyabilenim. Benim sınavım başkaydı; kırılan kalbimle yine o dipte bir özür bekleyerek onun mutluluğunu izleyerek kendimi karanlıkta tutmayı mı seçeceğim yoksa kendi elimden tutup sahip olduğum güzelliklerin farkına vararak yeniden ayağa kalkabilecek miydim, işte benim sınavım buydu.. Sadakat onun sınavıydı; öfkeyle kalkıp kendini dışarıdan gelen ilgiye bırakarak onu aldatan insanlardan farksız olmayı mı seçecekti, başkalarını dinleyerek sahip olduğu gerçek ve derin aşkı güveni yerle bir mi edecekti yoksa geleceğini inşa edeceği ilişkiye bu zehirli şeyleri dahil etmeden kendine rağmen, o hep bahane ettiği koşullara rağmen kalbini mi dinleyecekti.. Hatırladım sonra, son cümlem kalbini dinle olmuştu ona, bu tesadüf mü, hayır, tesadüf değil, peki o bunu görebilecek kadar kendiyle yüzleşmeye hazır mı?
İşte şimdi gelebiliriz yeniden tanışmamıza.. O kadar odaklanmışım ki; sadakate, güvene, şeffaflığa ben bunları ilişki içinde de ilişki bittikten sonrada verdiğim için istemişim ki benim için de bu yapılabilsin. İyi de geri kalan kısımlar; mesela kırgınlıklarla uyumam, mesela, neşemin üzerine çöken gölgeye izin verilmesi, mesela bir belirsizlik içinde savrulurken korkma ben varım denilmemesi.. Ben kendimi inşa etmek isterken, sürekli darbe alışımın beni darmadağın etmesi, o süreçteyse inandıklarımın da beni bile isteye yalnız bırakması..
Kimdim ben; kakaolu sütle geleni hemen affeden, bir kişiyle ilgili bir plan yaptığımda o kişiye darılsam bile o planı gerçekleştirmek isteyen içinde kalmasın isteyen, mesela mumlu müzikli küçük sürprizler gibi ya da görünce sen geldim aklıma hediyesi gibi.. İşte arabada şarkılar açıp dans edip müziklere eşlik eden, bir bakışımda fark edilenin ben istemeden yapılmasında kocaman sevinç yaşayan, aşık olunca sonuna kadar giden yeter ki arada aldatmak yalan olmasın her şeye herkese göğüs geren, çalışmayı çok seven (ki dönem dönem gününün 20 saatini çalışarak geçiren bir ben var karşınızda), meraklı, bir konuda heyecan duyduğunda o duyguyu en yüksekte yaşayan, sevdikleri için hep zamanı olan, canı gönülden dinleyen, güvenmeyi seçen, çat kapı gelindiğinde mutlu olan, kendi halinde kahve içerken olduğu yere gelindiğinde sevinen (ki şeffaf olmanın avantajı bu aslında biliyor musunuz sadece güven inşa etmekle kalmıyor, sevgiliniz size sürpriz yapmak istediğinde sizi nerede bulacağını biliyor, onun geçmişte aldatılma hikayesine karşı siz böyle olunca o kendini güvende hissediyor aynı zamanda sizin yanınıza gelmesi de sizi mutlu ediyor, anlayacağınız win win)..
Peki son 6 ay da kim oldum; aşık bir kadın oldum, hayatımda asla dediğim şeyi yaptım ve mabedime aşık olduğum adamı götürecek kadar kendime karşı çıkan oldum, ilişkide ne istediğimi biliyorum dememelerime rağmen işin içine aile kaygı güven kırgınlığı girdiğinde ben bu tarz konularda yaralanmak istemiyorum diyerek sınır çizmek yerine bak bunlar beni yaralıyor kırıyor diye anlatmak çabasına giren oldum, bana alan tanı dediğinde beni eskisi gibi sevmiyor diyerek kaygılanan oldum, çırpındıkça kaygıları artan, kaygıları artmasına rağmen görülüp duyulmayan birinin hele de kaygılarının olduğunu bilen tarafından inatla kaygıları tetiklenen birinin yaşadığı o düşünce ve yorgunluğu tek başıma yaşayan oldum, güvenimi kırıyor bazı şeyler dediğimde bunların değersizleştirilmesi sonucu güven konusunda daha da kırılan oldum, kırıldıkça kaygıları artan, kaygıları anlaşılmadıkça tek başına hem hayatının belirsizliğinde yalnız hisseden hem de hayaller kurduğu aşk tarafından hırpalanan biri oldum.. Sonunda da hem çırpınmalarım, hem kendi kendime feda ettiğim aşkım zamanım enerjim hayallerim neşem kursağımda bırakıldı ve kaygılarımla güven kırgınlıklarımla tek başıma kaldım.. Kırık bir kalbin ta kendisi oldum..
Peki şimdi ki olma halimle bakalım, kim olmak istiyorum, biraz da bugüne dönelim.. Aşkı doruklarda yaşayan bir kadınım, sadakat ve şeffaflık benim kadim krallığımın mihenk taşı ki zaten çok şükür ne birine karşı ne de benden gidenlere karşı kalbimde biri varken koşullara hatta zayıf hissettiğim anlarda bile sadakatinden ödün vermeyen biriyim. Zaten herkesin iyi bilir ki insanın omurgası en zayıf anlarında kendini belli eder, güçlüyken zaten kimse hata yapmaz ama zayıfken hayat öyle fırsatlar öyle koşullar çıkarır ki karşınıza kim olduğunuzla ilgili seçimleriniz asıl o zaman ortaya çıkar. E ben sadakat, aşka, güven, şeffaflık konusunda şükür ki omurgamı hiç eğmedim.. Ve istiyorum ki omurgası en zayıf anında bile dik duranlarla yolda olayım.. Belirsizliklerle dolu bir süreç içindeyim; işim yok, eğitim konularım askıda, kendime referans sağlayacak network ağlarımdan uzaklaştım o yüzden aslına bakarsanız maddi anlamda tam bir hiçlik noktasındayım, üzerine kalp kırıklığıyla birleşince biraz savrulmuştum.. Omurgam dik kaldı çok şükür bir de şu karşımdakilere sürekli yanlış yapmamaları konusunda müdahale etmemem gerektiğini anladım. Kaybetmemek için öyle diş sıkıyorum ki hayata karşı, hayatla sevdiğim insan arasına girmeye çalışıyorum sürekli. Aman hata yapmasın, ama yanlışı seçmesin, bunlar olmasın ki kaybetmeyelim aramızdaki sevgiyi. İyi de güzel kızım onlarında sen kadar istemesi gerek, senin kadar onlarında sınavdan geçmesi gerek, kim olduklarını göstermeleri gerek, göstersinler ki senin sahip olduğun sadakat, sevgi, güven konularında hayatında olmalılar mı gitmeliler mi bilmen gerek. Sense sıkı sıkı onlarla hayat arasında duruyorsun, sonra hırpalanıyorsun, sonra kırılıyorsun. Sen bunlara değer veriyorsun ve bunlara değer vereni istiyorsun tamam çok güzel, o zaman izin vereceksin gerçekten öyleler mi değiller mi göreceksin. İşte benim de en büyük sınavım bu biliyor musunuz; hem duygular konusunda tutarlı net birini istiyorum hem de sevdiğim kişi bu konuda yanlışa yönelmesin ki birbirimizi kaybetmeyelim diye onun savaşında da meydanda savaşıyorum. Bak, gör, anla.. Senin savaşında bırak meydana çıkıp yalnız değilsin diyeni, en azından sen yoruldun ama bak ben varım diyeni bile gördün mü hiç hayır. Sen bunlara değer verdin diye el üstünde tutanı gördün mü hiç hayır.. Göremezsin, çünkü sadece arıyorsun, ama hiç gerçeğe bakmıyorsun. Çünkü korkuyorsun güzel kızım gerçeklerin canını yakmasından, inandığın insanların gerçekliğinde inandığın gibi olmamasından, onu koyduğun kadim krallığının tahtında bulamayacak oluşundan korkuyorsun.. Kork, korkmak iyidir. Ama yüzleş, farkına var, kabullen ve yoluna devam et.. Zaten krallığında kalmak isteyen neler yapması gerektiğini biliyorken yapmamayı seçiyorsa inatla sımsıkı tutmak zaten canını yakmıyor mu, yakıyor. Zaten günün sonunda sana kim olduklarını gösterdiklerinde kırılıp heveslerinle kursağın dolu bir başına kalmıyor musun kalıyorsun, e o zaman kendini feda etmek niye be kızım..
Günlerce süren yeni bir ben olma hali, kimdim kim oldum durumları, benden sizden biri yaratmayı nasıl başardınız kırgınlığı, ben bu noktaya nasıl geldim sorguları, karşı taraf inşallah sadakatsizlik sevgisizlik yapıp aramıza başka şeyleri sokmaz korkuları, iyi de ben bunları yapmadım bana da yapanı istemem aydınlanmaları, yeni bir ev yeni bir sokak yeni bir ben olma haline geçmek dürtüleri derken günler sonra bugün bu yazıyı kaleme almaya karar verdim..
Çünkü çok bekledim, çok kırıldım, çok hırpalandım, çok savaştım. Geçmişte de bugünde de.. Kendimi merkezimden öyle dışlamışım ki köksüz medeniyetimin merkezine öyle sarsıcı birini almışım ki zaten kadim krallığımın yıkılması kaçınılmaz olacakmış.. Elbette onlar gibi değilim; öyle duygusuzca sevişmeler, alelade ilişkilerle yüzeysel bağlar içinde olup egomu kibrimi tatmin etmeler, insanların sözleriyle bana değer vereni hiçe saymalar falan pek benlik değil.. Bir zamanlar onlar gibi olsam dediğim oldu yalan yok, bu kadar derin duygular beslemek çok yaralıyor çünkü insanı. Ama şimdi anladım bunun ne kadar değerli olduğunu. Çünkü güven, sevgi, empati bir insanın hayatındaki insanda sahip olması gereken en değerli şey. Çünkü mesain biter, eğitimini tamamlarsın, yalancı ikiyüzlüleri görürsün ama bir yanın bilir ki hayatında sana güven veren, sadakatin sağladığı huzuru veren biri var ne kadar kavga edersen et eminsindir günün sonunda en çokta güveninin sevginin sağlam bir şekilde korunduğundan, görüldüğünden.. İşte ben öyle bir dostum, işte ben öyle bir aşığım, işte ben sevdiklerim için öyle bir yuvayım.. Meğer en kıymetlisine sahipmişim zaten. Ve bunu herkese açmak yüce gönüllülük değilmiş, zayıflıkmış.. Ben duygusal olarak verdiğimi hak ediyorum demeyi öğreniyorum artık. Ben en zayıf halimde bile omurgamı dik tutarken, karşımda omurgasını sağlam tutanı hak ediyorum demeyi öğreniyorum artık. Ha bir de insanlar birbirinin aynası derler, bunu da öğreniyorum; sadece onlar benim yaralarıma, travmalarıma, kendimle olan halime ayna tutmuyorlar ben de onlara tutuyorum, eğer bu ayna karşısında ben kendimi bilme yolunda kendime dönerken karşımdaki kibir yapıyor, suçu bana atıyorsa, sorumluluk almıyorsa bunun da suçlusu ben değilim aslında bunu da öğreniyorum.. Tabi bir de şu kırılınca çırpınan, kaygılanınca küçük bir kız çocuğu gibi parkta herkese küsüp kendi kendine oynayan halimi de anlıyorum, görüyorum ve kendi başımı sevgiyle okşamayı öğretiyorum kendime.. Bir de çok güzel sevildim, sevilince neşeli tatlı e biraz huysuz lakin yine de şımarık bir küçük kız çocuğu çıkıyor içimden onu hatırlamaya başladım.. Neşelenince nasıl parladığımı, güvenince nasıl huzurlu hissettiğimi, küçücük bir hediye de bile sanki önüme dünyalar serilmiş gibi nasıl da havalara uçtuğumu hatırlıyorum. Tam aksi olunca da yani güveni kırılınca hırçınlaşan, anlaşılamadığını görünce kaşlarını çatan, sevgiyi istemek zorunda kaldığında huzursuzlaşan o kırgın kız çocuğunu da şimdi anlıyorum. Neden sadakat, güven ve şeffaflığa bu kadar taktığımı da. Diyorum ya özümde deli dolu, gerçi şu sıralar sadece dolu, neşelenince dünyaya kucak açan, her zaman problemlerin bir çözüme olduğuna inanan, trafikte yeşil ışık yanınca ”bak hayat yol veriyor” diyen, benim yanımdayken park yeri bulursun diye enerjisine güvenen, şen şakrak o kadın bırakında kırılınca biraz huysuz biraz agresif olsun ya.. Kalbine sevgiyle sadakatle sizi almış, bırakında güveni kırınca huysuzlaşmaya hakkın olsun ya. Şu zamanda diplomaya, paraya, kariyere değer verenseniz hayat size sadece bunlara değere verenleri versin. Günün sonunda ben aşkla, sadakatle, güvenle dolu bir huzurun kolunda uyumayı istiyorum. Sizse o kağıt parçalarına önem verenlerle nasıl güveneceğim ki sorularıyla günün sonunda kendinizle kalabilirsiniz.. Seçim sizin, ben seçimimi zaten yaptım.. Ben bunların çabayla çalışmakla inşa edileceğine inanıyorum, hatta var ya o süreçte sizin için hep yanınızda olurum, yeter ki ben ben ben diyen bencillikten uzak, kibirden arınmış olun. Sevgimin sadakatimin değerini görün yeter demeyi istesem de bunu demek yerine, bunun zaten değerli olduğunu öğrenen biri olmayı da öğreniyorum artık..
Kendi köksüz medeniyetimin kadim krallığında yeni bir olma hali içine giriyorum.. Öğrenerek, anlayarak, her zamanki gibi kendine kalbine sadık kalarak, en çokta kendi merkezimde kalarak..
Artık beklentim kalmadı, kalbimdekinden de kalbime yeni gelecek olanlardan da. Çünkü anlam yüklediğim her yere, mabedime sızan bir aşkın, rutinlerime heyecanla değil de yıkımlar dahil eden bir ilişkinin bana öğrettiği biraz da bu oldu. Diğerleri gibi olmama sebebi bu aslında bu kırgınlığın.. Diğerleriyle geleceği hayal etmemiştim, mabedime almamıştım, rutinlerimle bir dünya inşa etmeye çalışmamıştım bu yüzden de yıkımı en sert aşk bana köksüz medeniyetimle ilgili en önemli dersi verdi.. Tüm ümidim kendimden.. Kendimle yenir yola çıkmanın zamanı geldi.. Geçmişte yaşadığım onca ilişki deneyimi, geçen sene ”yeni bir başlangıç zamanı” dememe rağmen indiğim arena, o süreçte olmuş olanlar ya da kursağımda kalanlar derken aslında hayat gerçekten de beni yeni bir bene hazırlıyormuş diyorum bugün.. Çünkü anladım ki yeni bir ben olabilmem için eski bene dair tüm tecrübelerim, yaralarım, travmalarım, üstesinden geldiğimi sandıklarım, kalbimden istediklerim, hayalini kurduklarım, kaçtıklarım, kaygılarım, korkularım önce üzerime yıkılmalıymış. Önce gölgemin hayatımı belirsizlikle ele geçirmesi gerekiyormuş. Zaten eylül, ki en sevdiğim mevsimdi, bunların hepsinin enkazında bir başıma kaldığım bir ay oldu.. Şimdi inşa etmekten önce kökten bir temizlik yaptım o sessizlik sürecinde. Toprağı havalandırdım, tohumları seçtim.. Kadim krallığımın artık köksüz olduğu eski ben yıkıldı.. Şimdi yeni ben medeniyetini kökleriyle inşa etmek istiyor.. O yüzden tohumları özenle seçiyorum..
Ben; neşeli, şen şakrak, şarkılara eşlik eden, yağmurda dans eden, kahvaltıda keyifle yumurta çırpan, kahve kokusuyla uyanmayı seven, kapısına çikolatalı sütle kahveyle gelindiğinde neşelenen, görünce aklıma sen geldin hediyeleri alan, hayatın içinde bir şey gördüğünde ya da ne bileyim bir şeye denk gelince bak ya buna denek geldim hayat bence bunları anlatıyor heyecanıyla arayıp soran, ölüm var ben öyle uzun uzun kırgın kalamam diyen, sorunları konuşarak çözelim diyen, bir kavganın tartışmanın yapılan güzel planlara gölge düşürmesini isteyemeyen, hatalarıyla barışmaya çalışan, öyle sert tepkilerle hayatından insan çıkarmaları yapamayan, bir şeylere anlam yüklemeyi seven, hayatın hikayelerine hayranlık duyan, rutinler oluşturmayı seven, oyun oynarcasına hayatı yaşamayı seven, çocuklar gibi derinden neşelenen, heyecanlanınca böyle dünyayı koşarak gezmeye heveslenen, anılar biriktirmeyi seven canım ben.. Kırılınca huysuzlaşan yine de kimsenin kırgın uyumasını istemeyen canım ben. Yeter ki sevgimiz zehirlenmesin geri kalan her şeyin illa ki bir çözümü bulunur, ama konuşularak ama zamana bırakılarak diyen canım kendim.. Çok eksildi neşen, çok dağıldı gülüşün, sağlık olsun.. Sevildiğin zamanlar da oldu, heyecan duyduğun sürprizler de, karşındakine doktor da oldun hasta da oldun.. Yine de en çok sevmeyi seçtin, vazgeçmeyi değil.. Sen seni hatırladıkça, sendeki sevginin derinliğini hatırladıkça, sen kalbindeki sadakate sahip çıktıkça aynı nisandaki sürpriz aşk gibi hayat yine sana heyecan duyacağın sürprizlerle gelecek. Ve bence bu sefer kalbin dengini tam da layık olduğu o maskesiz haliyle, derin bağları kurma hevesiyle, toprağa emek emek ekmeye başladığın o köklü tohumları talan etmeyecek naiflikte, o büyülü masallar dediğin hikayeleri yazdıranla bulacak.. Çünkü artık aidiyetsizlik, köksüzlük çöktü. Çırpınmalar, feda edilmeler, hak ettiğimi almalıyım beklentileri, sabredersem kazanırız zırvaları çöktü.. Zaten insan kalbinin ekmeğini yemez mi, zaten kalbin dengi kalbiyle her şeye herkese rağmen kavuşmaz mı, zaten aşkla ekilen tohum sonbahar da çiçek dökse de kökü sağlam olduğu için bahar da yeniden çiçek açmaz mı, artık bırak bahar da çiçeğine gelen sonbaharda çiçeğin döküldüğü için gitmeyi seçsin, sen zaten köklerinin değerli görülmesini isteyensin.. Kalbini bozmadan, kibirle davranmadan, sürekli hak ediyorum verilmiyor kırgınlığı yaşamadan yavaş lakin emin adımlarla yürü yeter..
Neşeni, ışığını, kalbini, sadakatini, sevgini, enerjini, zamanını, o tatlı kız çocukluğu şımarıklığını, ne de tatlı bir oyun arkadaşı olduğunu, bir parça sevgiyle koca dünyaya aşk saçtığını, o hayatın seninle konuştuğu dili absürt bulmamayı, kendin olma haline sahip çıkışlarını, gece uyku tutmayınca hadi dondurma yiyelim diyen tatlılığını, konu sevdiğin olunca dünyaya bile kafa tutma cesareti gösterişlerini, koşuşlarını düşüşlerini, tatlı sakarlıklarını hatırla.. Önce kendinle tanış, sonraya arenaya çık. Ve korkma sevmekten, çünkü o korkular o kaygılar eskilerin eseri, artık bunlara izin vermeyecek kadar güven dolu olduğunu hatırla, kalbine kalbindeki sevgiye güven güzel kızım..
Şimdi sana yeni bir sokaktan sesleniyorum, baştan tanışalım; yeni bir olma haline, yeni hikayeler yazmaya, köksüz medeniyetimin köklerini oluşturacak yeni tohumlar ekmeye ve kendinle yeniden tanışmaya var mısın?
Veda zamanı.. Acıtsa da, kanatsa da, kırgınlıkların içinden geçip, buruklukların burun sızlatan kısımlarından canımı koparta koparta vedalaşma zamanı..
Bu kopanların yerine daha güzellerini seçme zamanı.. Önce gittim, sonra döndüm, şimdi yemekler yaptığımız evin sokağına son kez gidiyorum, hediye aldığım bankta son kez oturuyorum, 9 numarasının kapıda olduğu evden tamamlanma yaşandı diyerek çıkıp yeni evime, başlangıçlar yapacağım yeni sokağıma taşınma zamanı..
Ve bugün kendimle gurur duymanın, kendimi incindiğim yerden öpmenin zamanı.. Neler istedim, neler oldu, neler öğrendim, artık neler istiyorum ve ne yapmalı? Gelin biraz bunları konuşalım, güzel bir kahve yapın sindire sindire okuyun ve eğer aşkını da acısını da yas sürecini de hakkıyla yaşayıp en başta kendinize ve içinizdeki sevgiye sadık kalmayı seçtiyseniz bugün kendinize güzel bir hediye alın..
Önce ne istediğimle ve ne bulduğumla başlayalım, çünkü devamında yüzleştiğim gölge yönlerimi ortaya saçıp onlardan sıyrılıp yerine ne koyacağımıza bakacağız.. Ne istedim; saygı, sadakat, aşk, neşe, eğlence, birlikte dünyaya kafa tutabileceğim güçte bir cesaret istedim çünkü bunları temeli sağlam bir yerden verebileceğimi biliyordum. Lakin sağlıklı bir ilişkide bunlar zaten olması gerekenler; sadakat, güven, saygı olmalı ki ilişkiler kökten sağlam olsun buraya kadar tamamız.. Ben işin içine biraz romantizm katanlardandım; işte dünyaya kafa tutalım, yaralarmış travmalarmış bunlarla el ele iyileşelim en azından herkesin bunlara sahip olabileceğini bilelim, sürekli yeni anılar biriktirelim araya ne insanlar ne mesafeler giremesin, rutinler oluşturmayı da seven bir yanım var gel bize özel rutinler oluşturalım diyen bir ben. Tabi sonra, yıllar önce biten, beni affettiğim yalanlarıyla aileler konusundaki net çizgime rağmen gösterdiğim anlayışla vuran, üzerine de depresyonun çöreklendiği bir dönemden sonra uzun süren iyileşme sürecimde bunları çok sorguladım..
Takılmak için gelen de oldu, flört etmek isteyen de ama ben nettim. Ne yüzeysel ilişkiler kurarak egomu tatmin eden olmak istedim, ne de sıradan flörtlere ayıracak zamanım vardı. Ne yaralandım diye gelip geçici olanlara izin verdim, ne de zayıf düşmeme rağmen bana yakınlık gösterenlerin şefkatine sığındım. Anlayacağınız yas sürecimi de yaşadım, devamında kendimle de kalmayı başardım. Aslında iyi ki de yapmışım çünkü kendime ne istiyorum ne bekliyorum dememiştim 27 yaşıma kadar.. Sonrası malum işime baktım, arkadaşlarımla vakit geçirdim, arada bir şans vermeye çalıştığım insanlar oldu ama nettim istediklerim konusunda baktım uyuşmuyoruz kırmadan kırılmadan hemen o alandan çıktım. Tamam dedim ya aşk meşk işleri bu yaştan sonra bitti, e ben de mantıkla ilişki yapabilen biri değilim illa bir duygu beslemem gerek o da yok n’apalım dedim sağlık olsun.. Derken geldik mi yeni yıla, dedim ya rutinleri seven biriyim, hayata anlam katmayı pek bir severim yeni yıla dilekler dileyerek doğum günümde de mum üflerken senelerce hep aynı dileği dileyerek giren bir ben vardı lakin 2025 yılına hiçte böyle girmedim..
Mali’mle konuşurken girdim yeni yıla ”yaaa nasıl girersen öyle gider derler” dedim hatta, gittim aileme sarıldım ve huzurla uyudum o gün. Dilek tutmadan, kendime koca koca hedefler koymadan. Yeni yaşıma da şansa bakın ki aynı adamla girdim. Ve size bir sır vereyim ben evrenin bizimle konuştuğuna hep inanan oldum. Gerçekten de yeni yıla ve yeni yaşa öyle güzel girmiştim ki tamam dedim hayat bu sefer sessizce saracak beni derinden.. Derken nisan ayı yaptı şovunu ve aşk geldi hem de hiç çalışmadığım yerden.. Uzun uzun anlatacağım kısımlar bunlar değil yaşarken mutluydum, şimdiyse canımı yakan anlara dönüşen kısımlar buralardan geldi. Ben onunla yeni yıla yeni yaşa girmiştim de bir şeyi atlamıştım, o da şuan olduğu yerde ve şuan yaşamayı seçtiği yüzeyselliklerle girmişti yeni yıla işte aşkın görmemi engellediği dediğim kısım burası ya neyse sağlık olsun.. Rutinler oluşturdum emek emek, yine kaygılarımı yüzeye çıkaran aile, arkadaşlar ve bağ kurmaktan kaçan bir ilişkiyi koydum merkezime, inanmak istediğim her şeyin arkasında dimdik dursam da kendimle arama giren bu kör noktayı inatla göremedim. Aslında görememek değil de diyorum ya inanmayı istemek aslında.. E üstüne verilen emeği, geçirilen zamanı, yaşanılan anları da kolay kolay yok sayan biri olmayınca hayal kırıklığı yaşayanın ben olması kaçınılmazdı..
Ne de olsa benim çevreme dahil oldu, benim ailem biliyordu, benim mabedime girdi, benim hayatımın merkeziydi, yani kısaca benim hayatımın bütününde o vardı da ben onun hayatından teğet geçenmişim yeni anladım.. O yüzden yıkılan hayaller bana, yeni neşeler ona. O yüzden keyifle kahve içmeler tatil yapmalar yeni insanlara kolaylıkla kendisini açabilmek ona. Sorgulamalar, hiç mi sevmediler, ulan onca şeyi yok sayıp başkasına dokunabilmek nasıl mümkünlerin acısı bana.. Lakin şimdi idrak ettiğim de bu oldu. Tamam ben saygı, sadakat, sevgi temelinde bir aşk istedim de aynı zaman beni merak eden, beni hayatının önceliği yapan, sorumluluk alabilen, sadece öperken değil elimi de cesaretle tutabilen, iletişim kurmaktan kaçmayan, araya ne arkadaşlarını ne ailesini sokmayacak netlikte olan, her koşulda beni seçen birini de istiyormuşum.. Yani kariyer ve eğitiminde gösterdiği sorumluluğu, başarabildiği istikrarı ilişkimizde de yapabilecek güçte biri.. Bir de gölge yönlerimle yüzleşmemi sağladığı konulardan biri olan yetersizlik ve değersizlik duygusu var tabi. Sayesinde anladım ki kendimi bilmek yetmezmiş, ben başarmalıymışım da..
Eğitim ve kariyer konusunda cam tavan sendromu yaşatmışım kendime. Bu alanları o kadar boşlamışım ki aslında ilişkimde karşımdakini ne kadar yüceltir ne kadar gurur duyarsam duyayım kendimi yetersiz gördüğüm bu konularda bir adım atmamayı seçmişim.. Yani sadık biriyim evet lakin karşımdakine sadığım, peki ya kendime olan sadakatim! Karşımdakiyle gurur duyuyorum, onun başarılarını destekliyorum ve olacağı kişiyi de görebiliyorum tamam da peki ya kendimle gurur duyacağım başarılar! Ona bakıp hayal kurduğum gelecekte elinden tutup dünyaya meydan okuyalım tamam da peki ya benim kaybettiğim gücüm! İşte bunlarla da yüzleşmek bir hayli zorladı..
Ya ben kaygılarıyla, korkularıyla, yaralarıyla, travmalarıyla öyle yalnız kalmışım ki, diyecek olsam da aslında biraz da kendimi yalnızlaştırdım demek daha doğru olacak. Çünkü en büyük beklentim duyması, görmesi, adını koyduğumuz çocuklarımız için ciddi adımlar atması geleceğimizi inşa etmesiyken sadakatsizlik yaratacak koşullara net çizgi çekmesiyken, aşkını haykırmasıyken aynı zamanda bunları istemeseydi de. Bense o sırada işte sadece bekledim..
”Gör gününü”, ”sen kimsin ki” ve daha bir dolu cümleyle rahatlıkla kırabileni istemiyorum. Ben zaten gördüm, defalarca. Sadece onunla değil ondan öncekilerde de görmüştüm. Ben kibriyle bakan gözler değil, sevgiyle ruhumu gören gözler istiyorum. Ben kaygılandığım zaman kaçınganlığı ağır basan değil de yeri gelip kendisine rağmen yanımda durabilen birini istiyorum. Elbette her aile dinamiği farklı ben de bazı şeyleri öğreniyorum, en azından sevgimin önüne hiçbir şeyi koymadan öğrenmeyi tercih ediyorum, lakin yeri geldiğinde ayrım yapabilecek birini istiyorum. Ben kırgın uyumama izin vermeyen birini istiyorum. Yalan söyleyenlerin karşısında dimdik duran birini istiyorum. Meşguliyetini bahane etmeyen birini istiyorum. Ben araya koşulları, insanları sokmayacak kadar kendine güvenen birini istiyorum. Ben yaralarımı, duygusallığımı beni vurmak için kullanmayan benim hikayemi merakını gidermek için öğrenmeye çalışan değil de gerçekten anlamak istediği için soran birini istiyorum. Ben başkalarının ilgisiyle egosunu tatmin etmeye çalışan birini değil, kim olursa olsun gördüğü tek kişinin ben olduğumdan emin olmamı sağlayan birini istiyorum.. Kendini yetiştiren, sadece kariyer anlamında değil ilişki anlamında da sorumluluk alabilen, korkma ben varım demekle yetinmeyerek dimdik yanımda durabilen, ve haykırarak dünyaya ben çok aşığım dediğimde sesimin yankısında ben de çok aşığım sesiyle bana bütün hissettiren bir aşk istiyorum..
Demiştim ya size yıllar önce ne istediğimi bilerek yaşadım, kendime döndüm. Sonra da 2025 bir mucize gibi aşkı getirdi hayatıma diye. İşte dünyaya kafa tutabileceğim bir adam rüyası gördüm aslında. Yoksa yıllarca mabedimi kimseye açmamış ben niye elinden tutup gideyim mabedime.. Olsun.. Onun da sayesinde daha başka neleri istediğimi de anladım aslında. Hatta sadece istediklerimi değil, bizzat sana aşığım diyecek cesarette bir adamın ilişkimizde nasıl zorlandığını onun ruhunu görmeme rağmen bazen nasıl onu zorladığımı ve bunlara sebep olan gölge yönlerimin neler olduğunu da anladım.. Gönül isterdi ki hayalini kurduğumuz geleceğe birlikte adımlar atarken, aşkımızı çoğaltırken bunları el ele öğrenelim. Ama belki de asıl nokta budur.. O yüzeysel ilişkilerine, anlık tatminlerine aşinaydı, bense kaygılarımla kaybetme korkumla yaşamaya aşinaydım.. Ben ilişkimi merkeze koymaya çabalarken, onun merkezinde hep kendisi ailesi ve yeni insanlar vardı.. Yüzleşmenin sonuna geldim.. Çünkü yıllarca hem yaralanan, hem o yaraları sarmak zorunda kalan hem de hep yasını da, aşkını da, neşesini de karşıdakine sadakatsizlik yapmadan, sessizce yaşayan biri oldum.. Onlar hayatına devam ederken, ben alkışlayan oldum.. Bu döngünün sonu olmak zorunda.. Çünkü neye layık olduğumu biliyorum, lakin bilmek yetmedi, düşüncelerimle davranışlarımla da bunu ortaya koyabilmeliydim.. En başta ”ben” olmaktan çıkabilmeliydim; ben sadık biriyim, ben aşık biriyim, ben fedakarlık yapan biriyim ve daha fazla ben ben ben diyen bir benin, benliğin ölmesi gerekiyordu. İşte bu derin kırgınlık tam da oraya bastı ayağını, ta ki canı çıkana kadar..
En karanlık an aydınlığa en yakın andır derler. Kalp kırgınlığımın en karanlık anındayım, o karanlığa teslim olursam biliyorum ki bu döngüler kapanmayacak ve ben ne kadar aşk dolu, ne kadar sadakatli olursam olayım yaralanmaya devam edeceğim. O yüzden hem teşekkür hem veda zamanı.. Hem geçmişe, hem de son yaşadıklarıma.. El ele geldiğimiz köprüye, yemekler pişirdiğimiz evin sokağına, ilk öpüştüğümüz eve, kahvelerimizi yudumladığımız yerlere, şarkılar söylerken arabayla gezdiğimiz sokaklara, ben varken hep rahatça bulduğun otoparklara, hayatın hep yeşil ışık yaktığı caddelere, Hıdırellez zamanı dilekler yazdığımız çiçeklere, suya niyetlerimizi fısıldadığımız tatillere, gülümsediğimiz fotoğraflara..
Evren boşlukları sevmez, yeri boşalanı doldurur derler. Orayı yüzeysellik mi yoksa derinlik mi doldurur işte bunlar senin seçimlerinle ilgilidir. Ben derinliği, kendi derinliğimi seçiyorum. Çünkü inanıyorum, evren bu sefer sadece isteklerimi vermek için değil aynı zamanda beni bana yeniden inşa ettirmek için en güvendiğim yerden aşkımdan, dostluğumdan yaraladı. Bu yara şifalanacak..
Çünkü bu düşüş kendi içimde en sert yere çakılıştı.. Meğer ne çok siyah beyaz varmış hayatımda. Ne çok 1 ve 0 odaklı bir matematik denklemi kurmuşum. Bir doğruluk türküsü tutturmuşum içinde hep geçmişin hikayeleri anlatıp durmuşum aklıma, masal anlatır gibi.. İki yanım var, iki yönüm.. Birbiriyle kavgaya tutuştu bu hayal kırıklığının sonucunda.. Şeytan tanrıdan daha güçlüydü içimde, karanlık aydınlığa hep galip gelmişti evvelce.. Her kavgalarında anladım ki kazanan taraf benim hep en çok beklediğim tarafmış meğer.. Bu sefer kazanmak yok, kaybetmek yok.. Aç kalması gereken taraf var, beslenip güçlenmesi gereken taraf var.. Kendini bilen bir taraf var, kendini yeniden keşfeden bir diğer taraf var..
Zor bir eylül ayıydı.. Ve bugün yaşattığı zorlukla birlikte biten bir eylül var.. Eylül için çok beklemiştim, hayal etmiştim bu sonbahar aşkla geçecek diye. Hatırla; yeni yıla, yeni yaşa beklentisiz girdiğinde hayat neler getirdi, seni nasıl yeşertti, hatırla.. Eylül bitti, ekim içinse beklentim yok.. Bildiği gibi gelsin..
Şimdi izninizle bir süre Eylül ayına kadar olanları, eylül içinde olanları kabullenip, ekim ayına sessizce girmeye niyet ediyorum..
Artık geçmişin yıkıntılarını değil, bugünün gerçekliğini konuştuğumuz ve yaralayıp, yarı yolda bırakanları değil bir bütün hissettirip yarayı anlayanı konuştuğumuz yeni hikayelerde buluşmak üzere.. İzninizle son 1 aydır yazdıklarım kadar yaşadıklarımı da sindirip, yeni evimde, yeni sokağımda yeni hikayelerle geri dönmek üzere bir süreliğine ekim ayının belirsizliğine ve huzuruna teslim olmaya çekiliyorum.. Ne aşkta ne ayrılıkta kendimi yüzeyselliğe ve gelip geçici olanlara açmadım, bırakmadım o yüzden şimdi de aynı saygınlıkla kendi sessizliğimi duyma zamanı..
Kim bilir belki de yeni yıl gelmeden yeni hikayeler yazmaya başlatır hayat.. Kim bilir belki de bulmayı arzuladığım şey aramayı ve beklemeyi bıraktığım yerde çıkar karşıma.. Şimdilik bugüne kadar okuduğunuz yazardan buraya kadar, teşekkür ederim..
Rüyalarım berraklaşmaya başladı, dengeme yavaş yavaş gelmeye başladım. İçim başka dışım başka durumunu yavaş yavaş dengelemeye başlamak bile benim için büyük bir adım.. Karşıma geçmişteki kendimi aldım; 7 yaşlarımdaki ben, 16 yaşlarımdaki ben, 21 yaşımdaki ben, 25 yaşımdaki ben, 27 yaşımdaki ben, 29 yaşımdaki ben ve 31 yaşımdaki ben..
Masa ben dolu, benliklerle dolu.. Bu yüzleşme işi oldukça zorluyor beni, bizi, benliklerimi.. Normalde içime döner, sorgularım, ataklar gelir, zamanla da yıkılan yıkılır, kalan sağlar benimdir der bir şekilde devam ederdim. Şimdiyse sanki bugünüm dünümü dava ediyor. Son kalan kırıntıları da, kırgınları da temizlemek istiyor artık ruhum.. Bu sefer derinlerde kalanlarla temas ediyoruz çünkü.. Her yıkımda her kırılmada biraz daha derine dalmıştık. Şimdiyse dibe vardık sanırım..
Çünkü her geçen gün hatırladığım şeyler yüzeye derinlerden çıkan sızılardan ibaret. Artık ayırt edebiliyorum.. En önemlisi de fark ettiğim şu ki; karşımdakinin hep kendini kenara çekip, yanlış yapmadan, telafisi olmaz seçimler yapmadan vicdanıyla kalbiyle düşüp bir anlığına olsun hatrımı, değerimi, aramızdaki bağı daha da zedelemeden daha sağlam bir yerden başlamaktı aslında. Ben bunları bir köşede beklerken neler gördüm; geçmiştekilerde benden sakındıklarını başkalarına bollukla sundu, son ilişkimde de beklediğim küçücük bir güzelliğin bile karşılığı olmadığı gibi yüzeysel olanlara seve seve verildiğini duymak oldu.. Artık yetti, küçücük jestlerle, tatlı sözlerle dünya ayağıma serilmişçesine mutlu olan bir ben vardı. Verilmediği gibi daha da çalındı benden.. Yetmedi! Başkalarına büyük büyük jestleri, heyecan dolu hareketleri zevkle yapmalarını alkışlamaktan bıktım..
İyi tanıdığımı sandığım, onun ruhunda gördüğüm dediğim şeylerin aslında yaralarımdan tanıdık olduğunu yeni anladım.. Aslında canımı birden yakmayışının, beni yıkan bu hayal kırıklığının zaman alışının; zaafımı ortaya koyduğumda, bir cümlemin yarım kalışında, bir boşluğumu keşfettiğimde heyecanla anlatma çabamı yok sayışımda, bir hayalim var dediğimde bakarız deyişlerinde, ben kendimi güvenle bırakmak isterken en güvendiğim yerlerden tek tek kırışlarınla aslında anladım ki senin içindeki karanlık benim sesini duymam gereken içimdeki çocuğu boğuyormuş.. Sen çocukluğunda annenden, babandan, çevrenden nereden vurulduysan oradan vurdun bana da. Keşke bu vuruşların seni iyileştirmiş olsaydı. Derin bağlar kurmanın o kadar da korkutucu olmadığını, çocukluğunda okşanmayan başının, takdir edilmeyen yanlarının yetişkinliğinde hıncını benden çıkarmak yerine keşke seni tam da bu gördüğüm yerlerinle ve olduğun gibi sevdiğimi anlayabilseydin.. Lakin anlıyorum; sen senden çalınanların yerine onları senden çalanların yerine beni suçlamayı, cezalandırmaları seçerken bir şeyi göremedin. Hedef aldığın bendim de içindeki karanlığın kaynağı sebebi ben değildim.. Aslına bakarsan senin mesafeyle sevilmiş, görülmemiş çocukluğun benim ihmal edilmiş, duyulmamış çocukluğuma denk geldi.. Aslında sen bana o duyulmamış, ihmal edilmiş çocukluğumun gürültüsünü hatırlattın. Bense hatırladıklarımla maruz kaldıklarım arasında bir yerde acaba o da benim gördüklerimi görür mü, anladığım gibi anlar mı, ona açtığım yaralarıma basmak yerine yaralarımıza rağmen orada olmayı seçebilir mi diye beklemişim.. Ben beklemişim beklemesine de sen gelmeyi, ne kalmayı, ne anlamayı seçmişsin. İki hafta olacak neredeyse başlarda olan kızgınlığım dindi, sorgulamalarım yön değiştirmeye başladı, çünkü yeniden anlamaya başladım.. Özellikle iki şeyi net anladım; birincisi sen beni zehirlemeseydin ben iyileşmesi gereken derin yaralarımı şifalandırmam gerektiğini anlayamayacaktım, ikincisiyse sevgi herkesi iyileştirir yanılgısına yeniden düştüğümü unutmuş olacaktım.. Ve en önemlisi gölgelerimin serbest kalan yönleriyle rastlaşmayacaktım.. Ruhumu bu kalp kırıklığının son darbesiyle öldürmeseydin, yeniden doğmam için yaşadığım sancıdan sağ çıkıp yeniden doğamayacaktım..
Artık anladım; iyiliği hesaplı, egosu defolu, sevgisi yaralı, maskesini de gerçek yüzünü de gördüğüm, bile isteye canımı yakanın, içimi döktüğümde döktüklerime basıp geçenin neden hayatıma farklı suretlerle geldiğini.. Artık anladım; kirlenmiş vicdanlarını beyaza boyayanın, olanı yok sayıp kolaylıkla olmayanları varmış gibi sunanın, sevgim zaafım olduğu için yalanlarıyla gerçeğini maskeleyenin, en ufak tökezlediğimde hemen ortadan kaybolanın, sözleriyle kaybedemem seni seviyorumların hemen ardından ilk benim elimi bırakanın, bendeki sevgi güven sadakatin sendeki anlamlarının yüzeysel oluşunun, yüzeysel bağ kuranın neden farklı isimlerle geldiğini.. Anlıyorum artık; başın okşandığı kadar şefkatsiz, sana inanılmadığı kadar yalancı, duygularının anlaşılmadığı kadar empatisiz, sesinin duyulmadığı kadar öfkelisin.. Ama keşke sen de şunu anlayabilseydin; ben senin yaralayarak iyileşebileceğin kişi değildim, kırdıkça güçleneceğin kişi de değildim, günah keçinse ben olmadım hiç,. Ne yazsam az, dilerim iyileşirsin, benimse artık seninle hastalanmaya niyetim kalmadı..
Öyle küçük küçük şeylerle mutlu olan bir ben de kalmadı artık. Çünkü her defasın da hayat bana o küçücük şeyleri bile muhtaçmışım gibi istetti. Hem de daha büyüğüne layık olmama rağmen. Oysa kendimi buna değer görmekmiş mesele.. Kendi değerimi görmemmiş.. Derinlerde yatan yetersizlik kaygımın, çocukluğumda sesimi çıkaramadığım o anın fısıltısının, yara almış sevgimin, defalarca kırılmış güvenimin gürültüsü oldun.. En çokta bunların için teşekkür ederim.. Kendimi nasıl da yermişim, nasıl da hiçe saymışım, nasıl da karşımdakinde gördüğüm potansiyel parlasın diye çırpınırken kendi hikayeme devre arası vermişim.. Kırgınlığım ne kadar derinse bu sefer yüzeye çıkan sevgimde o kadar derin olacak, inanıyorum..
Çünkü kaçmıyorum yaralardan, korkmuyorum geçmişin hikayelerinden, kaygılanmıyorum artık emek verdiğim şeylerin yıkılmasından. Yaşarken yutkunması zor bir hikayeydi, yazarken nefesimi daraltan bir hikaye oldu, lakin yeni bir hikayenin huzurunu aş eriyorum artık.. Çünkü görüyorum, anlıyorum, hayatın tadını yeniden alacağım biliyorum.. Ve anlıyorum neden isimler farklı olsa da suretler değişse de bana hep beni gözünü kırpmadan yaralayanın geldiğini, neden gelip kırıp hiçbir şey yokmuş gibi mutlu mesut devam edebildiklerini, neden geride bana sadece soruları ve yarım kalmışlıkları bırakabildiklerini.. Ben el ele görelim yaşayalım derken neden en ufacık tökezlemede ilk eli bırakılan olduğumu..
Şimdi o masada oturduğum sevgili 7 yaşım; seni duyuyorum, sana yaşatılanı biliyorum ve sen de bil istiyorum artık savunmasız ve güçsüz değilsin. Sevgili 17 yaşım; hiç sevgilin olmadan geçirdiğin ergenliğinde bile ben aşka inanıyorum derdin, şimdi duyuyorum sesini ve hatırlıyorum hayattaki hakikat arayışını ve yeniden dansa davet edecek cesaretimizi keşfediyorum sayende.. Sevgili 21 yaşım; heyecanlı, ele avuca sığmayan yanım iyi ki gitmişsin burnun dikine iyi ki durmamışsın yerinde senin sayende ne de güzel anılarımız var.. Sevgili 25 yaşım ay o ne durgunluktu öyle, depresyonla ilk temasımızdı, kısa sürdü sandık ayağa kaldık, arada bir yanıldık ama olsun, artık o ilk temasın bana verdiği gücü hatırlıyorum sayende.. Sevgili 27 yaşım; zihnimin bizi ele geçirişi, depresyonumuzun hayatımıza çöreklendiği, ilişkimizde yaşadığımız ayrılığınsa hayatımıza darbe vuruşunun enkazıyla kendimizi neredeyse yitirdiğimiz ah o aylar, haftalar neydi öyle, yaşarken bitmeyecek sandığımız, kendimize duvarlar ördüğümüz, artık asla diyerek sınırlar çizmeyi öğrendiğimiz o inişler o çıkışlar, omzundan öpüyorum senin, zordu ve başardık seninle gurur duyuyorum.. Ve sevgili 31 yaşım; başardık, aşık olduk, kendimizden kaçmadık, hayat arenaya davet ettiğinde tereddütlerimiz olsa dahi uzatılan eli tuttuk, şimdilerde ”yok be o eski hayal kırıklıklarının ödülü bu aşk” inancı yüzünden büyük bir hayal kırıklığı yaşasan da yine de seninle gurur duyuyorum, kaçmadın hem kendinden hem de o aşkla gelen gölgenden, elbette karşında da dimdik duran bir aşkı yaşamayı arzulardın biliyorum ama bir şeyi daha biliyorum eğer bu kırgınlık olmasaydı kendine değer veren bir sen kalmayacaktı geriye..
Yani sevgiyle, anlayışla, el ele güvenle, birlikte öğrenilebilirdi elbette. Ama bu sadece benim yolculuğum değil, sadece öğrenmesi gereken ben değilim. Hepimizin alması gereken, yüzleşmesi gerekenler var. Kaçmayana, cesaret eden, yakıp yıkmak yerine yapmanın sorumluluğunu alana ne mutlu.. Ben bu hikayede payıma düşeni geçmişte yaşadıklarımı hatırlayarak, yaralarım kanayarak, hayal kırıklığıyla bir başıma kalarak aldım.. Beklerdimler, isterdimler yerini artık biliyorumlara bırakmaya başladı.. Kendimi yok sayarak yetersizlik duygumu nasıl da beslemişim öyle, en çok ben sevdim diyerek kendimden azaltmışım da bana verilmeyenlerin başkalarına sunulmasını nasıl da buruk bir yarım kalmışlıkla alkışlamışım öyle.. Halbuki severdim kendimi, bilirdim en orijinal halimi, ne de güzel neşe saçardım aileme, arkadaşlarıma aşkıma öyle. En çokta kendi ışığımdan kısmışım, karşımdakinin gölgesi için..
Kibirden uzak bir sevgiyi, güvenle sarmalanmış bir aşkı, huzurla çevrelenmiş bir hayatı seçmek varken hep yaralar, hep çırpınmalar, hep savaşlar dahil olmuş hikayeme. Ama ben öğreneyim diye, ama öğreten olayım diye.. Geçmişimdekilerin hikayesinin neye evrildiğini öğrendiğimde ilk söylediğim kimsenin mutsuzluğu benim yaşadıklarımı değiştirmez ki ben sadece anlayış beklerdin, bir hata olduğunda telafisi olsun isterdim derdim. Olay sadece bu değilmiş, anladım ki alınmayan ders kendini her an yeniden ortaya koyarmış insan için.. Son ilişkimde hem yakın sandığım bir dostumu, hem aşkı doyasıya yaşayacağıma inandığım bir adamı, hem de birlikte büyürüz ümidiyle önce mabedime sonra çocukluğumun geçtiği sokağa götürdüğüm oyun arkadaşımı kaybettim.. Belki de artık her şeyin yıkılması gerekirdi.. Sadece kendimle yüzleşmek yetmedi belki de, tüm gölgemle yüzleşmeliydim. Hayatta anlam yüklediğim ve kendime sakladığım, kahve anlarım, köprüm, çocukluğumun sokaklarına bu aşkı dahil ederek gelecek inşa ederim derken belki de bunca yüklediğim anlamların da yıkılmasına ihtiyacım vardı bilmiyorum.. Daha bugün bir arkadaşımın enişteyle gelin daveti yüreğimi hala sızlatabiliyorsa belli ki hala zamana ihtiyacım var demektir.. Lakin bir şeyi daha gördüm; ben aşkı hayatımın tam merkezine almış, tüm dünyamda haykırmış, cesarette cesaret demişken, sadece geleceğime değil geçmişime de dahil etmişken elbette en çok canı yananın ben olması çokta kaçınılmaz bir sondu.. Karşımdakiyse beni çevresinden gizleyen, biz dışında herkesi herkesi seçen, en ufacık ağırlıkta konu ben olsam da olmasam da ilk elini bıraktığının ben olmasıysa onun neden rahatlıkla, kendini sorgulamadan, sorgulama yapmadan devam edebildiğini gösteriyor aslında.. Neyse, o onu yaptılar ben bunu yaptımlar kısmını kalp kırıklığı rehberinde bıraktık. Bu kısım kendimizle, gölgemizle yüzleştiğimiz kısım..
Herkes fıtratı neyse öyle seçimler yaptı, herkes sevme şekline göre var olmaya çalıştı.. Bense artık -mışlarla, -mişlerle değil gerçeklerle devam etmeye çalışıyorum.. Ne istediğini bilmenin de yetmediğini öğrendim bu yüzleşme sayesinde. Kendimi de unutmamalıydım, sınırlarıma da sahip çıkmalıydım, tamam sevince merkezime alan biriyim bunda hem fikiriz de o merkezde kadim kral olacak cesareti gösterecek olanın elinden tutmalıydım. Kral olması için çırpınacağım değil.. Gerçi ne yalan onda gördüğüm buydu, yoksa yıllarca uzak durduğum ilişki konusunda köksüz medeniyetimin kadim krallığını neden yeniden aşka açayım ki.. Ama yetmezmiş onun da kendini o tahta layık görmesi gerekirmiş, istemesi gerekirmiş, benim gördüğümü görecek kadar sorumluluk alması gerekirmiş,.
İnsan kendi istemediği sürece önünde olsa göremezmiş derler. Bu hepimiz için geçerli, benim de göremediklerim vardı.. Kırılan yerlerde açıldı ruhumun kapısı bu sefer daha temkinli..
Önce gölgemle olan mevzunun dibini temizlemeliyim. Sonrasında niye böyle, nasıl olduları bırakmalıyım.. Çünkü bazen öyledir, dümdüz öyledirler. Sana vermekten imtina eder ondan sömürenlere bol bol verirler. Bazen bile isteye kıradabilirler.. Bazen düşünmek istemeyenler olacak, yine sorumluluk almaktan kaçanlar da çıkacak.. Sen seni bil yeter.. Sen seni bul yeter.. Çünkü en derin yaran sevgiydi, en sağlam sandığın yerin güven konusuydu.. Kendini yetersiz ve değersiz görmen onların suçu değildi, eski hikayelerin çoğunu temizledin şimdi sıra burada. Geç yok, kaybettimler yok. Zaman gösterir kim neyi kaybetti, kim neyi kazandım. Şimdi bir sen var elinde.. Kibirden haylice uzak, suçlamalarla sorgulamalarla kaçmak yok, ha bir de artık maneviyatını doyurmakla yetinmek yok. Bu dünya diplomayı alkışlar, bu dünya başarıya hürmet eder. Sen iyiymişsin, sen kendinle yüzleşecek cesareti sunmuşsun, aman yaralarını kendin sarmışsın, vay efendim hayatındakilere sevgi vermiş, hem sadakatli seçimler yapmışsın dünyanın seni bunlar için alkışlayacağını sanma. Hatta hatırla 4 yıl kadar önce yaşadıklarından sonra da kalktın ayağa, kendini bulma yolculuğuna çıktın, yine sevdin, bak sevildin de ama hayatın sana alkışlattığı sahneye çıkarıldın mı hayır, o sahnede alkışlandın mı hayır. İşte bunu da hatırla, onlar yoluna bunları kazanarak devam etti, etsinler zaten ben kırılsam da başarana takdir sunarım. Ama sıra sen de hem de büyük bir farkla, sen kendini bulmuş, tanışım, bilmiş ve yüzleşmiş olacaksın. Diplomamı gerekli alınır, kariyer mi gerekli yapılır. Lakin ayağa kalkacaksın.. yetersizliğinin gölgesinde kalarak değil, gerçekliğinle yüzleşerek bunu yapacaksın. İşte o zaman gerçek seni bilenler olacak yanında aynı senin yanlarında olmayı seçtiğin gibi. İşte o zaman kendiyle yüzleşme cesareti gösterenlerle buluşacak yolun aynı senin kendinle yüzleşme cesareti gösterdiğin gibi. Ve işte o zaman bunlarla yetinmeyip kendini inşa edenlerle kesişecek yolun aynı bugün senin kendini inşa etmeye başladığın gibi..
İçinde ne varsa dışında o var, yeryüzünde ne varsa gökyüzünde o var.. Bu dualiteyi hatırla.. dün hayatına girip gidenler, gitmeden bugün hala hayatında kalanlar herkesin bir sebebi vardı, hala var.. Arkadaşların arasında elenenler olduğu kadar kalanlarda var neden; çünkü yalan yok, ihanet yok, senin sınırlarına saygısızlık eden yok. Zaten bunların olduğu her arkadaşlık kendiliğinden bitmişti. İşte bu senin yansımandı, arkadaşlıklarında dürüstlüğü, yanlarında olmayı seçmeyi, konu ne olursa olsun onları pohpohlayan değil gerçeği anlatan, bunu söylemeyi seçen sendin, o yüzden sana kalan arkadaşlıklar bunlarla çevrili. Aşkta da öyle olmadı mı; ihanet etmedin lakin edenler yalan söyleyenler gitti seni acıttı ama gitti, aynı sevgi frekansında olmayanlar gitti.. Sonradan gelene şükretme sebebinde buydu ya hatırla; ben sadığım ve sadakate önem veren geldi demiştin, ben aşığım ve bana aşık olan geldi demiştin.. Şimdi gidildiyse bir sebebi var, zaman gösterecek belki sebebini öyle kaygılarınla hemen balıklama atlamak yok aman aldattılar, aman başkalarıyla güle oynuyor demeler yok artık.. Herkes kalbinin ekmeğini yer.. Hatırla geçmişinde sana yapılanın haberini bugününde bir kahve eşliğinde öğrendiğin anları..
Ve artık bırak ben demeyi.. Ben’le varılan tek yerin neresi olduğunu hatırla.. Kaygılarla inşa edilen, korkularla yıkılır. Sen sevgiyi hakkıyla yaşayansın, ama yetmez. Sen sadakati kalpten seçensin, ama yetmez.. Sen emek verip sürekli fedakarlık yaparken karşındakinin sorumluluk almasına izin vermezsen kendinden eksilirsin. Sen en sadık benim dersen hep güven kıranlarla yetinirsin.. Kendini bulman yetmez, bilmen yetmez.. Bunlarla inşa edeceğin bir krallığın olmalı.. Olmalı ki içi boş kariyer, eğitim başarılarıyla takdir bekleyenler değil altı dolu başarılar kazanmış olanlar çevrelesin hayatını. Kendini yık, yeniden inşa et..
Tersten başlamak say bunu. Herkes maddiyatı inşa eder, sen maneviyatla başladın. Lakin hatırla dünya ilkini alkışlar, ikincisinin görünür olması için ilkini inşa etmelisin artık.. Yüzleşme ilk adımı tamamlandı. Farkındalığınsa ilk adımı atıldı.. Şimdi sence de sırada inşa etmek zamanı değil mi?
Kaybetmek ve kazanmak değil, yan yana olmak ve denemek.. Cesaretle, sorumluluk alarak, ben buradayım diyebilmek.. Diyebilenler için yol açabilmek..
Köksüz medeniyetimin kadim krallığı; daha sağlam köklerle, sonbaharda solmayacak çiçeklerle, mabedine verdiğin değeri hiçe saymayacakla, şeffaflıkla ve dürüstlükle, cesaretle ve sorumluluk alanla, huzurla ve inançla, sevgiyle ve güvenle, artık savaşmadan, çırpınmadan, görülerek, duyularak, sahiplenilerek yeniden başlayacağız ve bu sefer her mevsim bir düğün bir şenlik havasıyla geçecek.. Yeter ki yüzleştiğin yerden, kendi gerçekliğinle yeniden kalk ayağa..
Saatlerdir ekranla bakışıyorum.. Yaşanılan kırgınlıklar, öğrendiğim şeyler sonucu yaşadığım hayal kırıklığı, hayatımın belirsizliği derken dün gün kaçtığım o şeyin kıyısına hayat beni itekledi. Aslına bakarsanız zaten o kıyıya kadar defalarca itildim hayat tarafında. Çok karmaşık bir başlangıç olduğunun farkındayım, izin verin nefes alayım kahvemden bir yudum içeyim başlayacağız..
Bugün biraz yavaş ilerleyecek bu yazı, en azından ben yazarken hayli nefesler alacağım, siz okurken bir çırpıda bitirebilirsiniz elbette.. Nereden başlayacağım konusunda bile hala düşünüyorum.. Kırılma noktalarından sonraki duruşun, hayatın sana karşı kim olduğun sorusuna cevabın olacak..
Günlerdir kırık kalbimin, birkaç gün önce kalbimi kıran kişinin hayatına çokta güzel devam edişinin öğrenmenin verdiği hayal kırıklığının üzerimde kurduğu hakimiyete teslim olmam gerektiğini anladım.. Çok düşündüm, yazdım, çizdim, çok sustum, bekledim.. Nedenler, nasıllar, niyeler. Bu süreçte önüme çıkan her şeyi okudum, dinledim. Acaba hayat bir cevap sunar mı diye. Sundu.. Onun nasıl da içi rahat devam edişinden tutunda benim niye bunları yaşadığıma dair çok şey sundu. Tabi yaşamakla, anlamak arasında biraz fark var. Ne kadar idrak edersem edeyim kalbimin kırgınlığı belli ki bir süre daha devam edecek.. Neyse biz gelelim kendi gölgemizin karşısına çıkmaya..
Bir haftadır en çok üzerinde durduğum konu karşımdakinin sevgisizliği, vermediği değer, konu başkaları olunca zamanını enerjisini bol bol harcarken ben olunca nasıl da cimri oluşu, bunları nasıl göremeyişi, yalancı arkadaşlıklarını bile kaybetmekten korkarken nasıl olurdu benim sevgimi güvenimi bir çırpıda harcayışı, ailesi ablası yanında değilken ben vardım nasıl bunu görmez deyişlerim, ona yük olanları taşırken en ufak şeyde benden nasıl da kolay vazgeçer demelerim. Yani okuduğunuzda bile içinizi karartan bunca sorguyu düşünün ilişkim boyunca ve bittikten sonra içimde taşıyan beni. Yetmezmiş gibi güle oynaya devam ettiğini öğrenmem de tuz biber oldu, bu durum da sorularımı arttırdı; ya bunu nasıl yapar, hiç mi sevmedi, aşığım seni kaybedemem derken yalan mıydı tüm bunlar, nasıl bu kadar kolay vazgeçebildi blah blah blah.. Soruların öznesi karşı taraf, soruların yarattığı ağırlığı taşıyan ben. Peki neden?
Yıllar önceki ilişki bitişimden ve sonrasında yaşadığım süreçten sonra kendimden çok emindim. İlişkilerimde ne istiyorum, hayattan ne bekliyorum, sınırlar konusunda nasıl da bu kadar esnek olmuşum gibi birçok konuyu kendimle konuştuğum ve tek tek kendimi hesaba çektiğim bir süreçti.. Yazıların çoğunu okuyan biriyseniz hem o süreçleri hem de yakında olanları zaten biliyorsunuz. Okumadıysanız da maalesef şuan o konulara giremeyeceğiz. Çünkü asıl hikaye, geçmişin yarattığı kaostan benim neyi görmem ve kimi seçmem gerektiğiyle değişecek bir hikaye.. Yazmak kolay elbette, fakat hem bunu anlama yolunda hem de şuan anladıklarımı hayata geçirmek yolunda hayli zorluklar olacak. Çünkü ikinci kez doğmam gerektiğini artık görüyorum.. Peki bu kalp kırıklığıyla yeniden hikaye yazmanın arasındaki köprü ne? Hatırlar mısınız bir mabedim var, bir köprü, yıllarca kimseyi götürmediğim sonrasında var olan aşka inandığım kişinin elinden tutarak götürdüğüm o köprü, o köprüde bana verilmiş sözler. Peki söz vermenin kolay olduğunu söylediğimde, arkasında duracağından emin olduğunu sanan kişi ne oldu da benim mabedimde beni yaralamayı seçti? Hikayenin büyüsüne kapıldığı ve anlık heyecan içinde olduğu için miydi tüm bunlar? Yoksa bir gerçekliği var mıydı? Maalesef cevabını onda saklı. Ve artık cevabının önemi kalmadı.. Gelin şimdi sebebine bakalım..
Hem son ilişkide sınırı aşan dengeyi bozan konulara bakalım, hem daha geçmişle örüntülü hale getirelim, hem de neden başa döndük onu çözelim. Çünkü kader bir kere daha fısıldıyor. Eğer yine düşersem, çözemezsem bu döngüyü kapatamayacağımı artık anladım.. Hem gökyüzü olayları, ne bilimsel okumalar, hem ilmin sundukları derken birçok farklı açıdan bir cevap aradım. İşte şimdi gelen cevabı sindirmek zamanı..
Ben yıllarca yüzeysellikten uzak kaldım, bulduğumu sandığım adamsa hep yüzeysel ilişkiler yaşamıştı. Konuştuk ne istediğimi bildi, derin bağlar kurmak istediğini söyledi. Uzatmayalım buraya kadar tamam. Devamında ben zamanımı, ilgimi, enerjimi tamamen ona aktarmaya başladım. O da başlarda kendi sınırlarını korumaya çalışsa da aslında ilişki için bu kadar sert sınırların olmasının sağlıklı olmadığını gördükçe yavaş yavaş sınırlarını genişletmeye başladı. Ama bununla kalmadı.. Ailesi, çevresi, bir kafede kahve sırasında rahatça numarasını isteyen birine telefonunu uzatabilmesi ve bu durumu ben niyetini anlayamadım gibi savunmalarla geçirmesi, geleceğe dair aldığı kararlarda benimle şeffaf paylaşımlarda bulunmaması, aldığı kararların hep ben merkezli oluşu bana kendimi hem çok değersiz hem de bu ilişkide görünmez olduğumu hissettirmeye başladı.. Bu cümleler başta suçlamalar gibi dursa da sakin kalın açılımını yapacağım. Çünkü asıl mesele kendi gölge yönlerimle yüzleşmek.. Mesela aile konusunda eski ilişkimde asla dememe rağmen öyle derin kırılmıştım ki hah dedim yine bir aile meselesi girdi işin içine kesin yine bu ilişki iki kişilik olmaktan çıkacak, e o kişiyle de arkadaşlığının olması durumları daha da net aynı konular dedirtecek şekilde kaygılandırdı beni. Aslında hemen gardımı aldım çünkü yine aynı yerden yaralanmak istemedim, karşımdakinin bu gardı görüp sevgiyle indirmesini bekledim, birinci çinko! İkincisi çevresindeki kişilerin yalan söylediğini, hayatlarındaki insanlara ihanet etme potansiyelinin olduğunu biliyor olmasına rağmen, bir de bizim ilişkimizde etkileri olmasına rağmen onlara net sınır çizmeyişi. Bu durum beni hep al işte günün sonunda beni ve aşkımı değil, onların ne kadar kötü olursa olsun onları seçecek kaygısını doğurdu. Nitekim karşımdaki kişinin ”ben bir seçim yaptım ve sorumluluğunu alıyorum” diyecek cesarette olmasını beklerken sürekli bu konudan kaçması hem kaygılarımı tetiklemeye devam etti, hem de ilişkimde kendimi seçilen olmayan hissettirdi, oldu mu size ikinci çinko! Ve şu numara olayı, kahve içerken siz sevgilinizi masada bekliyorsunuz o rahatça ona temas etmek isteyene buyur diyor, bakın olayın detayı önemsiz tek bir gerçek var burada, o da yaptığı şeyin güvenimi yerle bir edişi. Bense bekledim, gözünün önünde durdum beni görmedi bile buna rağmen konuşmasına izin verdim o masadan gitmedim. Ondan bunu kendisi yaşasa zaten aldatılmış biri olduğu için ne kadar güven kırıcı olduğunu anlamasını beklerken, benim sadakat konusunda ne kadar net olduğumu bildiğini fark etmesini beklerken sadece savunmalar duymak zaten yıkılan güvenimi daha da yerle bir etti. Bense gitmedim o masadan, gidemedim. İnanmayı seçtim çünkü, hem de en değer verdiğim şeyin ”güvenin” yıkılmasına birebir şahit olmama rağmen. Alsın size üçüncü çinko! Burada kalmadı da, meğer okuldan kabul almış, gitme planları yapılmış, bense bekle allah bekle işte.. Şimdi tabloya bir bakalım, kimseyi suçlamadan, kendimize de haksızlık yapmadan.. Ben istedim ki yaralarımızı birlikte saralım ama birbirimizde yara açmayalım. Ben istedim ki güven ve sadakat konusunda net duruşlar sergileyelim ki olabilecek fırtınalarda sarsılmayalım. Ben istedim ki sen kaçıngan ben kaygılı, yok sen ailenden böyle gördün ben ailemden bunu öğrendimleri yıkalım biz olmayı seçelim, seçelim ki tetiklenmeler olduğunda birbirimizi hırpalamadan bir çözüm bulalım.. Şimdi bir de karşıya bakalım; özgürlüğü kısıtlanmasın, bir sorun çıktığı zaman sorumluluk almasın, zaten ailesiydi eğitimiydi onu meşgul ediyor bir de benimle meşgul olmasın, güvenimi mi kırmış kalbim mi kırılmış duygusal davranmak yerine beklentisizce yaşayıp devam edeyim. Gittiği yerde yenilerle keyifle kahve mi içmiş anlayış göstereyim blah blah blah. Ben kendi gölgemle yüzleşirken bir zahmet siz de kendinizinkiyle yüzleşin ya da yüzeysel yaşamaya devam edin artık bunlara zamanım yok.. Peki madem ben zamanında ilişkilerde ne istediğimi biliyordum, madem ben gerçek bir aşk hikayesi yaşamak istiyordum da, karşımdaki apaçık bir şekilde ben derin bağ kurabilecek biri değilim, denedim elimden gelen bu kadar derken onu fazlasını yaşayabileceğimize ikna etme çabam niyeydi? Tamam romantik anlamda ilk kez biri bana gelecek hayalleri kurmanın mümkün olduğunu gösterdi, tamam zaman zaman kendi sınırlarını aşmayı denedi bunlar beni şevklendirdi. Çünkü onda gördüğüm potansiyele çok inandım. Onun yapabileceklerine de çok inandım. Ha bu arada kariyer anlamında yapıyor, ailesinin bile yarım ağızla takdir ettiği bir erkek çocuğunun daha da fazlasını yapabileceğine çok inandım. İyi de ben kimim ki? Ona ailesinin veremediği sevgiyi, ablasının göstermediği yakınlığı, arkadaşlarının veremediği eğlenceyi ve samimiyeti, çevresinin sunamayacağı sadakati sunmak için çırpınmamın nedeni ne? Hele de bunları inatla görmemeyi seçmiş birine üzerine anlatarak anlatmam çabam niye? Ayyy işte içimi sıkıştıran o gerçeklik tam da burada yatıyor..
Onunla bir kahve sohbetinde bana demişti ki ”sen malum kişiye özgüven vermişsin, onu çok yüceltmişsin, Fatoş her şeyi halleder bilincini oturtmuşsun, babasının ona verdiği cezada bile onu aydınlatmaya çalışmışsın” cümleleri geldi aklıma. Senden sonra o özgüveni bulamamışlar, babasının hala sözüne itaat ediyor demeler. O zaman kendimce demiştim ki ben sevdiğim adamın yanında durur, dünyayı karşıma alırım. Gerçek olan neyse, sevgiyle sadakat ile sarıp sarmalarım. Ama baktık olmadı biten bitti herkes yoluna devam etti demiştim. Peki hem bu cümleleri kuran, hem de bizzat kendisi de aynı döngüleri yaşayan bu adam bana aslında neyin dersini verdi? Ve maalesef şuan çevresinde ona gerçekleri söyleyecek kimsenin olmaması beni neden kırıyor?
İşte gölge, işte yüzleşme, işte maalesef kendimi dengeye getiremezsem hayatın beni yine kıracağı nokta burası.. Mesela ben arkadaşlarımın ilişkilerinde özellikle kadınlara karşı hep dikkatli olmaları gerektiği konusunda net konuşurum, sakın kırma derim, bir sadakatsizlik yoksa problem çözen sen ol derim. Nitekim arkadaşlarım da bana karşı mümkün olduğunca şeffaf olurlar, pohpohlamak yoktur aramızda. Hal böyle olunca herkes böyle olmalıymış gibi beklentiye girmek benim takıldığım ilk çukur oldu. . Gelelim aile konusuna; ailemin sınırlarımı geçmesine izin vermem, sonuçta herkes ayrı bir bireydir, sağ olsunlar ailem de öyle baskıcı ya da yorucu yaklaşmazlar bu benim şansım bu cepte dursun. Daha önce aman evlenmem, aman aileler işin içine giremez gibi sert konuşup hayat tarafından da al bakalım nasıl oluyormuş gibi bir ağız payı alınca bu konuda sert bir duvarım oldu. Karşımdaki insan da buluşmalarımızda bile aranınca giden, sürekli bahaneler bulan yapıda olunca tetiklenmem kaçınılmaz oldu, ama buraya dikkat. Bana derdi ki bak her aile dinamiği farklı, şuan böyle olması bizim için de iyi aslında izin ver ben halledeyim. Tamam çok güzel ve inanmayı seçtiğim bir duruş olsa da bir yandan tetiklenmiş kaygılar bir kere gün yüzüne çıkmıştı, istedim ki bunu da görsün. O anlamamı bekledi nitekim ben de anlaşılmayı bekledim, hele de geçmiş ilişkide yaşadığım aile konusunu bildiği için daha da derin bir anlayış bekledim desem yerim lakin bu da takıldığım ikinci çukur oldu. Çünkü anlayış göstermek için çabalasam da en ufacık bir konuda hiddetlenebiliyordum, ta ki bir valiz için onu yollara düşürdüklerini görene kadar. Şaşırmıştım, ama ondan o farkındalığı görünce hah dedim ya aslında o da farkında. O gün onun ve aile konusunun aydınlanma yaşanmasını beklemek yerine günübirlik tatil modunda onla yolda olmanın tadını çıkarmayı seçmiştim. Tabi maalesef bu sevinç uzun sürmedi.. Ve nitekim mesafeler ve yeni hayatı işte beni, bizi bitiren o son vuruş.. O yola çıkmadan yaşanılan kırgınlıklar, o yola giderken yaşadığım terk edilme ve yola çıkmadan bir gün önce elini bırakmak istemiyorum deyişinde yeniden aşkı seçiş. Tam bir duygu lunaparkı yaşadım, o da yaşamıştır bilmiyorum.. İlk zamanlar yoğunluğu, tanıştığı insanlarla ilgili sorduğum sorulara verdiği kaçamak cevaplar, zaman farkı derken işler düğümlendi aslında.. Ben oradaki hayatına beni dahil etmesini bekledim, o yaşadığı hayata kendisi adapte olmayı istedi. Ben saatlerce konuşmak başka ama meşguliyet arasında insan birkaç saniye de olsa zaman bulamaz mı dedim o çok meşgulümlerle öteledi. İnsanlar kahve içelim dediğinde beni tanıştır heyecanı duyarken o iki gün konuşmamayı seçti. Ben orada kimlerle neler yapıyor derken o hesap sorma demelere başladı. Ben yahu bir saniye seni seviyorum demek kimsenin dikkatini dağıtmaz ki derken o bu durumu alana müdahale olarak görmeyi seçti. Kısaca kendisi göremedi belki ama birisi de durup ona ”yahu kız uzakta hele de şöyle bir dönemde aşkla, sadakatle, şeffaflıkla seni bekliyor beklerken de tek görmek istediği senin bu ilişkiye değer verişin, huzurlu bir ilişki istiyorsan senin de adım atman gerekli be evladım” dememesi, kendisinin bunları düşünmeyi ve görmeyi seçmemesi yetmezmiş gibi öğrendiğim kadarıyla bunların tam aksi konuşmaların yapılması ve yapılan konuşmalara onun izin verişleri beni içten içe kırarken onu da oradaki yeni kişiye hazırlıyormuş meğer.. İşte aldığım en büyük ders bu oldu..
Meğer dengeme bozan hep buymuş.. Tamam sevdiğim zaman sonuna kadar giderim bu hiç değişmedi. Hatta yıllarca kendimi masaya yatırıp irdelediğim zamanlarda önce bunu böyle yapmamalıyım diyerek insanlara sert duvarlar örmeyi denedim, sonra baktım ki ulan o da bana uygun değil ben hakikaten hesapsız kitapsız seviyorum, stratejiyle falan uğraşamam ama hep kırılıyorum başka bir yol bulmalıyımları düşündüğümde anladım ki kalbimi hak edenlere açmalıyım. Yine seveyim tamam ama kendi dünyama o sevgiyi ziyan etmeyenleri dahil etmeliyim demiştim. Hakikaten de öyle yapmıştım.. Fakat ilişkimde dengeyi bozan bunu yapmayı sürdürmememdi.. Ben dememdi.. Biz dediğimiz yerlerde bizi göremediğim anlarda kalkıp gitmemdi.. Aldatılma korkuma boyun eğip acabalarla beni bir başıma bırakmasına izin vermekti. Güvenimi inşa etmek için ona zaman tanımamamdı. Çünkü hemen olmalıydı.. Kırgınlık mı var hemen çözülmeliydi, sorun mu var hemen konuşulmalıydı, işin içine aile ya da üçüncü kişi mi girdi hemen doğrusunu yapıp beni rahatlatmalıydı, beni seçmeliydi beni.. Yahu tamam da izin vermedin ki be kızım.. Korktuğun ne varsa yaşarken, kaygıların seni boğarken bir durup demedin ki ulan ne oluyor!
Aslında son hamlesiyle yaptığı seçim zaten ilişkimiz içerisinde de her defasında yaptığı seçimken, ben de aynı ilişki içinde yaptığım seçimi ilişkim bittiğinde de yaptım.. O yenileri seçerken, hayatındakileri seçerken, bunu zaten ilişkimizde de defalarca yapmışken ben de aynısını yaptım. Hep onu seçtim, onu beklemeyi seçtim, sevmeye devam etmeyi seçtim, inanmak için bir sebep verir mi acabaları seçtim.. O yüzden onun kısa sürede devam edebilmesini öğrenmenin yıkımını seçtim..
Halbuki bana hiç düşünmediğim şeyleri de düşündürdü; mesela yurtdışı konusunda hiç düşünmezken bir heves verdi içime, kendimle zaten yeterince yüzleştim derken aslında ilişkiler konusunda nasıl da korkularım ve kaygılarım varmış onu gösterdi. Ha bir de bir gün lunaparka götürmüştü beni ham de sadece gözümdeki bir bakıştan anlayarak, sessizliğimin arkasındaki isteklerimin duyulmasının beni ne kadar mutlu ettiğini gösterdi aslında. En ağırıysa yetersiz hissettiğim konuların yüzeye çıkmasını sağladı. Evet kalbim sızlıyor yazarken bile; tamam çok okurum, çok anlarım da bunların eyleme geçmemiş olmasının önemi olmadığını gösterdi aslında.. Bir de son cümlesi; sen kimsin ya, işte asıl vurulduğum yer burası oldu. O bunu kibirden söyledi, o bunu onunla kendimi kıyasladığımı sandığı için aslına bakarsanız beni ne kadar da küçük gördüğünü anlatırcasına söyledi, o bunu kafasında aslında beni sürekli kendisi ya da çevresindekilerle kıyasladığı için söyledi, farkında olmadan öfkeyle aslında gerçekten beni hayatında yanına koymadığını karşısına aldığını gösterdiğini anlatırcasına söyledi. Ama haklıydı, o bunu sorarken haklıydı yanlış olmasın. Çünkü ben kibirle bakmadım kimseye, küçük görmedim kimseyi de. Sevdiğim insanla rekabet etmem ben onun yanında olurum karşısında değil. Ama belli ki o beni hiç olmaması gereken bir yerden izliyormuş meğer.. İşte günlerce yüzeyde sorguladığım; nasıl yaparlar, aldattı mı acabalar, hiç mi sevmedilerin altında yatan gerçekle bu sayede yüzleştim.. Çünkü hep sevilmeyi, onaylanmayı, güvende hissetmeyi istedim onunlayken. Halbuki bu süreçte aynama yaptığımı fark etmedim bile. Onun kendi içindeki bağ kuramayan tarafını, ailesi tarafından mesafeli sevilmiş olmasının yarasını, geçmişte yüzeysel ilişkilerde yaşayamadığı derinliği, sorumluluk almanın sadece işle güçle olmayışını aynaladığımı fark ettim aynı zamanda.. O da bana aynalama yaptı; hakikaten kimdim ben! Ne cüretle ona doğruları göstermeye çalıştım, kimim ki ona istemediği sevgiyi sadakati sunmak gibi bir yüce gönüllülük yaptım, o istemezken niye merkezime aldım mesela.. İşte aslına bakarsanız dengeyi bozanda buydu bu ilişki de.. Sanki en sadık benmişim gibi, en iyi ben severmişim gibi bir yüce gönüllükle davranmak.. Hani benim hayatım, hani kendi sınırlarım, hani kendi gerçekliğim, nerede benim öz benliğim..
Sürekli vermenin kendimden çalmak olması yetmezmiş gibi ilişkilerimde de boğduğunu yeni anlıyorum. Hepimizin bir süreci var, bense hayatımdaki insanın yolculuğuna eşlik etmekle yetinmeyip yaralarını ben sarayım, hayatında hep ben olayım diye çırpınmaktan sadece ilişkimin dengesini değil kendimle olan dengemi de alt üst ettim aslında.. Çok derin bir yerden kırılmanın verdiği en büyük ders bu oldu; yetersizlik hissettiğim şeyler, harekete geçememe nedenlerim, bekleyen olmayı seçmemin nedeninin, ilişkimin ben tarafından bozulmasının nedeninin neler olduğunu görmek biraz ağır geldi.. Ben sevmek, sevilmek varken niye savaşıyoruz diyordum da görmem gerekeni gözden kaçırmanın bedelini kalbimin kırılmasıyla ödedim. Ben sadakatsizlik, yalanlar olmasın da geri kalan her şey telafi edilir derken aslında bazı kırgınlıkların ne denli yara açabildiğini gözden kaçırmışım.. İşte en önemlisi de bu, karşımda ben diyen birini değil biz diyen birini bulmayı arzularken, ben de bizden kırıldıkça bir hayli uzaklaşmışım.. Şimdi anlıyorum artık bazı şeylerin neden önemini yitirdiğini..
Ben ilişki konusunda kaygılandıkça, korktukça istediğim o sadakat, güven zaten inşa edilemeyecek. Ben içten içe yetersiz hissettikçe karşımda da bunun böyle olduğunu davranışlarıyla gösterenden başkası olmayacak. Ben yaralara çekildikçe karşımda yaralayandan başkası olmayacak.. Halbuki yıllar önceden bu yana hep bu konular üzerinde durdum, ama işte hayat bana Mali’m vesilesinde tekrar sordu ”sen kimsin”.. Onun ne niyetle sorduğu kendi aynasındaki yansıması, bu sorunun bende yankısıysa benim aynamdaki yansıma oldu.. Hakikaten sadece okumak, empat olsan da bir köşede durup arenaya çıkmamak, bilmek yani, yeter mi? Yetmez, haklıydı.. Manevi olarak kendimi ne kadar yetiştirirsem yetiştireyim, arenaya çıkmadığım sürece, kendi gölgelerimden kaçtığım sürece, aşkın büyüsüyle birlikte zinciri kopan şeytanımla (korku, kaygı, keder) yüzleşmediğim ve onu alt edemediğim sürece hayat bana bu soruyu her sorduğunda karşılığında benim yerime cevap vermeye devam edecek.. Yıllar evvel bu soruyu sorduğunda kabuğuma dönmüştüm, yıllar sonra bu soruyu duyduğumda kahvemi yudumlayıp sevdiğim dam aradığı için heyecanla telefonu açmıştım.. Meğer beni arayan aşkım değil, gölgemmiş.. Çok acıttı, lakin anladım..
Sen kimsin sorusuna cevap veren ben olmadığım sürece hayat hem bu soruyu sormaya hem de cevabını gölgemle vermeye devam edecek.. Ve her seferinde kırgınlığımın yerini hayal kırıklığı alacak.. Birçok ders verme şekli var hayatın, bir kısmını farklı şekillerde yaşadım; çocukluğumda, ergenliğimde, kısacası büyürken. Lakin hiçbiri kalp kırgınlığı kadar bana kendimi sorgulatmadı.. Belki de hayatın ironisi buradadır, belki de en sağlam krallığı inşa etmek isteyeni, en derinden kırması gerekiyordur..
Şimdi sırada yüz yüze geldiğim gölgemle bir satranç masası kurmak zamanı.. Birkaç ay önceydi son satrancımı oynayıp, son hamlemi yapıp, masadan kalkışım.. O kendimle olan son savaşımdı. O savaşta kılıçları bırakmak yıllarımı alsa da bitmişti, aşk sayesinde.. Şimdi sırada oynanacak bir oyun daha var, aşk yüzünden. Serbest kalan gölgemle.. Bakarsın bir sonraki satrancımızı da aşkla, aşk için oynarız, kim bilir.. With me luck..
Aslında bu rehber serisini mümkün olduğunca devam ettirip hem kendi kırgınlığımı sarmalayıp hem de okuyanların kendini yalnız hissetmemesini sağlamaktı.. Benim kalp kırgınlığımın sebebini dün öğrenene kadar.. Aslına bakarsanız bu yazı aklımı kusmak kadar hayatımdakilere de bir teşekkür olacak..
Sadece ilişkimde değil ilişkimin bitiş anında bile hep inanmayı seçtim, nasıl bir salaklık gelin birlikte bakalım.. Aradan daha bir hafta geçtiği için yaşanan sessizlik iki tarafında yorgunluğu, kırgınlığı dolayısıyla olmuştur diyordum.. Ta ki dün öğrendiğim şeye kadar. Meğer ben burada bir köşede sessizce kırgınlığı yaşarken, zaman ve hayat araya girdi bunun bir sebebi vardır derken, karşı taraf hayatına içi rahat devam ediyormuş. Hem de ne devam! Başkalarıyla flörtleşmek, çevresinden bize dair olumsuzlukları başını sallayarak dinlemek, yeni olanı seçip yüzeysellikle devam etmek.. Bakın burası birkaç sebepten önemli!
Birincisi; yoluna devam edebilmek gerekli elbette, benim gibi kendini unutup köşeye atarsanız geçmişteki ilişkiler yüzünden kendime katacağım diplomaları, enerjileri, heyecanlı maceraları ötelemiştim. Elbette kendi iç dünyamda manevi bir iyileşme yolculuğum olsa da dünya genelde senin içinde olandan çok dışarıya sunduğunuz şeyleri alkışlar. Neyse.. Ama şöyle bir düşürsün dersin ki ulan 5 sene boyunca gülmüş, saatlerce sohbet etmişiz, bir ilişkiye adım atmışız ve çoğu zamanda benim seçimler ortalığı kırmış geçirmiş yine de karşımdaki insan sabretmiş anlamaya çalışmış der bir durur düşünürsün, zaten karşındaki sana senelerce kim olduğunu göstermiş acaba ben biraz fazla mı ileri gittim.. Ama yok bunu yapabilmek sorumluluk almak ister, kendini biraz olsun sorgulamak ister işte bunu yapmak yerine sen en doğrusunu yapmışsın! Başkalarının yakınlaşmalarına karşılık vermiş, zaten bizden olmaz diyerek beni suçlamış, yetmemiş, akıl aldıklarının seni yanlış yönlendirmesine izin vermişsin. Teşekkür ederim. Nereye çekseler oraya gidebileceğini sadece ilişki içinde değil, ilişki sonrasında da gösterdiğin için.. Ve teşekkür ederim durup bir saniye düşünmek yerine sürekli suçlamayı seçtiğin için. Ayrıca eski ilişkimde yaşadığımı benden daha iyi bilirken, kahve sohbetlerimizde sen aslında hep desteklemişsin o ise sorumluluk almadan kendini sorgulamadan hep seni suçlamış derken birebir aynısını yapmayı seçtiğin için. Bunun benimle değil seninle ilgili olduğunu bilecek kadar kendimi bilsem de kırgınlığımı maruz gör, seni koyduğum yerde inatla olmamayı seçmen ve kendini inatla yüzeyselliğin içinde konumlandırmayı seçmen bana bile ağır geldi, ama belli ki seni mutlu eden buymuş..
İkincisi çevreme ve aileme çok teşekkür etmek istiyorum.. Çünkü olayları hep iki taraflı anlatmamı sağlayacak kadar güven verdikleri, durumları daima doğru şekilde yorumlaya çalıştıkları için. İkincisi de beni pohpohlamak ve aldatıcı şekilde yüceltmek yerine bana gerçekçi bir perspektif sunabildikleri için, hatam varsa cesurca bak sen de bu konuda böyle yapmışsın diyebildikleri için. Özellikle de arkadaşlarıma yürekten teşekkür ediyorum.. Ve aileme teşekkür ediyorum; geçmişte herkesin aile konusunda illa ki yaşadığı kırgınlıklar, travmalar olsa dahi bunlarla yüzleşmek istediğimde bile beni cesaretlendirdikleri için. Ve kendime çok teşekkür ediyorum; dünyanın illüzyonuna dalacak koşullara sahip olmama rağmen daima gerçeği arayacak yüreğe sahip olduğum, günümüzde anlık hazlar peşinde koşmak yerine aşkı ve sadakati seçtiğim, ne kadar düşersem düşeyim yeniden ayağa kalkabildiğim, hatalarımla yüzleşecek kadar cesur olabildiğim için..
Anladık tamam herkesin seçimi kendi fıtratıyla ilgili, herkesin bağlanma stili kendi ebeveyn örüntüleriyle ilgili, anladık hayatta kimse kimseyi iyileştirmek zorunda ya da öğretmenlik yapmak zorunda da değil. Kimse kimseden aşağıda ya da yukarıda da değil. Kendini bul, yoluna bak, kendini inşa et tamam ulan anladık, ama yetti ya.. Hiç mi durup düşünmez be insan, lan kimim, ne yapıyorum, ulan bu kadar illüzyon içinde kayboluyorum da kırdığım kalbi zaten defalarca kırdılar ben biliyorum hikayesini diye.. Demezler, ne zaman dediler ki.. Seni suçlarlar, yakınlarından pohpohlandıkça kendilerini şaha çıkarırlar sen de salak gibi ulan o benim kalbimi bilir, ihanet etmez sevgimi avuntularıyla oyalanır durursun.. Bak ne oldu, 1 hafta demeden çoktan yerini yaptığı yenilere gitmeyi seçti. Bak ne oldu, verdiklerinle kaldın. Bak ne oldu, ondan gördüğün küçücük bir harekete bir umutla tutundun. Neden çünkü inandın, o bile kendine inanmıyorken hem de.. İlişkilerde yaşadığı yaralarının iyileşeceğine, senin sevginin ve sadakatinin kıymetini anlayacağına, çevresindeki illüzyona rağmen buna kapılmayı değil gerçek ve derin bağı seçeceğine inandın.. Ulan o kendine inanmazken sen kimsin ki ona inanmayı seçtin dimi, al bak o güle oynaya başkalarına dokunmayı, flört etmeyi, rahatça devam etmeyi seçerken sen ne yaptın. Kendine, sevgine sahip çıktın, telafisi olmayacak yollara girilmesin diye sükunetle bekledin. Aferin sana kızım..
Aslında hakikaten aferin, seninle gurur duyuyorum. Kaçmadan, yüzeysel tatminlere kapılmadan, denedin ulan en azından denedin.. Şu dönemde mesafelere rağmen, yaratılan kırgınlıklara rağmen, koşullara rağmen dimdik denedin. Seninle var ya gurur duyuyorum.. Ne suçladın, ne kaçtın, ne anlık tatminlerle yaşadığın şeylere karşı saygısız oldun.. Bak şimdi gör, herkes aslında ayna görevinde. Sen diğerleri için, diğerleri de senin için bir ayna görevinde.. Kendi içinde bir yol buldun, inşa ettin. Şimdi önce geçmişin hikayesini silkele omuzlarından..
Tamam yıllarca yaşadığın ilişkilerde aradığın aşkı bulamadın, ama neyi istediğini ve neyi istemediğini buldun. Tamam son ilişkinde inandın, ama aslında yine bir şeyi öğrendin. Sen, sadece kariyerinde ya da eğitimde ayakları yere sağlam basan birini değil ilişkisinde de dimdik ayakları yere sağlam birisini istediğini zaten biliyordun. Bu kişiyle geçmişin bağına güvenerek inandın. Aranızda sadece yol mesafesi yoktu ki, onun arkadaşlıklarının yüzeyselliği sorundu eninde sonunda bunun böyle olduğunu görüp senin elini tutup ”ben bir seçim yaptım ve sorumluluğunu alacağım” dediğinde elbette inanacaktın, çünkü onun gözüne baktığında arkasında bir adam görüyordun, dimdik ve birlikte bir krallık inşa edebileceğin adam. Çocuksu ve toydu, geçmiş ilişkileri yüzeysel ve aldatılma yaralarıyla doluydu sen bunları bilerek dedin ki ”ben yarayı bilirim, merak etme yanındayım. Bu kadar tamam. O öğrendiği ilişki kalıplarının dışına çıkmayı istedi belki de ama öncelikleri vardı, gittiği yerde onu heyecanlandıran şeyler vardı. En önemlisi alışık olduğu geçmiş düzeni, alışık olduğu yüzeysel ilişki kalıpları vardı. Sen istedin ki bu adam tek tek bunlara göğüs gerer, o kadar aşık. Sen sandın ki senin değerini görür ve buna yakışır bir şekilde tutar elini. Bak şimdi burada kendine de bir bakacaksın. Senin de alışık olduğun bir ilişki dinamiği vardı; güven aradın, istikrar aradın, öncelik olmayı arzuladın. İşte kusura da bakma ama burası da senin noksanlığın.. Çünkü şunu diyemedin; ben sana oldukça şeffafım ve şeffaflık istiyorum, ben aşkına sadık biriyim ve sadakat bekliyorum, ben aramızda problemlerden kaçmayı değil mümkünse çözmeyi diliyorum. Bunları dedin, bekledin, ama bir şeyi atladın! Birincisi; herkesin kendi öğrendiği dili hemen değiştirmek gibi bir durumu olamayacağını. İkincisi; sen sadakatli, aşk dolu ve huzurlu adımlar atmak istiyorsun diye karşından da bunun aynı derecede gelmesinin mümkün olmayabileceğini. Üçüncüsü; sen dünyaya aşkını haykırıyorsun diye, aynı haykırmayla dünyaya sana duyduğu aşkı aktaramayabileceğini. Bak burası da yol ayrımıydı aslında.. Çünkü sen ilk defa bir hayal kurdun, evet dedin ben sonuna kadar giderim öylece inanıyorum bize. Ama isteklerin konusunda netken, kırgınlıklarına rağmen orada olmayı seçmişken, karşından gördüğün şeylerin gerçekliğine gözünü kulağını kapattın..
Herkesin karakteri, büyüme şekli, ilişki dinamikleri ıvırı zıvır her neyse.. Benden buraya kadar.. Çünkü benim istediklerim kadar inandıklarım da var. Ve dün öğrendiklerimden sonra anladım ki birini seviyor olmam kendi inançlarımı yok saymama değmezmiş. Onlar zaten yoluna devam edermiş. Zaten geçmişte de etmişlerdi, farklı olacağına inanmayı ben seçtim.. Öfkeli miyim evet; çünkü dün gelen iş teklifini kabul edememe nedenim bugünkü konumum, bir köşede yaralarımın iyileşmesini beklerken sevgime ihanet edilişiyle yüzleşmem.. Suçluyor muyum, hayır; çünkü suçlamak bile tutunmak aslında.. Evet ne kadar kızarsam kızayım onlar gibi kolaylıkla birilerini hayatıma alayım, aman takılayım diyemem. Hiçbir zaman da demedim. Ama hayatta da şunu öğrendim; bana yara açanı suçlamak yerine yoluma baktığım da yıllar sonra hayat o insanla beni karşı karşıya getirdiğinde ya da tesadüfen bir kahvecide karşılaştığımda ben gülümseyerek kahvemi alabiliyorken onların strese girip telaşlandıklarını da gördüm.. Çünkü en başta kendinden kaçmamayı öğrettim yıllar içinde kendime.. Bu beni sütün yapmaz, lakin ilk düşündüğünüz buysa egonuz kırıyor kalbinizi ben değil ve bu gerçekle yüzleşecek cesareti gösterene kadar da anca sizi sahtelikle pohpohlayanlarla yüzeysel ilişkiler kurarsınız. Sizin için bu yeterliyse zaten sorun yok, ama umarım hayat benim gibilerin yolundan sizi ayıklar artık.. Benim kendime saygım v ar, benim sevginin şifa oluşuna inancım var. Kırgınlıkların hiçbiri bunları yıkıp geçemeyecek. Kimseyi suçlayarak kendimden kaçmayacağım. Hiçbir yarayı bahanelerle hası altı da etmeyeceğim..
Artık neyi istediğimi bildiğim kadar ne olması gerektiğini de biliyorum. Ben aşkta egosunu kibrini besleyenle olamam, ben sürekli kaçan biriyle olamam, ben sevgisine sahip çıkamayanla da olmamam. Sürekli koşulları bahane edenin sevgisini beklemeyi bırakıyorum. Sürekli önceliği kendisi ve anlık hazları olanı da bırakıyorum. Kendime ”ya bana aşık ve o bir süreçten geçiyor” bahanelerini uydurmayı da bırakıyorum çünkü gerçekten aşık olan hangi süreçten geçerse geçsin bu kadar kırgınlık yaratmazdı, sessizlik içinde yarım bırakmazdı, şu dönemde böyle bir sevgiye güvene sırtını dönüp anlık hazlara yüzünü çeviremezdi, her şeyden ziyade kıyamazdı.. İnatmış, gururmuş ilişki dinamikleriymiş boş.. Ben anlaşması en kolay insanım kardeşim, 5 yıl boyunca gülmüşsün eğlenmişsin ailenle arkadaşlarınla olan konuları gönül rahatlığıyla açmışsın ve demişsin ki beni bir sen anlıyorsun, 5 yılın sonunda işler değiştiyse insan birazda dönüp kendine bakmalı. Zaten bakabilseydi iş buralara kadar da gelmezdi, çünkü ben sadece sevgiyi, güveni ve önemli olduğumu hissetmeyi istedim. Bunları da öyle büyük büyük jestlerle istemedim. Şimdi anlıyorum saatlerce bana 8-9 saniyelik mesaj atamayacak kadar neyle meşgul olduğunu, sağlık olsun. Umarım attığın taş ürküttüğün kuşa değer bu hayatta. Benden buraya kadar..
Ve özellikle canım arkadaşlarıma teşekkür ediyorum ve tabi kendime.. Çünkü birincisi ben olayları mümkün olduğunca iki taraflı anlatırım, öyle kendimi mağdur göstereyim aman hep karşımdaki suçlu olsun demelerle kendimi de oyalamam karşımdakilerden de onay aramam. İkincisi bunun karşılığında, sen kralsın sen harikasın değil de gerçekten carsa hatam söyleyen yoksa da mümkün olduğunca gerçekçi yol gösteren her arkadaşıma teşekkür ediyorum. İnsan çevresinin toplamıdır derler; çevresinde yalancı olan karısı olmasına rağmen başkalarının ilgisine ihtiyaç duyan, gittiği yerde kariyer ve eğitim konusunda pohpohlayanlarla arkadaşlık edenin zaten çokta kendi fikir ve sevgisiyle gerçekçi bir bağ kurmasını beklemekte benim kendi içimde yarattığım illüzyondu..
Ben kalbimden geldiğince destek oldum, zamanla buluruz yolumuzu diye çok bekledim, ihanet etmeden başkalarının ilgisine kendimi teslim etmeden bugüne kadar da geldim..
İNSANIM HATALARIM VAR, İNSANIM KUSURLARIM VAR, İNSANIM KIRIP DÖKTÜĞÜM ANLAR İLLA Kİ VAR, YAŞADIĞIM SÜRECE DE İLLA Kİ OLACAK..
YİNE AYNI ŞEKİLDE İNSANIM SEVDİĞİM ZAMAN ELİMDEN GELENİ YAPARIM, KIRDIĞIM ZAMAN TELAFİSİZ YOLLARI SEÇİP KAÇMAK YERİNE KALIP ACABA ÇÖZEBİLİR MİYİZ DİYE BAKARIM, SÜREKLİ SUÇLAMAK YERİNE BİR NEFES ALIR ACABA BEN BURADAN NEYİ ÖĞRENEBİLİRİM DERİM..
Kimse de zehirli bir ihanet yarası açmadım, buna rağmen açanlara hakkımı helal etmiyorum. Kimseyi yarı yolda bırakmadım, bir şeyler yürümüyor olsa bile mümkün olduğunca iletişimi seçtim.. Çok koştum çok yoruldum.. Benden buraya kadar..
Bir kalp kırıklığı yanına büyük bir hayal kırıklığı ekledi.. Bense buna izin vermeyecek kadar cesur ve aşık bir adımı sevdiğime inanmış olmanın yanılgısını yaşıyorum.. Zaman ve hayat bir süre sonra kaybın ne olduğunu, kazanmanın ne olduğu elbet gösterir. Ben kendimi ve hayatımı ötelemenin kızgınlığını duyuyorum artık. Kimseyi suçlamıyorum ama, bunu ben seçtim. Dilerdim ki seçtiğim aşkı köklerime kadar işler ve beni büyütür, bahçem bahar dolar. Büyütme kısmı doğru, büyümem içindir belki de bu hayal kırıklığı ama yine de isterdim ki bu kırgınlıklarla değil yaşanan maceralarla, kurulan hayallere giden yolların heyecanıyla, hiçbir ihanetin zehrine bulanmadan, koşullar ve insanların kolayca yıkabildiği değil de el ele üstesinden geldiği bir hikaye olsaydı.. Ama gördüğünüz gibi tek başınalıkla yürümez. Sağlık olsun..
Elimden geleni yapmaya çalıştım, kalbimden geçeni sunmaya çalıştım, kimi zaman kaygılarım işi zorlasa da yine de kendi kaygılarıma rağmen anlamaya çalıştım, ne insanları soktum araya ne koşulları. Kimse dokunamazsa zarar görmez sandım, meğer o yırtık zaten karşı tarafın gönül rahatlığıyla açtığı yırtıkmış şimdi anlıyorum.. Kalbi aşka teslim olmayana gönlümü vermeyi ben seçtim.. Şimdi de payıma düşeni aldım.. Teşekkür ederim.. Emeği geçen, kırıp döken, diliyle eliyle yıkımına sebep olan herkese ve her şeye teşekkür ederim.. Sizler gönül rahatlığıyla devam edin hayatınıza, kalbi kırık olanın yaşadığını gören duyan bir hayat var..
Ve çok inanıyorum; ben o kalbimi açtığım gerçek aşkın hikayesini eninde sonunda yaşayacağım. Çünkü bu dönemin aksine ben sadakatin, sevginin ve güvenin değerini anlayacak insanların varlığına hala inanıyorum. Diplomaları alkışlayan kadar o yolda emek gösterenleri yürekten takdir edecek olanların varlığına inanıyorum. Ben kendini ve yaralarını şefkatle iyileştirmeye çalışmanın kıymetini bilecek insanların varlığına inanıyorum. Bugün bir kalp kırıklı ve bir hayal kırıklığı bırakıyorum belki buraya.. Lakin zaman ve sevgiyle kalbim iyileşecek.. Ve ben çırpınmaya gerek kalmadan, kibirle koşullarla ve insanlarla yorulup yıpranmadan, sevgimin ve emeğimin önemli ve değerli olduğunu yürekten hissettiren, gözümün içine bakıp ruhumu gören, yaralarımı öperek seven, hayat ona ne öğretirse öğretsin aşkla ve güvenle kalmayı seçen, zorluklar karşında kaçmak ve yüzeysellikler tatmin olmak yerine elimden sımsıkı tutup kalmayı seçecek olan birinin bu dünyada var olduğuna inanıyorum..
Yıllar sonra aşkı yeniden hatırladım. Çok kırıldım, ama hatırladım.. Bu sefer bu kırgınlıkla dünyadan kaçmamayı seçiyorum.. Ve ben kalbimi seçiyorum.. Hayata teslim olmak zordu, sabretmek daha zor. Benim de yorduklarım oldu, beni yoranlarda.. Eni sonu bugüne kadar geldim.. Şimdi geçmişi değiştirmeyecek oluşumu, kim olursam olayım kimsenin seçimlerini kontrol edemeyecek oluşumu, daha doğru karşımdaki ”aman bir yanlış yapmasın da bizi dönüşü olmayan yola sokmasın” korkusunu bu hayal kırıklığıyla birlikte bırakmayı seçiyorum.. Çünkü ben ne yaparsam yapayım yanlışı seçenlerin derdi ben ya da benimle olan ilişkisi değilmiş anladım.. Zor evet, biraz zaman alacak evet, bu seri boyunca birlikte iyileşiriz hissiyle yola çıksam da bana bu kırgınlık hikayesini yazdıran kişinin yeni bir hikayeyi, çokta kısa bir sürede hem de başladığını öğrenmek fazlasıyla yetti..
Hayat mucizelerle dolu inanıyorum, aylar önce de böyle bir aşkı beklemeden yaşadım. Şimdi durum farklı olsa da ilişki içinde mutlu olduğum hiçbir anıyı yok saymıyorum. Benim için neler yapabileceğini de görmüştüm, aslında ona ve aşka cesaret edebileceğine inancımı destekleyen şeylerden biri de buydu. Sadece ben sevdiğim için değil, onun sevince neler yapabileceğini görmüş olmak, nelere karşı durabileceğini görmüş olmak inancımı çok desteklemişti.. Belki de ben ondan gördüğümü ona gösteremedim ya da ondan gördüğümü o göremedi bilmiyorum. Artık önemi de kalmadı. Araya kibir, mesafe, iletişimsizlik, başka insanlar ve bir savaşma hali girmesine izin veriliyorsa zaten gelecek inşa etmekten çokta uzaklaşılmış demek oluyor.. Dilerdim ki en büyük problemimiz mesafeler olsun ve bir yolunu bulup bunu şevkle karşılıklı destekle açalım, dilerdim ki bir durum olduğu an ilk birbirimizde alalım soluğu, yani ben dilerdim de işte tek taraflı duanın çokta bir cevabı olmadı diyelim..
Şimdi dilerim kalbimin bu kırgınlığı derinden iyileşsin, sadece kendim için de değil kalbi gerçekten kırılan herkesin. Dilerim gerçek bir aşkın büyülü masalları ve derin bağlarını cesurca yaşayabilelim. Çünkü sevmek, sevilmek bence dünyanın ironisi çökertebiliyor.. Dilerim zaman geçmişteki gibi sancılı ve yavaş değil de bu sefer kolaylıkla ve hızlı bir şekilde kalbimizi yeniden heyecanlandırsın..
Çünkü ben bırakıyorum geçmişin travmalarını, hayal kırıklıklarını, kibirle doğan savaşları, insanların kolaylıkla yıkabildiği yüzeysel bağları.. Kalbime kalbimin dengi için yer açmanın yolu, geçmişin hayal kırıklıklarını bırakmaktan geçiyordur belki de.. Dilerim herkes kalbinin ekmeğini yer..
Her şey geçici, aşksa en kalıcı mucizelerle gelsin.. Ve o inandığım büyülü masalı yaşayacağım bir beni seçiyorum..
Kalp kırıklığı rehberine bir günlük ara veriyoruz.. Biz payımıza düşen kalp kırıklığını ve yas sürecini sağlıklı ve sevgimize sadık kalarak yeterince yaşadık.. Şöyle bir düşünüyorum da kibriyle ben diyen birinin zaten beni, sevgimi, sadakatimi, anlayışımı ve aşka verdiğim emekle değeri anlamasının mümkün olamayacağına kanaat getirdim.. Sanırım anlamam gereken buydu.. Yıllar önce yaşadığım ilişki yıkımından sonra kendimi bulmaya adadığım zaman içinde hep cevap aramaya harcamışım zamanımı, enerjimi, neşemi.. Hayat aktı, zaman değişti, koşullar daha da sertleşti. Bense sessizce bir köşede o sahneyi izledim durdum. Yetmedi kendime geçmişten hikayeler anlattım. Kırgınlıklar, yaralar, bir o kadar da mutluluklar yolda olmalar.. Hayat yıllar sonra aşkla beni taçlandırdı ve sessizce köşemde durmama izin vermedi beni dansa davet etti diye düşündüm, doğum günümde.. Hayli heyecanlıydı kalbimde.. Hiç olmaz sandığım biri, hiç hissetmem diye yüz döndüğüm duygularla, ay bir de geçmişten gelen dostluğun ve birbirine güvenin oluşu da işin içine girince o köprüye, mabedime yani büyülü bir aşk hikayesi anlatma cesareti göstermem kaçınılmaz oldu.. Bir de yaralarımı bilen biriydi ya hah dedim biz birlikte bir cennet inşa ederiz hem de ailelere, insanlara, koşullara, mesafelere rağmen..
O iş pekte öyle olmadı. Gökyüzü tutulmaları mı dersiniz, tanrının bir planı var da onun için mi yaşandı bu yıkım dersiniz ne derseniz deyin sonuç ve gerçekler pek değişmeyecek.. Hayli kırıldım, hayli yoruldum.. Kavga, tartışma, hatta anlaşılamama bile göğüs gerebileceğim şeylerdi de güvenimin, sevgimin ve inancımın bu denli derinden kırılması beni oldukça sert bir düşüşe geçirdi.. Lakin anladım, kabullenmek zor evet, ama anladım..
Sizin köklerinize değil de çiçeklerinize aşık olanlar sonbahar geldiğinde ne yapacağını bilemezler.. Bu söz öyle net anlatıyor ki yaşadığım mevsim geçişini. Köklerimi bilmeyen (şansa bakın ki tam da eylül ayında) çiçeklerim dökülünce sonbaharda gittiği yerdeki çiçeklerin heyecanını yaşamayı seçti.. Kişisel gelişim zırvalarını duymaktan sıkıldım, zaten yeteri kadar farkındalık yaşamanın yükünü taşıyorum daha fazla alacak kotam kalmadı.. İşte bu da bir gerçekle yüzleştirdi beni; bilmek yetmez, yapmak gerekli. Bildiklerini dünyaya anlatmak gerekli..
Peki ben şimdi n’apıcam? Hep kırıl, üstüne mutluluklarını izle, ardından başarılarını alkışla, kendini köşede tut. Tamam ama hayat beni dansa niye kaldırdı o zaman? Madem ayağıma basacaktı neden sahneye çıkardı? Nedenler, nasıllar mıydı asıl sınavım?
Bendim, ben. Kendi şeytanlarımı serbest bıraktım aşka kendimi bırakınca. Yeniden zincirlerini kırmalarına izin verdim aşık olunca. Çünkü benim için hakikatin gerçeği aşktı. Hep söyledim.. Kendimi ne kadar iyileştirmeye çalışırsam çalışayım, kendimi ne kadar bilirsem bileyim, kendi hakikat inancıma kalbimi açmadan kendi gerçeğime ulaşamayacaktım.. Hakikat inancımı merkezime almadan kendime temas edemeyecektim.. Lakin aşka kalbimi açarken kalbimin korktuğu, aklımın kaygı duyduğu ve zincirlere vurduğum şeytanlarımı da serbest bırakacağımı düşünmedim.. O kadar emindim ki aşktan ve sadakatten ortaya saçılan karanlığın beni yakalayamayacağından o kadar emindim ki kendimi büsbütün bir hakikate teslim etmiştim.. Aslında aşk kazanabilirdi ve o karanlığın içinden elimi tutup beni çıkarabilirdi, tek taraflı olmasaydı.. Ya da ben kurtarıcı olarak aşkı görmeseydim.. Başka bir versiyonla bakalım bugün hikayeye.. Ya gerçekten aşıksa, ya gerçekten aldatmadıysa, ya gerçekten sadece hayatına bakıp özlem duyuyorsa ve sadece ikimizin yolculuğunda yüzleşmesi gereken başka şeyler olduğu için bir yol ayrı yaşandıysa? Ben hep içsel keşfin dışsal seçimlerimizi etkilediğine inanırdım. Bu ne demek peki; sadakati her gün seçen olduğum için bu konuda keskindim, her şeyin önüne aşkı koyduğum için en sonunda kendimle ilişkimin arasına girdim, geçmişin hikayesini öyle irdelemeye daldım ki bugünü es geçtiğim çok oldu..
Son haftadaysa öyle derinden kırıldım ki ne kadar yazarsam yazayım şuan kendi içimde sıkışıp kalmış haldeyim.. Harekete geçemiyorum, başladığım işi bitirmekten zorlanıyorum, hevesle ve heyecanla başladığım şeyler konusunda karşılaştığım zorluklar tüm hevesimi kaçırıyor,, Peki ama dünya bana karşı değilken ben neden disiplin konusunda irademi bu kadar zayıf kıldım? Hayatına girdiklerimin benden sonraki mutluluğunu daha nereye kadar alkışlayacağım? Daha ne kadar bu döngü beni kırmaya devam edecek? Ben döngüyü kırana kadar! Anladım, fark ettim, görüyorum da.. Lakin bu dersi almam için bu kadar derinlerden mi kırılmam gerekiyordu? Olan oldu, hayırlısı böyleymiş mi demeliyim?
Biraz önce yukarıda demiştim ya aşka kalbimi teslim ettim lakin yanında da karanlığı da serbest bırakmışım diye. Aslında konu bu.. Dualite hali, ikililiğin denge kurma hali.. Yani diyor ki sen karşındakinin potansiyelini görüp başarabileceklerine güvenirken, onun sana maddi sunuşlarını değil manevi desteğiyle birlikte bir şeyler inşa etmeyi dilerken, yaralarına şifa olmayı seçerken, koşullar ne olursa olsun onu seçerken ve inatla kalmaya çalışırken kendini nereye koydun! Bırakman gereken bir şeyde bu! Ailesi bile mesafeli sevmiş, bir fotoğrafla onay beklemeye çalışmış sense bunların altına saklanan küçük çocuğu görmüş ve kalbinle sarıp sarmalaya çalışmış olabilirsin. Peki ya senin içindeki küçük kız çocuğu?
Kendini emek emek büyüten sen, sence bu kırgınlığa izin vererek sevgi konusundaki şeffaflığının el üstünde tutulacağını mı sanıyordun? Sen ondaki potansiyeli görüp birlikte bir cennet inşa ederiz derken, kendi potansiyelini sahne arkasında tuttuğunda dünya seni alkışlayacak mı sanıyordun? Sen kendine yeterince kırıldım, yara aldım ben anlarım yarayı da yara alanı da diyerek kalbinden geldiği gibi dürüstçe yaşarken bu dürüstlüğün karşısında takdir göreceğini mi sanıyordun?
UYAN! Sen sadakatlisin diye takdir görmeyeceksin, istikrarlı olduğun zaman hayat sana sadakatinin karşılığını verecek. Sen aşkı en saf haliyle yaşıyorsun diye hayat sana layık karanlığına bile karşı koyacak olanla gelmeyecek, o aşkı yaşamayı seçerken aynı zamanda kendine olan sevgiyi de verebildikçe sadece çiçeğini değil kökünü de sevenlerle taçlanacak.. Bir hakikat yolcuğu içinde defalarca kırıldın ve yaralı bereli de olsan ayağa kalktığın için kimse vay be demeyecek, çünkü hikayeni sadece kendine anlatmakla yetineceksin.. Hayat seni daha kaç kere kıracak, hem de kalbinden. Bu sorunun cevabı yine sende.. Her aldanışının sebebi vazgeçtiğin ilk kişinin kendin olmasında saklı.. Her bekleyişinin sebebi karşındakilere verdiklerinin kendinden çaldığın oluşunu görmeyişinde saklı.. O da o kadar seviyor, o kadar gösterebiliyor kabullenişinde olamadıkça onlar o kadar sevecek sense kendini sanki sevilmiyormuş hikayelerinde yeniden bulacaksın..
UYAN! Bu kıran diğerleri gibi değil. Bu giden diğer gidişler gibi de değil.. Diğerlerinde toydun, arıyordun, kaybolmuştun, yalanları affetmiş, kırılsan da tek başına halletmeyi seçmiştin.. Bu sefer ya yaralarını en derinden saracak kadar kırgınlığını şeffaflıkla görürsün, ya da yine kıracak olanları seçmeye devam edersin.. Kim olduğunu bulma yolculuğun en kritik dönemeci bu. Bunu biliyorsun, çünkü hayat defalarca viraja getirdi seni.. Şimdi görmek zamanı..
Hayatın hakikati aşk dedin, aylar önce. O hakikati yaşama cesareti gösterip kalbini aşka açtığında hakikatin içinden karanlığı da ışığı da serbest bıraktın. Zincirlere vurulmuş şeytanını da.. Her kırılışta dünyaya diş bileyerek, ertesi gün aynı şeyleri seçmeye devam ettin, serbest kalan şeytan seni sindirene kadar.. Şimdi asıl diş bileyeceğin kişi kendinsin.. Asıl savaşı dünyaya ya da kendine değil kendi şeytanına açman gerektiğini görmek zorundasın.. Bu sefer de alamazsan virajı yıkımının sonucuna bir köşede aynı sonlarla yakalanacaksın.. Büyük yeminlere gerek yok, aslında başlamak için hiç olmamıştı da.. Çünkü hatırla; bu yıla girerken tatlı bir sohbetle, yeni yaşına girerken hiç tutmadığın bir dilekle girdin yeni yaşına..
Yeterince anladın, dinledin, okudun, fark ettin. Şimdi dünyaya anlatacak bol bol hikayelerin var.. Kendini bilmek, bulmak için yeterince aradın. Şimdi olduğun yerden inşa etmek zamanı.. Kalbinin kırıldığı yerden değil, aşkla inandığın yerden başlamak zamanı..
Cennetini kurmak için yeterince cehennemden geçtin.. Şimdi köksüz medeniyetinin kadim krallığını köklendirme ve baharda kaybolan çiçeklerle değil de her bahar açacak çiçeklerle taçlandırma zamanı.. Bunun ilk adımıysa orada olmak, olabilmek, olmayı istemek.. Başkasına verdiklerin rehberin olsun; sadakatin, önceliğin, aşkın, güvenin, neşen, istikrarın.. Şimdi bunları kendi hikayende canlandırma zamanı..
Ve zamanı geldiğinde, sesini çıkaracak kadar güçlendiğinde, tüm dünyaya hikayeni anlatmak için tam da bugün ilk adımı atmak zamanı..
Bir rüya gördüm, elbette malum kişinin varlığı mevcut ve malum bir el bırakma hali vardı lakin gülümseyerek uyandım, neden? Çünkü ingilizce konuşarak ” i’m her girlfriend, i’m not student” cümlelerini kurmak ve rüyamda kendimi kalp kırgınlığımı ingilizce anlatmaya çalışmak oldukça hoş bir ironiydi benim için..
Gelelim kalp kırgınlığımızın beşinci aşamasına.. Ya kızım sen bunları yazıyorsun da bu işler böyle kolay mı, hayır değil, en azından benim gibiler için kolay değil..
Duygusal cümleler yazarak hadi bak ben yaralarımı serdim ortaya iyileştiriyorum sessizce kendimi cümlelerinden ziyade bugün daha net, daha sert olmayı tercih ediyorum. Yumuşak başlı olmanın, sürekli pozitifte kalmaya çalışmanın, sürekli anlama ve empati çabasının canı cehenneme.. Zaten bir problem de bu değil mi! Sen istediğin kadar sadakat sun, sev, çırpın, emek ver, zaman yarat sana geldiğinde hepsinde cimri davranılsın. Sonra otur yine sen düşün, sen onar, sen fark et.. EEE SONUÇ! Karşındaki hayatına devam etsin, tatillerini yapsın, başkalarıyla gayet günü gün etsin. Sen bir köşede hala sadık kal, bir köşede kendi yaralarını onarmakla uğraş, blah blah blah.. Sonra, sonrasında hayat sana yine onların mutluluğunu alkışlatsın. Yeter kardeşim yeter.. Kabullenişe geçmiş, vardır bir hayır demiş, yolumuza devam etmişiz. E bir zahmette hayat artık buna değecek insanlar getirsin be yeter..
Tamam ben son olanlarda anladım; kaygılarım, korkular hala derinlerde ve bunları da iyileştirmeliyim ki kendi özümle, kendi gerçekliğimle bağım kuvvetlensin daha çok. Anladık, tamam, aldık dersimizi.. Eee ilahi adalet nerde, Ulan bir kerede karşımıza ”lan ben ne yapıyorum, ne için neyi harcıyorum, gözümü kamaştıranlara aldanmak yerine elimdeki madeni daha da nasıl kıymetlendirebilirim” diyen çıksın be, yeter.. Hakkımı helal etmiyorum kardeşim, kabullenişse kabulleniş. Ama daha fazla mağrurluk hissetmeyeceğim..
Kimseye ihanet etmedim, vicdanım rahat. Kimsenin hayallerine ket vurmadım, vicdanım rahat. Kimsenin kendisiyle arasına girmedim, hatta gördüğüm gerçeklikte elimden geldiğince de destekledim, vicdanım rahat.. Benden bu kadar.. Sürekli ver ver ver, yeter..
Neyi kabulleneceksem, neyi iyileştireceksem zaten nefes aldığım her an yapmaya devam edeceğim. Ben isterdim ki hayatta bu konuda sınayıcı değil de biraz olsun destekçi olsa ya da olacaklarla çevrelese hayatımı.. Her gün kim olduğumu sormak, kim olduğuma dair bir şeylerin ipucunu aramak, olumsuzsa dönüştürmek, eksikse tamamlamak için elimden geleni yapıyorum..
Hayatın adil olmak gibi bir derdi yok, biliyorum ki hiçbir borcu da yok.. Bazen sadece nefes almama izin vermesine ihtiyacım var diyelim.. Zaman yerinden oynayan her taşı yerine oturtacak, inanıyorum.. Olmuş olanın sebepleri, gerçekliği er geç ortaya da çıkacak. Olacak olanlarsa bugünkü benin seçimleriyle şekillenecek, farkındayım.. Sadece nefes almaya ihtiyacım var..
Bazı kabullenişler eskisi gibi çığlık çığlığa olmuyormuş. Ya da ne bileyim sürekli aramakla da bulunmuyormuş cevaplar.. Sabır ve istikrar, ihtiyacım olan iki yoldaş.. Bu sefer kanayan yaralarımı ulu orta iyileştirmeye çalışmıyorum. Kırgınlıklarım için bir telafi beklentim de kalmadı.. Hayat sabah gülümseyecek sebepler sunarken akşamına kalp kırıklarıyla yalnız bırakabiliyor. Hayat değil de, hayatımızdakiler elbette.. Derin bir nefes alıp, kendimi olacak olan güzelliklere teslim etmeye çalışıyorum.. Zorlamadan.. Bir kahvenin hatrını, bir mabedin değerini, güven ve sadakatin pahalı oluşunu, sevgi için emek verilmesinin ne denli bir kazanç olduğunu, gülümsetmenin kolay olmasına karşın inatla kıranın artık hayatımıza gelmemesini diliyorum..
Ben beni biliyorum, ben beni büyütüyorum, ben benimle her gün öğreniyorum.. Ve ben artık ben değerimi kendinden bilecek olanları kabul ediyorum.. Kendi kırgınlıklarıyla yara açanları değil.. Sürekli kendini düşünenleri değil.. Ben öyle stratejiler yapayım, aman betasıymış alfasıymış gibi takılayım kafalarında değilim, olmadım, belli ki olamam da.. O yüzden anladım ki, bana kendini bilen, kendini bulan, en azından bunu yapabilmeyi gönülden isteyen gerek..
Çünkü ben bu hayatta beni karşısına alıp savaşanla değil, sırtımı dayayarak dünyaya karşı kafa tuttuğumla bir hayat inşa etmek istiyorum.. Benim ruhumu gözlerimden gören, gözlerimin içini gülümsetmek için kendince küçük bile olsa ”görünce aklıma sen geldin”lerle dolu sürprizler, videolar, sözler artık her neyse bunları çekinmeden yapabilen gerekler doyuruyor.. Ne istediğini bilmek yetmezmiş, bunu anlayabilen de gerekliymiş.. Haneme bir hayal kırıklığı daha eklendi belki, lakin o geçmişteki gibi suçlamalar, sorgulamalar, bir özür beklerken onların mutluluğunu hayatını vicdanı rahat yaşayanlarla olmayacağımı anlamamı da sağladı.. Yıllar evvel mutluluğunu sahne karşısında izlediğimin yıllar sonra hakkında duyduklarım bana bir şeyi daha anımsattı; ben öyle yürekten seviyorum ki belki de hayat bu sevgiye layık olanı, olmayı isteyeni çıkaracaktır karşıma.. Bir beklentim yok, bir arayışım zaten olmadı.. Ben öyle çevresinden gelen ilgiyle derinden kurduğu bağları harcayacak biri olmadım. Olmamaya da devam edeceğim.. Zaman alkışlattığı mutluluğu belki de artık bana sunmaya, benim sahneme ışık tutmaya hazırlanıyordur.. Eskiden olsa bunları düşünmeye bile halim kalmazdı; niye kırdı, niye yaptı, kesin başkasına gittilerle kendime de karşımdakiyle yaşadığım sevgiye de kırgınlıklar yüklerdim.. Oysa şimdi niyesini, nasılını hayata bırakmayı öğreniyorum.. Çünkü bilmem gereken her gerçek eninde sonunda bileceğim şekilde önüme çıkacak inanıyorum.. Kendime, kaygılarıma ve korkularıma yenik düşmekten istifa ediyorum artık.. Yılların öğrenilmiş kalıplarını bir anda değiştiremeyeceğimi de biliyorum. Neyse ki geçmişte öyle yaralar, travmalar, öyle kendimle yalnız kalmalar tecrübe ettim ki artık bazı derslerden zorlanmadan geçebilirim..
Dilerim kalp kırıklığı rehberinin sonuna doğru yaklaştığımda hem yazar olarak kendimin, hem de okuyup gerçekten kalbi kırılmış birilerinin iyileştiğine dair, kendi özümüzü bulduğumuza dair ve hatta belki de bazılarımızın o öze aşkla yaklaşanlarla tanıştığı zamanlar gelmiş olur..
İnsan kendi evinde olmayanı misafirine ikram edemez.. Evinizde olmayan tatlıyı ikram etme vadiyle misafirin ağzını sulandırabilseniz lakin günün sonunda misafir tatlıyı yiyemeden, sizde verdiğiniz sözü tutamadan yolcularsınız misafirinizi.. İlişkilerimizde de durum bundan çok farklı değil.. Sizin sevme şekliniz, çok seviyor olmanız yetmez. Bir de karşı tarafın sevilmeye alışık olduğu şekiller, sevmeyi öğrendiği yönler var. Zaten ilişkiler öyle lineer ilerlemez. Öğrendiklerimiz, yaşadıklarımız, aldığımız dersler, şahit olduğumuz olaylar, zihnimizin kalıpları, ailemizin dinamikleri vs. derken çoğu zaman farkına bile varmadan zihnin kurbanı edeceğimiz ilişkiler içinde oluyoruz.. Beklentiler, çırpınışlar, sorgulamalar, karşılıksız kalan fedakarlıklar vs. vs. vs.. Sağlıklı ilişki kuranlar kendi döngülerini mi kırıyor, kendilerinden çıkıp gerçek benlikleriyle mi öğreniyorlar sevgiyi bilmiyorum. Ama bir şeyi biliyorum; fedakarlıklar, çabalar ve istemek..
Diyelim ki bir eğitime bir işe başladınız haftalarca gece gündüz çalıştınız ve hocanıza, patronunuza dediniz ki ”ben haftalardır dirsek çürütüyorum, sürekli çalışıyorum artık okula, işe gelmeyeceğim emekte vermeyeceğim, bugüne kadar yaptıklarım yeterli.” Hocanız, patronunuz size ”tabi efendim, haklısın, günlerdir de çok emek verdin, artık gelip çalışmana vakit ayırmana, fedakarlık yapmana gerek yok” der mi! İşte ilişkilerde böyledir. Sadakat her gün yapacağınız bir seçimdir, emek vermek fedakarlık yapmak süreklilik hali ister. Bir kere yaptım diyerek kenara çekilmek sadece sorumluluk almak istemediğinizi gösterir. Elbette süregelen durumlarda anlaşmazlıklar, yanlış anlamaz, kavgalar olacak. İşte ilişkide kim ne, ne kadar aslında en net görülen noktalar bence burası.. Çözümcül birisi misiniz yoksa sürekli kaçıyor musunuz sorunlardan, sürekli suçlayan ve eleştiren bir dile mi sahipsiniz yoksa karşınızdakini incitmeden de sorunları konuşabiliyor musunuz? Aslında birçok ilişki dinamikleri var.. Kimisi ders almamız için, kimisi ders vermemiz için, kimisi gerçekten geleceğimizin parçası olarak geliyor hayatımıza. Nitekim bizde öyleyiz.. Ve ben genelde ilişkilerinde bak bu beni kırıyor, ya beklentim daha duygusal bir yaklaşım gibi gibi şeyler söylerken bunlar konusunda kendimi bir süre sonra yalvarırken bulanlardan oldum. Hatta bana verilmeyenlerin başkalarına fazlasıyla altın tepside sunuluşlarını alkışlamışlığım olmuştu.. Daha önceki yazılarda bunları konuştuk.. Karşılanmayan beklentiler, telafi edilmeyen kırgınlıklar artık öyle birikmişti ki keskinleşip batmaya başlamıştım.. Hala belirli yönlerimin törpülenmesi gerektiğiniyse son yaşadığım hayal kırıklığında fark ettim..
Önce kendime dürüst olmam gerekirdi.. Geçen bu sürede oldum da, hala olmaya gayret ediyorum.. Dürüst, sadakatli, şeffaflığa önem veren, sevince de sonuna kadar giden bir yapım var. Çok güzel peki bunlar neden yetmedi.. Her ne kadar diğer ilişkilerimden dersler çıkarıp yoluma devam etsem de son ilişkimde gördüm ki kaygılarım hala tetiklenebilir düzeyde.. En ufacık iletişimsizlik eni önemsemediğini hissettiriyor, kendini geri çekmesi ”bak işte sen sürekli kaçıyorsun” diye yüklenmeme sebep oluyor.. Kırgınlığımı dile getirdiğimde ve karşımda bir telafi görmediğim anda hemen değer vermiyor zaten hissini çoğaltıyor.. Ulaşamamaksa kesin aldatıyor güvensizliğini tetikliyor..
Peki ben, bir ilişkide sürekli terk edilen kişi olacağım inancına ne zamandır sahibim? Aldatılmak ve terk edilmek korkularımı nasıl öğrendim? Bu konuya değinmeden önce birkaç şeye daha ışık tutalım.. Hislerimiz doğru çıkabilir, gerçekten yalanlar ve aldatmalarda olabilir, siz kaygılı ya da kaçıngan yapıda da olabilirsiniz.. Bunlar kimliğimizin bir parçasıymış gibi yaşadığımız için genelde hep kendisini tekrar edecek hikayelere çekilirsiniz zaten.. Mesela son yaşanılanlarda karşımdaki geçmiş ilişkilerinde aldatılmış, yüzeysel bağlar kurmuş bir ilişki dinamiğine ve kaçıngan bağlanma yapısına sahipti. Karşısına ben çıktım, gerçi zaten hayatındaydım lakin aşk bizi buldu peki ben kimdim; aldatmam, yalanlarla oyalamam, derin bağlar kurmaktan kaçmak, emeklerim fedakarlıklar barındırır, kaygılı yapımsa bazen zorlayabilir. Bu zıtlık içinde ben karşı tarafın gerçekten öğreteni miydim, güvenli limanı mıydım, yoksa onu geçmişimdeki gibi diğer insanlar gibi yeni partnerine hazırlayan mıydım? İşte bu cevap benim erişimime engelli. Çünkü her ne kadar yapım sorgulamaya meyilli olsa da bunları sürekli düşünsem de aslında bu benim değil onun hayatının soruları. Ve seçim onun.. Yine yüzeysel bağlar mı kuracak, yoksa yaşadığı şeyin gerçek olduğunu idrak edip kendini daha derin bir bağa mı açacak? Gönül ister elbette anlasın, hissetsin ve gerçekliği kaybetmeyelim. Neyse bu varsayımlara yeterince zaman ayırmıştık şimdi gerçeğe dönelim ve kendimize gelelim.. Mesela ben yıllarca ne istiyorum, ne istemiyorum diye kendimi sorguya çekmiş, ilişkiler konusunda kesinlikle yüzeysellikten uzak kalmış, biraz da aşka inancını kaybedip kalbini kapatmış biriydim. Çünkü yorulmuştum emeklerimin karşılıksız çıkmasından, sürekli kırgınlıklar yaşamaktan, anlaşılamamaktan, tek başıma ağlatmaktan ve mücadele etmekten, her şeyi kendi başıma halletmekten.. Yaralarıma, travmalarıma, zihin kıvrımımdaki her bir düşünce kalıbına tek tek baktım. Dağıttım, irdeledim, sarabildiğimi sardım, bırakabildiğimi bıraktım. Tabi bu böyle parmak şıklatması kolaylığında olmadı. Ve öyle hemen de bitmedi.. Zihnime girdim, zamanımı/aylarımı aklımın odalarında geçirdim. Lakin arenaya çıkmadığım sürece bunları yapmak pek bir şey ifade etmeyecekti. Kariyer ve eğitim anlamında kendimi sıfırladım, isteklerimi belirledim, elbette hala devam eden bir sıfır hali mevcut. Lakin, yılların emeği, aman belki de dönmeliyim diyerek eski işlerime göz kırpmadım. Süreç zorlasa bile nettim, eski döngülere dönmeyecektim. Gerekirse emeklerim dedim, ama bana katkısı yoksa emek vermek kendimden çalmak dedim. Aşktaysa beklentim yoktu zaten kendimi kapatmıştım, pek bir inancımda kalmamıştı o konuyu sessize almıştım. Ta ki hayat VOILA diyene kadar.. Ve bir öpücük kalbime yeni bir tohum ekti sanki.. Tamam dedim bak hayat bir zincir ekledi haneme artık sıfırla değil 1’le başlıyorum.. Araya ansızın giren mesafe, sürekli yaşanılan anlaşmazlıklar, onun yoğunluğu, benim yorgunluğum, zaman ve mesafe farkları derken işler tam bir çıkmaza doğru ilerledi.. Ben zaten belirsizlik içindeyken üzerine bir de desteklenmediğimi hissettikçe hırçınlaşırken, karşımda bunu anlamak yerine kendi meşguliyetine aslında kısaca kendine odaklanmaya öncelik veren biri vardı.. Beklentiler karşılıksız kalırken, konuşulanlar anlaşmak üzerine değil de yaralamak üzerine olmaya başladı.. Neyi paylaşamadık bilmiyorum, ben biraz da ilahi bir müdahale diyorum, çünkü en değer verdiğim 4 temel vardı; sadakat, şeffaflık, öncelikler ve sevgi.. Karşımda bunları yavaş yavaş yıkan davranışlar görmek derinden kırmaya devam ederken bir yandan da telafi eder beklentisiyle aslında kendi kendimi oyalamışım.. O kendi hayatına bakarken, gayet keyifli sohbetler ve tanışma heyecanları duyarken ben iyice yalnız hissetmeye başladım.. Bir yanım aldatılmış birinin bana bunu yapamayacak kadar değer verdiğini söylerken diğer yanımın ona olan güvenini sarsan davranışlarını görmeye de devam etti.. Ve nihai son..
Uzun uzadıya o bunu yaptı, ben böyle hissettim demeler gelse de içimden artık varsayımlarla ve vesveselerle aklımın ruhumu yormasına izin vermeyeceğim.. Çünkü aslında o da bana bazı şeyleri gösterdi. Her ne kadar kıra kıra olsa da, yanımda durarak sevgiyle bunu yapmayı seçmese de gösterdi.. Zaten kırılmış bir kadındım, niye kırdın daha da demenin sadece kendimi daha da yaraladığını mesela.. Güvenimi toparlamam yıllarımı aldı neden görmezden geldin hele de en yakından nasıl yıkıldığını gören biri olmana rağmen demelerim yerine, aslında hepimiz kendi seçimlerimizden sorumluyuz, ben her gün sadakati seçiyorum diye, ben her gün aşığım diye geziyorum ya da ben sevgimi kimseden sakınmadan göstere göstere yaşıyorum diye aynı şeyleri beklemenin pek bir faydasının olmadığını.. Ben onun olmadığı anlarda bile onu seçiyorum derken ondan da aynısını beklemenin sonunda yine hayal kırıklığı yaşatacağını mesela.. Kısaca kalbimi aşkımı zorla, kırıla kırıla toparladım derken aslında hala kanayabilecek kadar hassas olduğunu. Her ne kadar kendimi bilme yolculuğumda da olsam arenaya çıktığımda bildiklerimin ötesinde de şeylerin beni tetikleyebileceğini gösterdi.. Bir de kendini seçmenin ne kadar önemli olduğunu gösterdi aslında.. Çünkü o her seferinde kendini seçerek bugün keyfine bakarken, yeni insanlarla anın tadını çıkarırken ben yeniden kırılan kalbimi toparlamakla, yaşadığım kaygılardan bu sefer yıkılmadan nasıl toparlanabilirim diyerek kendimi sorgulamakla vakit geçiyorum..
Artık kızgın değilim, herkes kalbinin ekmeğini yer çok inanıyorum.. Evet kırıldım, lakin kırdığım anlar da oldu.. En çokta arenaya çıkmak konusunda çokta aceleci olmamalıymışım onu anladım.. Köksüz medeniyetimin kadimliğini teslim ederken aslında karşımdakine beni yıkabilmenin gücünü de vermiş olduğumu hatırladım.. Kendime kızdığım anlar da olmuştu, ama şimdi kızmıyorum.. Çünkü dedim ya yıllarca kendime baktım, kendimi bilmeye çabaladım. Bu süre zarfında ne keşfedecek yollara çıktım, ne diplomalar aldım ne de kariyer inşa ettim.. Eğer şimdi kızarsam kendime, eğer karşımdaki yüzünden suçlayarak ve kibirle seçimler yapmaya kalkarsam en büyük haksızlığı kendime yaparım biliyorum.. Kendime çok emek harcadım, o emek içinse zamanımı.. Şimdi yaşadığım kırgınlığı ve bu kırgınlıkta aslında kendimde neleri görmeliyimi seçiyorum.. Bırakmam gereken, hala vedalaşamadığım kaygılarım mesela, sürekli aklıma vesveseler verip aslında güzel olan şeylerden tat alamamamı sağlarken artık buna yenik düşmemeliyimi anladım.. Kırıldığım zaman savaşarak ya da telafi edilmesini bekleyerek değil de ifade ederek ve beklentiye girmeden karşımdakinin davranışlarına göre bir yaklaşım sergilemem gerektiğini de anladım.. Ve en önemlisi kendi hayatımın belirsizliğine, yorgunluğuna, anlaşılamamasına ve bir sorun yaşadığım an tek başıma bırakılışıma rağmen koşulsuz bir destek verici olmayı seçmenin aslında hem kendimden çaldığım hem de karşılığında beklentiye girdiğim ve karşılığını göremediğim için kırıldığım konuları da bırakıyorum..
Yemek yerken dilini ısırmak aslında bize bunca tecrübemize rağmen hala hata yapabileceğimizi gösteriyor.. Yıllarca süregelen bir alışkanlık olsa bile yaptığımız bir anlık dil ısırma farkındalığıyla anladım ki hatalar yapılabilir, kırgınlıklar yaşanabilir, gerçekten isteyen telafi eder, istemeyense etmez. Sen yanlış yapmadığından eminsin ve kalbin bu yüzden kırgın.. Bırakmalısın artık karşı taraf için mahkeme kurmayı.. Kim kime neyi öğretti zaman gösterecek, şimdilik kendinle ilgili yaşadığın bu buruk yüzleşmeyle birlikte kendine bir kahve ısmarla.. Çünkü bugün bir şeyi daha başardın.. Suçlamadan, eski hikayelerin hayal kırıklığına düşmeden, o alışılagelmiş sevme ve terk edilme şekillerinin kurbanı olmadan kendi merkezinde kalmayı başardın.. Ortada bir sevgi vardı, bir de yorgunluk.. Herkes kendi sevme şekliyle, o sevgiyle ilgili bilinen ya da bilinmeyen gerçek seçimleriyle, çözebildiğini çözüp çözemediğini bırakıp devam ediyor..
Kırıldığın için değişmek zorunda değilsindir belki de, belki de sevme şeklinden dolayı beklemeyi bırakmalısındır artık.. Çünkü herkes evinde olan kadarıyla ağırlar misafirini.. Komşunun evinden ikram beklemeye gerek yoktur belki de.. Kendi evindeki ikramları arttırmak gerekiyordur belki de artık.. O arenaya bir kere çıktın; aklının ve kalbinin krallığı için zihin kıvrımlarında geçirdiğin zaman dolmuştur belki de.. Geçmişte aldığın kararlar ve yaşadıkların karşısında gösterdiğin dik duruş sana bu aşkı getirmişti unutma.. Şimdi bir kalp kırıklığı var evet, lakin belki de hayat o kırgınlıklardan içeri ışık saçacaktır belki de.. Tutto Passa… Remember To Forget, Forget To Remember..
Çünkü bu aşkla hayat seni bir kere dansa kaldırdı, arenaya bir davette belki de bu hayal kırıklığı.. Ve bence yeniden dans edebilirsin hayatla.. Yeter ki müziği duy ve ayaklarına güven..
Varsayımlar, sorgulamalar, kaygılanmalar, kaçmalar, ilk andaki inkarlar, ardından gelen suçlamalar, kırdığına pişman olurlar, olmadığını gördükçe yaşanan kırgınlıklar döngüsü, eskilerle kıyaslamalar, bu kadarını da yapmamalıydı demeler.. Bitmeyen bir kalp kırıklığı döngüsü..
Yavaş yavaş gelen; isteseydi yapardı, şuan hayatına keyifle bakabiliyor, hatta muhtemelen egosunu tatmin edecek ilişkiler kuruyor, beni yok sayarak katıldığı kahve buluşmaları ve tatil planlarını gönül rahatlığıyla gerçekleştiriyor..
Ne kadar da tanıdık bir sorgulama, ne kadar da tanıdık bir hikaye bu böyle.. Bu hikayelerin sonunda hayat bana hep onların mutluluğunu gösterdi, hatta evlilik teklifini alkışlatmışlığı bile var. Yıllar önce eğlenmek için gittiğim yerde yaptığım o alkışlama sonucunda kendime bir söz vermiştim halbuki.. Bir daha kalbimi yaralayana emanet etmeyecektim.. Hayatımı başkalarının mutluluğu sessizce izleyerek geçirmeyecektim. Ve karşımdaki ister sadakatsizliği seçsin ister çivi çiviyi söker desin ben saygımla yasımı tutup yavaş ama sağlam bir şekilde iyileşecektim..
Öyle de yapmıştım.. Yaklaşık 2021 yılından 2025 yılına kadar olan süreçte kendi kabuğuma döndüm. Yüzeysel ilişkiler kurmak yerine kendimi dinledim, anlık fiziksel tatminler yerine kendimle vakit geçirmeyi seçtim, işimle ve arkadaşlarımla vakit geçirdim. Tabi bu süreçte iş ve eğitim anlamındaki tatminsizliğim artmaya başladı. Sanki bir şeyler hala eksik, yetmez ya da bana iyi gelmez bir hal almıştı. Hem biri olmak yeni bir kimlik inşa etmek, hem de bunu yaparken artık kırılmamak istiyordum.. ”Sıfırdan başlayacağım” betimlemesi dilime çok dolanmıştı. Ve 2024 eylülde sıfırlanarak yola çıktım.. Kendimle hayat arasında yeniden bağ kuracağımı inancım olsa da hareketsizliğim devam etmişti.. Depresyonun farklı bir varyasyonuydu sanki. Ama daha iyiydim. Geçmiştekilerden beklediğim özürler yerini, onların mutsuzluğu ya da özürü benim kaybettiğim zamanı ya da kırılan kalbimi telafi edemeze bırakmıştı.. İçinde bulunduğum mana kaybının telaşını da yavaş yavaş bırakmıştım, onun yerine sanki bir şey olacakmış ama daha zamanı varmış gibiydi.. Oldu da..
Şimdi düşünüyorum da olacak olan olacak, olmuş olan oldu, bu ikililik halini sabırla ve kabullenişle şuan olana bakmalıyım demeye çalışıyorum.. Beklentiler hayatımı zorlamaya çalışsa da, aklım sürekli sorgulasa da artık kaçmıyorum. Çünkü artık anladım birincisi bu hikaye geçmişten tanıdığım ve yıllarca kökleşmiş inançlarımın hikayesiydi, ikincisi eğer yine bu yaşanılanlarda kaybolursam yine bir özrü beklemeye başlarsam olan bana olacak, üçüncüsü beni yıllarca tanımış biri beni nereden vuracağını bilerek ve sorgularla bırakarak gidiyorsa zaten bana karşı hislerini göstermiş oluyor.. Burada seviyor ya da sevmiyor niyeti okumuyorum aslında. Burada sadece şunu kendimle sesli söyleyerek, sizinle dertleşerek kabullenmek istiyorum; bugün babamın söylediği bir gerçeği, sevmek fedakarlıkta ister sadece benim istediğim olacak demekle olmaz bak annen benim için ben annen için bazı istemediğimiz şeyleri bile severek kabul ediyoruz, çünkü sevmek tek başına yetmez babacım.. Kendisi emekli polis olduğu için verdiği örnekte biraz kendine has olsa da verdiği bir örnek aslında neyi beklerken neyden kaçtığımı fısıldadı kulağıma; suç alanına gidince hemen panikle, telaşla bunu kim yapmış ne oluyor burada demezsin, önce suçu bulursun, ardından nasıl olduğunu, akabinde kimin yaptığını. İşte bu örneği yaşadığım kalp kırıklığının bir betimlemesi olarak görüyorum; şuan burada olan ne, bu olan ne zamanadır var ve nasıl oldu, çözmenin ilk adımı doğru soruyu sormak.. Ve karşıma çıkan cevap aynı; geçmişin hikayesini yeniden yazmak için çabalayan zihnim. Çünkü kaygıyla, telaşla, hayal kırıklıklarıyla, yok sayılmayla alışılagelmiş bir savaş alanı var. Yıllarca kendi üzerimde ne kadar çalışmış olursam olayım hala tetiklenebiliyorsam hayat belki de dön yarana bak diye fısıldıyordur. Bense karşı tarafın beni kırıp mutluca hayatına devam ettiğini düşünerek kalbime daha da zulüm ediyorum.. Peki bunlara devam ederek, bu kalp kırıklığıyla bekleyerek hikayenin hangi kısmına geçmeye hazırlanıyorum; onların mutluluğunu alkışladığım, kendi zamanımdan çaldığım, sevilmeye layık güzel kalbimin daha da kırılmasına izin verdiğim, kendi geleceğimi belirsizlikte bıraktığım kısma..
Gerçek sevgi yıkar mı, ilişkiler tek kişinin sorumluluk almasıyla mı ayakta kalır, hayır. Yıllarca ne istiyorum ne istemiyorumları irdelerken karşıma gelen insanın gerçekten istediklerimi hatta fazlasını bana yaşatacağına inandım. Çünkü yıllarca kalbim nadastaydı, çünkü kendimi sıradan ilişkilerle oyalamamıştım, çünkü hayat iletişimimizin sağlam olduğuna inandığım adamın aşkını hediye etmiştim. İşte bu kombinasyonlar aslında beklentilerimi oluşturmuş.. Beni kırmaz, üzmez, kırgın uyumama izin vermez, güvenimi zedelemez, aşkıma ihanet etmez, kendini yetiştirmiş birisi, bak hedefleri var blah blah blah.. Belki benim beklentilerim fazla geldi, belki de gitmeyi seçtiği yerde gözünü büyüleyen seçenekler bir ilişki sorumluluğu almaktan daha kolay geldi.. İşte kalbime ağır gelen bu varsayımları bugün bırakıyorum.. Çünkü lafla aşk yaşanmaz. Değer veren biri ilişkiye emek vererek gösterir sorgulamalarla yalnız bırakmaz. Bir sorun olduğu zaman ortadan kaybolmaz. Her önüne gelen hıyara tuzla koşmaz, çünkü karnı toktur gözünü başkasının yemeğine dikmez.. Sadece onu değil beklentilerim bugün beni de geçmişin hikayesine gitmeye zorluyor..
Kaygılarım hadi ara diyor, korkularım gördün mü o başkalarıyla tatiller kahveler içiyor hatta belki yenisini bile bulmuştur diyor, aklım sürekli hiç mi kalbinde bir pişmanlık yok diye sorguluyor, kalbimse hayli sessiz. Sanki zaten bildiği bir senaryoyu yeniden izleyip sıkılmış seyirci misali sadece susuyor.. İşte geçmiş hikayelerimin, beni sürekli hayal kırıklığına çeken ve tekrar eden döngülerin benden beklentisi tam olarak bunlar..
Oysa bu sefer bu tuzağa düşmemeye yeminliyim.. Çünkü aklım hala kaygılı hikayeler ve hayal kırıklığıyla biten ilişkiler döngüsüne alışık olsa da ben bu alışıklık döngüsünü bu sefer kıracağım. Ve inanıyorum asıl aşk bu kırgınlıktan sonra doğacak kalbimde.. Zihnimin konfor alanıymış meğer bu kaygılı bağlanma halleri, belki de hayat bu güneş tutulmasıyla döngüler kapanıyor derken benim payıma da eski benle olan döngümü kapatma zamanıdır.. Eylül aynına ilk girerken ”anne ben başardım” yazısıyla aslında bu döngüyü kırmaya yaklaştım inancındaydım. Belki hayat inancımla gerçeğim arasında bir sınav yaptı, inanın şuan bu tarz cevaplar yok bende.. Zihin öyle ben iyiyimler, neşeliyimleri konfor alanı yapmıyor. Nörolojik olarak geçmişten bugüne neler öğrendik, ailemizin bizi sevme şekilleri, çevremiz, kısaca bu yaşa kadar çocukluğumda neler gördüysem, büyürken nelere maruz kaldıysam atıyor beyin, kaydediyor beden hop diyor hayatta kalmam için bu gerekli bu gereksiz.. Bizse seçip duruyoruz öyle öğrenilmiş çaresizlik içinde.. Bu konuya başka yazımızda detaylı gireriz, çok merak edip acaba benim bağlanma stilim ne sevdiğim insanla nasıl sağlıklı bağ kurarım, acaba annem babam mesafeliydi de ben de kaçıp gitmeyi sevgi göstermek mi sanıyorum gibi meraklıysanız bağlanma stilleri ile ilgili mini bir araştırma yapabilir, size yakın olan bağlanma şekline ve karşınızdaki insanın bağlanma şekline göre nasıl daha sağlıklı iletişim ve ilişki kurulabilir diye bakabilirsiniz. Bunu sadece sevgiye emek verebilecek, sevmeyi isteyecek insanlar yapacağı için konuyu burada bırakıyoruz..
İşte anlayacağınız beklentiler kısmı sadece ilişki içinde değil, ilişki bittiğinde de devreye giriyor. Yetmiyor bağlanma şeklinize, eski kalıplarınıza bağlı bir şekilde biten ilişkilerden sonrada devam edebiliyor.. Sadece ilişkilerin içinde değil, ilişki bittikten sonrada yormaya, kırmaya devam edebiliyor.. Elbette yaşadığım kalp kırıklığının taze olmasının verdiği yetkiye dayanarak hala bazı beklentilerim var. Lakin artık eski hikayelerin kaygısıyla ve yorucu eşiğinde değil, yeni bir benin ışığında ve huzurunda yaşamak istiyorum..
Çünkü bir yanımın kırgınlığının aksine diğer yanım yıllar içinde kendine kattığı şeyleri, kendiyle yaşadığı yüzleşmeleri, kim suçlu kim haklı demeden en çok hesabı kendine soruşları, kendini bilme ve bulma çabasını, 4 yıl önceki ilişkisinden sonra ben bunu istiyorum bunu istemiyorum dediği çizgiler için kendi zamanından çalışları da hatırlıyor.. Ben bu kız çocuğuna çok emek verdim..
Ben bu kız çocuğunu büyütmek için, yaralarını sarmak için, iltihaplı yaralarını tek tek temizlemek için çok kanattım, çok zaman harcadım. Kendimi bulmaya çalışırken ne eğitimime diplomama yatırım yapabildim, ne kariyerimi yükseltebildim, ne sağlığımla tam ilgilenebildim.. Şimdi yaşanan bu kalp acısı yaksa da artık o eski kız çocuğu gibi kaygılarla korkularla kendini toprağa gömmüyor. Aklım hep karşımdaki insanla ilgili hep; şuan başkasıyla mı, hiç mi özlemedi, bana hiç mi değer vermedi, ilişkimizi hiç mi ciddiye almadı ya diye kaygılansa da bir yanım artık sessizce de olsa diyor ki bu soruların bir cevabını artık alamazsın, iki alsan bile güvenini derinden kırmış ve seni sessizlikle yarım bırakmış birine bir daha güvenemezsin ki, üç hele de seni tanıdığını düşündüğün biri bunları yapacak kadar kendini düşünüp hayatına rahatlıkla devam edebiliyorsa sadece 6 aylık ilişkinize değil geçmişteki arkadaşlığınıza da hiç önem vermemiş.. Ve yavaş yavaş bu fısıltı gür bir sese dönüşecek güzel kızım yeter ki inan ve kendine zaman ver..
Sen sadece ilişkide değil sonrasında da sadakatini sevgini korudun, kolladın, Kırılsan bile anlık mutlu olmak için kendini savurmadın. Belki hayat geçen sene verdiğin kararlar konusunda ne kadar netsin onu sınıyor, belki gerçekten aşka olan inancın ve isteklerin konusunda ne kadar netsin onu görmek istiyor, belki kendi özünün gerçekliğini seçmen konusunda artık köşeye sıkıştırıyor, hatta belki hem bunların hepsi hem de daha fazlası var..
Sen onlar gibi değilsin önce bunu gör.. İlişkide de devamında da hep nettin; saygı, sadakat, şeffaflık, dürüstlük ve fedakarlık (öyle amerika’yı bırak gel gibi büyük fedakarlıklarda değil) biraz zaman yaratmalar ve ilgisine ilişkisine karşı isteğini ve sorumluluğunu bilecek net seçim ve davranışlar görmek istedin.. Ah be güzel kızım bunlar zaten sağlıklı ilişkilerin temeli, kendisi buna hazır olmayan biri sana bunları zaten sunamazdı ki.. Sen beklemekle kalmayıp verdikçe ailesinden, çevresinden görmediğini sundukça en değersiz olan sen olacaktın.. İnsan bilmediği şeyi anlayamaz ki.. İşte sen bunu da istemiyorsun.. Travmalarmış, yaralarmış, ilişkilerde yok ghost yok bilmem neymiş, yok bağlanma stilleriymiş derken artık bunları da aşmış en azından aşabilmiş bir kalbi sevmek.. Çünkü annemin kalbimi 9 ayda oluşturdu, bense o kalbi yıllarca güzellikle büyüttüm.. Artık sevgi görmemiş, kendini üstten gören, gönül almasını bilmeyen, değer vermeyen, şeffaf olamayan, kendi hatalarıyla yüzleşemeyen, kendini bir gıdım olsun ya ben napıyorum diye sorgulamayan, soru işaretleriyle, güven kırıklıklarıyla bırak, hayatına hiçbir şey yokmuş gibi devam edebilenleri istemiyorum.. Zaten istemediğimden emindim, lakin bu son kalp kırıklığı gösterdi ki istememek yetmez bunları yapanlardan beklentiye girerek en büyük hayal kırıklığını kendime yaşatıyorum işte bunu da bırakmayı öğrenmeliyim..
Onlar hep devam eder, edecekler. Kırmış, dökmüş, pişmanmış, özlemişmiş hayır.. Ne geçmişteki hikaye beklediğim özürü almıştım, ne de bu son yaşanılan hikayede alacağım. Ne geçmişteki insan bir saniye durup ulen en azından kalbini kırmayayım o kadar da güzel seven birinin dedi, ne de bu hikayede diyen olacak.. Ve o mutluluğunu sahnede alkışladığım insan hakkında kahve içerken duyduğum ”sen ona özgüven vermişsin, şuan çok mutsuz” bilmem ne cümleleri nasıl seni mut etmediyse, artık hayatımda nasıl bir etkisi yoksa sana, bu hikayenin de ileride hükmü kalmayacak.. Yeterince kırıldın, yeterince seni kıranların hayatına devam edişini ve mutluluğunu izledin.. Yeter, beklentiler kırdı, beklentiler kıracak daha da..
Şimdi sessizce kalp yaranı sar, öyle sağın solun ilgisine sevgisine anlık hazlara hiçbir zaman ihtiyaç duymadın, isterdin ki sevdiğin de öyle olsun.. İşte artık isteme.. Sen sadık kaldın çünkü özün bu, sen kalbindekine sahip çıktın çünkü özünde sevgi var, sen sabırla iyileşeceksin çünkü zaman ve hayat bu sefer fısıldıyor.. Biliyorum aklınla kalbin bir süre daha beklentileri dile getirecek, sorgulamaları da lakin fısıltıyla sana seslenen seven bunu yapmaz, değer veren güveninden kırmaz, önemseyen ve seninle gelecek isteyen bugününüzde telafisi olmayan seçimler yaparak geleceğinizi yıkmazdı diyecek.. O fısıltı zamanla daha gür bir sese sahip olacak.. Zaman kalbini yeniden yeşertecek..
Artık beklentin kendinden olsun.. Seçimlerin, yaşadıkların, geçmiş, gelecek vs.. Şimdi öğren yavaşça sabır ve akışta kalarak.. Ve zamanı geldiğinde aşk yeniden fısıldayacak kalbine.. Şimdi önce kalbinin kırgınlığını, o güçlü sevginle sarmalama zamanı..
Bir söz bu yazıya başlamadan önce epey bir düşünmeme sebep oldu; tanrının sizin hayatınızdan çıkardığı insanlar için endişelenmeyi bırakın çünkü o sizin görmediğinizi görür, o sizin duymadığınızı duyar, sizin yapmayacağınız şeyleri yapanları bilir.. Burası çok güzel ve içe su serpen bir açıklama gibi dursa da insanın bilme arzusu, belirsizlik istememe duygusu bu durumları gölgeliyor. Hem birini cevaplanmamış sorularla bırakmak, bir anda sessizlikle cezalandırmak seven birine yapılabilecek en büyük kötülüklerden birisi. İlişkiler konusunda aldatmalara ve yalanlara karşı net düşünceler belirleyip bunu yapanların zehirli olduklarını söylüyoruz sürekli. Peki sizi seven birinin yaralamanın ya da yaralamamanın yolu sadece onu aldatmamaktan mı geçiyor? Ben sadık biriyim, eee, e işte bu yetsin. Tabi efendim, olur, kesinlikle yeter.. Birinci sadakat ve saygı sizin kişiliğiniz bir parçasıdır ve davranışlarınızla seçimleriniz bu konuda kim olduğunuzu gösterir. Bu konularda yapılan yanlışların sebebi ne karşı taraftır, ne koşullardır ne de sizin duygusal olarak kendinizi kötü hissetmeniz yüzünden seçip kendinizi haklı çıkarabileceğiniz bir konudur.. Sadakat bir seçimdir, bitti.. Sevgi, sevme şekliyse hem kimliğinizin bugüne kadar oluştuğu şekilde yansır, hem de zamanla dönüştürülebilir bir esnekliğe sahiptir.. Peki yazar burada ne demek istiyor?
İşte bugün kalp kırıklığı rehberinin ikinci bölümünden en çokta yanılsamalara ışık tutmaya çalışacağız.. Peki nasıl? Bu sefer önce kendimizi delik deşik etmeden yaralayanları masaya yatıracağız. Tersten gideceğiz.. Kendi yolumuza bakmış, eskiyi eskide bırakmış, ne istiyorum ne istemiyorum gibi sorulara cevaplar aramış, kendi kabuğumuzun içine çekilmiş olduğumuz bir süreçten geçtiğimizi düşünelim. Düşünmekle kalmayalım, sizin için ben kendimi şöylece yatırayım terapi koltuğuna.. Son 3-4 yılımın mini duygusal özetiyle başlayalım; bir terk edilme, işsizlik, mezuniyetin verdiği boşluk, pandemi, aldığım yaralar, yüzeye çıkmaya çalışan travmalar kombosunun birleşimiyle depresyon kaçınılmaz bir yol olmuştu.. Mental olarak karanlık, fiziksel olarak yorgun, ruhsal olarak bitkim bir düşüşün hırpaladığı bir hayat yoluydu yani.. Yaşayanların anlayabileceği, yaşamayanların ancak anlamaya çalışabileceği bir süreç.. Yemek yiyememek, uyuyamamak, uyanamamak hatta duş bile alamamak hali. Birde bunların asla farkında bile olmama hali.. Müthiş bir mana kaybının tam ortasında ağır bir çöküş Tabiri caizse Osmanlının en görkemli zamanlarından bir anda çöküşe geçişinden daha keskin bir çöküş. Başlarda farkına varmama hali nedeniyle sadece nefes alıyorsun, varsın ama yoksun denilen bir yaşama hali.. Ne kadar öyle kaldığımı geçiyorum, annemden gelen iki fotoğraf sonrası ayna karşısına geçtiğimi hatırlıyorum. Ve gördüğüm kişiyle büyüttüğüm kişi arasındaki kilometrelerce farkı.. Bu kısım başka yazının konusu olduğu için hemen birkaç cümle daha kurup o dönemi gelecekteki yazıya bırakıyorum.. Tedaviler, terapiler, ilaçlar, inişler, çıkışlar derken uzun bir iyileşme süreciydi.. Geçen seneye kadar bir düştüm bir kalktım, bir vazgeçtim bir inandım, yola çıktım yoldan çıktım derken bildiğiniz üzere geçen sene tası tarağı toplamadan direkt atarak her şeyi kapatarak İzmir’e gitmiştim.. İlk aylar katarsislerle geçse de sonrası biraz daha yumuşamalarla devam etti. O süreçte daha daha çok düşündüm..
Aklımda geçirdiğim zamanla hayatta geçirdiğim zaman arasında inanılmaz bir fark vardı. Bu süreçte tanıdıklarım; evlendi, master yaptı, hayatın akışına kapıldı, yeni işe başladı, kimisi başka yerlere taşındı, kimisi aşkı buldu, kimisi kariyerinde doğru noktayı.. Bense o süreçte; aşksız, kariyerde sıfır noktasında kalmış, eğitimde başarısız, ananemin ölümüyle bir noluyor demiş lakin yine de durmaya devam etmiştim.. Doğum günümde bir sürprizle Denizli’ye gitme kararı aldım.. Sakin ve sevdiklerimle vakit geçirecek, güzel anılar biriktirecek, biraz neşe duygusunu tadacak ve plan yapmadan akışta kalacaktım.. Yeni yıla da böyle girmiştim. Güzel bir adamla telefon konuşması, aileyle sarılmalar ve plansız bir 2025 yılı adımı.. Sonrası kendiliğinden gelişen olaylar zinciri oldu.. Aşık oldum, kariyer konusunda daha net kararlar almaya başladım, sevdiğim insanla güzel bir tatil geçirdim. Ve sonrada yataktan düştüm, rüyadan uyandım..
Karşımda beni anlamasını en çok istediğim insan tarafından anlaşılamamanın ve ilişki sorumluluğunu almamasının yani kısaca çabasızlığının kırgınlığı, başvurularımın ret yemesi, eğitimimi kendimce yetersiz görmeye başlamalarım, geleceğimin belirsizliği içinde boğuldukça boğuldum. Yine sevdiğim adamın geleceği için yaptığı seçimlerde elimden geldiğince destek olmaya çalıştım, kendim belirsizliklerle boğuşurken onun belirli yolda ilerleyişine rağmen yeni bir yol stresi yaşamasını hoşgörüyle karşılamaya çalıştım, kendim düzen kuramamış ve bunun boşluğunda süzülürken onun zaten nerede nasıl kuracağı belli olmuş konularda sözde düzen kurma yorgunluğunu anlamaya çalıştım.. Ha bu süreçte elbette kırgınlıklar, kavgalar, tatsızlıklar oldu. Yani anladım dedim de insan olduğumu da unutmamak gerek..
Ben onun beni dahil etmeden seçtiği gidişi destekledim çünkü başarılı olacağına inandım bensiz kararlar almasının beni ilişkinin dışında tuttuğunu görmesini istedim sadece, o görmedikçe kırıldım. Ben yeni ortam, yeni şehir, yeni insanlar konusunda anlayış göstermeye çalışırken ondan beni de oradaki hayatına dahil etmesini ve aramızdaki zaman farkının beni kaygılandırmasına izin vermesini istemezken o alanına saygı duymadığım gerekçesiyle kaygılarımı daha da arttırdığını fark etmedi bile.. Ben oradaki insanlarla ilişkisine beni de dahil etmesini, aslında işin özü seçim yaparken beni dahil etmediği yolculuğuna gittiğinde dahil etmesini istedikçe türlü bahaneler, kırıcı cümlelerle beni daha da kırdığını fark etmedi bile.. Ben insanlar niye sana böyle yaklaşıyor bu normal mi derken, o beni onu sorgulamakla suçlarken aslında aramızdaki güveni kırdığını fark etmedi bile.. Ve bunlar işin birkaç örneği.. Fazlası var azı yok.. Malumun ilanıysa son sözlerinde gizliydi.. Oradaki hayatını daha giderken seçen, beni o hayata dahil edecek ilişki sorumluluğunu almayı reddeden birinden bizi seçmesini beklemek büyük bir yanılgıydı.. Ben kırılganlığımı dile getirdikçe duygularım görünmez oldu.. Bir süre sonrada orta yolu bulmak yerine ben demeyi seçmek daha kolay bir hale geldi..
Başarılarını takdir eden, seçimlerinde yanında olan, onunla gurur duyan, ona ve aşkımıza güvenen bir kadından kırılganlıkları artmış, güveni tamamen kırılmış, anlaşılmama hali yüzünden iyice kendini yalnız hisseden bir kadın haline geldim.. Zaten kaygıları olan birine bu kadar sert geldiğinizde karşınızda sizi daha çok seven ve kaygılarıyla size daha çok bağlanan biri kalmıyor.. Ben onu yaptım o bunu yaptıkların sonu gelmez. İşin özü karşılıklı bir savaş halinde kırdık, kırıldık ve bitti..
İlk iki gün anlayamadım bile ne hissettiğimi. O kadar derinden kırılmışım ki ne fiziksel ne de içsel hiçbir şey hissedemedim çünkü beni öyle cevapsız bırakmıştı ki aklımda hep; kesin o tatile gitmek için engelledi, kesin oradakilerle daha rahat flört etmek için beni dışarıda bıraktı, zaten her olayda ilk seçtiği ya ailesi ya kendisi ya eğitimi oldu, asla beni anlamaya seçmedi ki, aşık bile değildi aşık insan bunu mu yapar, bir insan seviyorsa çabalar o sadece sözler verdi ne zaman sözünü tuttu ki, benim yaralarımı biliyorken nasıl olurda daha da derinden yaralar, ya aldatılmanın zehrini bilirken nasıl olurda hem güvenimi kırar hem dc telafi etmez, merak etseydi arardı, sevseydi duramazdı, sırf yeni insanlarla yaşayacağı heyecan yüzünden bizi harcamayı seçti blah blah blah.. İşte bende bıraktığı kaygıların yansıması ve çok daha fazlası.. Elbette insan hemen karşısındakini suçlamak istiyor, hele de o son duyduğum cümlelerden sonra.. Ama suçlu olması ne yaşanılanları değiştirir, ne bana bir yarar sağlar, ne de benim gerçeklerle yüzleşmeme katkı sağlar.. Elbette derinden kırgınım, elbette bir yanım hala sevip özlüyor ve ihtimaller hala kafamda dönüyor.. Çünkü hayallerini kurduğum her şeyi yarım bırakarak, onunla ilgili inandığım her şeye yıkarak, yaşanmışlığımızı ve arkadaşlığımızı güvensizlikler içinde bırakarak gitmeyi seçti.. Kalem elimde, yazar benim, onu hikayenin kötüsü yapmak çokta zor değil. Lakin bu dramanın ne bana, ne onunla yaşadığım ve benim için gerçek olan ona duyduğum hislere, ne de şuan yaşadığım hayal kırıklığına bir katkısı yok.. Zaten ilişki içinde de sorunlardan biri buyken, varsayımlar yüzünden yaşanan tartışmalarken, buna devam etmek sadece yarayı kanatmak olacak.. Kalbim kırgın lakin yine de teşekkür etmek istediğim şeyler var.. Teşekküre geçmeden önceyse söylemek istediğim, kendime sesli söylemek istediğim şeyler var aslında..
İki tarafta duyulmak ve görülmek istedi, biliyorum. Ben başlarda bunu bizim için yapmaya çalışırken beni görmeni de engelledim aslında.. Güç savaşına girdik, ben daha talep edilen biriyim, ben daha değerliyim, en değerli benim kanıtlamalarına girdik. Güven vereceksin bana demelerim, hayır kanıtlanmadan güveneceksin demelerin. Beni önceliğin yap demelerim, çok meşgulüm derken oradaki sosyal hayata müsait oluşunun yarattığı güvensizliği göremeyişlerin. Niye bana değer vermiyorsun çırpınışlarım, verdiklerim sana yetmiyor ki niye vereyim diyerek geri çekilmelerin.. Ben kaygılıyım sen kaçıngan bak bunu dengelemeliyiz diyerek ilişkide öğretmenlik yapma çabalarım, ben kaygılandıkça bana nasıl yaklaşacağını bilemediğin için kendini geri çekişlerin. Ya ben orada mutlu olmanı istiyorum elbette arkadaşların olacak ama ilişkin var net sınır çekmezsen bize zarar verecek ihtimaller olacak sen niyetim iyi desen de bu çok yara açacak bak yapma deyişlerim, sen bana güven diyerek olan durumu anlamak ve ilişkiye zarar verecek şeylere sınır çekmek yerine bana mesafe koyuşların.. Ben özledim dedikçe… Karşılıklı iki çocuk bir parkta hevesle başladığımız oyunda parktaki oyuncaklar, parka gelen yeni çocuklar ve bizi parka götüren ailelerimizin üçgeninde en çokta kendini oynayacağımız güzel oyunları mahvettik..
İlerleyen bölümlerde devamı gelecek olan şeyler elbette var, bugünün dertleşmesi yansımalar üzerineydi.. Biz olmak dışında her şeyle ilgilendik kısaca.. Ben; kırgınlıklarım, yaralarım, kırılan güvenim, belirsizlikler içinde nefes alamıyorum diyen taraf.. Sen; anlayışa, desteğine, senin neşene ve huzuruna ihtiyacım var beni en çok anlayan senken nasıl olur da anlamayan birine dönüşürsün diyen sen.. Ben; kalbimi, mabedimi, hikayemi sana açtım beni nasıl olur görmezsin diyen taraf.. Sen; ben sana güvenirken sen niye bana güvenmiyorsun, zaten stresliyim niye üzerime geliyorsun diyen taraf..
Ben kendi hikayemdekileri gerçekliğiyle yaşıyorum şimdi. Seninse ne yaptığını, ne hissettiğini bilmeden.. İşte burada yanılsamaları sessize alıyorum.. Çünkü zihnimin kıvrımları senden dolayı ne kadar çok kaygı duyarsa duysun emin olacağım tek şey kendi duygularım. ve yaşadıklarım.. Arkadaşlığımızda da, aşkımızda da hep sevdim sevme şeklim ve hayatımdaki yerin elbette derinleşti ve değişti lakin gerçekten sevdim.. Sen uyurken bile hep seni anlattım, seni yazdım seni yaşadım ilişkimiz boyunca.. Seninle yaşadıklarımızın sonunda kırdığımda kendime battım önce, kendime sordum, kendime söylendim yapma diye.. Hatalar yaptım elbette, lakin hiç yanlış yapmadım ne sana ne sevgimize.. Koşullar ne getirirse getirsin önüme daima seni seçtim, kavgalarımız yüzünden konuşmadığımız günlerde bile.. Ve günlerce konuşmadığımız, gittiğinden emin olmama rağmen sana olan sevgime en ufacık ihanetim olmadı..
Bu yazıyı yazarken duyduğum o söz; sizin bilmediğinizi bilen gören duyan var, üzülmeyin gidenlere diyen söz gerçekten benim bize ve sevgimize yapmadığımızı sen yaptığın için mi çıktı önüme yoksa sadece önüme mi çıktı emin değilim.. İşte asıl nokta bu, ne olursa olsun asla emin olamayacak oluşum.. Ne yaptığını, ben varken de yokken de neyi seçtiğini, kalbinin neye sadık olduğunu bilen sensin.. Kendi kalbimin saf sevgisine ve sadakatine güvenen ve bir o kadar da o kalbimin tam orta yerinde yaşadığım hayal kırıklığıyla bir şeyi öğrenmeye çalışıyorum bu aralar.. Bilirsin ben evrenin bizimle konuştuğuna inanan biriyim, bilirsin ben seçimlerimizin sonuçlarını er geç yaşayacağımıza inanan biriyim..
Hep derdim ki benim insanların hayatında bir yerim var, onlara göstereceğim bir şey var hayatında, hikayelerinde.. Elbette bazı bağların kopması beni daha derinden kırıyor, bazı gidişler üzüyor lakin hep bir misyonum olduğuna inandım hayatta.. Senin hayatına geldim; ailen, yüzeysel ilişki bağların, arkadaşlıklarında kendini kanıtlama zorunda hissetmelerin, hayatta hep planlı olmak zorunda kalışların gibi birçok konu olduğunu gördüm. Kalbimi açtım. lakin yeni anlıyorum; sadece ben değil, insanlarda bana bir şeyler için geldi.. Benim hikayemde bir yerlere dokunmak, belki şifa belki yara olmak için ama en nihayetinde bana bir şeyler öğretmek için.. Geçmiş ilişkilerim, o insanların gidişleri, bende bıraktıkları izler, almam gereken dersler derken birçok konuyu çözmüştüm.. Seninle kurduğum bağ, hikayemdeki yerin, birbirimizi bu denli tetikleyişlerimiz derken şimdi görmem gereken şey de seninle olan hikayemin bana ne konuda yol göstereceği.. Bir geleceğimiz var mı bilmem, bir geçmişimiz var.. Şimdiye kadar anladığım ve yanılsamalar yaşadığım bazı konularda aha etkisi yaşadığım oldu elbette. Lakin artık daha sakin ilerliyorum.. İşte şimdi teşekkür zamanı..
Sen hayatımdaki sevgi boşluğunu doldurmak için gelmedin hayatıma. Kendimden emin, ne istediğini artık bilen, yüzeysel ilişkiler istemeyen, sevilmek için birine ihtiyaç duymadığım ve kendi kabuğuma çekildiğim zamanda geldin.. Belki de bana verdiğin en iyi ders buydu; evet sevilme boşluğumu yıllar önceki bitişlerle temizlemiştim lakin kendimle arama bir mesafe girmişti. Ben demeyi öğrenememiştim belki de hala.. Hayatın araya soktuklarına o kadar odaklanmaya başladım ki zaten belirsizliklerle dolu, kendimi inşa etmek için yıktığım ve inşa etmek üzere olduğum zamanlarda gerçekliğime odaklanmak yerine araya giren iletişimsizliğe, kavgalara, insanlara odaklandım.. Gidişinle daha neleri öğreneceğim zaman gösterecek. Niye geldin, niye gittin onu da zaman gösterecek..
Şimdilerde yanılsamaların, zihin kıvrımlarımın beni eski hikayelerime döndürme çırpınışlarını daha iyi anlamaya başladım.. Aldatıldım mı, seviyor mu, ben yokken bile bize olan sevgisini koruyor mu, kendi yolunda olmak için bizi seçmedi demeler yerine bir nefes al demeyi öğreniyorum.. Çünkü kaybetmemek için çırpınmanın, yapılanlar karşısında hep bir özür beklemenin, kırılan güvenimi sürekli kıracak olanları seçmemin geçmişte beni ne hale getirdiğini gördüm. Görmekle kalmadım, kendi zamanımdan hayatımdan ne denli çaldığını da sayende idrak ettim.. Ve biliyorum artık idrak etmek ve anlamak yetmez. Sana diyordum ya söz yetmez, davranış gerekli, ortaya bir somutluk koymak gerekli diye.. Çünkü sevgi emek, güven kanıt, sadakat seçim ister.. Kırıldım derin bir yerden, bu seferse geçmişte kendimi kabuğuma çeken bir kadın olmayacağım.. Hayat bana kıranların mutluluğunu defalarca alkışlattı çünkü.. Artık hayatın benim mutluluğumu, neşemi, ışığımı alkışlamasını seçiyorum.. Bazı yaraların zamana, bazı kırgınlıkların telafiye ihtiyacı var biliyorum.. Ve bu sefer kaçıp saklanmayı değil, bu yanılsamaların yarattığı geçmişin zehirli hikayelerinden vazgeçiyorum.. Geçmişte bana yaşatılanların hesabını sormadan, seninle yaşadığım güzelliklere haksızlık yapmadan, kendi yaşadığım ve hissettiğim şeylerin gerçekliğinden emin, biraz hüzünlü ve yaralı olsam bile teşekkür etmeyi seçiyorum..
”Aşığım kaybedemem seni dedi, iki saat sonraysa gitmeyi seçti..”
Bir günlük bir aradan ve dört günlük bir yas arasından sonra bugün biraz daha nefes aldığım bir sabaha uyandım.. Uyandım çünkü beynimin nostalji yapmasına karşı net bir çizgi çektim.. Çünkü herkesin çiçeğini sulayan adamın benim saksıma izmarit bastığı gerçeğiyle yüzleştim.. Halbuki o saksının toprağını ne emeklerle zehirlerinden temizlediğimi, saksıya ektiğim tohumları ne büyük karanlıklardan bulup çıkardığımı, emek emek ektiğimi bilmesine rağmen.. Şimdiyse daha net anlıyorum daha doğrusu kabulleniyorum. En kısa zamanda kabullendim de diyeceğim, lakin önce kalp kırgınlığımdan kaçmak yerine hakkını vererek yaşamayı seçenlerdenim.. Çünkü güneş gibi ortada olan gerçeklerin boğazıma yapışıp nefesimi kesmesine daha fazla izin veremem..
Gelelim son ilişkimizde yaşadıklarımıza, yaşayamadıklarımıza ve malumun ilanına.. Dört yıllık bir arkadaşlığın, sonrasında yaşanan altı aylık kaotik ve bir o kadar ben tarafından aşk karşı taraf açısından sadece sevilmiş olmanın tadını çıkardığı ilişkinin, hayaller kurduğumuz hatta çocuklarımıza isimler bulduğumuz, tatilde suya geleceğimizi fısıldadığımız bir ilişki sarmalının geldiği noktanın acısına..
Zamanında kendisi de aldatılmış, sonrasındaki insanlarla derin değil duygusal bağlar kurmuş, sadece kendini merkeze almış ve hayatına devam etmiş bir adam. Zamanında yalanlarla ve aldatılmayla yara almış (ki bunu yapan malum kişi de sevgili sevgilimin arkadaşıydı, yani yaralarımı yakinen bilmesine rağmen ve yaralı olmasına rağmen yaralamayı seçmesi daha da can acıtıcı, lakin bu konuya diğer satırlarda geleceğiz), yılarca aramızdaki sohbetlere öyle keyifliydi ki saatlerce sürer ve gülüşmelerle biterdi, bir sonraki konuşmamıza kadar.. Önce hatırlanması gereken güzellikler ve detaylara bakacağız, ki bu noktaya gelmemizde kim haklı kim suçlu demeden, dramalarla boğulmadan yaramıza sevgiyle bir öpücük kondurup günümüze devam edebilelim..
Ben asla dediğim şeyleri yıktım onun için, o ise ben böyleyim demeyi bırakmaya çalıştı.. Önce ben çünkü kalem benim elimde.. Ben arkadaş arkadaştır dedim sevgili olmam dedim en net çizgimi kaldırmamı sağlayacak bir sevgiyle yaklaştı ve ben dediğimi yuttum, ben kalbimi yıllarca nadasa bıraktım artık kırılmasını istemiyorum dedim bu yüzden günlük ilişkiler sıradan takılmalar ve yüzeysel bağlardan uzak durdum ta ki aşka inanmamı sağlayan o cesaretli adımını görene kadar, ben asla evlenmem öyle hayallerim yok yaralar vs. dedim bana gözümü kapatıp kendimi ona bırakabileceğim inancını verecek bir yuvanın hayalini kurdurmayı başarana kadar, biriyle uyuyamamlar ya da yemek yapmakla uğraşamamlar yani benlik değil demeler çünkü yıllarca yalnız kalmaya ve yalnız yaşamaya alıştım dedim ta ki kendimi kahvaltı hazırlayıp yemek rutinleri oluşturduğumuz anlara kadar, ben hikayelere değer biçerim dedikçe bana yeni hikayelerin heyecanını yaşatana kadar, en sonunda da hayatımda hiç yapmam dediğim şeyi yapıp onu mabedim dediğim köprüye elimi tutup aşkla gitmeme yol açan o aşka kendimi bıraktım.. Karşı taraf ise aslında ailevi nedenlerle geldiği şehirde birlikte vakit geçirdikçe sevildiğini hissetmenin huzuruna kendini bırakmaya çalıştı diyelim, başlarda ben diyen adamdan ya aslında biz demek nasıl oluru denemeye çalışması, aşka kendini kapatmış olmasına karşın kendini aşka açma girişimleri, önceliği hep kendisi olmuş olmasına karşın derin bağ kurmak için bu konularda bir düzenleme yapmayı öğrenmeye çalışması, kaygılı biriyle yaşamayı öğrenmeye çalışması derken anlayacağınız iki kişini birbirlerinin sınırları neler, bunlar birlikte aşılabilir mi gibi birçok sorunla birlikte bir yola girmiştik.. İlişkilerin ilk altı ayı balayı gibi derler ya bizde durum biraz tersten gelişti, gerçi dört yıllık arkadaşlığı dahil edersek belki de öyle değildi, bilmiyorum.. Ben kaygılı, o kaçıngan. Ben aile, arkadaşlık, iş, aşk konusunda net duvarları olan ve son ilişkisinden sonra artık ne istemediğinden kesinlikle emin biri. O ise önceliği kendisine, ailesine ve eğitimine vermiş hayatında bir aşka yer açmak konusunda sert duvarları olan, geçmiş yaralarından dolayı bir ayağı hep kapının eşiğinde, sırf yara almamak için aşkın güzelliğinden de kaçan biri. Ben onu görüyordum, o küçük çocuğu görüyordum, ruhunun neleri arzuladığını da, neler başarabileceğini de. O ise beni görmek konusunda zorlansa da en azından denemeye istekliydi. Ondaki aileden gelen mesafeli sevme öğretisi, geçmiş ilişkilerden aldığı yaralar, hayat mücadelesinde verdiği savaşları anlayabiliyordum. Ama anlamak yetmezdi, yetmedi de..
Çünkü ayna tutmaya kalktım, çünkü anlatmaya çalıştım, çünkü görsün istedim, çünkü hissetsin istedim. Bendeki karanlık onu korkutur diye onu hep ışığımda tutmaya çalıştım, bendeki yaralar ona ağır gelir diye onu yaralarımdan uzağa koydum, çünkü böyleydim.. Sevmek, sadakatli olmak, empati yapmak, sürekli iletişim kurmak yeter geri kalanları hallederiz dedim hep. Oysa önemli bir noktayı atlamaya başlamıştım; herkesin sevgi dili başkaydı, herkes sadakatini farklı sunardı, herkes aşkını başka haykırırdı.. Ben dünyadan beni saklamasın cesaretle tuttuğu elimi cesaretle gösterebilsin istedim, önüne çıkan insanların ve koşulların karşısında dimdik duracak kadar ilişkimizden emin olsun istedim, zaten yaralı olan güvenimin yarasına dokunmasın hatta orada çiçekler açtırsın istedim, ansızın aramalar ne bileyim işte içinden aşkla gelen iletişim yollarını biraz da o inşa etsin istedim. Benim isteklerimin dışında kalanlara da bakmak gerek. O da kaçınganlığını tetiklemeyeyim istedi, konu başkaları olduğunda bizi seçtiğinden emin olmamı istedi, onun alanına sessizce saygı duyayım istedi, ben dediği şeyleri duyayım istedi.. Gel zaman git zaman derken işte bu isteklerin ve beklentilerin ortaya çıkardığı karşılık bulamama hali bizi öyle yordu ki aslında iki tarafta bu ilişkiyi bir savaş alanına el birliğiyle getirdi.. Ve bununla kalmadı, kalamaz ki zaten..
Ben zamanla bir adım atmayı öğrensem bile bu ona yetmedi, ben saatlerce habersiz bırakmasına şuan meşgul desem bile o içimdeki kaygıyı anlayarak birkaç saniyesini ayırmayı tercih etmedi bununla da yetinmeyerek meşgul olma süreleri uzadıkça ve bunun beni kırdığını söyledikçe beni söz dinlemeyen ilan etti. O beni kırdıkça ben keskinleşmeye başladım. Çünkü sadece onunla olan ilişkim yoktu ki hayatımda; 10 yıllık düzenim yıkılmıştı, evim yoktu, yeni bir düzen yeni bir başlangıç yapmam gerekiyordu, sağlığıma dikkat etmem gerekiyordu, geleceğimle ilgili adımlar atmalıydım, peki bu süreçte ne yaptı? Sadece onu anlamamı bekledi, dişlerim çekildi acımda yanımda yoktu, atak geçirdiğim gün yeni tanıştığı insanlarla kahve içerken gayet keyfi yerindeydi, hayatın beni zorladığı yerlerde nasılsın demek yerine bana nasıl geliyorsun nasıl hissettiriyorsun demeyi seçti. O bunları seçtikçe benim kırgınlığım daha da büyümeye başladı, öyle ki ben bile anlayamamıştım bu denli keskinleştiğimi..
Biz kadınlar aynanız gibiyizdir, bizimle ilgili sinirinizi bozan bir şey varsa ve aklı başında, ilişkisini kurtarmak isteyen biriyseniz lütfen kendinize bir kere olsun sorun bu insan bu hale niye geldi diye..
Ben yaşadığım yalnızlığa rağmen kendimi başka insanlarla sohbetler ederek, hayatımdaki insanı yok sayarak tatmin etmek yerine sessizce yoluma bakmayı seçtim. Çünkü sadakat, ortada bir olay yokken korunması en kolay şeydir. Asıl önemli olan hayatımızdaki insan yanımızda yokken karşımıza gelen fırsatlara, bize teklif edilen tatil ya da kahve planlarına karşı iki kişi düşünebilmektir. Çünkü sadakat bir seçimdir. Ben sandım ki hem yara almış, hem de arkadaşının bende açtığı yaraları bilen biri bu konularda daha da şeffaf olmayı seçer, yenilerin heyecanıyla derin bağına bir darbe vurmaz.. İşte beni bu sanmalar bugün bu kırgınlık dolu başlangıca itti..
Ve ben şimdi sükûnet içinde kendimce aşkıma hala sadakatle yaklaşıyorum, yaşanılanları saygıyla sindirmeye çalışıyorum.. Çünkü her şeyden önce kendime, ardından da hakikatin temeli olduğuna inandığım aşka saygım var..
Başkalarıyla kahve içmeye, tatil yapmaya vakti olan birinin nasıl olurdu da bana bir dakika arama ya da mesaj atmaya zamanı olmazdı? Sadece bu da değil. Nasıl olur sana aşığım, seni kaybedemem diyen birisi ona flörtöz gelenlerin yaklaşımına bu denli izin verebilirdi? Nasıl olur hayatımdaki insanın güvenini, sevgisini, saygısını, ona olan sadakatini zedeleyecek seçimleri göz göre göre yapabilir ki bir insan? Nasıl olur da yılların arkadaşlığını, ayların aşkını bir çırpıda engelleyebilir? Nasıl olur da bir kere olsun ya ben ne yapıyorum demez? İşte bu nasıllara geleceğiz, zaten cevaplar ortadayken gözümü kulağımı bu nasıllara neden kapattığımı da konuşacağız.. İşte bugün bu nasılların yolunu açan her şeyin en temeli seçimlerimiz..
Ben hataları olsa da telafi etmeyi denemekten vazgeçmeyen, sadakat önemli diyerek kenara çekilmek yerine şeffaflıkla bu seçimimi canlı tutan, sevdiğim kişinin kalbine (hele de yaralıysa) bir çocuğun başını okşarcasına naiflikle yaklaşmaya çalışan, kendi kırılganlığıyla yüzleşene yüzleştiği şeyler memnun etmezse de bunu nasıl daha iyi hale getirebiliriz diyen, seçimin hep aşktan yana kullanan biri.. Benim aşkımı kazanmak zor biliyorum, lakin benimle yaşamak o kadar da zor değil aslında.. Hatalar olur, kırgınlıklar yaşanır ve bunlar zamanla, emekle iyileştirilebilir. Yeter ki karşılıklı istek ve temeli sağlam bir sevgi olsun.. Beni statünüzü, diplomalarınız, soyadınız değil karakterinizi, sevme cesaretinizi, sadakatinizi ve seçimlerinizle sunduğunuz davranışlarınız ilgilendirir.. Diğerleri çalışarak, miras alınarak kazanılır kimi zaman kaybedilir şeyler.. Lakin sevmek, sadakatle yaşamak işte bu kimliğin bir parçasıdır..
Hepimizin içinde yaralı bir çocuk var, herkesin bir hikayesi var, büyüme ve öğrenme şekillerimizle ortaya koyduğumuz kimlikler var.. Beklentilerimiz bazen karşımızdakine ağır gelebilir, yaklaşımımız hayli kırıcı olabilir, iletişim kazaları nedeniyle yaptığınız bir şaka karşı tarafın kimliğini sarsadabilir.. Benim bu engel karşısında en net idrakım bunlar oldu; beklentiler, telafi edilmeyen kırgınlıklar, keskinleştiğim an batışlarımın can acıtıcı olabileceği, bazen anlasam bile tetikleyebilen biri olabileceğim, bazen yaralayacak kadar ileri gidişlerim. Lakin bunun yanında da en net anladığım şuydu; hayatımda kimsenin kalbini yarı yolda bırakan olmadım, kimseyi şüpheyle tek başına bırakmadım, kimsenin kırgın uyumasına izin vermedim ve seviyorsam sonuna kadar gittim. Belki de hayat bu engelle bana kaybettiğim dengemin ne denli önemli olduğunu göstermeye çalışıyorum.. Kırgınlığıma rağmen devam eder o kırgınlık görülmez ve kırmaya devam edilirse nasıl keskin olduğumu, anlaşılmadığım yerlerde kendimi ifade ederek yaşadığım enerji sızıntısını, hakkım olan ve zahmetsizce sunduğum aşkımın, sadakatimin ve kalbimin değeri görülmeli diye beklememeyi.. Yani insanın hazmetmekte en zorlandığı şey bu olsa da zamanla bunu da öğreneceğim.. Geçmişte yaşadığım kırgınlıklar, ihanetler, hayal kırıkları derken sevdiğim insanın bunları biliyor olması benim hikayemde onunla daha da sağlam temeller atar diye beklerken en çokta buralardan kırılmış olmanın üzüntüsü biraz daha sürecek gibi duruyor.. İçimde öfke değil hayal kırıklığı var; anlaşılmamış olmanın, ya o eski ilişkimle ilgili benim bile yaşarken bilmediğim neleri biliyor beni daha da iyi anlar ve nasıl yaklaşacağını bilir inancının sarsılması, onca anımız var saatlerce süren kahkahalı sohbetlerimiz var bunları bir kere değil dört yıl yaptık bizi 3 aylık bir karmaşa yıldıramaz demek yerine yıkıp geçmeyi seçmesinin ağırlığı var üstümde..
İlişkiyi yıpratan mesafeler değildir, yeni anlıyorum. Görmek ve anlamak istemeyenden daha körü yoktur dünya üzerinde, yeni öğreniyorum.. Yine ince bir sızı eşliğinde inanmayı seçiyorum; aşka, sadakate ve sevgiye.. Bana hissettirilenler eşiğinde dağı taşı yerinden oynatmadan, sessizce ve idrak ederek.. Ve biliyorum, bu sefer geçmişteki gibi karanlığa düşmeyecek yüreğim.. Çünkü kalbimle sevdim, kalpten sadık kaldım ve kalbimle bakmaya çalıştım.. Dilerim kalbimin ekmeğini yerim.. Dilerim, kalbinin ekmeğini yer her aşık.. Aşkına sadık kalanlara ışık, yerle bir edip sorumluluğundan kaçıp sadakatsizliği seçenlere karanlık günler dilerim..