Neden yalan söyler insan, neden yalan söyleriz? Kandırmaya birilerini, neden ihtiyaç duyarız? Egomuz mu tatmin olur, üstün mü hissederiz diğerlerinden, güçlü mü oluruz kandırabildiğimiz zaman insanları?
İşte zamanın birinde bir bilge kendi halinde yaşar giderken, ayak uydururken yaşadığı sokağa, yapabilirim derken o sokaktaki insanların arasında bir gün bir kadın gözlerini hiç kaçırmadan, hem de bilgenin en emin olduğu konuda yalanlar söylemiş.. Bilge sessizliğe gömülüp dinlemiş kadının hikayesini. Kadın anlatmış durmadan bilgenin doğrusunu bildiği olayları. Öyle bir bakmış ki gözlerine şüphe tohumları oracıkta ekilivermiş bilgenin zihnine.. Kadının anlatmış, rahatlamış, bilgenin sessizliğinde huzuru bulmuş çıkmış oradan. Sokakta insanların içine karışırken her adımını santim santim izlemiş bilge. Ve zehrin akacağı çatlağı oluşturacak o soruyu sormuş kendine; peki ya kadın haklıysa, ya bildiğini sandığı şey aslında bir yanılsamaysa? Günlerin akışına hiç aldırış etmemiş bilge, istese de edemezmiş zaten. Zihin kıvrımlarında vals yapan bir şüphe iyice büyüyüp serpilmiş. Yediğinde, içtiğinde baktığında hep p şüpheyle duymuş, görmüş, tatmış her şeyi.. Ne gelenleri anlar olmuş, ne yaşadığı günleri.. Akrep ve yelkovanı teslim etmiş şüpheye.. Kaçıncı günün şafağı bilinmez, yürürken sokakta avare avare rastlamış yine o kadına, cücelerin altın madenini bulmuş ejderha gibi parlamış gözleri. Alıkoyamamış kendini kadına doğru çekilmekten.. Kadının her bir adımına karşılık beş adım atmış bizim bilge, sonunda yakalamış kadını.. Tanıdık bir yüz görmeye refleks olarak gülümseyen kadın saniyelerce sessizlik içinde kendisine bakan bilgeye karşı kaşlarını sorgular bir biçimde çatmış.. Bilgeden hala ses yok. Kafasını iki yana sallayıp ne var dercesine bakmış bilgenin yüzüne, bilgeden ses yok.. Meraklı bir tonla iyi misiniz diyerek gözlerine bakmış bilgenin daha sonra. Bilge günlerdir aklını kemiren şüphenin cevabına ulaşma arzusuyla kendine gelerek sormuş, haklı olabilir misin? Kadın anlamadığını belirtmiş, bilge yinelemiş haklı olabilir misin diye. Kadın konuyu sormuş, bilge tekrarlamış ya haklıysan diye.. Kadın tam arkasını dönüp gidecekken bilge kendine gelmiş ve kadına, bana geldiğiniz gün tam da her zerresinden emin olduğum bir konuyla ilgili bambaşka bir şey anlattınız o günden beri aklımla savaşıyor ve işin içinden çıkamıyorum lütfen bana tekrar anlatın her detayı, demiş.. Kadın birkaç saniye durup düşünse de bilgeye anlattığı konuyu tam hatırlayamadığını, o gün çok kızgın oluşunu, bir konu hakkında bir şey danışılacaksa en iyi bilge bilir dedikleri için ona gittiğini, anlattıktan sonra bilgedeki sessizliğin anlaşıldığını düşünmesine yol açtığından dolayı içindeki kızgınlığın dindiğini söylemiş. Bilge kadına olayı tekrar sorsa dahi kadın geçen zaman içerisinde olaydaki durumları tam hatırlamadığını tekrarlamış ve uzaklaşmış bilgenin yanından.. Zamanın kaç dakikasını, kaç gününü kaybettiğini bilmeden yaşayan, yediği içtiğinden tat alamamasına sebep olan, zihnini teslim ettiği şüphenin belki de hiç olmama ihtimaliyle yüzleşen bilge aklın sınırlarında asılı kalmış bir süre.. Ayakları onu Lilith’e götürse de ne diyeceğini bilemediği için elleri kapısını bir türlü çalamamış bilgenin.. Misafiri olduğunu anlayan Lilith içeriye davet etmiş bilgeyi.. Hoş kokusu ruhu mest eden bir kahve koymuş masaya, anlat demiş anlat sevgili bilge nedir ruhuna bu sancıyı verip seni bana getiren.. Bilge baştan sonra her şeyi anlattığında Lilith ona sunacağı teklifi düşünmüş, anlamış bizim zavallının aklıyla ruhunun savaşında kaybedilenin sadece zaman olduğunu.. Bak, demiş, dinle.. Bir şeyden tam anlamıyla emin olduğunu sanman ilk hatan, bu senin zaafın ve tam oraya atmış Legolas okunu. Yalan olduğuna öyle odaklandın ki devamında ne olur diye sorguladın bu ikinci hatan, bu senin merakın ve orada kontrolü ele almış karşındaki.. Senin kendinle bir savaş sokup cephede yalnız bırakmış, bu üçüncü hatan, bu da senin zayıflığın.. Olayların doğrusu ve yanlışıyla o kadar ilgilenmişsin ki gerçeklikten uzaklaştığını anlamamışsın.. Bilgeliğin bedelini aklın zamanınla ödemişsin. Şimdi bana geldiysen önünde iki yol var; ya bilge olarak çıkarsın bu kapıdan ve zamanla bir aklını yitirmeyi göze alırsın. Ya da bilgeliğini satarsın ben de sana ruhunu yeniden teslim ederim.. Şimdi sor kendine şüphe teslim olacağın tek gerçekliğin mi olacak yoksa şüpheyi olduğu gibi mi göreceksin?
Ne hikayeyi biliyoruz aslında tam olarak, ne de bilge sayılırız çoğu konularda.. Çocukken iki şey biliriz; düşme korkusu ve yüksek ses korkusu. Büyümeye başladıkça genetiğimize aktarılan, ailemizden yansıyan, çevremizden duyulup görülen ne varsa atarız hafıza hazinemize ve yaşamımızı bunlarla şekillendiririz.. Yalan söylenmesi bizi aptal yerine koyulmuş hissine itse de yalan söyleriz, güvenimiz sarsıldığında dünyaya küseriz ama korkmayız güven kırmaktan. Zulme uğramak istemeyiz ama güç elimize geçtiğinde çimenleri ezmekten alıkoyamayız kendimizi.. Yaparız yapmasına da bize yapılsın istemeyiz işin aslı.. Bunları yapmayan, yapmaktan kaçınan insanlar yok mu, var elbette. Şuan bazılarınız o insanlardan birinin kelimelerle oluşturduğu dünyasını okuyor hatta..
Biliyor musun; sana hiç yalan söylemeyecekler demek istesem de bu seni kandırmaktan öteye gitmeyecek söyleyecekler. Güvendiğin dağlara metropol kuracaklar bazen. Hayallerini porselen takımı gibi kırıp üzerinde vals edenler olacak. Yoluna taş, gözüne yaş, gönlüne yorgunluk olanlar da olacak. Zihin kıvrımlarında şüpheyle kendine yer edinenlerde olacak, ruhuna karanlık getirenlerde.. Nefes aldığın sürece kaçamayacaksın bu insanlardan. Kaçma.. Bir gün gönlünün yorgunluğuyla dönerken bir köşenin başını, kim bilir belki ruhundaki sancıyı anlayan, aklının oyunlarına eşlik edebilecek, kalbinin kırgınlıklarını görebilecek birileri çıkar karşına.. İnanmaktan ve umut etmekten vazgeçme.. Hayal kırıklığı yaşatacak olanlar çok, hayalini paylaşanlarsa az.. Biliyorum.. Yine de bak o bilgenin gözlerinin ta içine ve sor aynada kendine; bunca şeyden şüphe edip ruhunu satmaya değer mi yaşamak?
..SEVGİLERİMLE..

Şenol ARAS için bir cevap yazın Cevabı iptal et